Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
Elitlerin ve burjuva sınıfların yaşam tarzı her zaman halk kitleleri tarafından merak edilmiştir. Zenginlerin yaşam koşullarındaki pırıltılı giyim-kuşam, köşklerin, villaların, malikânelerin ihtişamı, arabaların insanı kendine hayran bırakan güzellikleri; rahatlık ve sözde özgürlük içeren sınır tanımayan ilişkilerin uzantılarındaki entrikalar, aldatmalar, ihanetler, dedikodular kitleler için merak unsuru, günlük konuşmanın malzemesi olmuştur. Kitlelerin çoğunluğu her zaman zenginlerin hayatlarına özenmişlerdir. Bir gün onlar gibi olma arzusuyla Hayallar kurar, hayatlarının büyük bir kısmını bu hayallerle tüketirler. Zenginlerin ekonomik ve maddi güçlerin yansıması olan her şeyi elde etme ve istediği gibi yaşama durumları ile sabah akşam demeden bileklerin gücüyle çalışan işçilerin veya halkların ancak karınlarını doyuracak temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar kazanmaları halk kitlelerinde zenginlere karşı eziklik psikolojisi oluşturmuştur. Bu psikolojiyle kendilerinin sahip olamadığı hayatlar karşısında ilgilerini ve meraklarını alamamışlardır. Zenginlerin kitlelerden kopuk yaşamı ki bu kopukluk yaşam standartlarından geliyor. Zengin birinin halkın takıldığı bir çay ocağına, parkına değil de Hiltonları tercih etmesi yaşam standartların sonucudur. Kitlerle göre zenginlerin kapalı yaşamı, orda yaşananlar bir gizem, farklılık imajı vermiştir. Yine bu kapaklılık zenginlere olduğundan fazla değerlerin, önemin verilmesine neden olmuştur. Elindekinden çok elinde olmayanlarla yaşayan halklar, iyi bir yaşam koşulu için çırpınmaları ve param olursa neler yapabilirimin somut örneğini elitlerden edindiğinden hayallerini, beklentilerini ona göre belirlemektedir. Özellikle zenginlerin pırıltılı gözüken pırıltılı yaşamları medya gücüyle ekranlara yansıtılınca kitlelerin hayranlık ve merak unsuru daha da arttı. Zenginlerin yaşam koşulları kitlelerin gelenek ve değerlerine ters düşmesine rağmen kitleler tarafından tepki gelmemektedir. Aksine merakla karışık bu hayranlık paparazzi içerikli haberlerle izlenip, destek verilmekte, kim haklı kim haksız diye ateşli tartışmalar yapılmaktadır. Elitlerin dünyayı umursamaz davranış ve konuşmaları zamanla kitleler tarafından alınmaya başlanılıyor. Onların ekranda görünen yüzüyle taklit ediliyor. Elitlerin gerçek yaşamına yabancı olan, onların günlük hayatlarının nasıl geçtiğini, insani olarak nasıl olduklarını bilmeyen kitleler onları gece hayatlarındaki yansımalarla yeterli bulup, kendi payına düşeni alıyorlar. Bu yanıltıcı görüntüler kitlelerin ruh halini bozmaktan öte bir durum değildir. Elitlerin haklara kapalı duruşun en büyük avantajı, elitlerin gerçek yaşamların halktan gizli kalmasıdır. Halkların renkli ekranlarda görünenleri gerçek zan etmesidir. Bu yapay ama medyayla gerçekmiş görünen yaşamlar kitleleri arkasından sürükler hale gelmiştir. Elitlerin peşine taktıkları yoksul kitleler üzerinden rant elde etmekte. Popüler olmakta, böylece bununla da ciddi paralar kazanmaktadırlar. Böylece elitler yerini giderek sağlamlaştırmaktadırlar. Olan ise kitlelerin hem ruhen hem de madden kötüye gitmeleridir. Elitlerin ve aristokratların varlığının devam etmesi, kitlelerin bakış tarzındandır. İlginçtir tarih boyunca kitlelerin zenginlere bakışı hiç değişmedi. İhtilaller, devrimler ve savaşlar olsa da gidenin yerine başkaları gelmiştir. Ama karşılıklı bakış açıları değişmemiştir. Durumun bundan sonra da değişeceğe benzemiyor. Hatta durumun daha kötüye gittiğini söyleyebiliriz. Çünkü önceleri şatolarında ve köşklerinde yaşayan elitler sadece kendi aralarında iletişim halinde iken, bugün medyanın etkisiyle ekranlarda yapay ilişkileri ve söylemleri ile kitlelerle iletişim haline geçmişlerdir… Sanat ve özelde sinema kime ne derse desin her zaman zenginlerden yana olmuştur. Kitleleri anlatana filmler bile zenginler içindir. Filmlerde kitlelerin zenginlerin istediği gibi değişmesi hedeflenir. Filmlerde yer alan mesajlar seyircinin bilinçaltına yerleştirilir. Böylece seyircilerin nasıl düşünmeleri gerektiği konusunda yönlendirmeler başlar. Olayların ve gelişmelerin nasıl yorumlanması gerektiğini, hangi tarafın haklı, hangi tarafın haksız olduğu, neyin önemli neyin önemsiz konusunda farklında olmadan yönlendirilmeler olur. Görüleceği gibi sanat kitleler için masum bir çalışma alanı değildir. Zenginlerin yaşamları biçimleri neden gündeme geldi diye sorarsanız? Sinemanda aristokrasiyi ve yaşamlarını konu edinen bir filmin olmasındadır. Helen Mirren’ne “En İyi Kadın Oyuncu” dalında Oscar kazandıran, senaryosunu Peter Morgan’ın yazdığı, yönetmenliğini “My Beautiful Laundrette – Benim Çamaşırhanem” filmiyle tanınan; Mülteciler üzerine 2002 yapımlı “Dirty Pretty Things – Kirli Tatlı Şeyler”, “The Van – Karavan” ve “High Fidelity – Sensiz Olmaz” filmlerinin de yönetmenliğini yapan Stephen Frears’ın “Kraliçe” filmidir. Kraliçe’nin hikâyesinin büyük bir bölümü, 1997 yılının eylül ayında, yani Prenses Diana’nın ölümüyle cenaze töreni arasındaki kısımda yoğunlaşıyor. Leydi Di’ye halk tarafından gösterilen yoğun sevgi gösterileri, basının da yardımıyla (veya doğrudan yönlendirmesiyle) Kraliçe’ye (Helen Mirren) karşı ciddi bir nefrete dönüşür. Çünkü, artık bir hanedan üyesi olmayan Prenses Diana’nın ölümü üzerine, resmî hiçbir taziye yayınlanmamıştır. Bunun yerine, Kraliyet geleneklerine uygun olarak yasın aile içinde mütevazi bir şekilde tutulması kararlaştırılmıştır. Bu ünlülere gösterilen ilginin bütün gelenek ve bağlılıklardan üstün gelmesidir de. Ayrıca, yeni göreve gelen Tony Blair (Michael Sheen) ile Kraliçe arasındaki öngörülmeyen ilk çatışmadır. Kraliçe’nin cenazeye katılması, bir başsağlığı mesajı iletmesi vs. ne kanunlarda, ne de geleneklerde mevcutsa da, halkın nabzını okumasını bilen “Tony” bunların gerekliliğinde ısrar eder. Çünkü Diana, “Halkın Prensesi”dir ve şu ân durum öyle kritiktir ki, anketlere bakılırsa Kraliyet, tabiî Kraliçe Elizabeth neredeyse tüm saygınlığını yitirmiş ve hatta aforoz edilmek üzeredir Kraliçe, böylesine olağanüstü günlerde, solcu ve modern Blair ile gelenekçi ve asil Kraliçe arasındaki karakter ve fikir çatışmasının, sonrasındaysa birbirlerini dönüştürecek bir kaynaşma ve dönüşümün hikâyesidir. Kraliçe, gelenek ve modernitenin çatışması, Kraliçe ile Blair’in karşılaştırılması, Blair’in ev yaşamı, Aristokratların yaşam tarzı, medya, halkın prensesi kavramı gibi uzayıp gidecek alt başlıklar altında ele alınabilir. Gelenek denenmiş bir sistemi ifade eder. Geleneğin kökleşen yapısı iyi ile kötü, doğru ile yanlışı sınamıştır. Şöyle böyle geleneğin elinde somut veriler oluşmuştur. Gelenek yüzyılların tecrübesinin izlerini taşır. Ancak modernizm sınanmamıştır. Ortaya konan yeniliklerle nasıl sonuçlara varılacağı bilinemez. Modernite hızlı değişimi içerir. Ve geçmişi ret ederek, geleneği karşısına alır. Gelenek var olanı muhafaza eder, modernite var olanı yıkma heveslisidir. Gelenek varlığını sürdürmek için bireylerin eğitimini ona göre verir. Modernitenin her şeyi yıkma ve ret etme anlayışıyla yetişen insanlarda beğenmeme güdüsüyle olayları ele alırlar. Blair’in Kraliçe’ye ılımlı yaklaşmasının altında siyasi beklentileri aramak gerekir. Doğrudan Kraliçeyi karşısına alarak krizlere neden olmak istememektedir. Elizabeth’in kraliyet ailesi tarafından sevilmemesinin nedeni geleneğe aykırı davranışlarıdır. Geleneği hiçe sayan tavırları ve söylemleri kraliyet ailesi tarafından aforoz edilmesine neden olmuştur. Blair’in halkın prensesi ifadesi iki olguyu karşı karşıya getirmiştir. Kraliyetin köklü geleneğinin halkın kabullenmemesi ve geleneğe aykırı duran Elizabeth’in halk tarafından sahiplenmesidir. Medyanın yönlendirmesiyle şekillenen tepkiler ve yorumlar geleneği sarsmaya yöneliktir. Elizabeth halk için ne yaptı bilinmez ama sanırım tek fark birinin sarayın içinde diğerinin sarayın dışında olmasıdır. Kraliçe, duygusuz, sert, acımasız, dik kafalı, inatçı ve güçlü bir karaktere sahip. Bu biri birilerini sevmiyorsa, ne yapılırsa yapılsın sonuç alınamaz. Çünkü her şeyi kafasında bitirmiştir. Kararını bir kere vermiştir. Dönüş yapmayı kendine yediremez. Her şeyi kendisiyle yaşar. İnsanların kendisini anlamadığını düşünür. İnsanlar dışındaki varlıklara olan merhameti kendini daha fazla hissettirir. Kraliçenin rastladığı geyiğe olan tavrı gibi. Merhameti ve vicdanı hayvanlara karşı canlanırken, insanlara karşı ise duyarsız olan birinin yönetici vasfı taşıması insanlık için tehlikelidir. Böyleleri milyonlarca insanın ölüm emrini verebileceği gibi, katliamlara ve savaşlarda ölen mazlumlara seyirci kalırlar. İngilizlerin ırakta ve Ortadoğu da yaşananlara olan katkısını kraliçenin karakteri iyi ipucular veriyor. Blair, İngiltere başkanı, evinde hizmetçileri yok. Yoğun işlerinden fırsat bulup, bulaşık yıkıyor. Halk gibi gelişmeleri karısıyla televizyondan seyrediyor. Kraliçenin biri sürü hizmetçisi ve yardımcısı var. Film kitlere vermek istediği mesajları küçük karelerin arasına sıkıştırmış. Blair’in halktan biri olduğu, onlardan farklı yaşamadığı izlenimi vererek, halkın sempatisi kazandırmaya çalışmaları film en zayıf yönüdür. Yazılacak çok şey var, ancak birçok filmde olduğu gibi eksikleri ve yanlışları göstererek yöneticilere taraftar kazandırmayı amaçlayan bir filmle karşı karşıyayız. Filmdeki kareleri iyi okumasını bilenler görecektir bu tür filmlerin tek derdi iyi bir imaj oluşturmaya çalışmaktır. Künye: Yönetmen: Stephen Frears Senaryo: Peter Morgan Oyuncular: Helen Mirren, Michael Sheen, James Cromwell, Syluia Syms, Alex Jennings Filmin Türü: Drama Yapım yılı ve Ülkeler: 2006, İngiltere, Fransa, İtalya, Film süresi: 97 dk. Osman TATLI osmantatli@gmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman tatlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |