Her gün yeniden doğmalı. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Film temasal tartışmalara kurban edilmeye çalışıldı ve siyasi açılımın gölgesinde kaldı Kırmızıgül’ün Türk sinemasına katkıları göz ardı edilmeye çalışılıyor. Bir de geçmişten bugüne gelen olumsuz imajı hedefin sapmasını kolaylaştıran nedenlerin başında geliyor. Hâlbuki oyunculuğu ve senaryolarıyla sürekli kendini geliştiren, kendini aşmaya , iyi oyuncularla iş yapmaya çalışan bir Kırmızıgül var. Sinema eleştirmenlerinin duygusal yaklaşımları bir kenara bırakarak, filmi hak ettiği sinema kriterleriyle değerlendirmeleri gerekiyor. Duygusal ve açılım eksenli bir anlayışı kenara bırakarak filmin eksi ve artılarıyla analizini aşağıda vermeye çalışalım. New York’ta Beş Minare(NYBM), kurgusu sağlam başlayıp sonradan tökezleyen bir senaryonun kurbanın oluşunun altında Kırmızıgül’ün mesaj kaygısının ön plana çıkarması ve senaryonun detaylarıyla fazla ilgilenmemesinin etkisi fazla. Ancak bu önemsenmeyen ayrıntılar film ilerledikçe seyircide rahatsızlık uyandırdığı gibi filmin kompozisyonunu bozmaktadır. Kompozisyonu bozulan film yamalı bohçaya dönebilmektedir. Kırmızıgül’ün NYBM’si de yer yer yamalı bohça izlenimi bırakmakta. Şehrin ortasında, gündüz gerçekleştirilen operasyon, Hacı Gümüş’ün yakalanması esnasında eş zamanlı gerçekleştirilen gösterim etkileyici bir izlenim yaratsa da sonrasında gelen kurgu aynı etkileyiciliği ve kurgu sağlamlığını bulamadığımızı filmin tadının ara ara kaybolduğu kareler bundan sonra gelmektedir. Gelelim yamalı bohçanın, rengârenk parçalarının matlaşmasına: Cemaat içine sızdırılan muhbir, cemaatin güvenini kazanarak, cemaatin aktif ve saygı duyulan bir üyesi olmayı başaran Fırat, İngilizce bilmemesine, yurt dışı operasyon tecrübesi olmamasına ve en önemlisi cemaat içinde önemli bir konumda iken saçını sakalını keserek Amerika’ya gönderilmesi filmin daha başlarda ayrıntılar üzerinde durmadığını göstermektedir. Nitekim cemaat merak etmeyecek mi kayıplara karşın üyelerini? Sadece şüpheli birini getirmek adına Fırat’tın kimliğinin deşifre edilmesi pek mantıklı görünmüyor? Hacı Gümüş’ün kaçmasından sonra, Türk polisi ve Amerikan polisi arasındaki farkı göstermek adına komiklikler dizisi filmin acınacak noktasıdır. Ne adına yapıldığını anlamadığım ama Amerikan polisinin(FBI) masum, insan haklarını sonuna kadar koruyan, işkence etmeyen, hakaret etmeyen, suçlulara gayet saygılı, medeni sorgu tekniklerini kullanan, haksız yere şüphelinin yakınlarını gözaltına almak yerine, evlerine dinleyici yerleştirilmesi ve takip edilmesi gibi yaklaşımlar Amerika’nın ne kadar masum bir devlet olduğunu gösterirken; Türk polisinin aksine işkence etmekten tutunda insan haklarını ihlal eden bir tutum sergiledikleri karşılaştırması ne kadar gerçekçidir. Evet, Türkiye’deki işkence ve insan hakları ihlali inkâr edilemez ama Amerika’nın sütten çıkmış ak kaşıt olmadığı gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Kırmızıgül, kıyaslama yolunu yanlış motifler üzerinden yaptığının altını çizmek gerekir. Amerika’nın dünyanın çeşitli yerlerde yarattığı yıkımlar, ölümler, işkenceler gerek bugünün gerekse geçmişindeki örnekler diz boyuyken Kırmızıgül’ün kirlenmiş Amerika’yı paklama uğraşını anlamak zorlaşıyor… Deccal’ın ekranda görülmesi ile yakalanması, Fırat’ın soyadını değiştirdiği gerçeğin ortaya çıktığı kareler filmin aksiyan yönlerinin tavan yaptığı bölümlerdir. Bunlar üzerinde çalışılmadığı sırf bir an önce filmi bitirelim edasıyla hareket edildiğini gösteriyor. Dikkat Çeken bir konu da Hacı Gümüş’ün bilmem kaç yıllık karısının Türkçe bilmemesidir. Öğrenmemiş olmasıdır. Tuhaf değil mi Hacı Gümüş İngilizceyi ana dili kadar iyi konuşurken, karısı, kızı, dostları tek kelime Türkçe bilmezler. Bunun nasıl yorumlanmasını seyirciye bırakmak istiyorum. Son olarak şiddet karşı olan, iyilikten, merhametten bahseden, insanları incitmekten korkan Hacı Gümüş’ün dostlarının silahlı bir örgüt edasıyla hareket etmeleri yine filmin yamalarındandır. Belki seyirciyi yanıltmak, Hacı Gümüş’ün suçludur imajı verilmek istense de film çok ilerlemeden bu yanılgıyı zaten ortadan kaldırıyor. Dolaysıyla hacı Gümüş’ün bir örgüt lideri olduğu savını film kendi kendine çürütüyor. Seyircinin ayrıntılarda aramasına gerek kalmıyor. Bu örnekler filmin matlaştıran örnekler olurken, Fırat’tın oyunculuğundaki durgunluk, Anadolu delikanlısının dik başlılığı, değişmeyen sert mimiklerinin yanında çaresiz yüz ifadesi, kafa karışıklığının getirdiği kişilik görüntüsü Kırmızıgül’ün diğer filmlerdeki karakterini fazlasıyla anımsatıyor. Karaktere göre oyunculuğunu geliştirmediğini görüyoruz. Kırmızıgül’ün sürekli durgun bir karakter görüntüsü sınıfsal farklılığın getirdiği bir çatışmayı yansıtsa da filmlerdeki oyunculuklarına yansıtmasının bir anlamı olmadığı sinema dilinin gerçeğidir. Kırmızıgül, yapacağı diğer filmlerde Mahsun Kırmızıgül’ü oynamayı bırakmalı, oynayacağı karakteri oynamak için oyunculuğunu geliştirmesi gerekmelidir. Ve Kırmızıgül, filmlerinde ezilmiş, masum, duygulu, içli, Anadolu delikanlısı rolünü artık bir kenara bırakmalıdır. Fırat’ın film boyunca başarılı bulduğum tek kare Bitlis’e gidiş yolculuğunda Hacı Gümüş’ün oğlum derken Fırat’ın sert bakışların kafasının çevirmesiyle tebessüme dönüşmesidir… Filmin şaşırtıcı ve sürpriz sahnesi, kurgudaki gelişmişlik final sahnesidir. Beklenmeyen bir sonla seyirci tatmin edilse de bu orijinal final buluşun Kırmızıgül’ün mesaj kaygısında ortaya çıkan bir buluş olduğunu da söylemek gerekir. Mesaj kaygısı filmi farklı bir sonla bitmesini sağlamış. Kırmızıgül, mesaj kaygısıyla beraber kendine özgü bir sinema dili oluşturduğu takdir de Türkiye’nin ve Dünyanın saygı duyulacağı yönetmen adaylardan biri olma yolunda ilerleyecektir. Yeter ki mesaj kaygısının yanında yukarda belirtmeye çalıştığımız detayların ciddiye alınsın. Şayet kurgu, sinema dili ve mesaj kaygısının dengeli bir araya geldiği bir Kırmızıgül Filmi Oscar alma şansını zorlayacaktır. Bu bir kehanet değil, Türk sinemasının geldiği yerinin manzarasıdır. Not: Bu yazı Mahsun Kırmızıgül’den Açılıma Destek Filmi başlıklı yazının devamıdır. Osman Tatlı suskunsinemayazilari@hotmail.com www.suskunsinemayazilari.com www.sinemaelestirisi.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman tatlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |