..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamım boyunca, ondan birşey öğrenemeyeceğim kadar cahil bir adamla karşılaşmadım. -Galilei
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yazarlar ve Şairler > Oğuz Düzgün




8 Temmuz 2008
Güneşçağ Savaşçısı Erdem Bayazıt  
Oğuz Düzgün
Kabuğunuza çekilin yorganınızı çekin üstünüze Kalsın titrek ve mavi elleriniz Bekleyin geliyor ölüm usulca Usulca girer koynunuza.


:BHII:
“Onlar gittiler
Giderken bir muştu gibiydiler”

Böyle diyordu gönül insanı Erdem Bayazıt, sonsuzluğa yürümeden önce. Ölmeden önce ölünüz emrine harfi harfine uymuş diri yüreklilerden biriydi o. O bir Güneşçağ savaşçısıydı adı üstünde. O da gitti ve giderken o da sonsuzluktan haber veren bir muştu gibiydi. Çünkü mısra mısra müjdelerinde yokluğu mağlup etmişti hep ve sonsuzluğa davet etmişti herkesi. Çağcıl insanın çoğu zaman düşünmediği, hatta anti aging felsefeleriyle hafife bile aldığı; ama aslında hakkındaki soru işaretlerinin mutlaka cevaplanması gerektiği ölüm gerçeği hakkında bakın neler diyordu şâir:

Kabuğunuza çekilin yorganınızı çekin üstünüze
Kalsın titrek ve mavi elleriniz
Bekleyin geliyor ölüm usulca
Usulca girer koynunuza.

Biz çoğunlukla ölüm şairi olarak sadece Cahit Sıtkı’yı biliriz. Elbette onun şiirlerinde ölüm teması ağırlıklı olarak işlenmiştir. Ama her şâir aslında diğer insanlardan mutlaka daha fazla ama kendi değer ölçülerinin mütevazi sınırları içerisinde muhakkak ölümden bahsetmiştir. Çünkü bengi bir yaşam isteyen şâirin ruhunu, şu kısa ömür doyuramamaktadır. Zira duyguların hendesesinde hesaplar sonsuzluk ölçekli yapılır. Hele şâirler için boyutlar arasında her hangi bir sınır yoktur. Geçmişle gelecek, başka başka ruh dünyalarıyla ölüm ötesi hayat, onların yürek gezegenlerinde sarmaş dolaştır.. Şairlerin hislerine herhangi bir sınır konulamaz. Aslında şiirin en birinci malzemelerinden olan söz sanatları ve bunların içinde epey bir yekün tutan mübalağa sanatı, ruhun dizginlenemeyen sonsuzluk arayışlarının kelime düzleminde hafif bir yansımasıdır. En yenici şiirlerde bile şairlerin bu şuuraltı arayışları kendini belli eder.

Üstelik şiir, eski tarihlerden beri, hatta düz yazıdan da daha önceleri ebediliğin bir aracı olarak kullanılmamış mıdır? Binlerce yıl öncesinden bugüne kulaktan kulağa yayılmış olan halk hikâyelerimiz, türkülerimiz ya da destanlarımız, hep şiir formlarında söylenmiş sözlü ürünler değiller midir? Hatta çocukluğumuzdan beri okul sıralarında, duvarlarda görmeye alışık olduğumuz bütün o yazılar, manzum değiller midir? Demek ki her insanın ruhunda var olan sonsuzluk isteği, bir şekilde kalıcı eserler oluşturma emrini veriyor biyolojik yapımıza. Beynin nöronları, ruh cevheri, kalbimiz ve bütün latifelerimiz el ele verirlerse eğer, ölümsüz eserler ortaya koyabiliyorlar. Eski çağlardan beri insanlık, ölümsüzlüğü şiirlerle yakalamaya çalışmış. Aslında bu durum, basit bir biyolojik yapıya sahip olduğunu düşündüğümüz karıncaların ölüme karşı direnişiyle paralel bir refleksin ürünü. Bu biyolojik yanımızın titrek bir dürtüsü kimilerine göre… Ama bir de çoğu zaman es geçtiğimiz, bizi o karıncadan tefrik eden sonsuzlukla ilintili bir yanımız vardır ki, aslında bu veçhemiz, sonsuzluktan muştularla yüklü mısraların cevelan ettiği debisi yüksek bir ilham nehrinin yatağıdır.. Her yürekte az çok sesi duyulur bu latifenin. Ama şâirler, bu yürek seslerini, karınlarından konuşmasını beceren insanlar gibi yüreklerinden konuşarak satırlarına dökmeyi başarmışlardır. İşte bu şâirlerin en önemlilerinden birisi de Erdem Bayazıt’tır. O açıkça yürekten, çoğu zaman ruhtan konuşmasını bilmiştir. Şu aşağıdaki mısralar ruhun tatlı dilinden değil de nereden süzülmüştür?

Dirilmek yeniden
Yerin uyanması gibi kımıldaması gibi toprağın
Bulutları yarması gibi gün ışığının
Yağmurun ansızın boşanması
Binlerce kuşun bir anda parlaması havalanması
Erimesi gibi karların ve buzulların
Patlaması gibi dal uçlarında tomurcukların

Her şâir ölümün farkındadır farkında olmasına ama ölümden sonrasının karanlığını her şâir aydınlatamaz. Bunun için iman güneşi gerekir öncelikle. Amentüdeki imanın şartlarına inanan herkes, eğitimi ne olursa olsun ölüm gerçeğiyle bir şekilde başa çıkabilmektedir ruh dünyasında. Ama ahirete inanmayan bir insan için ecel, tamamen yok oluşun adıdır. Ölüm onun için bütün sevdiklerinden sonsuza kadar ayrılışın, karanlıklara yuvarlanışın adıdır. Ona göre, hayat aynacığında yansıyan bütün ışıklar, o aynanın bizatihi kendi malıdır. Aynadaki yansımalar yok olduğunda, ayna da yok olmuştur olacaktır. Ya da ayna yok olduğunda o ışıklar da yok olacaktır. İşte bu önermelerde var olan paradokslara Erdem Bayazıt hiçbir zaman düşmemiştir. O bir “Güneşçağ savaşçısıdır” çünkü

Aynadaki yansımalar, güneşin ışınlarının tecellisinden başka bir şey değildir ona göre.. Ve bizler de o ebedi güneşin maddi evren aynasında tezahür eden ışınlarının farklı tonlardaki yansımalarından ibaretiz. Aynanın kırılması ya da bir şekilde yansımaların kesilmesi, aslımızın yok olması anlamına asla gelmemektedir. Zaten aslımız, manamız ve değerimiz olan bütün renkler, ışıklar o güneşin zatında sabittirler. Asla kaybolmamışlardır, kaybolmayacaklardır da. O Sonsuz Güneşin “en güzel isim” ışınlarının yansımalarından ibaret olan düşüncelerimiz, duygularımız, yaşantılarımız kısacası her şeyimiz, bâki kalacaktır, asla hiçbir özelliğimiz yok olmayacaktır. Yok olan aynalardır, asıllar ise her zaman sabittir. Ve bir “Güneşçağ savaşçısı” asla yok olmayacağını çok iyi bilir. İşte asrın Güneşçağ Savaşçılarından olan Erdem Bayazıt da aslına, Güneşler Güneşinin sonsuzluğuna döneceğini çok iyi biliyordu. Ve her Güneşçağ Savaşçısı gibi o da sonsuzluk ülkesinin saraylarına doğru yelken açmıştı ardında şu bengi mısraları bırakarak,

Şu bizim atımızdır deniz hipodrom
Nehrin yatağını öp sen ey savaşçı
Birikinti gölleri geç apartmanları geç kaldırımları
Bir bir ayıkla mezarları.
Güneşçağ öncüleri yolları tuttu dua erleri tuttu
Yüzleri Mekke ülkesi gözleri Medine çeşmesi
Elleri altınçağ mimarı

Erdem Bayazıt, şiirleriyle, mefkuresiyle bilhassa sevap kazanmak cihetinden yaşamaya devam edecek etmesine ama bizler de onun şiirlerini, ideallerini yeni kuşaklara aktarmayı bir görev bilmeliyiz. Gençliğimizi geç olmadan Erdem Bayazıt gibi şâirlerimizin sevgi kokulu mısralarıyla tanıştırmamız gerekiyor. Çünkü sevgisizliğin, ahlaksızlığın ve şiddetin yegane reçetesi, aşağıdaki dizelerimde de ifade etmeye çalıştığım gibi Erdem Bayazıt misali şâirlerimizin sevgi kokulu mısralarında saklı değil, ayan beyan ortadadır..

Her yarının güneşi
Bugünden ekilir unutma
Ve her günü aydınlatan
Bir başka şâirin ruhudur
Güneşler ekilmeden toprağa
Filizlenmeyecek altınçağ
Ve gülemeyecek,
Kölemen kaderli bebeler
Güneşçağ savaşçılarının
Sevgi kokulu mısralarıyla tanışana dek…




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yazarlar ve şairler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Cengiz Aytmatov ve Mankurtlar
Mevlânâ'dan Reçeteler
Necip Fâzıl'ın Şiiri

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Fâtih İstanbul'u Kaç Yaşında Fethetti?
Mevlid Kardeşliği
Kâfiyelerin Birliği
Kemençe Kimin?
Baklava'nın Kökeni
Kurân'ın Kökeni Sümerde mi?
Şiir Düşünceleri
Amerika Osmanlı Tarafından Keşfedilseydi?
Medeniyet Bestemizin Notaları
Evliya Menkıbelerinden Türk Fantastik Edebiyatına

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sen Var Ya Sen! [Şiir]
Çakkıdı Çakkıdı [Şiir]
Bâlibilen Dilinde Şiir [Şiir]
Üç Boyutlu Şiir [Şiir]
Miraciye [Şiir]
Sağanak Sen Yağıyor [Şiir]
Bülbüller Şehri İstanbul [Şiir]
Türkçe Hamile Beyanlara [Şiir]
Burası Sessiz Biraz [Şiir]
New Orleans'lı Siyahi Kirpiklerin [Şiir]


Oğuz Düzgün kimdir?

Yazar edebiyatın her alanında çalışmalar yapıyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Bütün yazarlardan az çok etkilendi. Zaten insanoğlunun özelliği değil midir iletişimde bulunduğu varlıklardan etkilenmek?


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.