Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot |
|
||||||||||
|
Saat tam on bir de Hürriyet Mahallesinin iki kafadarı aylardır sözcüklerle sürdürdükleri sidik yarışını gerçekte test etmeye karar verdiler. Hülagi’nin arabası Ferdi’nin arabasını koyun postu gibi peşinden sürükleyebilir mi? Kahvedeki müşterilerin bu gereksiz çekişmeden artık anası ağlamıştı. Kahve sakinlerinin en yaşlılarından biri, “Yeter be, Halep orda ise arşın burada…” deyince günlerdir süren bu anlamsız çekişmeyi test etmek kaçınılmaz olmuştu. Ertesi gün herkesin gözü önünde, hatta kahvenin önündeki sokakta arabaların kıç kıça bağlanmasına karar verildi. İki uyanık hemen ortalıktan toz olup sanayiye koşturmuşlardı. Hülagi doğan görünümlü kartal arabasının yağını ve bujilerini değiştirtti. Hatta karbüratörünü temizletti. Depoya otuz beş liralık benzin koydurttu. Çünkü tüp arabayı çekişten düşürüyordu. Ferdi de aynı marka arabasının kabak lastiklerini bir arkadaşından ödünç alarak takviye etti. Kız gibi olarak tanımladığı arabasının zaten başka bir bakıma ihtiyacı da yoktu. Saat tam on bir de mahallenin bütün aylakları, meslek lisesindeki dersleri kırmış öğrenciler, civar semtteki seyyar satıcılar caddeye üşüştüler. Dün öğleden beri fısıltı gazetesi hiç durmadan canla başla çalışmış, yarışmayı yedi mahalle öteye çoktan duyurmuştu. Arşın Halep teorisini ortaya atan yaşlı adam hakem tayin edildi. Arabalar arka şasilerinden sağlam bir halatla birbirine bağlandı. İki arabanın arasındaki boşlukta eşit mesafeye kiremit ile bir çizgi çizildi. Arabalar çalıştırıldı. Motorların ısınması için birkaç dakika izin verildi. Boş viteste gaza basıldı. Karbüratörler kükredi, egzozlar mahalleyi dumana boğdu. Yaşlı hakem üç, iki, bir geri sayımını yapıp mendilini aşağıya indirdi. Yorgun otomobillerin egzoz dumanın ile lastik dumanı sokağı doldurdu. Yollar mart kedileri gibi ağlayıp inlemeye başladı. Bakkal Cevat; “Salak bunlar. İkisinin de diferansiyeli dağılır, millete eğlence çıkmış” dedi. Kendi sesi sokağın gürültüsünden kendi kulaklarına bile zor ulaştı. Arabalar bütün gürültüsüne rağmen birbirlerini sürükleyemediler. Biraz ileri biraz geri kapışıp durdular. Beş dakika geçti geçmedi Hülagi’nin arabası su kaynattı. Radyatör panjurundan dumanlar çıkmaya başladı. Araya giren yaşlı hakem yarışmayı bitirdi. Tam olarak kimse galip gelememişti. Ferdi kazanmaya daha yakın kalmıştı. Çünkü onun arabası hala rekabet edebilecek durumdaydı. Öteki mücadele dışı kalmıştı. Gün ortasında saat tam on iki de kapalı çarşıda genç bir oğlan dalgın dalgın gezen kadının çantasını kaptığı gibi kalabalığın içinde gözden kaybolmuştu. Esnafı bir yana bırak kadın bile ne olduğunu anlamamıştı. Çarşıdan çıkıp Cumhuriyet Caddesine inen kapkaççı birkaç saniye içinde gözden kaybolmuştu. Kapalı çarşıda bu tür olaylar neredeyse hiç olmazdı. Çünkü upuzun çarşıyı boydan boya insan seli içinde koşarak geçmek, gözden kaybolmak kolay değildi. Daha önce buna benzer girişimde bulunanlar çarşı esnafı tarafından kıskıvrak yakalanıvermişti. Kadın önünde durduğu kuyumcuya girip hemen polisi aradı. Ve hemen arkasından da kocasının işyerini… On veya en fazla on beş dakika içersinde, kapalı çarşıya önce kadının kocasın, ardından da polisler damladı. Atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti. Gelseler ne olacaktı? Kuyumcu Orhan buna tepki gösterdi. “Polisler neden lazım olduklarında ya hiç ortalıkta yokturlar. Ya da iş işten geçtikten sonra gelirler,” dedi. Polis memuru kaşlarını çattı. Bir şeyler söyleyecekti ama son anda vazgeçti. Şimdi tartışmanın hiç zamanı değildi. Memurlar kadına çantasında bulunanları sordular. Çantasının rengini ve şeklini tarif ettirdiler. Çantada Yüz elli lira para, cep telefonu, ince bir altın künye, kredi kartları, nüfus cüzdanı, sürücü belgesi vardı. Kadının kocası Ali Karadeniz çantada hırsızla beraber giden cep telefonunu aradı. Birkaç kez çaldıktan sonra cep telefonu bir erkek tarafından açıldı. - Alo…” dedi. Alooo… Ne istiyorsun? - Ben Ali Karadeniz, Leyla hanım yok mu? - Sittir git oğlum işine. Ben hırsızım. Sen de çantasını çarptığım salak kadının kocasısın. Anlamadım mı sanki zurna?” dedi. - Tamam, eyvallah, yemedin. Bak birader, Çantanın içinden ne istiyorsan al. Kimlikler bize geri ver. Onlar senin işine nasılsa yaramaz. - Bana uyar, çantayı Şehreküstü tren istasyonunun girişindeki çöpe tenekesine atacağım. İster alın ister almayın.”dedikten sonra telefon kapandı. Karı koca önde, polis arkada koşa koşa gidip çöp tenekesindeki çantayı aldılar. Polis çantayı, kadını ve kocasını karakola götürdü. Parmak izi için gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra içini açtılar. Cep telefonu, cüzdandaki paralar, altın künye gitmişti. Kredi kartlarına ve kimliklere dokunulmamış olmasından dolayı sevindiler. Çantası çalınan kadın ve kocasının ifade verip karakoldan çıkması akşamı buldu. Gün ortasında saat tam on iki de Teleferik semti üzerine Uludağ’a tırmanan çelik halatların gölgesi parkın yukarısına tırmanın yolu kalın iki çizgiyle bıçak kesiyordu. Sarhoş Hamdi birkaç gündür rakıyı bırakmış ayık geziyordu. Seyfullah 2011 Ocak Bursa
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |