Yalnızca hava, ışık ve arkadaşın varsa hiç üzülme. -Goethe |
|
||||||||||
|
Gündüzleri beli bükülene kadar çalışan, evine ekmek götürmeye uğraşan, elleri nasırlı Alevi bir baba…. Haftada birkaç akşam Cemevi’ne giderek tüm maneviyat düşmanlıklarına ve maddeci felsefelere inat “Allah Allah” diyen, “hu” diyen, “tövbe günahlarımıza” diyen Alevi bir baba. Beni de bir Alevi baba olarak kabul edin. Bu ülkede Alevilerle Sunnilerin pek çok ihtilaf noktaları olmuştur ama Alevilerin “Allah’ı çok sevdiklerini”, “Hz.Ali’ye âşık olduklarını”, “Ya Muhammed dediklerinde göz yaşlarına boğulduklarını”, “Yolumuz Hak yoludur” dediklerini bu ülkenin bütün vatandaşları bilmektedir. Bu gerçeği anlamak için www.youtube.com video paylaşım sitesinde şöyle küçük bir tur atmak yeterlidir. İsterseniz ben size bir video adresi vereyim. http://youtube.com/watch?v=_ne0v3r0BLk adresindeki videoyu seyredin de Alevi kardeşlerimizin yüreklerinden çağlayan Allah, Hz.Muhammed ve Hz.Ali sevgisini görün. O videoyu izlediğinizde Alevi babaların gözlerinden akan gözyaşlarına da şahit olacaksınız. O gözyaşları bir aşkın ifadesidir. O dualar bir inancın göstergesidir. İşte bizi bu inanç birleştirecektir, yekvücut yapacaktır. Siyasetten arındırılmış saf inanç… Beni de bir Alevi baba olarak kabul edin. “Hak Lailahe illallah” diyen “Şahım eyvallah” diyen Alevi bir baba. Bazılarının sandığı gibi Folklor gösterisi olsun diye değil de Cezbeye gelip Allah aşkından dolayı semah eden bir Alevi baba. “Medet On İki İmamlar” diyen bir Alevi baba. Her an her yerde olan, mekandan zamandan münezzeh, bir tek Allah’a secde eden inançlı bir baba. 10 Ocak 2008 tarihinde Muharrem’in birinci gününden itibaren benim de yüreğim Alevi yüreklerle birlikte atacak. Hicri yılbaşını Alevi kardeşlerimle birlikte kutlayacağım. Peygamber Efendimizin sünnetini yüzyıllardır yaşatan Alevi ve Şii kardeşlerim gibi ben de Muharrem orucunu tutacağım. Bütün Anadolu insanları gibi Aşure geleneğini yaşatacağım. Bazıları, “Bayram değil, seyran değil bu adam neden beni de Alevi Baba olarak kabul edin? ” diye feryat ediyor şeklinde devam eden sorular sorabilir. Sizi fazla meraklandırmadan hemen cevap vereyim. Evet hepinizin de tahmin ettiği gibi ben, Ehl-i Sünnet mezhebine mensup bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Kökenlerimi çok iyi bilmemekle birlikte, şu anda Alevi olmadığımı çok iyi biliyorum. Ancak… Aramızda bazı detay farklılıklar olmasına rağmen bir tek inançlı Alevi kardeşimi; inanç, gelenek, hoşgörü ve mezhep düşmanı binlerce Alman’a değişmem. "Camiye Hayır" kampanyası düzenleyen, Türklerin evlerini yakan, bütün Türkleri potansiyel tacizci yani "sapık" olarak kabul eden insanlık düşmanlarına sözüm! Barışsever, inanç dostu, insancıl milyonlarca Alman’ı da bu eleştiriden tenzih ederim. Sözüm o iyi insanlardan dışarı... Ben Alevilerin de dua ettikleri, yakardıkları, inandıkları her varlığın Yaratıcısı olan, her yerde, her zamanda hazır ve nazır bulunan Tek Allah’a inanıyorum. Çünkü ben, Alevi kardeşlerimin de sevdiği, İslam’ın Peygamberi Hz.Muhammed’i seviyorum. Çünkü “La feta illa Ali” sözünü bütün benliğimle kabul ediyorum. Ben de Müslümanım, Alevi kardeşlerim gibi. İşte bunlar gibi binlerce ortak özelliğimiz beni Alevilere daha yakın kılıyor. Ancak bütün bu ortak özelliklere sahip olmasaydık bile demokrasiye, özgürlüklere inanmış bir insan olarak Alevilere edilen hakaretlere seyirci kalamazdım. Nedense, Alevilere edilmiş hakaret, bana edilmiş gibi geliyor, içerliyorum. Ne “mum söndü” zırvaları, ne de şu meşhur Alman filminde tasvir edilen “sapık Alevi baba” karakteri, beni Alevi kardeşlerime düşman etmeye yetmedi, yetmez de. Şimdi… Artık sadede gelelim.. Bizi birbirimizden daha iyi bilecek yoktur. Çok eskiden beri Aleviler, Sünniler hakkında; Sunniler de Aleviler hakkında birbirlerini tanımamaktan kaynaklanan önyargılara sahiplerdi. Bu kesinlikle doğru. Bazı Sunnilerin yaydığı “Mumlu” hikayeleri biliyoruz. Bazı Alevilerin de Ehl-i Sünnet mensuplarına haksız bir genellemeyle Yezid ya da Yezid’in Oğulları dediklerini de biliyoruz. Peki şimdi durum ne? Teknoloji gelişti. İletişim imkânları arttıkça arttı. İnsanlar birbirini daha iyi tanımaya başladı. Sünniler, bizi bölmek isteyen bazı gizemli dış güçlerin yaydıkları “mum söndü” iftiralarının yanlışlığını anladı. Cemevlerindeki ibadetler izlendiğinde şehevani hiçbir unsur olmadığı, herkesin aşk u şevk ile Allah’ı zikrettiği ayan beyan görülmüş oldu. Aleviler de Ehl-i Sünnete dahil insanların Yezid’le ve Peygamber torunlarını katledenlerle bir alakaları olmadıklarını çok iyi anladı. Camilerde diğer sahabelerle birlikte Hz.Ali’nin de ismi anılıyordu ve Sunniler sanıldığının aksine Hz.Ali’yi, Hz.Hasan’ı, Hz.Hüseyin’i ve Ehl-i Beyti çok seviyorlardı. Bütün bu yanlış anlamalar, önyargılar, artık tarihe gömüldüğüne göre Ehl-i Sünnet olarak Alevi kardeşlerimizin Cemevlerini, zikirlerini, dualarını, semahlarını içimize sindirmeyi öğrenmeliyiz. Hatta izin verirlerse yeri geldiğinde Alevi kardeşlerimizle Cemevlerine giderek, birlikte yürek yüreğe “Allah Allah” diyebilmeliyiz. Çünkü Cemevleri çeşitli Tasavvuf geleneklerinin harmanlandığı inanç ve dua evleridir. Gündelik politikalara alet olmadıktan sonra Allah’ın, Hz.Muhammed’in ve Kur’an-ı Kerim ayetlerinin anıldığı her yer bizim ikinci evimizdir. Alevi kardeşlerimiz de Câmileri kendi inançlarına alternatif ibadethaneler olarak görmemelidir. Onlar da Mescidlere gitmeli, Sunni kardeşleriyle birlikte Sonsuz Varlığın huzurunda yürek yüreğe ibadet edebilmelidir. Çünkü Câmiler de Allah'ın anıldığı, duaların, tövbelerin edildiği Kutsal Yapılardır. Süleymaniye Camii, Bayezid Camii ya da Sultanahmet Camii hangi Alevi kardeşimize sevimli gelmez ki? Alevi kardeşlerimizin de Cemevlerinin yanında ikinci evleri Câmilerdir. Bunlar benim yürekten gelen, samimi temennilerim. Bu temennilere katılan olur, katılmayan olur.. Hakaret içermedikten sonra herkesin görüşüne yürekten saygılıyım. Ancak aşağıdaki görüşlerime katılmayacak "insan" yoktur. Buna eminim. Ne bir Alevi baba, ne de bir Sünni baba, yazmaktan haya ettiğim, “Wem Ehre gebührt” (Namusuma Layık Olmak) filminde resmedilen o aşağılık fiili işlemez. Alevilik, Sünnilik tartışmalarının sıklıkla yaşandığı Türkiye’de bile böyle aşağılık bir iddiayı kimse ortaya atmamıştır. Çünkü Alevi kardeşlerimle çoğunlukla aynı inançlara sahibim ve onların evlatlarını Allah’ın emaneti olarak gördüklerini çok iyi biliyorum. Alevi kardeşlerimin arasında yaşadım ve onların inançlarına ne derece bağlı olduklarını gördüm. Alevi babalar evlatlarına Hz.Ali’yi, Hz.Muhammed’i, Allah’ı sevmeyi öğütlerler. Onların haramdan, haksızlıktan uzak durmasını isterler. “Eline, beline, diline sahip olacaksın” derler.. Ancak hiçbir Alevi baba o filmde tasvir edilen pis işi kesinlikle yapmaz. Yapılan kötülükler varsa bunlar şahsi suçlardır. Ne Sünniliği, ne Aleviliği ne de Hıristiyanlığı bağlar. Elbette o filmdeki hakaretler yüzünden bütün Almanları suçlamak da doğru olmaz. Ancak... O meşum filmi çevirenler, hem Alevilerden hem de bütün dünya Müslümanlarından özür dilemelidirler. Çünkü o filmden dolayı benim de yüreğim acıyor. Midem bulanıyor. Kusuyorum. Ve de iğreniyorum.. Aynı inanç dünyasının mensupları olduğumuz Alevi kardeşlerime yapılan bu hakaretten iğreniyorum. Nedense, Alevilere edilmiş hakaret, bana edilmiş gibi oluyor, içerliyorum. Bu vicdansızlığa ağlıyorum. Allah’ın Aslanı Ali geliyor hayalime, ellerinden öpüyorum. Eziliyorum, bükülüyorum. “Allah Allah” diyorum. “Medet Ya Ali” diyorum.. “Medet Yâ Şâh-ı Velayet!” Dudaklarımdan birkaç cümle dökülüyor. “Ülkemdeki insanların bölünmüşlüğü, parçalanmışlığı yeter” diyorum.. Çağdaşlara yöneliyorum: Alevilere, Sunnilere; hasıl-ı kelam Müslümanlara hakaret etmeyi bırakın, diye haykırıyorum. Beni de Alevi bir baba olarak kabul edin! “Eline, beline, diline sahip olan” bir baba. Allah’ı, Peygamberi, Ehl-i Beyti seven bir baba. Haramda, yalanda, haksızlıkta işi olmayan bir baba. Yaratılanı, Yaradan’dan ötürü seven bir Baba. Beni de Alevi bir baba olarak kabul edin! Ve o filmdeki ahlaksız iddialar için bütün insanlıktan özür dileyin! İnsan olun insan! Hemen……………
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |