..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız. -Atatürk
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > İronik > Şenol Durmuş




15 Eylül 2011
Cafer Kalfanın İsyanı 2  
Şenol Durmuş
Rıza'yı zar zor ikna ettim ama abim tepki gösterdi. "Yapma Cafer, benim ineklere değme, elleme, gözünün yağını yiyim. Askerliği orada yaptım. Çok acımasız insanlardır bu İstanbullular. Vallahi de billahi. Seni de Rıza'yı da hemi de benim inekleri yer bitirirler."


:CACJ:
Okuyucu gardaş ben Cafer Kalfa. Daha önceki bölümlerde olan düzeltme hakkımı tazelemek istedim. Malumunuzdur hayat hikayemi bu yazar arkadaşa anlattığımda yalan yanlış birçok mevzuyu birbirine karıştırarak kaleme almıştı. O kadar zaman geçtikten sonra tesadüf de olsa geçenlerde Fındıkzade'de bir minibüste karşılaştık. Yakasına yapıştığım gibi bağırdım çağırdım.

"Bak hemşerim bir kez daha düzeltme hakkımı kullandır bana yoksa senin o çeneni düzeltmezsem bana da Cafer demesinler." dedim. Halini bir görecektiniz.

Neyse şu İstanbul mevzusuna girmek istiyorum. Biz İstanbul'a ilk geldiğimizde insanların birçoğu o eski ahşap evlerde farelerle birlikte yaşıyordu. Gerçi apartmanlar da vardı ama oralarda eski İstanbullu Rumlar, Yahudiler oturuyordu. Adamlar kurnaz tabii ki bizim gibi eşek değilki. Elin gavuru. Ortağım Rıza'ya dedim ki "Oğlum sen şu yüz elli koyunu sat, ben de abime söylerim yirmi ineği satsın. Bu sermayeyle bir inşaata başlarız." diye söylemiştim. Bizim Rıza kalın kafalıdır. Önce anlamadı.

"Cafer iyi, hoş diyorsun da, yüzelli koyun baharda yavrulayacak olacak ikiyüz yirmi koyun, diğer senede yavrulayacak, bizim sürü çoğalıp gidecek. Peki bu inşaat işinde bu kadar bereket olacak mı?" dediğinde "Oğlum sen ne diyorsun? Bir inşaatla başladın mı iki inşaat olur, üç dört olur. Bu iş de aynı sayılır. Hatta daha fazla kazanmazsak anam avradım olsun" dedim. Rızayı zar zor ikna ettim ama abim tepki gösterdi. "Yapma Cafer, benim ineklere değme, elleme, gözünün yağını yiyim. Askerliği orada yaptım. Çok acımasız insanlardır bu İstanbullular. Vallahi de billahi. Seni de Rıza'yı da hemi de benim inekleri yer bitirirler."

Çok kızdım, bağırdım, çağırdım onlara. "Lan oğlum hayatınız inekle, koyunla mı geçecek sizin? Ulan bir aynaya bakın da halinizi görün. İnek olsa da hadi neyse eşeğe dönmüşsünüz haberiniz yok." Babamda, dedemde, onun dedesi de bu ineklere baktı durdu. Baktı da ne oldu. Şimdi o ineklerin torunlarına biz bakıyoruz inekoğlu inekler" dediğim de akılları başlarına geldi. Neyse parayı cebe koyar koymaz tahta bavulu kaptığımız gibi Topkapı'da bir otobüsten inmemiz bir oldu.

Aksaray da "Satılık" yazan tahta bir binanın kapısını çaldığımızda boyalı saçlı bir kadın kapıyı açtı. "Bacım" dedim "Biz sizin binaya talibiz" dediğimde kapıyı suratıma kapattı. Ama sesini duyduk. "Hayatım kapıda yine iki tane ayı seni bekliyor" dediğinde şok geçiriyorduk. Sinirimden çıldıracaktım ki kapı açıldı. Gözlüklü beyaz atletli bir adam elinde rakı kadehiyle bize baktı. Beyaz atlet dediğime bakmayın, kirden rengi bile belli değildi. Hiç bozuntuya vermedim. Dedim ki "Beyefendi, sizin binaya talibiz. Bu ortağım Rıza. Devrekhane'den geliyoruz. Konuşmak istiyorduk, şartlar da uygun olursa anlaşmak istiyoruz." Hiç konuşmadan içeri girdi. Parmağını şıklatarak bizi de içeri çağırdı. Bir de ne görelim adam karısıyla beraber rakı çekiyordu. Üstelik demez mi "Buyurun siz de masamıza oturun. İçerseniz size de dolduralım" dediğinde Rıza korkudan altına işiyecekti.

Tövbe estağfurullah derken düşündüm. Pezevenk midir nedir, yanlış kapıyı mı çaldık? Evi mi satıyor, karıyı mı satıyor tövbe tövbe dedim. Meğerse biz yanlış anlamışız. Bu davranış şekli İstanbul'un medeniyetiymiş meğerse. Sonradan jeton düştü. Adamı zar zor ikna etmeyi başardık. Kat karşılığı olarak yarı yarıya anlaştık.

Şimdi buraya nokta koymak istiyorum okuyucu gardaş. Bizlere ayı, maganda diyen bu insanlar ne halde yaşıyordu biliyor musunuz? İşte bu halde böyle perişan evlerde sosyete hayatı yaşıyordu. Sayemizde apartman yüzü gördüler. Banyoyu, mutfağı tanıdılar. Olan da tabii ki bizim koyunlara, keçilere, eşek kafamıza oldu. İstanbul'u bu hale getiren bizler olduk. Sayemizde şehir böyle büyüdü. Ahşap ev kalmadı. Sanayi gelişti. Birçok terso İstanbullu sayemizde zengin oldu. Sermayeyi köyden şehire taşıdık. O zamanlar İstanbul'un vergi rekortmeni kimdi biliyor musunuz? Ne Sabancı'nın ne de Aydın Doğan'ın esamesi okunuyordu. Karaköydeki kerhane sahibi Manukyan vergi rekortmeniydi.

Zoruma giden mevzular olduğu için anlatıyorum. Sonra da bu yeri bir senede bitirip anahtarı teslim ettik. Sarı saçlı kadın altına bir araba çekti. Duyduğuma göre Kumburgaz'da bir de yazlık almışlar. İşte o halde yaşarlarken bu hale geldiler. Sayemizde. Ben dahil hısım akraba birçok kişi Aksaray'ı, Fındıkzade'yi, Mecidiyeköy'ü yaptı. Yaptık da ne oldu. Onlar zengin oldu biz süründük. Bizi kandırdılar.

Beyoğlu'na gitttiğimizde bizi el üstünde tutuyorlardı. Saygının sevginin kralını göstermişlerdi. Bize durmadan beyefendi derlerdi. Arkamızı döndüğümüzde ise hayvan derlerdi. Meğerse bizi soymak için kurulan tezgahlarmış bunlar da haberimiz yokmuş. Kazandığımız üç kuruşu da sırf saygı görmek için Beyoğlu pavyonlarında harcadık. Beyoğlu mıntıkası da o zamanlar açlıktan sürünüyordu. Bugün değere binmişse, bu hale gelmişse bizim sayemizde bizim paramızla olmuştur.

Yazar arkadaşın değindiği o konuyu da açmak istiyorum. Pavyon'dan aldığım karının ismi Necla'ydı. Otele girdiğimizde Kazım olarak çıkmasının kabahati bende midir kimdedir? Kadın gördüğümüz erkek çıkıyordu. Beyefendi diyen sonra ayı diyordu. İşte o zamanlar abime hak vermeye başlamıştım. Büyük sözü dinlemekte fayda varmış. Dile kolay otuz sene bunların hem de bin çeşidini yaşadık. Kabul ediyorum üç beş kuruş da biz kazandık ama o kazancı bizden çalmasını da çok iyi becerdiler.

Saf, temiz duygularımızla harbi Anadolu delikanlısı yüreğimizle oynadılar. Yazıklar olsun, bu mu insanlık? Bir daha ki düzeltmelerde görüşmek üzere. Hoşça kalın...

.Eleştiriler & Yorumlar

:: ---
Gönderen: Şenol Durmuş / , Türkiye
21 Eylül 2011
Değerli hocam beğeni ve değerlendirme için teşekkür ederim...Çok haklısınız bu ülkenin altmış yıllık bir döneminin tarihini ve insanlarını yansıtıyor Cafer.Tarikatçı olması bir yana onu her yerde görüyoruz...Kamyon şoförü, mecliste, haber tartışmalarının aranan gazetecileri, bir polis, bir pazarcı ve sur dibindekilerin arasında her alanda çeşitli kılıklarda Cafer karşımıza çıkar...İhtiyaçlarına göre hareket eden bir canlı türü, saf ama bir o kadar kurnaz ve hain köylümüz, bazen tavşan bazende kurt,ağlayan, ağlatan insan profilinde.Nüfus çoğunluğunu temsil ediyor.Oy dağılımları, mevcut partiler ve onların bu çağdaş dünya sahnesinde temsil ettikleri ideolojiler bunun göstermesi gibi..İlk yazdığım öykülerdendir...Bir çoğu gibi bu da yarım kaldı...Bu günlerde ise yaşantısı tam bir felaket.Duruma göre hareket ettiği için olacak ki hem ticarette, hem aile yaşantısında, sosyal çevresinde mahfolmuş durumda.Diğerleri gibi kaybedenlar kulübünün bir üyesi artık.Milyonlar gibi...Çocuklarının eşinin nefret ettiği bir baba, arkadaşları arasında şaklaban gibi görünen alaya alınan bir Cafer.Düşüncenize katılıyorum bu Caferi bir elden geçirip yeniden düzenlemekte fayda var..Sevgiyle, selamlar.

:: :))
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
20 Eylül 2011
İki yıl ara verip de ikinci bölüm yazılınca, bana kalsa Cafer Kalfa'ya yazık olmuş, derim, sevgili Durmuş. Gerçekten renkli ve bu ülkenin altmış yıllık bir döneminin tarihi Cafer. Gel beni dinle, düzeltme falan demeden bu iki öyküyü yeniden ele alıp uzun ve güzel bir öykü olsun ki Kalfa güme gitmesin. Hen de millet benim gibi link aramasın. Ayrıca bugünkü durumu da merak konusu doğrusu... Kalfa, acaba beş vakiti kaçırmayan bir tarikatçı mı olur, (Böylelerini tanıdım) senin sur dibindeki tiplerden mi ya da başka bir şey...:)) Çok karıştım ama hoş gör... Sevgiler...

:: ---
Gönderen: Şenol Durmuş / , Türkiye
18 Eylül 2011
www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=78226 -...Gerçekten çok renkli bir karakterdir...Anadolu insanı olarak İstanbulun bir döneminde karanlık sokaklarda ayakta kalmak için kendisini olmadık kılıklara sokanların tipik bir örneği değerli hocam...SELAMLAR.

:: :))
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
18 Eylül 2011
Cafer Kalfa'nın birinci bölümünü bulamadım. Lingini verebilir misin? Şöyle ağız tadıyla bağlantıları kurayım:)) Selamlar, sevgiler...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İronik kümesinde bulunan diğer yazıları...
İdam İsteriz
Dilenciler Köyü
Düttürü Düüüttt
Şairler Çıkmazı Sokağı
Eski İstanbullu 2
M. Ö 1 Yıl
Yılın Yalakası
Bir Yazarın Izdırabı 2
Beni Kimse Sevmedi
Kurtarıcı

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kurtarın Beni
Hırsızlar Kralı
Güzel İstanbul
Sarıgöl Roman Mahallesi 2
Pavyon Sokakları
Gel Abi...
Emret Başkanım
Ayşe Aşk Arıyor
Köpekler Sokağı
Köpeklerin Aşkı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kurtlar Sürüsü [Şiir]
Ego - [Şiir]
Çingeneler Zamanı [Şiir]
Açım Ben [Şiir]
Olmalı [Şiir]
Hani [Şiir]
Zaman Geçsin [Şiir]
Konstantin Ağlıyor... [Şiir]
Kuyu [Şiir]
Sen Gidersen [Şiir]


Şenol Durmuş kimdir?



Etkilendiği Yazarlar:
CERVANTES


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.