Güzel birşeyin fazlası harika olabilir -Mae West |
|
||||||||||
|
Ey sevgili okur bir aydın insanın bir şair veya bir yazarın en büyük öncelikli görevi nedir sormak isterim. Onun görevi ezilenin, yoksulun, suçlunun, mağdurun yanında yer alarak onları savunmak değil midir? Değil midir de nedir sorarım. Asıl vahim olan ise bırakın yer almayı, bilakis otoritenin bayraktarlığını yapmaktadır şair ve yazarlar. Birçoğu bayrak, devlet, milliyetçilik, din savunuculuğu yaparak otoritenin dümen suyuna çanak tutmaktadır. Allahını seven söylesin çağdaş batı edebiyatında bana bir tane yazar gösterebilir misiniz bana o devletin yapısını savunsun. Yahut “Yaşasın kral” “En büyük bizim papaz” “Allahına kurban İsa” desin. Victor Hugo Jean Val Jean Hırsızı’nı, yani Sefiller’i üstelik iki cilt halinde bin sekiz yüz sayfalık romanı tam otuz yılda yazmakla hata mı yaptı? Hugo bir hırsız mı? Ya da arkadaş çevresi mi hırsız? Ya da Fransızlar hırsızları çok mu seviyor gibi mi düşünmek lazım. Keza Dostoyevski Suç ve Ceza romanında zavallı ihtiyar kadını öldüren Raskolnikov canisini yazmakla onun katillere karşı bir sempatisinin olduğunu mu düşünmek lazım. Ya da Dostoyevski bizim şimdiki ceza yasasında suçluyu övmek fiilini mi ihlal etti. Bir diğer yazar Tolstoy Diriliş romanında Prens Dimitri pezevenginin Katyuşa,yı iyice becerip kullanıp attıktan sonra zavallı kadının fahişelikten, hapishanelere kadar düşmesini yazmakla ne günah işledi sormak isterim. Ey okur, biri bunu lütfen bana izah etsin. Üstelik bu üç romanın dünya edebiyatında ilk sıraları işgal etmesi de bir hata mıdır ne dersiniz? Bizim toplum yazarlarının bir suçluyla ilgili bir roman yazarak onun hangi şartlar ile o hale geldiğini hangi duygularla hareket ettiğini, sistemin bu kişinin bu hale gelmesinde hangi evrelerde ona suç ortaklığı yaptığını yazan bir yazar ya da bir roman gösterebilir misiniz? Bana sakın kimse Yaşar Kemal’in İnce Memed pırasasını ya da Tatar Ramazan manyağını göstermesin. O belirttiğim dev eserler ile bu iki paçavra bir tutulabilir mi? Siz bir hırsız ya da bir katil tanıdınız mı? Dostluk arkadaşlık yaptınız mı? Bir orospunun duygusunu anlayabildiniz mi? Onu becermekten başka… Bir eroinmanın iyi bir insan olabileceği hiç aklınıza geldi mi? Keza bir gaspçının da duyguları yok mudur? Tinerci zevk için mi tiner çeker. Ya da çektikten sonra o bıçağı sizin gövdenize hiç acımadan sokar. Neden yapar bunları hiç düşündünüz mü? Ey sevgili okur, işte hayatımın büyük bir bölümü bu insanların içinde geçti. Onları bir de bana sorun. Sorun da anlatayım. Hani yerden aldığınız o çamur içindeki taş parçasını, o temiz elinizle biraz silseniz hatta o parlak kravatınızla onu iyice ovsanız karşınıza çıkacak olan elmas parçasını görün de şaşırın. Elmastan yayılan o ışık huzmesi inşallah gözünüzü kör etmez. İşte bir suçlu çamura bulanmış elmas parçasıdır. Yeter ki biraz çaba gösterip onu yerden alma zahmetine biraz katlanınız. Bunu yapmaya hazır mısınız? Elinizin, kravatınızın kirlenmesi sizi rahatsız eder mi? Hırsızlar, katiller, fahişeler geçmişten bu yana bizi takip eden insanlardır ve o insanların bir misyonu vardır. Onlar bir dönem okyanuslardaki korsan gemisinde mürettebattı. Onlar Ali Baba’nın Kırk Haramileri’ydi. Fransız İhtilali’ni yapan onlardı. Amerika’ya Avusturalya’ya çıkan ilk öncülerdi suçlular mahkumlar. Bolşevik devriminin mimarları, Nazi İmparatorluğunun S.A’nın uzun bıçak gecesinin kahramanıydı onlar. Onların günümüzün batı medeniyetinin, demokrasisini oluşturan unsurlar arasında önemli bir yeri, payı olmuştu. Onlar Bastil de, Gulak Takım Adaları, Fransız Guyanası, Austwtz de,, Alcatraz da, Belene de, Metriste, Mamakta, Bayrampaşa, da can verdi, özgürlük mücadelesi yaptı... Peki biz ne yaptık?.. Türk toplumu olarak bırakın devleti insan olarak bu suçlulara nasıl yardımcı olduk, onlar için ne yaptık? Söyler misiniz şimdiye kadar yapılan uygulamalar, icraatlar, bakış açısı 4. Murat’tan ne farkı vardı? Hatta o bile daha insaflıydı. O sarhoş şarapçı, serseri Bekri Mustafa’yı affetmekle. O sıcak yuvanızdan bir dışarı çıkın lütfen. Şehrin arka sokaklarını, kuytu köşelerini bir zahmet ziyaret edin. Köprü altlarını, sur diplerini, karanlık park köşelerini hiç korkmadan gidin görün. O karanlıkta parlayan gözlerin ışığını bir alın. Bakın o gözler sizi nasıl karşılayacaktır. Tinercilerin hırsızların size o bakışını görün. Altı aylık bir bebek masumiyetini onlarda görün de şok geçirin. Onlara gülümseyerek elinizi uzatın. Size doğrultulan bir bıçağın yere düşüşünü izleyin, o tıngırtıyı duyun. Size uzatılan ekmek parçasını o bir şişe şarabı alın. Oturun yanan ateşin başına. Onlarla sohbet ederken birden fark edeceksiniz bir kutsal mabed’te olduğunuzu. Çok geçmeden bir anda duyacaksınız kainattan gelecek o sesleri. Ezan sesleri, kilise çanları adeta beyninizde patlamıştır. O korkunç sesler sizlere cehennemi hatırlatırken, cehennemde sırasını bekleyenler arasında yer aldığınızı göreceksiniz. Dehşete kapılırsınız. Farkında olmadan ağzınızdan o kelimeler hırlarcasına çıkacak. “Tanrı makamını terk etmiş.” diyeceksiniz. Ey okur ben çok şahit oldum bir katilin, cesedin başında hüngür hüngür ağladığına. Çektiği vicdan azabından kafasını duvarlara vurup parçaladığına. Bir hırsızın çaldığı malı cömertce başka bir hırsızla paylaştığını gördüm. Anasını kesen babasını doğrayan insanlar gördüm. Kendi katillerini doğurup yetiştiren kurbanlardı onlar. Adalet terazisinin işlemediği, saatin tersten döndüğünün işaretleriydi onlar. Doğuran annemi suçlu yoksa öldüren katil oğlu mu lütfen bunu biri bana açıklasın. Cezaevlerinin kalın duvarları arkasında yaşayan insanların dramlarını bir bilseniz ey okur. Hırsızların çaresizliğini bir görün. Soyacak bir şey bulamayan hırsızların birbirini soymasını izleyin. Günün yirmi dört saati o çığlık hırsızlar koğuşundan duyulur. “Hangi orospu çocuğu çaldı?” diyen sesler cezaevinin kalın duvarlarını aşıyordur. Hele katiller koğuşundaki dram sevgili okur. Filmlerde gördüğünüz sahneler sizi yanıltmasın. O koca kabadayıların, Tatar Ramazan’ların, üstelik o koca boylarından, bıyıklarından utanmadan hüngür hüngür ağladığını bir görün. Görün de insanlığınızdan utanın. Gece yarısı ranzalarda katillerin çığlıklarını inlemelerini bir duyun. Alışkanlıktan olacak belki de aralarından her ay bir kişinin seçilmesi sonra onun linç edilerek cesedinin koğuştan atılması nasıl bir bunalımdır. Ya tecavüzcüler koğuşuna ne demeli? Ne yazıkki onlar da çaresizlikten birbirlerini beceriyorlar. Cezaevi idaresi koca adamları her ay kızlık muayenesine kontrole götürmek zorunda kalıyor. Bu dram değil de nedir? Ey sevgili okur bu suçlular bu insanlar niçin neden bu haldedir? Sistem toplum bu sahnelerde nerelerde yer alıyor? Ya aydınlarımız edebiyatımız toplumun neresinde? Ya bizler, ya insanlık? Ya Türk Edebiyatı?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |