İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret |
|
||||||||||
|
Cebinden çıkarıp sakallı adama beş liralık bir banknot verdi. Diken gibi sakaklı, perişan görünüşlü adam basamakları çıkıp ana caddeye doğru ilerledi. Yazın sıcağına inat ayağında bağcıkları yerlerde sürünen ama pırıl pırıl siyaha boyalı bir çift postal vardı. Öğretmen, arkadaşlarıyla oturduğu masaya geri döndü. Arkadaşlarının meraklı bakışlarının üzerine yöneldiğini görünce anlatma başladı. Benim okul arkadaşım Halil bu, dedi. Birlikte öğretmen olduk. Onu Adıyaman’da bir köye atadılar. Beni de Iğdır’da Hanako diye bir köye. Yazları tatillerde bir araya gelip görüşürdük. Sonra ne oldu, nasıl olduysa Menzir’e Şeyhe gitmiş bizimki. Kim götürmüş, kim tanıştırmış bilmem. Bir yaz geldi ben öğretmenliği bırakıyorum, dedi. Yalvardım, yakardım ama dinletemedim. Kararını çoktan vermiş. Kâfir devlete hizmet etmem diyor başka bir şey demiyordu. Sonradan duydum bizimki okulu, memuriyeti falan bırakıp Menzir’e yerleşmiş. Ailesiyle bile ilişkilerini kesmiş. Bunlar kalabalık bir ailedir. Peşine düşüp aramışlar da üstelik. Bulmuşlar da… Ama geri getirememişler. Bir, iki yıl sonra sokakta abisiyle karşılaştım. Halil i sordum. Halil kafayı yedi abi, dedi. Hem ağladı, hem anlattı. Ne olmuş bilmiyorum ama bu hastalanmış. Ankara’ya hatta İstanbul’a götürmüşler. Doktorların verdiği ilaçları kullanmamış. Tedavisini hiçbir zaman tam manasıyla sürdürememişler. Zaten sürekli olarak evden kaçıyormuş. Bir süreliğine Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırmışlar. Orada biraz düzelir gibi olunca çıkarıp eve getirmişler. Sanki başlarındaki dert azmış gibi tanıdık bir kız bulup evlendirmişler. Hani nikâhta keramet varmış ya. Elbette evlilik bunu evde tutmaya falan yetmemiş. Nikahın kerametini göremedikleri gibi kıza da yazık etmişler. O da ayrı bir hikâye. Kaç yıl geçti aradan tam anımsamıyorum. Bununla sokakta karşılaştım. Beni ilk gençlik yıllarımdan beri sever. Ama size o günkü halini anlatmama imkân yok. Yalın ayak, üstü başı perişan, kir pas içinde… Bir deri bir kemik… Saç sakal birbirine karışmış. Neyse birlikte yemek yedik. Gidip parka oturduk. Konuşmaya çalışıyorum. Eski günlerden falan bahsediyorum. Bizimki ise hep aynı terane… Durup durup ben Allah’ım diyor. Şeytanla mücadele etmekten yoruldum Muharrem. Dünyanın düzenini korumak için gece gündüz çalışıyorum. Bu trafik neden böyle akıyor? Biliyor musun? Çünkü ben düzenliyorum. Ben olmasam sular, topraklar, evler, ağaçlar hep birbirine girer. Ama artık yok yoruldum Muharrem… Uğraştım, didindim, sabırlı davrandım ama konuşabilmek mümkün değil. Siz ne söylerseniz söyleyin o durmadan kafasının içindekileri anlatıyor. Sonradan duyduğuma göre hakikatten yollarla çıkıyormuş bu. Trafiği kesip soyunuyormuş hatta. Polisler bunu alıp götürmekten bıkmışlar. En iyi tarafı kontrolsüz bir öfke ve şiddet eğilimi olmaması elbette. Yoksa başı çoktan belaya girerdi. Gözü de karadır hani… Şimdilerde biraz daha da iyi. Arada bir gelir böyle. Ama sakın yanlış anlamayın. Para istemek için gelmez. Beni görmeye gelir. Yalnızsam yanıma oturur. Beş dakika kadar sonra kalkıp gider. Karnı açsa ona sadece beş lira veririm. Bu çok önemli ama… Yüz değil, bin değil, yirmi değil. İlla beş lira… Onunla kardeş gibiydik okulda. Çok insanlığını gördüm. Ailesi de epey varlıklıdır. Ona her gün yüz lira versem yine borcumu ödeyemem. Ne iyi çocuktu bu bir bilseniz? Öğretmen anlattı, anlattı, anlattı ve üzüldü. Bakışları yerdeki kilit taşlarına takılıp kaldı. Dinleyenler de üzüldü. Ve hiç kimse tek bir soru bile sormadı. Onlar suskunluk içinde kendi düşüncelerinde gezinirken dut ağacına bir sürü serçe kondu. Ortalığı gürültüye boğdular. Dallar sallandı, birkaç sarı yaprak yere düştü. Çaycı Kadir elinde bardaklarla dolu tepsiyle masaya geldi. Çay isteyen var mı abi? dedi. Bundan üç saat sonra, güneş dağlara doğru eğilmeye başladığı sıralarda Burç Kavşa- ğında bir kaza oldu. Bir kamyon minibüse arkadan bindirdi. Kamyona da bir başka otomobil. Minibüs yoldan çıkıp karşıdaki araziye yuvarlandı. Yamuk yumuk haliyle yeniden ayağa kalkar gibi doğruldu. Kamyon sürücüsü yaralandı. Minibüsteki on beş yolcudan üçü öldü. Geri kalanlar kan revan içinde minibüsten indiler. Kamyona arkadan çarpan otomobilin ön koltuğunuzdakiler de başlarından yaralandılar. Panikten kurtulabilenler hemen işe koyuldular. Önce arabalardan yaralıları çıkardılar. Arabadan çıkarılanların hepsi aynı durumda değildi. Birçoğu şoka girmişti. Kimisi ayakkabılarını arıyor, kimisi ağlıyor kimisi de sanki bir rüyadaymışçasına eğilmiş bükülmüş arabaların etrafında dolaşıp duruyordu. Minibüsten en son ölenlerin cesetlerini çıkardılar. Üçünü de boylu boyunca yolun kenarına yatırıp üzerlerine gazete kâğıdı örttüler. Gazete kağıtları ölenlerin sadece yüzlerini ve bedenlerini örtüyor ama bacaklarını ve kollarını açıkta bırakıyordu. Polis Cemal’ı kırmızı spor ayakkabılarından görür görmez tanıdım. Boyalı ama bağcıkları düğümlenmemiş postallar ile yırtık naylon terlikler ile tozlu ayaklar da hiç yabancı değildi. Saatler günün sonuna doğru koştururken ölüm onları bu kavşakta buluşturmuştu. Polis Cemal’ın üzerine örtülen gazetedeki bir haber başka bir buluşmayı özetliyordu. Sakarya/Pamukova.: ONLARI ÖLÜM BULUŞTURDU Televizyonları kanal kanal dolaşarak oğlunu arayan anne Pamukova’daki tren kazasında hayatını kaybetti. Oğlunun da kendisiyle aynı trende seyahat ettiğini hiçbir zaman öğrenemedi. Ayrı vagonlarda yolculuk ederken ölen yolcuların uzun zamandır birbiriyle görüşemeyen anne ve oğlu olduğu kazadan sonraki araştırmalar sonucunda ortaya çıktı. Eşinden ayrıldığı için oğlunu on yedi yıldır göremeyen anne birçok televizyon kanalına çıkmış, gazetelere de konu olmuştu. Seyfullah Kasım 2007
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |