Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve alçalamaz. -Hölderlin |
|
||||||||||
|
O geceden sonra aklımın birazının hep sende kaldığını kabul ediyorum. Çok çekingen ve ürkek davrandığım için kendimi suçladığım da oldu. Sonuçta ben de ortalama bir erkek gibi bunun kaçırılmaz bir fırsat olduğunu düşünebilirdim. “ Kısmetimde ne varsa kaşığımda o çıktı.” deyip umduğumu bir kenara bırakıp bulduğumla yetinebilirdim. Başkalarını bilmem ama ben gece baskını, sokak çevirmesi gibi de sevişemezdim. Bir kaç gün sonra o gece yarım kalanları tamamlamak, her ne olacaksa olsun düşüncesine saplanmaktan kurtulamadığı anladım. Sana telefon edip bunu açık açık söyleyemedim. “Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Canım çok sıkkın ve seninle konuşmaya ihtiyacım var.”yalanlarını sadece yeniden senin dikkatini çekebilmek, sana gelebilmek için bahane olarak uydurdum. “Tamam, bu gece bana gel, laflarız.”.dediğinde sevinçten havaya uçacaktım. O gün sabırsızlıkla akşamı bekledim. Saatleri, dakikaları saydım. Zaman daha hızlı aksın diye kendime işler uydurdum. Hiç biri zamanın yavaş akmasının önüne geçemedi. Seni aklımdan birkaç dakikalığına bile çıkarabilmeyi başaramadım. Zaman akşama doğru yaklaştıkça yavaş yavaş tedirgin olmaya başladım. Sana defalarca geldiğim halde “Ya bir gören, duyan olursa? Kapıda, merdivenlerde tanıdık biriyle karşılaşırsam? Bana kimi aradın yada kime gidiyorsun?” diye soracaklar ihtimalinden korkmaya başladım. Hâlbuki bu güne kadar kimse hiç kimse bir şey sormamıştı. Kendi kendime “Şimdi niye sorsunlar?” diye düşündüm. Bu düşünceyle kendi kendimi teselli etmeye çalıştım. Bütün çabalarıma rağmen korkularımı dindirmeyi, aklımı saran kötü ihtimalleri düşünmekten kurtulamadım. Apartmanın kapısını açıp merdiven otomatiğine bastığımda korkularım bütün bedenimi sardı. Elim ayağım titremeye başladı. Sanki ben o apartmana hırsızlık için girmiştim ve kıskıvrak yakalanmam an meselesiydi. Üç kat yukarıya çıktığımda artık iyice tükenmiştim. Neredeyse heyecandan yere yığılacak kadar bitkindim. Kapıyı usulca araladığında senin de korktuğunu, gözlerinin bütün merdivenleri yıldırım hızıyla taradığını gördüm. Önce beni sonra ayakkabılarımı içeri aldın. Eğer kapıyı kapatıp bana sarılmasaydın istenmediğimi, sana sıkıntı verdiğimi, hatta arkadaşlığımızın sana eziyet ettiğini düşünecektim. Bana televizyonu açıp mutfağa gittin. Televizyonun odayı dolduran sesi beni avutmaya yetmedi. Kitaplarına, kasetlerine ve sehpanın üzerindeki gazeteye baktım. O odada yalnız olmayı sevmedim. Bir ara gelip bana bir kadeh beyaz şarap getirdin. Şarap beni oyalamaya yetmedi. Sıkıldım, peşinden mutfağa geldim. Aceleyle balkona açılan kapının perdelerini kapattın. O gece en az benim kadar korkuyordun. Sen yapışmaz tavada tavuğu kızartırken ben sana sarılıp saçlarını kokladım. Saçlarının arasına parmaklarımı sokup açığa çıkan boynunu öptüm. Henüz sen öpülmeye, ben öpmelere hazır değildim. Anladım ve her şeyi kendi haline bırakmaya, zamanını beklemeye karar verdim “Azıcık sabırlı ol, lütfen.”dediğinde biraz alındım. Sandığın gibi o gece ben çok sabırsız değildim Hatta sadece yemek yiyerek ve birkaç kadeh şarap içerek geceyi bitirmeye bile razı olabilirdim. Korkunun ve kaygıların ötesinde sana karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım. O güne kadar tanıdığım bütün kadınlardan daha sıcak ve sevecendin. İhtiyacım olduğunda zaman ayırıyor, birlikte geçirdiğimiz her anı kendimi iyi hissetmeme neden olan binlerce ufak ayrıntıyla süslüyordun. Mutfaktaki işini bitirip duş almak için izin istediğinde, o geceye ait bütün kaygılarımın ve korkularımın tamamen silindiğini hissettim. Sende beni toparlayan, yaşamımı güzelleştiren, gündüzlerimin basmakalıp tekrarlarını yaşanabilir yapan bir şey vardı. Bunu anlatabilmem, mantıksal bir tutarlılık içinde anlaşılabilir ve akla yatkın gelebilecek biçimde açıklamam mümkün değildi. Ama kesinlikle sende bana iyi gelen bir şeyler vardı. Dün seni sahilde gördüm. Yanında arkadaşların vardı. İçlerinde daha önce hiç görmediklerim yeni yüzler de vardı. Siz yelken kulübünden doğru geliyordunuz. Büyük mimoza ağacının altına geldiğinizde ben yolumu değiştirip karşıki kaldırıma geçtim. Seninle karşılaştığımızda kuru kuru hal hatır sormalardan, nezaket icabı takınılan o çok bildik sahte gülüşler iliştirilmiş ifadelerden nefret ediyorum. Artık benim ne yaptığımla, ne yaşadığımla veya sağlığımla hiç ilgilenmediğini biliyorum. Bana ilgi duymadığın için yada, umursamıyor olmana kırılmıyorum. Her saniyesi kırk tane yalanla bezenmiş, sanki ilgiliymiş görünme oyununa kızıyorum. Ara sokaklardan birine sapınca kendimi daha iyi hissettim. En azından başkalarına göstermelik bu seremoniyi yaşamaktan ve kendimi riyakâr hissetmekten kurtulmuştum. Şimdi aylar sonra her şeyi nasıl bu kadar ayrıntılarıyla anımsadığıma ben de şaşıyorum. Sence üçüncü kattaki o küçücük odada baş başa yemek yeyip, tutkuyla sevişen erkek ve kadın biz olabilir miyiz? Seyfullah ÇALIŞKAN Mayıs 2005
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |