Öküzün rengini dışında, insanın rengini içinde ara. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Şarap Parasına Masallar 1 Yaşadıklarımızı başkalarına anlatmayacağıma dair elbette sana söz verdim. Hiç bir şeyi unutmuş değilim. Sadece her şey bittikten, yangın yeri kül yığınına döndükten sonra verilen sözlerin eskisi kadar bir anlamı da kalmıyor. Üstelik sanki marifetmiş gibi gidip senin başkalarına anlattığını da biliyorum. Arkadaşlarının bazıları hiç utanmadan bana gelip aramızda ne olup bittiğini sordular. Bazıları da laf dokundurarak “Sizi niye artık hiç birlikte görmüyoruz?” diyerek ağzımı bile aradılar. Artık böyle saçmalıklara rahatlıkla gülüp geçebiliyorum. Geçmişin tozları üzerini kapladığında zaten ne olup bittiği bütün ilginçliğini de yitiriyor. Aşık olan sadece bendim. Zaten aşık olmadığım biriyle de asla sevişemezdim. Sesindeki, bakışlarındaki, sarılmalarındaki sıcaklığa bakıp senin de bana aşık olduğunu sanıyordum. Yaşam ve eskittiğim yıllar beni de herkes gibi biraz umarsız, her tökezleyişimin ardından büyük pişmanlıklar duymayacak kadar pişkinleştirdi. Çok değil ama elbette üzüldüm. Arada bir aklıma geldikçe öfkelendiğim de oldu… Hayır, duvarları yumruklayacak, camı çerçeveyi indirecek kadar değil. Başkaları gibi resimleri yakacak, makasla seni kesip hepsinden çıkaracak kadar da kızmadım. Sana hiçbir zaman “Sen çok güzelsin.”demedim. Sana şöyle hastayım, böyle hayranım gibi saçmalıklar içinde boğulmadım. Kaşın, gözün ve kestane rengi saçların için övgüler düzmedim. Duygularımın anlık coşkusuna kapılıp “Selvi boylum,gül kokulum.” Gibi ucuz iltifatlar bile etmedim. Zaten boyunla, endamın ve encamınla ilgili şeyler desem söylediklerime kendim bile gülerdim. Omuzlarımın hizasına bile zor erişebiliyordun. Giydiklerini kendine yakıştırmanı, seçimi ve beğenilerini severdim. Saçlarının sık sık değişen rengini, kalın ve boyalı tellerini hiç sevmedim. Rus kadınları gibi çok abartılı makyaj yapardın. Gün içinde en az yirmi kez rujunu tazeleyen senden başka hiçbir kadın tanımadım. Sadece kocaman gözlerin çok anlamlı bakardı ve kalın dudakların bende her zaman öpme arzusu uyandırırdı. Sana deliler gibi aşık değildim. Sadece birazcık kapılmıştım. Mevsim yazdı. Belki de sıcaklardan etkilenmiştim. Uzmanlar yaz aşklarının hep kolay ve gelgeç olduğunu söylerler. Zaman zaman aklımı başımdan alıyordun ama senin hiç vazgeçilmez olduğunu düşünmedim. Sarılmayı, seninle yürümeyi ve birlikte zaman geçirmeyi seviyordum. Aşkın kaybedeni veya kazananı yoktur. Sonunu biraz daha geciktirip, felekten bir kaç ay daha çalabilirdik. Sen her şey yolunda gittiğinde yaşadıkların sanki çok rutinleşmiş gibi algılıyorsun. İlla kavgalarımız, yersiz inatlaşmalarımız, gereksiz küskünlüklerimiz olsun istiyordun. Artık münasip yerine kına yak ve rahatına bak. Beni bu ilişkinin içine çeken sen oldun. Sonradan uydurma bahanelere sarılıp yine sen bitirdin O gece sana kendimce hesaplar ve beklentiler içinde gelmemiştim. Diğer arkadaşlarını da davet ettiğini sanıyordum. Üşenmeden çarşıya inip birlikte yeriz diye tatlı bile almıştım. Zili çaldığımda kapı önünde birkaç çift ayakkabı daha göreceğimden adım gibi emindim. Benden habersiz hesaplar yapan, o geceyi sadece ikimiz için planlayanın kendin olduğunu çoktan unutmuşsundur. Hatta ben kulağım kapıda diğerlerini de bekledim. Sen mutfakta işini bitirip odaya geldiğinde kimsenin gelmeyeceğini yine senden öğrendim. Portatif masayı sobanın yanına çekip şarap şişesini açmam için bana uzattığında ilk kez aramızda tehlikeli şeyler olacağından kuşkulanmaya başladım. O gece üzerime fazla gelmediğin, ölçülü davrandığın için ne kadar sevinmiştim. Biliyorsun, ben hiç bir zaman oldu bitti türünden şeyler yaşamak, sonra da sanki hiç bir şey olmamış gibi davranmayı sevmiyorum. “Olmasa iyiydi ama oldu işte, artık elden bir şey gelmez.”demekten nefret ederim. Ben istemediğin sürece hiçbir şey olmaz. İnsan yaşamını kontrol edebilecek güce ve zekaya sahiptir. İşin kolayına kaçmak, olaylara zamanında dur diyememek, her şey olup bittikten sonra da “Olacakla, öleceğin önüne geçilemez.”tesellisiyle avunmak, yaşadıklarını sonradan mantığa uydurmak sadece zayıf insanlara özgüdür. Seni gerçekten hiç anlamıyorum. İnsanlardan ne istiyorsun? Yatağına alacak kadar yakınlaştığın insanları neden sevişmelerin ardından savurup atıyorsun? Neden hiç birinin senin yanında kalmasına izin vermiyorsun? Sana kendimi hiç adam sırasına koymadan diğerlerinin şimdi nerede olduğunu soruyorum. İstersen hepsini kaldırıp bir kenara koyalım. Peki Oktay’a ne oldu? Ona yakınlaşmak için yapmadığın şebeklik kalmamıştı. Adama şirin görünebilmek için kırk takla atıyordun. Hani çok yakışıklıydı. Hani kibar, hatta karizması olan, büyüleyici biriydi? Bir kere olsun bunu kendine sormuyor musun? Seyfullah ÇALIŞKAN Nisan 2005
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |