Edebiyat yaşamın öncüsüdür, onu öykünmez, ona istediği biçimi verir. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
‘SINAV’ HEDEFİ OLMAYAN OK Eğitim, bir düşünüş biçimi; duygunun karanlıktaki rehberi; eylemin öncüsü. Eğitim insanların hayatlarını inşa ettikleri iskeletin projesidir. Eğitim dünyaya açılan gözlerin ışıltısı, umududur. Eğitim insanın kendi benliğinde bir bilinç oluşturma sürecidir… Eğitimin önemi insan varlığını oluşturan her zerreyi kuşatmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bizde eğitim denince sadece okul, öğrenci, öğretmen, sınav ve ÖSS anlaşılmaktadır. Özellikle toplum olarak ÖSS ile yatıp kalkma hastalığına tutulduk. Tabii ÖSS’nin önemi iş kapısı olarak algılanışındandır. ÖSS için çok şey söylendi, çizildi, yazıldı ama ÖSS oturduğu koltuktan kimse kaldıramadı. ÖSS’nin oturduğu koltukta rahatının devam etmesinin altında eğitime bakış açılarının yüzeysel-sığ olmasındandır. ÖSS’ye yapılan yorum ve eleştirilerin sadece değini mahiyetinde olduğundan suyun akışı değişmedi. Bu sığ yaklaşımlardan biri de ÖSS vurgusuyla ön plana çıkan, öykü ve senaryosunu Yiğit Güralp’ın yazdığı yönetmenliğini Vizontele G.O.R.A gibi gişe filmlerin gişe rekortmeni Ömer Faruk Sorak’ın yönetmenliği yaptığı, Türkiye’nin yarısının oluşturan genç, nüfusun yaşamlarını çarpıcı dille beyazperdeye taşıyacak olan üçlemenin ilk filmi ‘SINAV’ filmidir. Öncelikle filmi seyreden ve seyretmeyenler için özetleyelim: “Sınav, aile baskısı, gelecek kaygısı, sınav depresyonu ve bir yandan süregelen yoğun okul temposuyla birlikte öncelikle ortaöğretim başarı puanlarını yükseltmek için okuldaki yazılı sorularını ele geçirmekle başlayıp, sonrasında işi ÖSS soru bankası soygununa kadar götürmeyi planyan Mert, Sinan, Gamze, Kaan ve Uluç’un heyecan dolu hikayesini konu alıyor. Kahramanlarımızın kendilerine idol olarak gösterdikleri, bir dönemin kopya çekme konusunda uzman sistem karşıtı efsane öğrencisi Levent Lemi; görevi her alanda kötüye kullanan okul müdürü Rafet; idealist müdür yardımcısı Zeynep Erez; sert matematik öğretmeni Fatma Hoca; çocukların bir yarış atı gibi koşulduğu sınav sisteminin yakın bir tanığı haline gelen Jokey baba Urfalı Sadettin; hayattaki tek dayanağı oğlu olan Güler; çocuğunun hayatında tek onurlu yaşamın önemini ısrarla vurgulayan komiser baba Metin; oğlunun hayatını bir saat gibi planlayan Almancı baba Sedat ve bütün derdi bir müzik albümü çıkarmak olan müzik hocası Candan’ın yollarını da aynı temel öykü içinde kesiştiren bir film Sınav” Sınav, Türkiye’deki eğitim sisteminin demir başlarında olan ÖSS’yi öğrencilerin ve velilerin gözleriyle duygusal yoğunlukta temalar ve filmin akışını zevkli hale getirmek için esprilerle süslenmiş bir film. Ancak sınav, izleyicisine yeni-farklı bir şey sunmadığı gibi tek taraflı bir bakış açısıyla gençleri haklı gösterme gafletine düşmüş. Eleştiri yapmak farklı şeydir, var olan manzarayı olduğu gibi sinema diline aktarmak farklıdır. Sinema dili aksakları görselliği ile beraber kitlelere doğrudan yahut imalı yollarla hem durumdan haberdar eder, hem de ne yapmaları gerektiği konusunda ipucular verir. Sınav, ise öğrencilerin içinde bulundukları handikabı dillendirdiği için öğrencilerin beğenisini kazandı. Toplum olarak bizi anlatan her şeye ilgi duyarız. Üzerinde düşünmeyiz. Birileri bizim adımıza sıkıntılarımızı anlatmıştır ya bizde ‘evet, işte bu!’ deyip, rahatlama yoluna gideriz. Sınav, ailelerin çocuklarına yaptıkları baskıyı ilgisizliği ve yanlış yaklaşımı, öğrencileri yakın çekime alarak, öğrencilerin çaresizliğini, isteklerini yapamamanın sıkıntısının yüzlerine yansımasını seyirciye lanse etse de, ailelerin beklentilerinin ve davranışlarının altında yatan nedenler seyirciye aktarılmamış. Aile içi iletişimsizliğin nedenleri sorgulanmamış. Sadece sürekli olarak ailelerin öğrencilere karşı haksızlık yaptığına değinilmiş. Zaten filmdeki ÖSS eleştirisini yapan öğrencilerin kimliklerine bakıldığında filmin çelişkisi hemen sırıtmaktadır. Beş öğrenci, ders dışında her şeye meraklı. Filmde, öğrencilerin istediği manzara şu: okul, ders, sınav, öğretmen olmasa da rahat edelim. Sistem eleştirisi, kitap okumayan, ders çalışmayı sevmeyen, kabadayı geçinen, birbirlerinin kız arkadaşlarına göz diken, kültürel-sanatsal faaliyetlerden yakından uzaktan alakası olmayan öğrenciler üzerinden olmaz. Kalkıp gelecekten ne istediğini bilmeyen, yorulmadan-emek vermeden köşeyi dönmeyi hedefleyen öğrencilerin model olarak gösterilmesi kınanmalıdır. Aksi durumda öğrencilere farklı özentiler oluşturulacaktır. Sınav, okul müdürü Rafet ile uğraşacağına öğrencilerin şiddet eğiliminin altında yatan nedenleri, uyuşturucu bataklığına saplanmalarının sebeplerini, cinsel merkezli ilişkilerini sorgulasaydı. Daha anlamlı bir iş çıkaracaktı. Rehber öğretmen ve müdür yardımcısı Zeynep hayata ve ÖSS’ye yönelik mesajlarını asık suratı, ciddi görünüşü, soğuk bakışları, kendinden emin olmayan ve çaresiz görüntüsüyle değil de kendinden emin, güler yüzlü ve sempatik tavırlarla süslenseydi idealist öğretmenin mesajları hedefine daha kolay ulaşacaktı. Ama ‘Sınav’ ne yapıyor, en önemli karakteri olması gereken Zeynep’i zayıf halka haline getirip, idealistliğin gereksizliğini vurgulayan Levent Lemi karşısında da çaresizliğin resmini çizdirmektedir. Levent Lemi gibi geçmişi kötü örneklerle dolu birini kariyer günlerine çağırmanın yanında sistem karşıtı bir kimlik vererek ÖSS eleştirisi yaptırmaktadır. Peki eleştirilerinde haklı olan Levent Lemi öğrencilere sunduğu alternatif nedir? Koca bir hiç. Yarış atına benzetilen ÖSS için Sınav’ın sunduğu çözüm nedir? Öğretmenleri yerden yere vuran Sınav’ın öğretmen profili nasıldır? Sınav, okuldan, dersten sınavdan kaçan öğrencilere sunduğu alanlar hangileridir? Sınav, eleştirdiği bu konulara maalesef vereceği bir cevap yok. Sinema, toplumların eğitilmesinde önemli bir yere sahiptir. Ama hoyratça kullanılmamalıdır. Gençlerin sorunlarına sadece değinmek, gençlerin sorununa eğilmek değildir. evet yanlış bir eğitim sistemimiz var. Ancak bu yapıcı eleştiriler ve çözüm önerileri ile ortadan kaldırılır. Eksik ve yanlış yaklaşımlarla oluşturulan öğrenci profillerinin kahramanlaştırılmasıyla değil. Kısaca Sınav sınıfta kalmıştır. Eğitim ciddi bir konudur. Geleceğimizin emanetçileri olan öğrencilerimizi daha anlamlı yapıtlarla hitap edilmesi gerektiğini unutmamalıyız. Künye: Yönetmen: Ömer Faruk Sorak Senaryo: Yiğit Güral Müzik: Ozan Çolakoğlu Oyuncular: İsmail Hacıoğlu, Yağmur Atacan, Rüya Önal, Caner Özyurtlu, Volkan Demirok, Hümeyra, Altan Erkekli, Güven Kıraç, Jean Claude Van Damme Türü: Komedi Osman Tatlı osmantatli@gmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman tatlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |