"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Uzun lafın kısası o yavru büyüdü, serpildi çok güzel bir av köpeği oldu. Ama ne bana arkadaş, ne de kapımıza bekçi oldu. Hayvanda kendi doğasına özgü ve çok güçlü olan sadakat duygusu elden ele, evden eve gezerken hırpalanmıştı. Birisi seslenip çağırdığında onun peşine takılıp gidiyordu. Beş-altı çocuk tarafından birkaç gün beslenip sokağa bırakılmak hayvanın davranışlarında onarılmaz bir tahribat yaratmıştı. Sokaklarda başıboş olmayı, bir eve veya bir insana bağlanmaya tercih ediyordu. O güzel köpek hiçbir zaman benim can dostum, arkadaşım, başkalarına gösterip “Bak bu benim köpeğim.”deyip caka satabileceğim kadar bana yakın bir hayvan olmadı. Bazen birinin peşine takılıp komşu kasabalara bile gittiği olurdu. Ne zaman çıkıp geleceğini ya da kapımızın önünde kaç gün kalıp sonra tekrar kayıplara karışacağını hiç bilemezdim. Seni tanıdıktan sonra o şirin, dünyalar tatlısı köpeğimi anımsadım. Sen de onun gibi az sevilmelere, az sahiplenmelere ve kısa süreli ilgilere alışkındın. Sizin için daha fazlası yoktu. Gerçeğiniz yani yaşadıklarınız size bunu öğretmişti. Daha az acı çekmek için daha az sevilmelere razı olabiliyordunuz. Birine sımsıkı bağlanmak yerine, iğreti tutunmaları ama çok kişi tarafından sevilmeyi seçiyordunuz. Ve elbette siz de kimseyi yüreğinizin derinlerine sokabilecek kadar sevemiyordunuz. Sürekli sevilmek ve bağlanmak sözlüğünüzde hiçbir zaman yer almamıştı. Ben çocukluğumda keşfettiğim gerçeğe rağmen bir kez daha imkânsızı bekliyordum. Her ikinizde de olmayan, hiç oluşamamış bir bağlılığı ve sahiplenilmeyi istiyordum. Bunu anladığım gün seni kendi haline bıraktım. Senden sürekli bir bağlılık ve kendim için her zaman ardına kadar açık bir kapı beklemek yanlıştı. Öfkeli, kızgın, nefret dolu ya da seni sürekli yanımda tutamamanın yarattığı yenilmişlik duygusu ile tıka basa dolu değilim. Korkular, kaygılar ve sorular çıkmazı içinde bile olsa yaşadıklarımı farklı renklere boyadın. Monotonluğuyla beni boğan günlerime biraz ışık, duygu, hatta düş kattığın için sana teşekkür etmeliyim. Sen olmadan şarap parasına masallar anlatmak bedelini karşılamayan boş lakırdılar söylemekten farklı olamazdı. Ben daha maslar anlatmaya başlamamışken sen uzak bir taşra kentine gitmiştin. Biliyorsun işte, kimse orta Anadolu’da uzak bir kente turistik amaçlarla gitmez. Bu işin ucunda her zaman illa ekmek derdi vardır. Ya okula gidersin ya da memuriyete. Kız başına vatani görevini savmak için gitmiş olamazsın ya. Asıl anlamakta zorlandığım gitmen, kalman falan değil. Kızların çoğu genellikle taşra kentlerinde dini telkinlerle ve tesettür görüntüleriyle tanışırlar. Oysa sen İzmir gibi bir kentten taşraya türbanlı, tesettürlü gitmişsin. Hem de ikinci öğretim öğrencisi ve kamuda görevli bir memur olarak. Tesettürü giysilerini veya dindar olduğun mesajını sokaktaki diğer insanlara niçin yansıtma ihtiyacı duyduğunu sorgulamayı düşünmüyorum. On yedi yaşın hayhuyu içinde bir arkadaşının apansız ölümünün ardından derin korkular yaşadığını, kâbuslar içinde uykularının bölündüğünü bana zaten sen anlatmıştın. Çocukluğunda yapılan telkinlerin, yaratılan korkuların, cehennemin dipsiz kuyularının seni rahat bırakmadığını tahmin edebiliyorum. Geceni ve gündüzünü cehenneme çeviren korkulardan kurtulabilmek için böyle bir seçim yaptığını, hatta bir süreliğine mahallenizdeki cemaatlerden birinin namazlı, okumalı, dini sohbetli toplantılarına katıldığını yine senden dinlemiştim. Çocukluk aşkları ve korkuların ardından maaşına uygun bir ev kiralayıp ilk defa bir başına o taşra kentinde hem çalışmaya, hem yaşamaya başlamıştın. Sabahları işine, akşamları okuluna gidiyordun. Hafta sonları hariç kendine hiç zamanın kalmadığını, sabahın erken saatlerinde başlayan günün gece yarılarına kadar dolu olmasından dolayı yaşamaktan zaman zaman yorulduğunu da tahmin edebiliyorum. Böyle zamanlarda karşımıza çıkan herkesi kabul etmek, başka zamanlar yüzüne bile bakmadığımız insanların yaşamımıza girmesine izin vermek çok daha kolaydır. Sonuçta bir cana hasret ve çok yalnızızdır. Bilgiçlik taslamak niyetinde değilim. Sadece seni anladığımı, yaşadıklarının bana çok da yabancı olmadığını anlatmaya çalışıyorum. İstensen meramını bir masal anlatıcısının ellerine ve yavan kelimelerine teslim edeceğine kendin anlat. Örneğin o adama âşık olmak için baharı bekledin mi? Yoksa daha Kasım ortalarına varmadan yalnızlık canına tak mı etti? “Bunlar seni ilgilendirmez. Özel yaşamıma burnun sokma.”dememelisin. Masalcılar için edep, hayâ, ayıp ve günah, özel hayatın gizliliği gibi sınırlar yoktur. Anlatılanlar masal olduktan sonra evrensel bir dokunulmazlığa ulaşırlar. İnsan, mekân, zaman ötesi hale gelirler. Canın ne isterse söyleyebilirsin. Beni dilediğin gibi eleştirebilirsin. İstersen yerden yere vurabilirsin. Nasılsa sana aldırmayacağım. Herkes kendisine toplumsal bir sorumluluk ve kişisel bir anlam yükler. Benim misyonum da yaşamlara dokunmak ve masallalar toplamaktır. Sen de masallar hakkında yanlış düşünüyorsun. Masallar yaşama gözlerimizi açtığımız gün hastane odasında başlamaz. Uzun yıllar her şey ölümcül bir tekdüzelik içinde yürür. Can sıkıcı olmasına karşın bu dönem yaşamımızda her şeyin yolunda gittiği, huzurlu ve sorunsuz yıllardan ibarettir. Büyük iniş ve çıkışları, bizi tepe taklak eden riskleri barındırmaz. Bir an önce büyümek ve insan seli içinde kendi masallarımız yaratacağımız zamanları bekleriz. Ömrümüzün bundan sonraki çalkantılı ve olaylı yıllarında da hep geride bıraktığımız o huzurlu ve tekdüze zamanları ararız. Sen, yeni yaşamaya başladığın bu kente, oturduğun sokağın gürültülerine, yağmurlara ve rüzgârlara hatta sabah ayazına bile alışmaya başlıyordun. Temmuz 2005 Seyfullah ÇALIŞKAN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |