..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Leyla'nýn iþi naz ve iþve; Mecnun'un gözü yaþý çeþme çeþme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun)
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Politik Roman > Ömer Faruk Hüsmüllü




15 Mart 2010
Nifak - 2. Bölüm  
Ömer Faruk Hüsmüllü
*Bu roman 1979 yýlýnda yazýlmýþtýr. *Birçok yayýnevine gönderilmiþ olmasýna raðmen “basýlabilir” oluru alamamýþtýr. *O nedenle 8-9 senedir internet ortamýnda yayýmlanmýþtýr. *Yaklaþýk 100.000’in üzerinde týklanmýþtýr. *Kaç kiþi tarafýndan okunduðunu ise bilmek takdir edersiniz ki mümkün deðildir.Týklamalarýn kaçý okumaya dönüþtü bilinemez. *Çok sayýda övgü almýþ,ama yergi almamýþtýr. *1980 öncesi Türk Gençliðinin yaþadýðý dramý bir Ülkücü gencin yaþantýsýndan hareketle anlatmaktadýr.


:BGJH:
Roman Hakkýnda Açýklama:
*Sayýn Okur!
*Bu roman 1979 yýlýnda yazýlmýþtýr.
*Birçok yayýnevine gönderilmiþ olmasýna raðmen “basýlabilir” oluru alamamýþtýr.
*O nedenle 8-9 senedir internet ortamýnda yayýmlanmýþtýr.
*Yaklaþýk 100.000’in üzerinde týklanmýþtýr.
*Kaç kiþi tarafýndan okunduðunu ise bilmek takdir edersiniz ki mümkün deðildir.Týklamalarýn kaçý okumaya dönüþtü bilinemez.
*Çok sayýda övgü almýþ,ama yergi almamýþtýr.
*1980 öncesi Türk Gençliðinin yaþadýðý dramý bir Ülkücü gencin yaþantýsýndan hareketle anlatmaktadýr.
*Bu dönemdeki solcu gençlerin yaþadýklarý acýlarý yansýtan çok sayýda roman sonradan yazýlmýþtýr.
*Ancak Ülkücü gençlerle ilgili romanlarýn sayýsý bir elin parmaklarý kadar bile deðildir.
*O nedenle bu roman sözünü ettiðimiz alanda yazýlmýþ eserlerin ilklerinden birisi belki de ilkidir.
*1980 öncesi gençlik üzerinde oynanan oyunlarýn günümüzde de sahnelenmek istendiðini görerek onlarý bu romanla uyarmak istiyorum.
*Çünkü ister saðcý,ister solcu:ister ülkücü,isterse devrimci olsun,onlarýn hepsi bizim çocuklarýmýzdýr.




N
Ý
F
A
K ...

               

ÖMER FARUK HÜSMÜLLÜ
Ýletiþim: ofh1952@gmail.com


Kasým-1979-Göztepe


--------2.Bölüm----------

Cenazeye katýlan birkaç genç ses tonlarýný yükseltmemeye özen göstererek aralarýnda konuþuyorlardý:
-Düþüncelerimi tam olarak ifade edemedim.Her þeyi birbirine karýþtýrdým galiba.Üzüntüden ne yaptýðýmý bilemeyecek bir haldeyim.
-Bütün arkadaþlar arasýnda çok saygý duyulan bir ülkücüymüþ.Kaybý þüphesiz ki büyük üzüntülere yol açtý. O kadar çok sevenleri var ki...
-Buna eminim, çünkü bu dâvayý omuz1ayanlarýn büyük bir kýskançlýkla muhafaza ettikleri en güzel duygularý sevgidir. Biz vatanýmýzý,milletimizi, kardeþlerimizi , dostlarýmýzý , düþmanlarýmýzý kýsacasý bize ait olan her þeyi seviyoruz. Zaten insanlarý birbirlerine yaklaþtýran sevgi duygusundan nasibini almamýþ olanlarýn , memleketin ve milletin kaderini omuzlarýna yüklenmeleri nasýl düþünülebilir? Sevgi, inanmýþ insanla¬rýn normal davranýþlarý arasýnda yer alan, onlarý birçok kötülüklerden koruyan, hayatýn tadýný almalarýný saðlayan, huzur ve mutluluk veren asil bir kavramdýr. Sevginin uygulanmasý gereken ilk varlýk insandýr. Daha sonra sýrasýyla hayvanlar ve bitkiler gelir. Sevgide þart yoktur. Þartlý bir sevgi düþünülemez, eðer böyle bir sevgi anlayýþý ortaya çýkarsa , o kiþinin duygularýnýn samimiliðinden þüphe etmek gerekir. Birbirlerini seven insanlar arasýnda sýký bir dostluk ve arkadaþlýk doðar.Karþýlýk düþünmeden,hiç bir ard düþünceye dayanmadan gösterilen sevgi tezahürleri , toplumu meydana getiren fertlerin birbirlerine güven duymalarýný saðlar ve onlarý felaket günlerinde birbirlerine baðlayan en önemli unsur niteliði kazanýr.Ayný kaný taþýyan, ayný tarihi yaþamýþ olan, ayný kaderi paylaþan, ayný ülkenin nimetlerinden faydalanan, ayný ülkü ve ideal etrafýnda bütünleþen toplumlarýn sevgiden daha güçlü bir savunma ve taarruz silâhlarý olamaz…
Karanlýk her geçen dakika biraz daha artýyordu.Þiddetli bir fýrtýnanýn belirtileri vardý havada. Nitekim biraz sonra Sultanahmet tarafýndan dans eder gibi döne döne gelen ve önüne çýkan her hafif cismi kendisiyle birlikte getiren metrelerce yükseklikteki hortum göründü. Hýzla topluluða doðru yaklaþýyordu, bu topluluðu da içine almak gibi bir niyeti vardý galiba. Kaçýþan insanlarýn arasýndan geçen hortum Gülhane Parký'nýn dýþýndaki duvarlara doðru hýzla yaklaþtý,duvara çarpmasýyla birlikte þiddetli bir gürültü çýkardý. Týpký top patlamasý gibi...Koskoca hortum çarpmadan baþý dönmüþ, sersemlemiþ gibiydi, bir kere, bir kere daha döndü ve en sonunda bütün gücü kuvveti bitmiþ bir insan gibi kucaðýndakilerle birlikte olduðu yere yýðýldý kaldý. Etraf toz, toprak ve kâðýt parçalarý içinde kalmýþ, bir çöplük görüntüsüne bürünmüþtü....

***
Murat, altý senelik yatýlý okul hayatýný tamamlamýþtý. Geçmeyeceðini sandýðý acý tatlý günler, yýðýnlarla hatýralar hep geride kalmýþtý. Murat, son bir defa daha valizlerini toplamýþ yarý üzüntü yarý sevinç dolu gözlerle bomboþ dolabýna bakmýþ, yatakhaneye giderek oraya buraya atýlmýþ beyaz yatak çarþaflarýna, saða sola itilmiþ gayrý muntazam duran ranzalarýn görünümünü uzun uzun seyretmiþti.
Murat'ýn içinde beþ katlý pansiyon binasýný gezmek için dayanýlmaz bir arzu vardý. Her tarafýný tekrar görmek ve hafýzasýna bütün tabiîliðiyle yerleþtirmek istiyordu. Önce en üst kattan mý yoksa en alttan mý baþlamasý hususunda tereddüt etti ise de sonunda kararýný vererek valizlerini aþaðýya indirmiþ ve en alt katta bulunan yemekhaneden iþe giriþmiþti.Yemekhanenin camdan çift kanatlý kapýsýný itip içeri girdi.Bir kýsmý mavi formikalý bir kýsmý da aðaçtan olan masalarýn üstü her zamankinin aksine tertemiz ve bomboþtu. Ýskemleler yine masalarýn etrafýnda dizili duruyordu.Hýzlý adýmlarla yemekhaneden mutfaða açý¬lan kapýnýn yanýna geldi. Nöbetçi öðrenciliði sýrasýnda defalarca girdiði mutfaðýn görünüþü de aynýydý. Bakýr tabaklar yýkanmýþ raflara kaldýrýlmýþ, dev gibi kazanlar simsiyah dýþlarý görünebilecek bir biçimde ters çevrilmiþ, büyük bütangaz ocaðýnýn kapaðý kapatýlmýþtý. Hiç bir zaman mutfaðý terk etmeyecek olan yað kokularý ve isler de olduðu gibi duruyordu.
Yemekhaneden çýkarken daha önce yaptýklarý gibi gayrý ihtiyarî gözü yemek listesini gösteren karatahtaya takýldý . Ýki gün önceki yemekler yazýlýydý:
Sabah : Çorba, Öðle : Kadýnbudu köfte, pilâv, üzüm Akþam : Barbunya,makarna

Ýkinci ve üçüncü katlardaki etüd salonlarýný, dördüncü ve beþinci kattaki yatakhaneleri ve bütün lavabolarý ayrý ayrý dolaþýp aþaðýya indi. Koskocaman bina bomboþtu, hiç kimse yoktu. Arkadaþlarýnýn hepsi bir iki gün önceden gitmiþler,fakat Murat'ýn memleketten parasý gelmediði için beklemek zorunda kalmýþtý.Kendisiyle birlikte kalmayý teklif eden Kemal'i zorla otobüse bindirirken durumu ailesine anlatmasýný ve merak etmemelerini sýký sýkýya tembih etmiþti.
Bu sabah havale kâðýdýný getiren postacýyý görünce sevinçle koþmuþ ve imzayý atýp kâðýdý aldýktan sonra Postane’ye gitmiþti.Oradan garaja uðrayýp biletini almýþ ve valizlerini hazýrlamak üzere pansiyona dönmüþtü.
Bahçe kapýsýndan çýkarken emektar,yaþlý bekçinin oturduðu sandalyenin üzerinde güneþin de verdiði rehavetle hafifçe kestirdiðini gördü . Rahatsýz etmemek için mümkün olduðu kadar az gürültü çýkarmaya gayret ettiyse de bekçi yaklaþan ayak seslerini duyarak gözlerini araladý:
-Gidiyor musun evlât?
-Evet, gidiyorum Rýza amca.
-Geldi mi paran?
-Bugün geldi. Biletimi aldým. Bir buçuk saat sonra da araba hareket edecek.
-Uzak mý yolun, buraya ne kadar çeker?
-Ehh, aþaðý yukarý yedi-sekizsaat.
-Allah kolaylýk versin, ben hiç hoþlanmam bu otobüslerden. Sekiz saat ha? Çok çok uzak olmalý.
-Alýþtýk artýk Rýza amca. Ver elini öpeyim. Allahaýsmarladýk.
-Güle güle evlat, yolun açýk olsun. Seneye de gelecen mi?
-Yok gelmeyeceðim, bitti artýk, bitti...
-Yaa

Caddelerinde dolaþtýðý, dükkanlarýndan alýþveriþ ettiði, sinemala¬rýna gittiði, insanlarýný tanýdýðý bu þehre belki bir daha hiç gelemeyecekti. Ne de olsa bir çok senelerini burada geçirmiþti. Alýþmýþtý buraya. Bu þehirden ayrýlýrken son gözlemlerini zihnine yerleþtirmek istercesine otobüsün penceresinden etrafý seyretti.
Otobüs, þehrin caddelerinden geçip karayoluna çýktýðý zaman, Murat, biraz uyuyabilmek için baþýný koltuða yavaþça yasladý. Kýsa bir müddet sonra da uykuya daldý. Ümit dolu, güzellik dolu süslü rüyalar içinde ya-þýyordu. ..
Liseyi bitirdikten sonra köyüne dönen Murat'ý bekleyen bir sürü iþ vardý.Artýk iyice büyüdüðü için ailesine de bütün iþlerde çok faydasý dokunuyordu.Boyu uzamýþ, kollarý kuvvetlenmiþ, yüzünde sakallar çýkmaya baþlamýþtý.Kilosu düþüktü ama, gayret ettiði için çoðu kimseden daha fazla iþ çýkarabiliyordu.Anasý-babasý eskisi gibi çalýþabilecek güce sahip olmadýklarý için iþlerin çoðunu üstlenmesi gerektiði düþüncesindeydi .
Yazýn bütün iþleri daha bitmemiþti, hemen hemen hepsi duruyor sayýlýrdý .Mýsýrlar toplanacak, taneleri ayrýlacak , ekinler biçilip demet yapýlýp harmanda dövülecek, bostanlar bozulup satýþa çýkarýlacaktý. Bütün bunlardan baþka ahýrdaki hayvanlarýn beslenmeleri, temizlikleri ve bakýmlarý da vardý.
Ýþleri önce sýraya koymalarý gerektiðini düþündü. Vaziyete bakýlýrsa bu sene mahsul her senekinden daha fazlaydý. Ýlk defa olarak bu sene yüzlerinin güleceðini düþündükçe sevinçten içi içine sýðmýyordu. Eðer bol mahsul elde edip biraz para kazanabilirlerse Üniversiteye gidebilmesi de imkân dahiline girecekti. Abisi Yavuz Hukuk fakültesinde okuyordu, imtihanlar biter bitmez köye geleceðini yazmýþ, onlarýn hiç birisinin iþler yüzünden yorulmamasýný, kendisini beklemelerini sýký sýkýya tembih etmiþti. Anasýnýn babasýnýn ellerinden Murat'ýn da gözlerinden öpüyordu. Akþam yemeðinden sonra Yavuz'un mektubunu tane tane okuyan Murat anasýnýn ve babasýnýn Yavuz’un yazdýklarýndan çok etkilendiklerini, gurur duyduklarýný, memnun olduklarýný seziyordu. Murat içinden "Biz hiç Yavuz âbime iþ býrakýr mýyýz,ben ne güne duruyorum, o gelene kadar iþlerin önemli bir kýsmýný mutlaka bitirmeliyiz." diyordu.
Hepsi de yoðun bir gayret içindeydiler. Bir yandan ekinleri biçerken diðer yandan da kýzgýn güneþ altýnda yanmasýn diye mýsýrlarý kýrýyorlardý ve geceleri de kýrdýklarý bu mýsýrlarýn kabuklarýný çýkarýp sopalarla döverek tanelerini koçanlardan ayýrýyorlardý.
Ahýrý temizlemek, hayvanlarýn yemini hazýrlamak, týmarlarýný yap¬mak, yeþil ot toplamak, çeþmeden su getirmek Murat'ýn görevleri arasýndaydý . Fýrsat buldukça arada sýrada köy kahvesine gidiyor, bir çay içip köylülerle sohbet ediyordu. Gerçi büyük adamlarla askere gitmeyenler sohbet edemezler, konuþamazlardý, ama bütün köylüde bir kanaat hasýl olmuþtu ki "Çakýrlar’ýn Hüseyin'in oðullarý bir baþkaydý. Terbiyeleri, tahsilleri üzerine ne söylense yine de azdý . Köyün þerefini onlar kurtarmýþlardý. Baksana bir tanesi yüksek tahsil yapýyor, diðeri de liseyi bitiriyordu. Bunlarýn köye ilerde çok faydasý dokunacaktý. Zaten okumuþ adamdan insana zarar gelmezdi. Ýkisi de okuyunca kibirlenmemiþler, eski insanlýklarýný muhafaza etmiþlerdi. Bir büyük gördükleri zaman ayaða kalkarlar, hal hatýr sorarlar, rast gele konuþmazlardý. Onun içindir ki her türlü itibara layýktý bu çocuklar."
Bir sabah Murat, anasýnýn baþý ucunda:
-Muradým, Muradým, yavrum hadi kalk.Ortalýk aðardý, öküzleri koþ da tarlaya varalým.
demesiyle gözlerini açtý. Yataðýndan fýrlayarak giyinip ahýra koþtu.Boyunduruðu hayvanlara taktýktan sonra:
-Ana tamam,hazýr. Acele edin de gidelim, diye baðýrdý.
-Eyi, eyi. Babaný uyartýp gedelim. Hüseyin, Hüseyin hadi kalk...
Çakýrlar'ýn Hüseyin,bugün biraz zor kalkmýþtý yataðýndan, sebebini bilmediði bir aðýrlýk çökmüþtü üstüne. Ellerini destek yaparak kalkmaða çalýþtýðý sýrada yorgan hâlâ sýrtýnda duruyordu. Tek eliyle kuvvet almaya devam ederek, diðer eliyle yorganý attý ve diz üstü doðrulduktan sonra ayaða kalktý. Fakat bir an ayakta iken baþýnýn döndüðünü, yere yýkýlacaðýný hissetti. Karýsý:
-Ne o, biþey mi var?
-Yok biþey Hatça. Dünden kalma yorgunluk yüzünden uyanamadým. Getir leðeni de yüzümü yuðayým.
Murat, öküzlerin yularlarýndan tutmuþ,anasýyla babasý da arabanýn içine binmiþlerdi. Su testisiyle yiyecek çýkýnýný arabanýn kanatlarýna takmýþlar, týrpaný aðzý arabanýnýn kuyruk tarafýna gelecek þekilde diðer kanata baðlamýþlardý.

Aðýr aðýr giderken Murat, sabahýn o tertemiz havasýný ciðerlerine doldurmak istercesine deri derin nefes alýyordu.Yer yer kuþ cývýltýlarý kulaðýna geliyor , tatlý bir naðme gibi ruhunu okþuyordu. Önlerinde giden bir kaç arabanýn içinde onlardan daha erken hareket edip iþlerine giden köylüler vardý. Hepsinde de sabah mahmurluðu seziliyordu,çünkü aheste aheste bir tempo tutturmuþlar , hiç acele etmiyorlardý. Baþka zaman kendilerinden önce giden kimse bulunmazdý, bu sabah ilk defa olarak önceliði baþkalarý almýþtý.
Etrafýný yeþil otlarýn kapladýðý çeþmenin yanýndan geçerken burnuna kadar gelen mis gibi kekik kokusunu daha fazla duyabilmek için bir an durdu. Bu sýrada güneþin Alaca Dað'ýn ardýndan görünmeye baþladýðýný fark etti.Bir an önce gitmeleri gerektiðini düþünerek yokuþ aþaðý doðru öküzlerin önünde koþmaya baþladý. Daracýk yolda, normalin üstünde bir hýzla giden araba , þiddetli gürültüler ve gýcýrtýlar çýkarýyordu. Zaman zaman arabanýn tekerlekleri yolun dýþýna çýktýðý için, devrilme tehlikesi atlattýklarý bile oldu.Babasýnýn:
-Biraz yavaþ gidelim oðlum. Aceleye lüzum yok!
Ýkazýný duyunca Murat, tempoyu aðýrlaþtýrmasý gerektiðini düþündü. Yüzlerce, binlerce defa geçtiði bu yoldan gözü kapalý bile gidebileceði fikri babasýnýn boþuna endiþeye kapýldýðý fikrini kuvvetlendirdiði için, biraz sonra yine öküzlerin önünde koþmaya baþladý, tarlaya varýncaya kadar, her türlü koþma þekillerini deneyerek koþtu koþtu...
Tarlaya geldiklerinde güneþ,bir-iki adam boyu yükselmiþti. Hayvanlarý arabadan kurtarýp ilerde otlarýn bol olduðu bir yere çaktýktan sonra arabadaki eþyalarý aþaðýya indirdi.
Öðlene kadar hiç durmadan çalýþtýlar .Birisi ekinleri biçiyor diðeri topluyor, öbürü de demet yapýyordu. Öðlen olunca anasý getirdiði yoðurdu su ile karýþtýrýp ayran yaptýktan sonra kuru ekmekleri bu ayranýn içine doðradý. Hepsinin aðzý bu nefis papara karþýsýnda sulanma¬ya baþlamýþtý. Yanýna soðan da olduðunu görünce Murat ve babasýnýn keyiflerine diyecek yoktu. Murat, soðaný yakaladý, düz ve sert bir yere koydu, kuvvetli bir þekilde yumruðunu soðana vurdu, fakat soðan yumruðunun altýndan sýyrýldý kaçtý. Durumu gülerek seyreden babasý:
-Ver bana da bir kerekte soðan nasýl kýrýlýr öðren, dedi.
Murat alýnmýþ olmalý ki hiç bir cevap vermedi. Soðaný aldý daha sert ve düz bir yere koyduktan sonra yumruðuyla soðana bir kere daha vurdu. Soðanýn kýrýlma sesiyle birlikte babasýna manâlý manalý baktý ve parçalanmýþ soðaný uzattý. Papara bittikten sonra Hatça, torbadan taze bir ekmekle azýcýk tereyaðý çýkardý. Ekmeði Hüseyin'e uzatarak:
-Al ekmeði sen kýr da gelinlerin güzel olsun , dedi.
Hüseyin umursamadan:
-Benim oðullarým aslan gibi maþallah,elbet gelinlerim de güzel olacak,dedi.
Bu konuþmalardan rahatsýz olan Murat,mahcubiyetinden kýpkýrmýzý kesilmiþti.
Yemekten sonra biraz dinlenip tekrar iþe baþladýlar. Güneþ bütün gücüyle ortalýðý yakýp kavuruyordu, hepsi de kan-ter içindeydi. Öyle ki yarým saatte bir su testisine hücum ediyorlar ve kana kana su içip iþe yeniden baþlýyorlardý.
Murat,su içtikten sonra elindeki su testisini tam yere koyup geleceði sýrada gözü babasýna takýldý, babasýnda bir acayiplik olduðunu hemen sezdi. Sendeleyen babasýna bir þey söylemek için aðzýný tam açmýþtý ki , babasýnýn kökünden kesilen bir aðaç gibi devrildiðini gördü. Kelimeler dudaklarýnda dondu kaldý. Babasýnýn yanýna koþtu:
-Neyin var baba, hasta mýsýn?
-Yok biþeyim oðlum,yorgunluktan ve sýcaktan olmalý. Baþým biraz dönüyor da..,
Anasýyla birlikte babasýný arabanýn gölgesine götürüp, orada istirahat etmesi için yatýrdýlar.O, illâki onlarla birlikte çalýþacaðýný söylüyordu, fakat Murat'ýn ýsrarlý yalvarmalarý üzerine bu fikrinden vazgeçmek zorunda kaldý.
Güneþ batarken arabaya yüklediði demetlerin sayýsýnda azaltma yapan Murat, arabanýn ortasýnda babasý için demetlerden bir yatak hazýrlayarak , anasýný da ona bakmasý için demetlerin üzerine çýkarýp yularlarý eline aldý. Þimdiki yükleri daha aðýr olduðu için aðýr aðýr yola koyuldular.
Hüseyin hiçbir þeyi olmadýðýný iddia ettiði halde, birkaç gün evde yatarak vakit geçirdi. Doktora gitmeyi bir türlü kabul etmiyor, her defasýnda "Yarýn iyileþmezsem, giderim." diyordu. Fakat yarýn olunca vazgeçiyordu.
Hastalýðýnýn haftasýna Yavuz köye geldi. Murat'la anasý çok sevindiler, çünkü Yavuz'un onu kandýracaðýndan emindiler, nitekim öyle de oldu. Kasabada bir özel doktora, daha sonra þehirdeki hastaneye, oradan yine bir özel doktora götürdülerse de Hüseyin'e herhangi bir teþhis konulup tedavisi yapýlamadý.
Hüseyin'in bu bilinmeyen hastalýðý tam iki yýl sürdü.Doktor doktor dolaþýlýp deva aradýlar, tabii bu arada ellerinde avuçlarýnda bulunanlarý da harcamak mecburiyetinde kaldýlar.
Neden sonra Hüseyin,eski sýhhatine kavuþup ayaða kalkýnca ailede bayram sevinci yaþandý. Çekilen acýlar, yokluklar bu sevinçle birlikte unutulmuþtu.
Bu arada olan Murat'a olmuþtu. Ailenin geçimini yüklenen Murat, maalesef çok arzu ettiði yüksek tahsil yapabilme imkânýndan da mahrum kalmýþtý. Murat, yaþadýðý iki yönlü üzüntü yüzünden bir hayli yýpranmýþtý. Bu sýrada kendisine destek olan garip anacýðý olmasaydý ne yapardý acaba? Çok sabretmiþti,gerçekten örnek alýnacak bir sabýr göstermiþti, zaman zaman isyan ettiði de olmamýþ deðildi. Böyle bir anýnda anasýna:
-Kötü kader, yüzümüzü bir kere olsun güldürmedi. Tam her þey yoluna girdi derken aksilik üstüne aksilik geliyor. Bizim de yaþamaya, mutlu olmaya hakkýmýz yok mu? Bu alýn yazýsýný silemeyecek miyiz ana?demiþti.Anasý da kýzarak:
-Oðlum, ne biçim lâf edersin öyle? Tövbe de, Allah böyüktür, ondan ümit kesilmez. Elbet bir gün biz de düzlüðe çýkarýz, sabret hele sabret.! Allah kullarýnýn sabýrlarýný dener bazen. Asi olmak yerine tevekkül lazým, demiþti.
Babasý iyileþtiði halde Murat o sene de okula gidemeyeceðini biliyordu, çünkü Yavuz'un okulu bitirmesi için bir senesi daha vardý. Bu bir seneyi de bekleyecekti. Ýþte ancak o zaman durumlarý düzelecekti. Yavuz, Hem ailesine bakacak hem de Murat'ý okutacaktý. Bu yüzden gecesini gündüzüne katmýþ durmadan mezuniyet imtihanlarýna hazýrlanýyordu. Okuldaki boykot hadiseleri bu sene de imtihanlarý bir ay kadar geciktirmiþti.
Bir gün Yavuz çýkageldi.
Hasretle kucakladýlar Yavuz'u. Hepsinin gözleri de Yavuz'un üzerindeydi. Sevinçli haberi duyabilmek için aðzýnýn içine bakýyorlardý. Aksi bir ihtimali düþünmek hiç birisinin aklýna gelmiyordu, zira Yavuz'un okulu bu sene bitireceðine öylesine inanmýþ ve bel baðlamýþlardý ki onun aðzýndan dahi böyle bir þey duysalar gene de inanmazlardý.
Heyecan son haddine ulaþmýþtý. Yavuz da sanki kasýtlý olarak susuyor , kendiliðinden bir þey söylemiyordu. En nihayet dayanamayan Hüseyin:
-De evlât, habarý de bize.
Deyince Yavuz,cebinden çýkardýðý diplomasýný gösterdi. Gözler sevinçle parlamýþ, yorgun ve bitik yüzlere olaðanüstü bir canlýlýk gelmiþti.
Yavuz Murat'a baktý. Murat'ýn gözlerindeki sevinç parýltýlarýnýn yaný sýra kendisiyle duyduðu gurur da okunuyordu. Murat'ýn ellerini tuttu ve:
-Herkesten çok senin fedakârlýðýn sayesinde ben bu diplomayý aldým. Benden çok senin hakkýn var bu diplomada. Senin için seviniyorum ve senin hesabýna mutluluk, duyuyorum. Gerçekten çok mutluyum...diyerek,kardeþini kollarýnýn arasýna alarak baðrýna bastý... .


***
Sultanahmet'ten gelip Sirkeciye giden yolun tam ortasýnda bulunan asýrlýk aðacýn gövdesine baþýný dayamýþ , etrafa dalgýn gözlerle bakan bir genç duruyordu. Bu genç,Murat'ýn en yakýn arkadaþý Kemal’ di. Kemal, sinirden titreyen gür siyah býyýklarýný eliyle düzeltti, ellerini cebine sokup bir þeyler arar gibi yaptý. Ýþ olsun diye ayaðýný aðacýn gövdesine bir iki kere vurdu, baþýný göðe kaldýrarak bulutlarý seyretti, gözlerini gökten yere doðru indirip biriken kalabalýða baktý. Teselli verecek, derdine ortak olacak insanlar aradý durdu boþu boþuna...Herkes kendisi gibiydi. Istýrabýn donuklaþtýrdýðý bu yüzler sanki bir daha hiç gülmeyeceklerdi. "Ne zaman güldüler ki" dedi içinden.
Murat'ýn yüzünün güleç olup olmadýðý geldi hatýrýna. Düþünmeye baþladý. Acaba Murat'ý içten ve candan gülerken hiç görmüþ müydü? Ne tuhaf bir kere olsun Murat'ýn gülen gözlerini, sevinç dolu yüzünü hatýrlamýyordu. Sadece sene sonlarý bitip de okuldan memleketlerine gidecekleri vakit yüzünde coþkun deðil, ama hafif bir tebessüm þeklinde beliren sevinci görürdü. Hepsi bu kadar...
Olgun, bilgili bir insan gibi düþünür ve konuþurdu. Laubali hareketleri hiç yoktu. Çocukça zaaflarýna hiç rastlamamýþtý. Ahlâk, din ve âdetler üzerindeki düþünceleri çok katý ve kesindi. Bu konularýn uluorta tartýþýlmasýna karýþmaz gibi görünürse de , bir köþede konuþulanlarý dinler, sonra da kendi fikirlerini ve düþüncelerini söyleyerek konuyu kapatýrdý.
"Saðlam karakterli arkadaþým benim! " diye içinden geçiren Kemal , çocukluk günlerinin tatlý hatýralarýna kendini býraktý: Çelik-çomak oynamalarý, hayvanlarý gütmeye gitmeleri, çeþmeden su almalarý, ilkokulda okurken ellerini kesip kan kardeþ olmalarý, yatýlý okul hayatlarý bir bir geçti gözlerinin önünden..
Kemal'in genç ve diri yüz hatlarý sertleþmiþ, aldýðý nefes hýzlanmýþtý. Yüzü bir kýzarýyor bir beyazlýyordu. Ýçindeki korkunç mücadelenin dýþa yansýmasý kendini belli ediyordu. Midesinden boðazýna doðru bir yumrunun çýktýðýný hissetti, aðýr ve yýpratýcý bir þeydi bu. Bütün vücudunu,canlý olan her parçasýný mahvedici, tahrip edici, parçalayýcý garip bir olayla karþý karþýyaydý. Frenleri boþalmýþ bir araba gibi bütün sinirleri boþalmýþ, iradesinin kontrolünden çýkmýþtý. Buna raðmen yine de aðlamamak için direniyordu. "Hayýr aðlamayacaðým, söz verdim aðlamayacaðým" diye içinden kendi kendine tekrar ediyordu. Dudaklarýný ýsýrýyor,ellerini yumruk yapýp, göz yuvalarýna bütün gücüyle bastýrýyor, açýlan burun kanatlarýndan derin derin nefes alýyordu. Ellerini gözlerinden çektiði zaman etrafý yýkan çýlgýn sel sularý gibi gözyaþlarý fýþkýrmaya baþlamýþtý. Frensiz arabanýn çaresiz þoförü gibi kaderin emrindeydi artýk. Ama…
Nasýl ki inandýðý, uðruna mücadele verdiði kutsal dâvasý milletine varolma imkâný veriyorsa, þimdi de asýrlýk aðaca gözyaþlarý çan suyu veriyordu. Aðacýn dibine toplanan gözyaþý gölü insan muhayyilesinin düþünemeyeceði kadar çoktu...

***
Yýl 1974
Türkiye yeni bir olayla karþý karþýya. Gözler dýþarýya çevrilmiþ ,yavru vatan Kýbrýs'ýn kaderi çizilmek üzere.Samson, Makarios idaresini devirmiþ ve Baðýmsýz Kýbrýs Cumhuriyeti meþruluðunu yitirmiþti. Bundan sonrasý Kýbrýs'ta bulunan ýrkdaþlarýmýz için pek de olumlu geliþmeler getirmeyeceðe benziyordu.
Yavru vataný kurtarmak hususundaki görüþler yaygýndý, fakat nedense bâzý aydýnlar arasýnda Kýbrýs'la ilgili en ufak bir endiþeye rastlanmýyordu. Onlarýn asýl üzüntüsü eðer Kýbrýs dolayýsýyla Yunanistan'la aramýzda bir savaþ çýkarsa, bu savaþtan uðrayacaklarý zarardý. Öyle ya iþin içinde askere alýnýp ölmek olduðu gibi, savaþ durumunun doðuracaðý birtakým yokluklara katlanmak da gerekecekti.
O sýrada Murat henüz öðrenciydi. Fakat abisi ve çok sevdiði arkadaþý Kemal on ay önce Yedek Subaylýk görevlerini yapmak üzere silâh altýna alýnmýþlardý.O günlerde ikisinden de haber alma imkâný bulamayan Murat, merak içinde bir mektup gelir ümidiyle bekliyordu.
Murat, okulda çýkan anarþik olaylar nedeniyle kaybettiði yýllarý telâfi edebilmek için olanca gücüyle çaba harcýyordu. Okulun kantininde oturmuþ ders çalýþmaya uðraþýyor,fakat Kýbrýs meselesi zihnini bir hayli meþgul ettiði için bir türlü derse dikkatini toplayamýyordu.Kitabý býrakýp önündeki gazeteleri bir kere daha okumak için eline aldýðý sýrada ,ayný sýnýfta okuduðu,sýk sýk fikrî münakaþalar yaptýðý arkadaþý Bülent yanýna geldi:
-Ne o, dersleri býraktýn da gazete okumaya mý baþladýn?
-Þöyle bir göz gezdiriyordum.
-Çalýþsan daha iyi edersin, boþ ver Kýbrýs’ý mýbrýsý da derslerine bak!
-Boþ vermek insanýn elinde deðil, böylesine ciddi bir konuda hangi Türk vatandaþý boþ verebilir ki...
-Tamam,tamam anladýk. Gene bir tartýþma konusu çýkaracaksýn. Bugün benim böyle bir niyetim yok. Ben sana bir teklif yapmaya gelmiþtim. Gel bugün bize gidelim.Biraz eðleniriz, müzik dinleriz, sonra da birlikte ders çalýþýrýz.Böylelikle sen de kafandaki düþünceleri unutmuþ olursun. Ýnan ki evde kimse yok, ikimiz olacaðýz sadece.
-Hayýr gelemem. Teklifine teþekkürler.
-Býrak inadý da gidelim. Nasýl olsa bu koþullar altýnda çalýþman olanaksýz.
Bülent o kadar çok ýsrar etti ki, insanlarý kýrmak istemeyen Murat , ýsrarlar karþýsýnda istemeye istemeye gitmeyi kabul etti.Okuldan çýkýp Fakülte Otobüs duraðýna geldiler. Oradan bir otobüse binip Karaköy'de indiler Karaköy'den Teþvikiye dolmuþuna bindiler ve Bülentlerin evine geldiler. Yedi katlý bir apartmanýn kapýsýndan içeri girip asansöre binerek beþinci katta indiler. Bülent 9 numaralý dairenin kapýsýný açtý ve arkadaþýný içeriye buyur etti.
Murat, içeri girince gördükleri karþýsýnda hayretini gizlemek için bir hayli gayret sarf etti. Bülent odalarý ve salonu gezdirince bu hayreti daha arttý. Bütün duvarlarý lambri ile kaplanmýþ, üç koltuk takýmýný ve bir yemek odasý takýmýný rahatlýkla aldýktan sonra boþ yeri bile kalan bir salon, dört ayrý yatak odasý, yayla gibi geniþ iki tane balkon, çifter tuvaletler, yerden tavana kadar fayans döþeli banyolar...
Salondaki muhteþem avizelerin kristal olduðuna hiç þüphe yoktu, çünkü salona giren akþam güneþi, avizelere bakan insanýn gözünde rengarenk dans ediyordu. Her odada ve hollerdeki tablolar; saymakla bitmeyecek bakýrdan,gümüþten süs eþyalarý, altýn kaplamalý çerçeveler…
Bülent'in çalýþma odasý da çok güzeldi. Bu odaya ilk giriþte göze köþede duran müzik dolabý çarpýyordu. Hemen onun yanýnda hepsi de ciltli olan kitaplarla dolu bir kütüphane vardý. Çalýþma masasý ve koltuðu öbür köþede duruyor, yeri açýk kahve renkli, ince tüylü bir halý kaplýyordu. Ayrýca gelen misafirlerin oturmasý için odaya bir kanepe ve dört tane de koltuk konmuþtu.
Murat,bütün teferruatlarý tek tek inceliyordu.Elinde olmadan bir yandan da inþaatta kendisine verilen odayla burasýnýn mukayesesini yapýyordu. Kendi odasýnýn bunun yanýnda bir kümes bile sayýlamayacaðý gerçeðini kabul etmek mecburiyetinde kaldý. Kendi odasýnda üstü siyah bir battaniyeyle örtülü bir yataðý, tahtalarý çakarak yaptýðý kütüphanesi, eski ama saðlam bir sandalyesi ve yine kendi yaptýðý bir masasý vardý. Ayrýca bir piknik tüpüyle, birkaç tane tabaðý ve iki tenceresi de bu eþyalarýna dahildi. Bunlarý düþünürken Bülent'in sorusuyla kendisine geldi:
-Senin oturduðun daire nerede Murat?
-Buraya çok uzak, karþýda. Kadýköy tarafýnda.
-Baðdat Caddesi civarýnda mý? Baðdat caddesinde benim halamlar var. Birkaç kez gittim o taraflara.
-Baðdat Caddesi'nde deðil, onun paraleli olan Kayýþdað caddesinde, Ziverbey civarý...
-O taraflarý pek bilmem. Nasýl memnun musun evinden? Memnun deðilsen bu civarda sana bir daire tutalým. Hem okula gidip gelme kolay olur senin için.
-Evimden memnunum. Buralarý da güzel, ama benim evim daha güzel. Onun için teþekkür ederim.
-Valla Muratcýðým, bu hayat pahalýlýðýnda ev kiralarý çok ucuz. Biz gerçi kira vermiyoruz, kendi evimiz, ama daha on gün önce bu bizim apartmandan üç bin lira kirayla bir daire gitti. Kaloriferli, devamlý sýcak sulu, her türlü konforu olan bir daire,üç bin liraya pahalý sayýlmaz deðil mi?
-Öyle,öyle...
Bu konuþmalarý müzik dolabýndan gelen müzik sesleri takip etti. Murat plâklara þöyle bir göz attý.Neler yoktu bu plâklar arasýnda:Tchaikovsky’ler, Mozart'lar, Chopin'ler ,bütün Klâsik Batý Müziði resmi geçit yapýyor;onlarý Ýngiltere'nin, Fransa'nýn, meþhur topluluklarý takip ediyor ve en sonda da Hafif Müzik Sanatçýlarýmýzýn eserleri yer alýyordu.Plaklar arasýnda bir tane Klâsik Türk Musikisi’ne veya Türk Halk Müziði'ne rastlamak maalesef imkansýzdý. Bu eksikliðinin farkýna varan ve bunu telâfi etmek isteyen Bülent, acemi ve zoraki bir ifadeyle:
-Halk Müziði'nden de bir kaç tane plâk almak niyetindeyim. Örneðin Aþýk Veysel’den, Ruhi Su'dan ilk fýrsatta alacaðým , dedi.
Murat hiç sesini çýkarmadý. Sadece acýyan bir ifadeyle arkadaþýnýn yüzüne baktý .Murat'ýn kendisine baktýðýný gören Bülent , o bakýþlar altýnda ezildiðini, küçüldüðünü hissetti. Duyduðu aþaðýlýk kompleksini bastýrmak istercesine pikabýn sesini biraz daha artýrdý. Sözde ders çalýþacaklardý . Kulaklarý saðýr, zihni allak bullak eden bu müzik Murat'ýn baþýný aðrýtmýþtý. Geldiði için bin kere piþman olmuþtu, kendi kendine kýzýyor ve buradan bir an önce kurtulmanýn çarelerini arýyordu. Saat de bir hayli ilerlemiþti, tam o bunlarý düþünürken melodili zil çaldý. Bülent:
-Bizimkiler gelmiþtir.Sen rahatýna bak, onlarla tanýþmaný çok isterim, diyerek gururlu bir eda ile kapýyý açmaya koþtu.
Doktor Avni Bey ve eþi Murat'la tanýþtýrýldýlar. Tanýþmadan sonra gitmek isteyen Murat, Bülent'in ýsrarlarý ile karþýlaþtý. Annesi ve babasý da kalmasý için rica edince Murat, yemeðe kaldý.
Salona geçip yemek masasýnýn etrafýna oturdular. Yemek sýrasýnda sohbet ederlerken lâf döndü dolaþtý Kýbrýs meselesine geldi. Avni Bey:
-Efendim, Kýbrýs'a yapýlacak en ufak bir müdahale bütün dünyayý aleyhimize çevirecektir. Zaten dünyanýn hiç bir ülkesinde itibar kazanamamýþýz; bir de düþmanlýklarýný üzerimize çekersek hiç de iyi olmaz. Ben Amerika'yý ve Avrupa'nýn pek çok yerini dolaþtým. Hiç bir ülkede “Türküm” dediðiniz zaman sizi insan ve adam yerine koymuyorlar .Adamlar son derece ileri bir teknolojiye sahipler, bizim ilkelliðimiz onlarýn alaylarýna yol açýyor. Modern þehirler, yollar, her türlü olanaklar mevcut... Bütün bunlarý dikkate almadan bir Amerika'yla bir Avrupa'yla boy ölçüþmeye kalkýþmak haddini bilmemezlik olur. Bizim Yunanistan'la bile savaþacak gücümüz yok. Gerçekçi olalým gerçekçi!.. Býrakalým Kýbrýs'ý da önce þu memleketi kalkýndýrmaya bakalým. Ýleri medeniyetlere ulaþmak, ona sahip olanlarla savaþarak deðil, onlarla iyi geçinmekle, barýþ içinde yaþamakla ancak mümkündür.
Murat:
-Beyefendi siz Kýbrýs'ý býrakalým diyorsunuz, bunu toprak olarak düþünseniz bile ben bu görüþe katýlmýyorum. Kaldý ki orada yüz binlerce soydaþýmýz yaþýyor. O insanlarý Rumlar'ýn merhametine teslim etmek kanaatimce Türklüðe en büyük ihanettir. Yýllarca çektikleri iþkencelere yenilerinin eklenmesini kimse isteyemez! Ýnsanî açýdan da bunu istemek insan olana yakýþan bir davranýþ deðildir.
-Ben insancýl bir zihniyete sahibimdir. Hangi ulustan olursa olsun, kimseye eziyet edilmesini istemem. Ama bence Kýbrýs'taki Türkler'in Türklüðü konusu biraz þüpheli! Çünkü uzun yýllar Ýngilizler'in yönetimi altýnda kalmýþ, daha sonra da Rumlar'la haþýr neþir yaþamýþ bir topluluktaki benlik çoktan kaybolmuþ olmalý. Ben orada tek Türk dahi bulunduðu kanaatinde deðilim, dedi ve önündeki þarap kadehinden bir yudum çektikten sonra devam etti:
-Toprak sorununa gelince...Bizim Kýbrýs'tan toprak istememiz demek, emperyalist bir zihniyette olduðumuzu gösterir. Vakti zamanýnda verdiðimiz bir yeri ufacýk bir darbeyi bahane ederek geri isteyemeyiz. Öyleyse Rusya’daki, Avrupa'daki eski Türk topraklarýný da geri isteyelim. Bütün dünya güler bize o zaman. Bu kafa yapýsý þovenizmin tâ kendisidir. Biz bu kafayla çok þey kaybederiz. Özetlersek ben derim ki; Kýbrýs'ta bizim hiç bir hakkýmýz yoktur ve ülkeyi bunun için savaþ ateþine atmanýn sorumluluðu çok büyüktür. Neyimiz var da neyimize güveniyoruz? Hangi cesaretle dünyayý karþýmýza alýyoruz? Topumuz, tüfeðimiz, Kýbrýs'a çýkacak gemimiz mi var? Hem bir de bu savaþta her iki taraftan da ölecek insanlarý bir düþünün... Hangi taraftan olursa olsun hiç bir insanýn ölmesini istemem. Þahsen ben ne kendimin ne de oðlumun ham bir hayâl uðruna ölmesini veya öldürmesini kabul etmiyorum. Ben buna karþýyým ve benim zihniyetimde olan insanlarýn toplumda çoðunluðu teþkil etmesi , bu felâketin doðmasýný önleyecektir...
-Sizin zihniyetinizde olanlarýn yani sizin görüþünüzü paylaþanlarýn kimler olduðunu öðrenebilir miyim?
-Kim olacak? Çevremdekiler, arkadaþlarým, dostlarým...
-Benim çevremdekiler ise tamamen aksi düþüncedeler ve gözlerini
kýrpmadan ölmeye, öldürmeye hazýrlar. Üstelik Kýbrýs'ta Türk bulunduðu gerçeðini bildikleri gibi , Kýbrýs topraklarýnda Türkler'in de hakký olduðuna gönülden inanýyorlar.
-Peki, sizin çevrem dediðiniz insanlar kimler acaba?
-Öðrenci arkadaþlarým, akrabalarým, iþçilerimiz, köylülerimiz ve her sosyal tabakaya mensup bütün vatandaþlarýmýz..
***

Bu tartýþmadan sonraki günler kimin haklý kimin haksýz olduðunu ortaya koymuþtu. Türk ordusu kararýný vermiþ ve Kýbrýs Harekatýný baþlatarak zaferle neticelendirmiþti. Türk milleti tam bir birlik ve beraberlik içinde hareket etmenin faydasýný o günlerde çok iyi anlamýþ ve ayný ülkü etrafýnda tam bir sosyal bütünleþme örneði vermiþti.
Kemal'in birliði harekata katýlmamýþ, buna karþýlýk Yavuz'un birliði Kýbrýs'a çýkan birliklerden bir tanesi olmuþtu. Harekat bittikten on beþ gün sonra, köye bir haber gelir ümidiyle Murat,Ýstanbul'dan ayrýlmýþtý.
Gerçekten de gittiðinden iki gün sonra köye bir haber gelir: Saka Ali'nin oðlu Osman Kýbrýs'ta þehit olmuþtu. Bu haber bütün hýzýyla köye yayýldý. Bütün köylü Saka Ali'nin evine koþuþmuþtu. Murat baþsaðlýðý dilerken eskiden pek kimsenin aldýrýþ etmediði Saka Ali'ye köylünün þimdi bir kahramanmýþ gibi muamele ettiðini görmüþtü. Bu ona sevinç verdi, çünkü milletimiz birçok deðerlerini aynen muhafaza ettiðini bu davranýþýy1a ispat ediyordu.
Köy kahvesinde ve evlerde bir kaç gün Osman'ýn babayiðitliði, cesareti, yürekliliði anlatýldý durdu. Öyle ki Osman'ýn yaptýðý bir kaç basit iþ bile mistik bir havaya büründürülerek içine mübalaða da katýlýp destanlaþtýrýldý. Osman için aðýtlar yakýldý, Genç Osman türküsü ufaklý büyüklü dudaklarda günlerce dolaþtý. Köyün, köylünün iftihar ettikleri bu þehit, vataný için yaptýðý fedakarlýklardan dolayý ancak bu kadar mükafatlandýrýlabilirdi.
Murat, ölüm denilen gerçekle ilk defa o zaman karþý karþýya geldi ve içinde uyanan Yavuz'un da ölebileceði düþüncesini zihninden atabilmek için bir hayli uðraþtý. Osman Murat'tan küçüktü. Ona “abi “derdi. Yaþlarý arasýnda az fark olmasýna raðmen birkaç kere konuþmalarý olmuþ ve bir-iki düðünde birlikte oynamýþlardý. Ufak tefek, sarý saçlý, mavi gözlü, çilli suratlý bir çocuktu Osman. Ama Murat'ýn anasý Osman için yine da þöyle diyordu:
-Sen onu bi de eskere varýrken göreydin,iri kýyým, sýrým gibi, pala býyýklý bir delikanlýydý…
Ve bir gün, ikinci haber de geldi köye: Asteðmen Yavuz vataný ve milleti uðruna þahadet mertebesine ulaþtý...Bu habere kimse inanmak istemedi. Bir köye iki acý fazlaydý, önce Osman sonra Yavýýz.. .Bu olamazdý!...
Muhtar haberi getiren jandarma çavuþuna inanmayan gözlerle bakarak:
-Evlât o iþde bi yalnýþlýk olmasýn? Pýnarcýk köyü deeldir o. Eyi bak Pýnarcýk diyo mu?Yavuz mu ordaki ad? Ha,bi bak... diyordu.
Olaný deðiþtiremezdi ya, zor da olsa haber vermeliydi. Koþarak mý aðýr aðýr mý gitmesi gerektiðini düþündü. Yavaþ gitse içindeki sýkýntýdan bunalmýþtý, bir an önce bildirip kurtulmalýydý bundan. Nasýl olsa o acýklý sahneleri yaþamak gerekecekti. Adýmlarýný hýzlandýrdý. Çakýrlar' ýn Hüseyin'in evine geldiði zaman bir türlü avlu kapýsýný iteleyip içeri giremiyor, elini çitlerin üzerine koymuþ bahçede kimse var mý diye bakýnýyordu. Bir müddet elinde yabayla ot tepesini düzelten Murat'ý görmedi. Fark edince baþladý sesinin çýktýðý kadar baðýrmaya:
-Muraaaat, Muraaaat! Gel hele azýcýk buraya...
Bu canhýraþ baðýrmayý Murat'ýn anasý da babasý da duymuþlardý. Onlar da dýþarý çýktýlar. Muhtar'ýn telâþlý halini gören Murat, bir þeyler olduðunu hemen anlamýþtý. Ýçinden dualar ederek, evden çýktýklarýný gördüðü anasýndan ve babasýndan daha önce haberi öðrenmek için muhtara doðru koþtu...
Bu haber bütün aileyi bir kere daha periþan etmiþti. Murat sabýrlý ve dayanýklý olmasý gerektiðini idrak ediyor, anasýný-babasýný teselli etmek için uðraþýyordu. Bir-iki gün içinde anasýnýn da babasýnýn da en az on yaþ ihtiyarlamýþ olmalarýný görmesi onlarý da kaybedeceði korkusunu yaratýyordu.
Yavuz'un hangi zorluklar altýnda Hukuk fakültesini bitirdiðini ve ideali olan avukatlýk mesleðinde baþarýya ulaþmak için ne kadar çalýþtýðýný, düþündü. Abisiyle uzun yýllar ayrý kaldýklarýný, þöyle doðru dürüst bir konuþamadýklarýný hatýrladý .Kimi zaman Murat köydeydi, Yavuz okuyordu, kimi zaman da tersi oluyordu. Köyde bir arada olduklara zaman da iþler yüzünden yorgun düþüp yatmak için can atýyorlardý. Yalnýz bir keresinde Murat'la Yavuz sabaha kadar konuþmuþlardý. Yavuz kendi okul hayatýný anlatmýþ,öðrenci olaylarý hakkýndaki düþüncelerini söylemiþ ve kardeþine de bâzý tavsiyelerde bulunmuþtu. Murat arada sorular sorarak abisinin düþüncelerini, fikirlerini zevkle dinlemiþti. Yavuz þöyle diyordu:
-Türkiye eski huzur dolu günleri artýk çok gerilerde býrakýyor. Yüksek okullarda okumanýn, tahsil yapmanýn, ilmî bir hüviyet kazanmanýn imkâný azalýyor. Gençlik parçalanmýþ vaziyette. Bir yanda azýnlýk olmasýna raðmen imanlý ve milliyetçi gençler, diðer yanda ise her türlü millî deðerleri reddeden yabancý devletlerin hayraný, beyinleri yýkanmýþ yýðýnlar var. Biz bunlara karþý mücadele vermeye çalýþýyoruz, fakat bizim sesimiz onlar kadar çýkmýyor. Ýmkânlarýmýz dersen onlarýnkinin yanýnda hiç yok sayýlýr. Hepsi de zengin çocuklarý …Ýçlerinde fakirlik edebiyatýna kanýp da onlara katýlan köylü çocuklarý yok deðil, var. Ama onlar diðerleri tarafýndan istismar edildiklerinin farkýnda deðiller . Yeni birtakým kavramlar attýlar ortaya: Kapitalizm, sömürü, emek, sosyalizm, faþizm gibi. Yalnýz bu kavramlarý biliyorlar zannetme, çünkü hangisiyle konuþtuysam hiçbiri de bu kavramlarý bana izah edemedi. Vatan, millet, ahlâk, örf-âdet gibi deðerleri ise ýsrarla reddediyorlar. Merkez binanýn ve diðer fakültelerin koridorlarý pankartlarla dolu. Bakýyorsun bir tanesinde "Faþizme ölüm" veya "Sömürüye son" yazýyor ama iyice incelersen bu pankartlarda mutlaka bir köþeye ustaca sýkýþtýrýlmýþ bir orak veya çekiç görürsün.Ýlk öðrenci hadiselerine bizler de katýldýk, o sýrada birtakým haklý isteklerimiz vardý. Meselâ kitap problemi bunlarýn baþýnda geliyordu. Yurt, yemek, devam mecburiyeti gibi problemlerimiz de vardý ama bu problemlere çare bulmak amacýyla baþlatýlan hareketler sonradan birden bire yön deðiþtirdi. Birkaç tane militan kaba kuvvetle tehdit ederek öðrencileri okula sokmadýðý gibi, toplu gösterilere de sevk etti. Hükümet aleyhine, devlet aleyhine yapýlan gösterilerin sayýsý gün geçtikçe artmaya baþladý. Þu anda öyle bir duruma gelinmiþtir ki kendi öz benliðine yani Türklüðe, devlete, vatana ve her türlü manevi deðerlere düþman bir nesil yaratýlmýþ. Bunlarýn þimdi tek bir amaçlarý var: Düzeni deðiþtirmek!...Aslýnda amaçlarý düzen falan deðiþtirmek de deðildir, ama öyle gösteriyorlar , esas amaç devleti yýkmaktýr . Yanýldýklarý ve unuttuklarý bir nokta var ki sayýlarý az da olsa devletten yana milliyetçi, ülkücü bir gençlik yavaþ yavaþ karþýlarýnda cephe almaya baþladý. Bu gençlik onlarla her ne pahasýna olursa olsun mücadele etmeye azimli ve kararlýdýr. Ölümü bile göze alan bu gençler kurulacak olan her bakýmdan ileri Türkiye'nin temeline konan harcý kanlarýyla yoðuracaklardýr. Þu bir kaç ay içinde öldürülen ülkücü gençlerin sayýsý beþi geçti.Ýlerde bu sayý yüzlere ve hattâ binlere ulaþabilir. Ne olursa olsun korkmamak,mücadele etmek ve gerekirse bu uðurda ölmek gerekir. Her þeye mani alabilirler , ama ülkücü, gençliðin ölmek isteme hakkýna da mani olamazlar ya!.. Büyük þair Atsýz þöyle diyor:
"Ülkü denen nazlý gelin erde þan ister .
Büyük DEVLET kurmak için büyük kan ister."
diyerek konuþmasýný bitirmiþ ve Murat da abisinin söyledikleri üzerinde düþünmeye baþlamýþtý. O zaman bu mýsralarý içinden tekrarlayýp ezberlemiþti. Ýþte þimdi yine abisinin söylediði bu mýsralar bütün benliðini kaplýyor, ona dayanma gücü ve sabýr veriyordu.
Ülkü denen nazlý gelinin Yavuz'la birlikte olduðunu, o kutsal tacýný çelenk gibi kabrinin baþýna býraktýðýný biliyordu artýk…
***
Otobüs duraðýnýn hemen yanýnda kendisini kalabalýðýn içine gizlemek isteyen bir adam duruyordu.Yaþýný kestirmek mümkün deðildi, yoruma göre yaþýnýn tayini deðiþebilirdi; çünkü sýhhatli, gürbüz bir yüzü olmasýna karþýlýk bir hayli uzamýþ siyah, gri karýþýmý bir sakalý vardý. Sýrtýnda meþinden bir ceket vardý ve yine meþinden bir þapkayý da baþýna giymiþti.Temiz ve yeni bir yün gömleðin yakasýna son moda kalýn bir kravat baðlýydý. Buna karþýlýk üstteki düzenlilikle tezat teþkil edercesine ayaðýna giydiði pantolon týpký bir pehlivan kispetini andýrýyordu. Bu pantolonun paçalarýný gýcýr gýcýr boyalý bot tipi bir ayakkabýnýn içine sokmuþtu.
Týpký kýyafeti gibi davranýþlarý da birbirini tutmuyordu. Ya çok sakin ya da çok sinirli bir görünümdeydi. Bazen etrafa soran, araþtýran gözlerle bakarken bazen de kendisini birisi görecekmiþ gibi heyecanlanýyordu. Elindeki valize benzeyen siyah çantayý sýký sýkýya tutuyor, kimseye kaptýrmamak için boþ bir çaba harcýyordu. Zirâ kimsenin onu merak ettiði veya incelediði yoktu.
Caddedeki topluluðun yapýsýna uymayan bir kiþi daha vardý. O da sakallý adamýn bir metre kadar ilerisinde duruyordu. Ýkisinin böyle yakýn bir þekilde bir arada bulunmalarý tesadüf olamazdý. Bu adam çok sakin ve soðukkanlý bir mizaca sahipti.Ýri bir gövdesi, Alman'a benzeyen sarý-kýrmýzý karýþýmý bir suratý, sarý saçlarý vardý. Sýrtýndaki elbise herkeste rastlanabilecek cinstendi. Uzun kollarý, dik olarak indikten sonra hafif kývrýlan burnu en belli baþlý özelliklerindendi. Bu bariz özellikleri onu diðer insanlardan çok kolaylýkla ayýrýyordu . Sarý yüzlü adam etrafý incelemiyor,soðuk bir edayla hareketsiz duruyordu. Kalabalýk bir ara kýpýrdanýr gibi olunca sakallý adam, diðerinin yanýna yaklaþtý. Sadece ikisinin duyabileceði bir sesle:
-Tamam o...
dedi ve kalabalýðýn içinden zar zor kendisine yol açarak ilerlemeye baþladý.Diðeri ise tamamýyla onun gittiðinin aksi istikametine doðru gidiyordu.Sakallý adam, kalabalýktan kurtulup Caðaloðlu'na sapan yola çýkýnca adýmlarýný yavaþlatarak hiç kimsenin dikkatini çekmeyecek bir tarzda sakin adýmlarla yoluna devam etti...
***
Yavuz'u kaybetmenin acýsýný ailece günlerce yaþadýlar.Acýlarý sonsuzdu. Birbirlerini teselli etmek için uðraþmalarý sonucunda hepsi yorgun düþmüþlerdi. Murat, anasýnýn ve babasýnýn gözleri önünde gün geçtikçe eridiklerini görüyor, bir þeyler yapamamanýn çaresizliðini yaþýyordu.. Ýkisi de iyice yaþlanmýþ ve çökmüþlerdi, öyle ki Murat bile anasýný babasýný tanýmakta güçlük çekiyordu. Murat "Allah her þeyin kolayýný verir, acýlar ve ýstýraplar ne kadar çok olursa olsun, onlarý unutmanýn, yok etmenin tek yolu sabretmektir" diyordu.
Aradan geçen günler ve haftalar acýlarýný kýsmen de olsa yok etmiþti. Ailede hemen hemen eski hayat tarzýna dönülmüþtü. Nadiren de olsa anasýnýn babasýnýn güldüklerini, gülümsediklerini görmek Murat'a sonsuz bir mutluluk veriyordu. Tarlalara gitmeye, mahsullerini toplamaya baþlamýþlardý bile. Havalarýn çok sýcak gitmesi sebebiyle tarladan toplanamayan mýsýr yanma tehlikesiyle karþý karþýyaydý. O yüzden ilk iþ olarak mýsýrlarýn kýrýlmasý gerekiyordu. Öyle de çoktu ki ,bu sene görülmemiþ bir mýsýr bolluðu vardý.
Murat mahsulleri ambarlara doldurduktan sonra anasýnýn babasýnýn elini öperek Ýstanbul'a gitmek için yola çýkmýþtý. Tam yanlarýndan ayrýlacaðý sýrada ikisi de bir aðýzdan:
-Kendine çok dikkat emi? dediler.
-Siz merak etmeyin, ben çocuk deðilim artýk, kendime bakmasýný da kendimi kollamasýný da biliyorum. Asýl siz birbirinize dikkat edin, diyerek yanlarýndan ayrýldý. Ýki yüz metre kadar ilerdeki erik aðacýnýn yanýna geldiðinde dönüp arkasýna baktý. Anasýnýn da babasýnýn da hala olduklarý yerde hareketsiz bir þekilde durup kendisini seyrettiklerini gördü....
Otobüs Ýstanbul'a doðru hýzla yol alýrken Murat , bundan sonra ne yapmasý gerektiði hususunda kafa yoruyordu. Þüphesiz ki eski hayatýna nazaran daha deðiþik þartlarda yaþamasý gerekecekti. Biraz deðil, birçok zorluklarýn onu beklediðini biliyordu.Özellikle ev problemini halletmeliydi. Belki yine ayný inþaatta kalabilirim diye düþündü. Fakat Müteahhit Emin Bey'in inþaatý bitirip daireleri satmaða baþlamadýðý ne malumdu! Emin Bey, bütün þirinliðiyle gözlerinin önüne geldi. Hayatýnýn önemli günlerinden biri olan o günü tekrar hatýrladý.Ýþ aramasý sýrasýnda ilk karþýlaþmalarýný bir türlü unutamýyordu. Otobüs rampa yukarý çýkarken kulaklarý garip bir hal almýþtý.Duymuyor gibiydiler sanki. Kendisini biraz zorladý, eski haline gelmek istedi. Uðultu þeklindeki kesik ses ona huzursuzluk veriyordu. Baktý ki olmayacak,uðraþmaktan vazgeçip eski günleri bu uðultulu dünyada bir kere daha yaþamaya baþladý:
***
Elindeki gazetede bulunan ilânlara göz gezdiren Murat, öncelikle hangisinden baþlamasý gerektiði hususunda bir türlü karar veremiyordu. Bir iþ bulacaðýna mutlak nazarý ile bakýyor, buna inanýyordu. Kendisinden emindi, ne iþ olursa olsun yapacak ve tahsili için gerekli parayý kazanacaktý. Ýçindeki sonsuz güvene karþýlýk bir de tarifi imkânsýz heyecan vardý. Önce hangisinden baþlamalý diye kararsýzlýk içinde olmasý da bundandý. Sonunda kararýný verdi, gazetedeki sýraya göre baþlayacaktý. Birinci ilâna baktý. Burada bir telefon numarasý vardý. Hemen Sirkeci'deki Büyük Postane'ye gitti, bir jeton aldý ve numarayý çevirdi:
-Alo,beyefendi,gazetedeki ilânýnýzý okudum.Ýþyerinizde size bir yardýmcý lazýmmýþ.Onun için...
-Tahsiliniz nedir?
-Fakültede öðrenciyim efendim.
-Aradýðýmýz yardýmcýyý bulduk biz...
ve telefon kapandý.Ýkinci ilân da telefon numarasý vermiþti. Bir kere daha telefonu çevirdi.Bu sefer bir bayan çýktý:
-Eleman aradýðýnýzý gazeteden okudum,onun için rahatsýz ediyorum.
-Evet arýyoruz!
-Ýþ hakkýnda bilgi alabilir miyim acaba?
-Maalesef bir þey söyleyemem. Buraya gelin o zaman görüþürüz. Adresi yazýn lütfen!
Aldýðý adres Bayazýt'da idi. Verilen adresteki iþ hanýnýn merdivenlerini hýzla çýktý ve 32 numaralý odanýn kapýsýný vurarak içeri girdi. Masada genç bir haným oturuyordu. Telefon elinin yanýndaydý. Demek ki biraz önce görüþtüðü haným buydu. Masanýn karþýsýndaki koltuklarda dördü erkek birisi kýz olmak üzere beþ kiþi oturuyordu. Masadaki bayan beklemesini ve sýrasý gelince Cengiz Bey'le görüþmek üzere karþýki odaya alýnacaðýný söyledi. Daha sonra da gelen telefonlarý, cevaplandýrmaya baþladý.
Murat yanýna oturduðu gence baktý, uzamýþ lüle lüle olmuþ saçlarýyla bir kýz havasýndaydý. Hareketleri de bunu doðrular nitelikteydi. Onun da kendisine baktýðýný görünce sýrf konuþma olsun diye:
-Siz de mi iþ için geldiniz? diye sordu.
-Evet,öyle.
-Acaba nasýl bir iþ olduðu hususunda bir bilginiz var mý?
-Pek emin deðilim,ama galiba bir derginin satýþý olsa gerek.Bir de çok önemli bir iþ gibi gizli tutmalarýna ne dersiniz...
Masadaki hanýmýn kendilerine çatýlan kaþlarla baktýðýný görünce konuþmayý kestiler. Bir saat on beþ dakika sonra, çýkanlarýn asýk bir suratla terk ettikleri odaya Murat girdi. Ýçerdeki adam gayet þýk giyinmiþ, kibar bir kimseydi. Hemen ayaða kalkarak Murat'ýn elini sýktý. “Hoþ geldiniz “dedikten sonra oturmasý için karþýdaki koltuðu gösterdi. Murat oturunca adam hiç vakit kaybetmeden konuþmaya baþladý:
-Tahsilinizi öðrenebilir miyim?
-Fakültede okuyorum.
-Çok güzel,nerede oturuyorsunuz?
-Yurtta kalýyorum.
-Ýþe alýnýrsanýz ikametgâh gerekecek de onun için soruyorum. Ýstediðimiz tek evrak ve garanti , bu ikametgâhtýr. Bizim kadromuzda yüze yakýn eleman çalýþmaktadýr ve her geçen gün bu kadroya yenilerini ilâve ediyoruz . Sürümü olan bir derginin pazarlamasýný yapacak elemanlar istiyoruz. Ýþ çok kolay ve bu kolaylýðýna karþýlýk da bol gelir saðlayýcýdýr. Bakýnýz þu dergiyi satacaksýnýz . Üzerindeki fiyatý 350 kuruþtur. Sattýðýnýz her derginin yarýsý sizindir. Ayrýca da her ay sattýðýnýz dergi miktarýna göre primleriniz var, bunlarýn yaný sýra ilginç ödüller de veriyoruz. Ýþe istediðiniz zaman gelir, istediðiniz zaman gidebilirsiniz. Kimse size karýþmaz. Okuldan artan zamanlarýnýzda bilhassa evlere gitmek suretiyle dergilerimizi satmaya çalýþýrsýnýz . Disiplinli ve yöntemli bir çalýþmayla haftalýðýnýzý 1500 liradan aþaðýya düþürmeyeceðinizden emin olunuz.
Murat, elindeki dergiye konuþurken göz gezdirmiþti. Dergide iþe yarar bir þey görememiþti. Baþtan aþaðýya sol görüþlü birtakým yazýlarla doluydu. Dergiyi yanýndaki sehpanýn üzerine koyup, adama teþekkür edip giderken o hâla:
-Düþünün, kararýnýzý verirseniz bize gelin. Burada para kazancýnýzdan baþka erkek ve bilhassa kýz arkadaþ kazancýnýz da olacak... diyordu.
Üçüncü iþyeri ise Tahtakale'deydi. Murat þimdi bir toptancý dükkânýnda , acayip bir Türkçe ile konuþan Ermeni'ye derdini anlatmaya çalýþýyordu. Ermeni, nereli olduðundan tutun da daha önce hangi iþlerde çalýþtýðýna varýncaya kadar çeþitli sorular soruyordu. Hem vereceði ücret de çok azdý. Arada sýrada sinsi sinsi gülmesi de Murat'ýn iyice asabýný bozmuþtu. Oradan çýkýp da diðer ilânlarý dolaþmaya baþladýðý zaman, bir sürü Ermeni'nin yaný sýra Rum ve Yahudi iþverenlerin de bulunduðunu ve hemen hepsinin ayný zihniyet ve karakterde olduklarýný görmüþtü.
Akþam olup da yurda döndüðü zaman,çok yorulduðunu fark etti. Aþaðý yukarý on beþ yere müracaat etmiþ ama bunlarýn çoðu iþ deðil resmen üçkâðýtçýlýktý. Bir kýsmý kefil istiyor, bir kýsmý da teminat yatýrýlmasý þartýný ileri sürüyordu. Ümidini kaybetmemeliydi, bunun için bütün gece kendi kendine moral verdi. Bulana kadar arayacaktý . Koskoca, Ýstanbul'da mutlaka doðru dürüst bir iþ bulacaktý.
Ýþ aramasý tam bir hafta sürmüþtü. Ya ilânlara bakarak ya da doðrudan müracaat ederek iþ arýyordu, fakat bir sonuç elde etmesi mümkün olmamýþtý. Bir gün bir ilân üzerine Kadýköy tarafýna geçmiþti. Altýyol’daki adresten de bir þey çýkaramayýnca oradan dalgýn bir þekilde yürümeye baþladý . Yavaþ yavaþ ümitsizliðe kapýldýðýný hissediyordu. Derken 'Tramvay Müzesi'nin yanýna gelmiþ olduðunu gördü. Buralara ilk defa geliyordu. Ýlerilere doðru baktýðýnda aðaçlýklar ve yeni yeni inþa edilmiþ apartmanlar görünüyordu tepenin üstünde. O taraflara doðru yürümeye baþladý. Altýndan araçlarýn geçtiði demiryolu köprüsünü bir yokuþ takip ediyordu . Yokuþu çýktýðýnda yorulmuþtu, bir taþýn üzerine oturup biraz dinlendikten sonra tekrar yürümeye baþladý. Apartmanlar, bahçe içinde tek katlý evler, aðaçlar ve çiçekler bulunan bu semt karþý tarafa göre bir cennetti. Murat'ýn dikkatini çeken diðer bir husus da burada inþa halinde bir çok apartmanýn bulunmasýydý. Sol tarafa ayrýlan ilk yola saptý. Biraz ilerde büyük bir inþaat ve bu inþaatýn önünde bir baraka gördü. Kararý kesindi, ne olursa olsun iþ isteyecekti ve verirlerse inþaatta çalýþacaktý. Barakaya yaklaþtý, penceresinden içeriye baktý. Ýki adam karþýlýklý oturmuþ konuþuyorlardý.Kapýyý vurarak içeri girdi;
-Bu inþaatýn sahibi kim? diye sordu. Adamlar önce biraz þaþýrdýlar bu ani soru karþýsýnda, fakat bir tanesi kendisini çabucak toparladý:
-Sahibini ne yapacaksýn? Ben deðilim, ama karþýdaki Emin hey müteahhididir.
-Ýþ istiyorum, çalýþmam lâzým.Burasý da büyük bir inþaat olduðuna göre nasýl olsa bana göre de bir iþ bulunur dedim.
Zayýf,ince yapýlý adam Murat'a Karadeniz þivesiyle:
-Ýyi demiþsin de bu iþ sana göre deðüldür, dedi.
-Nasýl olursa olsun fark etmez benim için. Çalýþmak istiyorum.
-Bak hem çok zayýfsýn hem de parasý azdýr .Daha önce böyle bir iþte çalýþtýn mý?
-Hayýr,ama köyde buna benzer iþler yaptým.
-Köylü çocuklarý iþten korkmazlar,ben de köylüyüm. Nerede oturursun?
-Yurtta kalýyorum.
-Yurtta niye kalýyorsun?
-Fakültede öðrenci olduðum için, yâni yüksek tahsil yapýyorum.
-Öðrencisin ha...Öðrenci inþaat iþinde amelilik eder mi hiç? Sonra bu öðrenciler hiç de tekin olmuyorlar.Vay canýna be,yüksek tahsil yapan birisi gelsin inþaatta iþ istesin,olacak þey deðil!..
- Otur,þuraya otur da konuþalým.Ne istiyorsun gündelik olarak?
-Diðer iþçilere ne veriyorsanýz o kadar.
-Günde elli kâðýt, istediðin gün çalýþmazsýn, çalýþýrsan yevmiyen iþler, çalýþmadýn mý iþlemez. Razý mýsýn buna?
-Evet, yalnýz bir mesele daha var.
-Neymiþ o?
-Buralarda ev bulmam lâzým.
-Bulacaðýn evin kirasýna yetmez senin aldýðýn para. Ýyisi mi biraz sabret, sen temiz bir insana benziyorsun, ben sana bir iyilik edeyim. Apartmanýn alt dairesinin bir odasýný örelim, inþaat bitip daireler satýþa çýkýncaya kadar orada oturursun. Yarýndan itibaren de iþe baþla.
Murat ertesi gün sevinç ve mutluluk içinde iþe baþlamýþ ve bir yýl boyunca da okula gitmediði veya okulun kapalý olduðu günlerde inþaattaki çalýþmasýna devam etmiþti.
Önceleri kendisini biraz yadýrgayan iþçilerle de kýsa zamanda kaynaþmýþ, samimileþmiþti.Onlarla çeþitli konular üzerinde konuþuyorlar, birlikte yemek yiyorlardý.
Geldiðinin ikinci günü bir iþçi ürkek ürkek yanýna yaklaþmýþ ve Murat'a:
-Sen galiba tahsilliymiþsin.Bize desene n'olacak bizim halýmýz?diye sormuþtu.
-Halinizde ne var,niye þikâyet ediyorsunuz?
-Bak gardaþ þinci bizim hakkýmýzý hukukumuzu koruyan talebelerdir. Hani sen de onlardanmýþsýn da onun için soram dedim.
Arkadaþlarýnýn Murat'la konuþtuðunu gören diðer iþçiler de geldiler etrafýný sardýlar.Hepsi birden Murat'ý soru yaðmuruna tutmaya baþladý:
-Hoþ gelmiþen bilem demedik da sana.Acep nerelisin?
-Niye bura geldin?
-Mektepler nasýl? Talebeleri biz çok severik. Bütün umudumuz onlar. Bi hayýr gelirse onlardan gelir...
-Bizim sýrtýmýzdan geçinenleri iþte bunlar duman edecek bunlar...
-Bi de bunlarýn devleri va,bi de onlarý gör.Dev,dev...
-Geçende bi yürüþlerini gördüm, kollar havada baðýrýyo gençlerimiz. Þunu isterik, bunu isterik diye.
-Sen de onlardan mýsýn argadaþ?
-Kimlerden miyim?
-Devlerden,devlerden deðel misin?
-Ben ne þuyum,ne de bu...Ben bu tür sorularýn da karþýsýndayým.
-Öyleysem sen bizim sömürülmemizi de isteyon!..
-Niçin sizin sömürülmenizi isteyeceðim? Bunun bana ne faydasý var? Ben sadece öðrenci olaylarýný tasvip etmediðimi söylüyorum. Her gün boykot , her gün yürüyüþ var...Okullar açýlalý çok oldu, ama biz daha bir hafta bile ders yapamadýk doðru dürüst. Bizim okumamýz için devlet onca para harcýyor, yazýk deðil mi bu boþ yere giden paralara? Kaybettiðimiz seneleri nasýl telâfi edeceðiz? Oysa kaybolan bir günün dahi sadece bize deðil ana-babamýza da zararý dokunuyor. Oðlum, kýzým okusun diye diþinden týrnaðýndan arttýrdýklarýný bize gönderen anamýz babamýz ömrümüzün sonuna kadar bize bakmaya mecbur mu? Kendimizi düþünmesek bile onlarý düþünmeliyiz .
-Onda haklýsýn, ama biz sürünürken bizim sayamýzda para kazanýp safa sürenler yok mu?
-Evet var,hem de pek çok.
-Ýþte o gençler biz yoksullar için gayrat sarfediyo. Hepsi de halk çocuðu olduðu için köylüyü iþçiyi tutuyolar.
-Ben onlarýn içinde yaþýyorum. Herhalde sizlerden daha iyi tanýmalýyým bu halk çocuðu dediðiniz kimseleri. Onlarýn arasýnda gerçekten halk çocuðu veya köylü çocuðu denebilecekler parmakla sayýlacak kadar azdýr. Genellikle zengin sosyetenin manevî deðerlerden kopmuþ, ne yapacaðýný bilmeyen, hiçbir hedefleri bulunmayan, macera peþinde koþan çocuklarýdýr onlar. Çoðu býktýklarý o hayatýn içinde lüks bir þekilde yaþýyor, fakirlik nedir hayatlarýnda görmemiþler. Birtakým sloganlarla memleket meselelerine çare bulduklarýný sanýp, kendilerini aldatýrlarken memleketimizin içerde karýþýklýða sürüklenmesine de sebep oluyorlar. Bu ise dýþ düþmanlarýn iþine yarýyor. Bazý memleketler de bu gençleri kullanarak kendi ideolojilerini Türkiye'de yaymaya çalýþýyorlar. Bir gün bu çalýþmalarýn ve yýkýcý hareketlerin sonunda memleketimiz Komünizm’le karþý karþýya kalýrsa hiç þaþýrmam.
-N'olur ki koministlik olursa...Bizlerin zaten hiçbir þeyi yok. Durum yine ayný olmayacak mý?
-Bakýn, sizin anlayabileceðiniz bir þekilde anlatayým: Þimdi sömürülmekten þikayet eden sizler deðil misiniz?
-He,bizik…
-Komünist sistemde þimdikinden daha aðýr bir sömürü vardýr.Çoðunluk geceli gündüzlü durmadan çalýþýrken, parti ileri gelenleri her türlü maddi imkânlara ve dünya nimetlerine sahipler. Gelir daðýlýmýnda bir eþitlik vardýr, bu doðru , ama bu sadece emekçilerin sefaletteki eþitliði þeklinde ortaya çýkmýþtýr. Öte yandan bütün üretilen mallar devletin ve devlet çarkýnýn etrafýnda bulunanlarýn yararýna kullanýlmaktadýr. Hem sonra bunun sadece maddî yaný deðil bir de sosyal yaný vardýr ki bu daha da beterdir. Hepiniz bir dine mensupsunuz ve müslümansýnýz deðil mi?
-Elhamdülillâh Müslümanýz.
-Komünizm insanoðlunun en tabiî hakký olan dini de reddeder . Din, Komünizm'e göre bir afyondur, insanlarý uyuþturur. Bunlardan baþka millet realitesinin inkarý, ahlâkî deðerlerin reddedilmesi, aile denen kurumun toplumdaki kutsallýðýnýn kaybolmasý gibi sayýsýz mahzurlu taraflarý da vardýr . Kaybedecek bir þeyimiz yok demiþtiniz biraz önce, oysa dikkat ederseniz maddî olarak kaybedecek bir þeyiniz olmamasýna raðmen, kaybetmek istemeyeceðiniz aileniz, dininiz, namusunuz ve diðer deðerleriniz mevcut. Bir de bunlardan mahrum yaþamak isteyeceðinizi hiç zannetmiyorum...
Bu konuþmadan sonra Murat'la inþaattaki iþçiler arasýnda çeþitli vesilelerle sohbet edebilme imkâný olmuþ ve karþýlýklý olarak birbirlerini iyice anlamýþ ve tanýmýþlardý. Murat dilinin döndüðü kadar bildik¬lerini, inandýklarýný onlara anlatmaya uðraþmýþtý. O ilk günlerin çekingenliði, soðukluðu kýsa zamanda yerini samimî bir dostluða býrakmýþtý.
En sonunda hepsi de Murat'ý çok sevmiþlerdi ve ayrýca ona karþý saygý da duyuyorlardý. Murat'ýn ders çalýþtýðý günlerde onu rahatsýz etmemek için gürültü etmekten kaçýnýrlar, tâ ki Murat dersi bitirip yanlarýna gelinceye kadar sabýrsýzlýkla kapýya bakarlardý.
Anadolu'nun çeþitli bölgelerinden gelmiþ temiz kalpli, samimi, yiðit, yanýk yüzlü, fedakâr,saf Türk çocuklarýydý hepsi de... Murat, hepsinin de ayný karakter ve mizaca sahip olduklarýný anlamýþ ve bozulmadýklarýný düþünerek sevinmiþti.
Murat bunlarý düþünürken yanýnda oturan adamýn sesiyle hayallerinden gerçek dünyaya geçti.Adam elindeki Samsun paketini Murat'a doðru uzatmýþ,
-Bir sigara yakar mýsýnýz? diyordu.
Murat sigarayý alýp,teþekkür etti.Adam,ikisinin de sigarasýný yaktýktan sonra sordu:
-Yolculuk Ýstanbul'a mý? .
-Evet,ya sizin?
-Ben de Ýstanbul'a gidiyorum.Buraya firma tarafýndan bir iþ için gönderilmiþtim,iþimi bitirdim ve þimdi de dönüyorum.
-Benim de okulum yakýnda açýlacak,onun için biraz erkenden gidip bir ev bulayým dedim.
-Demek öðrencisiniz !Yüksek okulda mý?
-Evet.
"Öðrencisiniz" derken adamýn gözlerinin içi gülüyordu.Ýster istemez toplumda öðrencilerin aleyhinde ve lehinde olmak üzere iki aksi kutup olduðunu bu gözler Murat'a hatýrlatmýþtý. Ne de olsa kendilerini sevenler da vardý. Murat bunlarý düþünürken yanýndaki yol arkadaþýný da inceliyordu. Adamýn yaþý 35'in üzerinde gösteriyordu, belki daha da gençti,ama yüzündeki derin çizgiler olduðundan yaþlý fikrini veriyordu. Saçlarýnda yer yer beyazlýklar görünüyor ve sol yanaðýnda çenesine kadar uzanan bir býçak yarasý yer alýyordu. Uzun bir yüzü, uzun bacaklarý ve kollarý vardý. Üstü-baþý gayet iyiydi, sýrtýndaki elbise tertemiz ve yeniydi. Konuþurken normalden fazla heyecanlanmasýna karþýlýk kelimeleri kullanýþý ve telâffuzu çok güzeldi. Yalnýz zaman zaman bazý kelimeleri sanki kasten köylü þivesiyle taklit eder gibi bir hali vardý.
Bir müddet sonra Murat,yol arkadaþýnýn ne iþ yaptýðýný, nereli olduðunu öðrenmiþ ve onun enteresan hayat hikayesini dinlemeye baþlamýþtý. Yanýndaki adam açýkça bir katildi...Bunu þu anda kendi aðzýyla itiraf ediyordu.Ýlk defa bir katille karþýlaþan Murat , onun ruh halini anlamaya çalýþýrken anlattýklarýný ilgiyle dinliyordu.
Biraz sonra otobüsün iç ýþýklarý da sönünce adam kendisini daha rahat hissetmiþ olmalý ki ,bazen konuþmasýna ara vererek daldýðý düþüncelerden de sýyrýlmýþ olarak konuþuyordu.Heyecanlý konuþmasý sakinliðe dönüþmüþtü:
"Ben bir köylü çocuðuyum, belki siz de bilirsiniz köy hayatýný. Zorluklar içinde geçer, fakirlik herkesin belini büker , ama ben yine de herkesten daha rahattým.Tarlam, hayvanlarým ve hatta traktörüm bile vardý. Babasýz büyüdüm ben. Çok küçük yaþta babamý kaybettim. O zaman daha altý yaþýnda ya vardým ya yoktum. Babamý ancak hayal meyal hatýrlarým. Öldürüldüðü gün de ne olduðunu hiç anlamadým. Gelen giden bir sürü insan vardý o gün. Zaten hatýrladýðým þey sadece bu kalabalýk insan topluluðuydu. Babam öldükten sonra bize amcam bakmaya baþlamýþ , tarlalarýmýzý ekmiþ, her þeyimize yardým etmiþtir. Amcam, beni küçüklüðümden beri babamýn intikamýný almam için doldurdu. Bizim oralarda kan davasý çok önemlidir. Sizin oralarda kan davasý pek yoktur . Bizde ise kan davasý gütmeyenleri adam yerine koymazlar, bütün köylü onunla alay eder. "Babasýnýn kaný yerde duruyor, eþþek kadar herif bunu temizlemiyor” þeklinde ileri geri konuþup hakaret ederler. Kanunun verdiði cezayý ceza saymazlar, illâki öldürmek,kaný temizlemek lâzýmdýr .Babamýn katiline yirmi dört sene hapis verdiler.Aftý þuydu buydu derken ben on sekiz yaþýndayken adam hapishaneden çýktý.Köyde herkes benim adamý öldürmemi beklemeye baþladý.Amcam bir yandan, anam bir yandan, diðer akrabalarýmýz, arkadaþlarým devamlý öldürmem için beni iþliyorlar¬dý. Uzaktan uzaða adamý da birkaç kere gösterdiler.Adama baktým, beli iki büklüm zorla yürüyor, çökmüþ, bitmiþ zavallý...Kolay mý insan öldürmek, ne yapacaðým diye günlerce düþündüm. Sokaða, kahveye çýkamaz, çeþmeye gidemez olmuþtum. Bir gün sabahleyin erkenden kalktým. Hiç kimseler yoktu ortalýkta. Çeþmenin oraya doðru yürümeye baþladým. Baktým babamýn katili de çeþmeye gelmiþ, sabah namazý için abdest alýyor. Gittim yanýna. Ben onu tanýyorum ama o, benim kim olduðumu bilmiyordu. Ayaklarýný yýkarken, yanýna iyice yaklaþtým. Sen filânca mýsýn diye sordum .Baþýný salladý yüzüme hiç bakmadan… Belimdeki tabancayý çýkardýðým sýrada bana doðru döndü, öldüreceðimi anlamýþ olacak ki yalvarmaya baþladý. Elim tetiði çekerken sanki kendimden geçmiþim. Bütün mermileri kafasýna sýktým, yalaðýn içine yýðýldý kaldý adamcaðýz . Her taraf kan içindeydi.. . Sonra beni yakaladýlar, götürdüler . Tarlalarý, traktörü sattým savdým.Bu zamanýn parasýyla doksan bin lira yedirdim saða sola. Sonunda sekiz seneyle kurtuldum. Derken bir af çýktý, üç seneyi bile doldurmadan dýþarý çýktým. Ben hapishanedeyken anam ölmüþ. Geldim köye, ama etrafta serbest dolaþmak ne mümkün?.. Adamýn yetiþkin oðullarý, bir sürü akrabalarý var. Derken askere gittim, askerlik dönüþü yine köye geldim. Köyden evlendim. Düðünden sonra baktým olacak gibi deðil aldým karýmý ve Ýstanbul'a kaçtým. Kalan bir kaç parça tarlayý ve evi hiç gözüm görmedi. Köyde kalsam mutlaka beni de vuracaklardý. Onlar vurmasa bile ben korkudan onlardan bir tanesini vuracaðým, ondan sonra tekrardan hapishaneye… Allah oraya insaný düþürmesin, neler gördüm orada neler... Sapýklar, dayaklar, iþkenceler, uyuþturucu maddeler …Kötü olan ne varsa hepsi orada. Bereket param vardý da az sene yedim. Kardeþim, kim ne derse desin para hayatta bazen iþe yarýyor, param olmasaydý elalemin maskarasý olacaktým. Devir öyle olmuþ ki parayla çevrilmeyecek düzen kalmamýþ. Paran olduktan sonra suçlu da olsan suçsuz ,haksýz da olsan haklý çýkarsýn. Ýstanbul’da iyi bir iþ buldum. Motordan anladýðým için bu iþte kýsa zamanda yükseldim. Gelirim çok iyi, dýþ göreve gidersem kazancým daha da artýyor, ama o zaman da aklým evde kalýyor. Ellerinden öper üç yaþýnda bir oðlum var, þimdi bütün korkum bana deðil de karýma veya oðluma bir kötülük yapmalarýdýr. Burada hiç kimse yerimi izimi bilmiyor, köþe bucak bir tanýdýk görmeyeyim diye kaçýyorum. Amma kardeþim bu kaçýþ ne kadar sürecek iþte orasýný bilemiyorum. Gençliðimde yaptýðým bir cahilliði, bir hatayý, hayatý sevdiðim bir sýrada ödemek istemiyorum. Dedim , ya çok korkuyorum, çok..."
Konuþmasýný bitirdikten sonra adamýn o durgun hali tekrar ortaya çýkmýþtý.Çünkü artýk susuyordu ve gören de zannederdi ki bu adam bundan sonra hayatýnýn sonuna kadar hiç konuþmayacak.Gerçekten de yolculuk bitene kadar hiç konuþmadý, aðzýndan bir tek kelime bile çýkmadý. Bir ara Murat, adamýn anlattýklarýndan dolayý piþman olabileceðini ve suskunluðunun da bundan ileri geldiðini düþündü.
Terminale geldiklerinde el sýkýþarak ayrýldýlar. Adam elindeki alet çantasýyla yavaþ yavaþ giderken Murat da problemlerle,mücadelelerle dolu bir hayata doðru, aksi istikamette yürümeye baþladý.
***

"Kalabalýðý çepeçevre kuþatmýþ toplum polisleri ,yukarýdan kuþ bakýþý kafalarýndaki beyaz miðferlerle deðiþik bir görüntü oluþturuyorlar, toplum polislerinin yoðun olduðu yerlerde ise sýrtlarýnda fotoðraf makineleriyle gazeteciler bulunuyorlardý. Gazeteciler sanki bilhassa polislerin arkasýna sýðýnmak, saklanmak, görünmek istememek düþüncesindeydiler. Ýçlerinde topluluðun arasýna girmiþ bulunanlar, yüksek bir yerden bütün kalabalýðý objektiflerine sýðdýrmak isteyip fotoðraf çekenler de vardý, ama bu sürüden ayrýlanlar fazla ayrý kalamýyorlar ve tekrar en kestirme yoldan eski yerlerine dönüyorlardý. Gazetecilerden bazýlarý ellerindeki defterlere olayla ilgili notlar alýyorlar, hattâ þimdiden olayýn manþetini hazýrlayanlar bile vardý.
Bir gazeteci yüzünde sinsi bir ifadeyle elindeki deftere bir þeyler karalýyordu. Yazarken de yüzüne düþen uzun saçlarýný ikide bir eliyle arkaya doðru itiyordu.Sahife karalamayla doluydu, anlaþýlan yazýlan haberleri beðenmemiþ ve en çarpýcýsýný ortaya çýkarmaya çalýþmýþtý. Yazdýklarý eðri büðrü yazýsýna ve karalanmýþ yerlere raðmen yine de okunabiliyordu;
"Komandolar Arkadaþlarýnýn Cenazesinde Köpekler Gibi Uludular" baþlýðýný çok beðenmiþ olmalý ki altýný kalýn bir çizgiyle çizmiþti. Devamýný getirmek için yoðun bir gayret harcadýðý belliydi:
"Dün öldürülen ve Komando olduðu ileri sürülen Murat .... 'in cenaze töreninde bulunan kendilerine ülkücü denen gençler, etrafta bulunan Devrimci derneklerin þubelerine saldýrmýþlar, yoldan geçen vatandaþlarý törene katýlmaya zorlamýþlardýr. Hakim olduklarý okullardaki öðrencileri kaba kuvvetle derslere sokmayarak, asker gibi sýraya dizip silâh tehdidi altýnda götüren komandolar..."
Bu sýrada dört tane gencin kendisine doðru yaklaþmakta olduðunu gördü, aceleyle defteri katlayýp cebine soktu. Telaþlý hali hemen belli oluyordu. Gençlerden biri:
-Gazeteci misin? diye sordu.
-Evet.
-Hangisinden?
-....... Gazetesi muhabiriyim.
-O gazetenin muhabirini burada görmek istemiyoruz. Defol git buradan.
-Bu benim en doðal hakkým, tarafsýz bir gazetenin temsilcisi olarak…
Cümlesini tamamlayamadý, çünkü dört gencin de birden aðzýndan çýkan:
-Neee?...
Çýðlýðý ile titremeye baþladý. Bu sýrada gürültüyü duyan polislerden bir kaçý oraya doðru bakmaya ve biraz sonra da gazetecinin ve gençlerin etrafýnda toplanmaya baþladýlar. Kalabalýktan bir çok kiþi de dikkatlerini ne oluyor diye o tarafa yöneltmiþlerdi. Polislerin geldiðini gören gazeteci önce dikleþir gibi oldu, sonra nedense bundan vazgeçti ve elindeki fotoðraf makinesini hýzla yere vurdu. Kýrýlan fotoðraf makinesinin kayýþýndan tutarak herkesin þaþkýn bakýþlarý arasýnda oradan uzaklaþtý. Onun uzaklaþtýðýný gören polisler de eski yerlerine döndüler.

Ertesi günkü gazetede haberin baþlýðý deðiþmiþ ve þöyle olmuþtu:
"Komandolar Gazetemiz Muhabirine Saldýrdýlar.”


***



(Devam edecek)


.Eleþtiriler & Yorumlar

:: BÝZ NE KADAR VEFALIYIZ
Gönderen: Celal Odabaþ / , Türkiye
22 Mart 2010
Sayýn hocam öncelikle bu konuyu gündeme taþýmýþ olmanýzdan dolayý size çok teþekkür ediyorum. Bu yazýyý okuyan her kim olursa olsun, elini vicdanýna koyarak kendi muhasebesini kendisi yapsýn ve hiç deðilse doðrularý kendine itiraf etsin. Þimdi þu sayacaðým isimlerden kaç tanesini tanýyorsunuz? Ahmet Kerse, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Cevdet Karakuþ Fikri Arýkan, Halil Esendað, Ýsmet Þahin, Mustafa Pehlivanoðlu, Selçuk Duracýk, ..............................................? Peki ya þu isimleri tanýyormusunuz? Deniz Gezmiþ, Yusuf Aslan, Hüseyin Ýnan Tanýmaz olurmuyuz, elbette tanýyoruz. 12 Eylül ihtilalinden sonra haksýz yere idam edilen devrimci gençler. Dava arkadaþlarý aradan bunca yýl geçmiþ olmasýna raðmen her yýl onlar için anma törenleri tertipliyorlar. Onlarýn vatanseverlikleri ve kahramanlýlarýný anlatan televizyon dizileri çekiliyor. Onlar adýna þiirler yazýldý, þarkýlar, türküler bestelendi. Yukarýdaki dokuz isim de diðerleri gibi hayatlarýnýn baharýnda idam sehpalarýnda umutlarý, inançlarý. Ülküleri ve sevdikleriyle vedalaþan ülkücü yiðitlerdi. Dursun Önkuzu ile baþlayýp devam eden daha binlerce þehit. Her birinin son anlarýyla ilgili binlerce yürek yakan anýlarý var. Na yazýk ki, anýlarýda kendileriyle birlikte kara topraðýn baðrýnda yatýyor. Unutuldular ya da unutturuldular. Ama geride kalanlarýn vicdanlarýndan sanki vefasýzlýk sýzýyor. Bu ilgisizlik her aklýma geldiðinde, acaba yaþananlar olaðan sayýldýðý için mi unutuldular diye düþünüyorum. Yani “Her ülkücünün görevi; vataný, bayraðý ve mukaddesleri uðruna ölmektir.” Gibi bir olgu mudur bu unutulmuþluðun sebebi?***Ömer Faruk Hüsmüllü'den Not:Sayýn Celal Bey,deðerli yorumunuza teþekkür ederim.Yorumunuzun her kelimesine aynen katýlýyorum.Onlar maalesef unutuldular,unutulmamalarý için bizim gibi gayret sarfedenler de var,ama ayný camiadan olup da onlarý hatýrlamak bile istemeyenler de var maalesef.Ne demeli?Kaybettiðimiz Ülkücü gençlerimizi þükranla anýp,dua okumaktan baþka elimizden bir þey gelmiyor.Bir gün elbet karanlýkta kalanlar aydýnlýða çýkacaktýr.Bunu bizim yaþta olanlar görür mü bilmem,ama bir gün mutlaka...Saygýlarýmla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn politik roman kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Nifak - 1. Bölüm
Nifak - 3. ve Son Bölüm
Usta Bir Kalemden Nifak Romaný Eleþtirisi

Yazarýn roman ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ücretsiz Kitap Daðýtabileceðim Ýstanbul’da Bir Mekan Arýyorum
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Bir Edebiyatçý Gözüyle Maðaranýn Kamburu - Yorum: 4
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Maðaranýn Kamburu – Yorum: 6
Memleketimin Delileri - 2
Memleketimin Delileri - 1
Maðaranýn Kamburu
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Bir Romanýn Anatomisi: Maðaranýn Kamburu
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Siyasi Taþlama: Neþezâde - 2 [Þiir]
Siyasi Taþlama: Karamsarzâde [Þiir]
Kusurî"den Týrtýklama [Þiir]
Zam Zam Zam... [Þiir]
Týrtýklama (Kazak Abdal'dan) [Þiir]
Yoklar ve Varlar [Þiir]
Ýstanbul,sana Âþýk Bu Kul [Þiir]
Âþýk Dertli"den Týrtýklama [Þiir]
Namuslu Karaborsacý [Þiir]
Dostlarým [Þiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yýldýrým adýný kullanarak çeþitli forumlara yazý yazdým. Ýddiasýz iki romaným var. Çok sayýda siyasi içerikli yazýya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öðretmeniyim. Yazmaya çalýþan her kiþiye büyük bir saygým var. Çünkü yazýlan her satýr ömürden verilen bir parçadýr.

Etkilendiði Yazarlar:
Az veya çok okuduðum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.