Ben bir öðretmen deðil, bir uyandýrýcýyým. -Robert Frost |
|
||||||||||
|
Övünmek gibi olmasýn ama kardeþim durumu biraz iyidir. Binlerce dönüm arazisi, birkaç tane fabrikasý vardýr. Arada sýrada da benim aç karnýmý doyurur. Eh dedim madem bir görev verilmiþ, yapýlmasý gerekiyor, acele et koçum derken Ýzmir otobüsünde çoktan yerimi almýþtým. Yolculuk Ýzmir otogarý, Seferihisar yolu derken fabrikanýn kapýsýna geldim. Yaþar Kemal’in beyin kanamasý geçirten tasvirleri ile okuyucuyu sýkmak istemiyorum. Hava, yol durumu manzaralarýna girmiyorum. Adý üstünde Ýzmir iþte, herkes bilir. Ama Seferihisar ilçesinin yemyeþil aðaçlarý, mandalina bahçeleri, doðasý, denizi ile gerçekten harika bir yer olarak gördüm. Fabrikanýn kapýsýndaki bekçiyle göz göze geldiðimde bana adeta hýrlarcasýna bakmýþtý. “Lütfen sakin olun, ben yabancý birisi deðilim, içinizden biriyim“ diye takýldým ama ilk hýrsýzla da tanýþma fýrsatýný bulmuþtum. Hýrlama sesleri üzerine Ýþletme müdürü koþar adým geldi yanýmýza. “Dur karabaþ, pardon kara Sabri neler oluyor?” derken konuþtum. Ýkisi de þok geçirdi. “Demek öyle Arif beyin kardeþisiniz” diyen bir týslama sesleri çýktý. "Evet aynen öyle hani derler ya tencere yuvarlanmýþ kapaðýný bulmuþ gibi iþte öyle bir þey" dedim. Müdürle beraber fabrikanýn içine girdik. Yüzlerce kadýn, erkek, makinalar da paketleme iþlemi yapýyordu. Birkaç kamyon ve týr ise yüklenen paletleri son sürat alarak kaçýyordu. Adeta arý kovaný gibi çalýþan bir yerdi ama alýndýðý günden beri zarar etmekten kurtulmamýþtý. Ýdare binasýna girdiðimizde tam not verdim. Ýþte tipik bir fabrika dedim. Becerilmeyi bekleyen iki sekreter, bekçi, müdür, muhasebecisi, ustasý, þoförleri, iþçileriyle tam bir hýrsýzlar çetesi sürüsü dedim. Ýlk günler sistemi çözmek için biraz uðraþtým. Ama bu çabayý bile sarf etmeye gerek kalmadý. Çünkü onlar yanýma geliyordu. Toplum, örf, adet ve geleneklerimizin, ananelerimizin en sarsýlmaz mayasý olan ihbar ve dedikodu mekanizmasý çoktan harekete geçmiþti. Hemen her gün en alt kademesinden en üst kademesine kadar çalýþanlardan biri gelip bana dert yanýyordu. Bu fabrikanýn bu halde olmasýnýn sorumlusu güya “o” idi. Ama “o” da öbür “o” diyordu. Ortalýk bir “o” sorunu vardý. Kimdi “o” ? Kimdi bu zavallý fabrikayý bu hale getiren “o”? Sorundan ziyade kimin ayaðý kokuyor, kimin donunda bir karýþ kim var, kim kimi becermiþ gibi kiþisel sorunlar sahneye çýkýyordu. Sinirimden saçlarýmý yoluyordum. “Yeter Allahýn belasý çenesi düþük adamlar” diye haykýrdým. Bir gün de onlarý sertçe ikaz ettim. Ulan hayatým boyunca Ýstanbul’u dinlemekten helak oldum gittim, bir de araya Ýzmir’i sýkýþtýrmayýn lan. diye baðýrdým.. Fabrikadan ziyade o sorunun þehir merkezinden baþlayarak bu ilçeye kadar yayýldýðýný fark ettim. Esnaflar bir numaralý hain ve soyguncuydu. Kalitesi düþük, bozuk malzemeler ile pahalý satmalarý bir tarafa, müþterileri zehirlemeleri bir öbür yana, yetmezmiþ gibi üstelik kendilerini kasmalarý ve çok önemli bir insanmýþlar gibi davranýþ hareketleri insaný çileden çýkartan unsurlardý.. Keza mandalina bahçelerinin sahipleri de onlardan daha beter çýkmýþtý. Büyük düþünürün dediði gibi: “Yan gelip yatarak para kazanýlmazdý.” Þehrin altyapýsý bozuktu ama aç gözler ondan daha beter bozuktu. Belediyesi seksenli yýllarýn Ýstanbul’undan farksýzdý ve hiç kimse gülmüyordu. Eðer bir yerde gülünmüyorsa o yerde bir insan arýzasý söz konusuydu. Yeniden ulu Türk büyüðü düþünürün bu yer için söylediði söyler aklýma geldi. “Gavur” diyordu. Onu ilk defa takdir ettim. Keretse gibi boyu, gaz tenekesini aratmayan o koca kafasýnýn içinde az da olsa düþünebilen bir et parçasý varmýþ diye düþündüm. Burasý böyleydi, artýk iyice emin olduktan sonra tüm öfkemle sorumlu ustalar, þeflerle bir toplantý yaptýk. Ýki aylýk geçen süredeki iliþkilerde çalýþanlar ile gayet sevecen ve samimi sohbetlerin hatýrýyla da þakayla karýþýk onlara seslendim. “Arkadaþlar belki inanmazsýnýz ama ben de bir hýrsýzdým. Çevremde birçok hýrsýz arkadaþým da var. Hele Roman mahallesindekileri bir görseniz çok sevimlidirler. Hýrsýzlardýr ama bir o kadar da onurlu insanlardýr. Bu iþi de hakkýyla yaparlar. Örneðin bir iþ yeri bir kez soyulur. Ýkince defa oraya girilmemesi için diðer hýrsýzlara da meslek adabý olarak haber verilir. Bu yüzden Ýstanbul’daki bütün iþ yerleri ve evler bir kez soyulmuþtur. Sizden ricam onlarý bir düþünün. Benim de sýðýndýðým son liman sayýlýr bu fabrika, ona göre. Düþünün ki hýrsýzlarýn birleþerek topyekün bir iþyerine girdiðini bir düþünün. Düþünün o yer ne olur, talan olur deðil mi? Ýþ yerinden geriye bir þey kalýr mý? Lütfen bunu önemle düþünün.” dedim. Hepsi birden gülmeye baþladý. Bazýlarýnýn gözlerinden yaþ boþalýyordu. Alkýþlar sloganlar baþladý. “Çok iyisin, helal olsun, tebrikler, tebrikler patron” sesleri duyuldu. “Pes” dedim, bu kadar olur. Burada, bu insanlarda bir yüzde astar arama düþüncesi bile çok lükstü. Kardeþime hemen faks çektim. “Sevgili kardeþim arzun üzerine bir deðerlendirme ve tespit çalýþmasýnda bulundum. Soygun öncelikle þehir merkezden baþlayarak bizim fabrikanýn içine kadar sýzýyor. Bütün mesele yine o hain köylüde. Esnaflar baþta olmak üzere semtler de bir alýþveriþ gezisi de yaptým. Üretici ve tüketici iliþkisini iyice gözlemledim. Üretici hýrsýz, tüketici soyulan oluyor. Hýrsýz ve soyulan arasýndaki huzur ve güveni de devlet denilen o maydonoz sistem saðlýyor. Devlet asýrlardan beri varlýðýný bu ikiliye borçluymuþ. Ve bu sistem bu üçlü ortaklýk sayesinde sayesinde Viyana kapýlarýna kadar gidilmiþ, akabinde geri dönülmüþtür. Bu yörenin üreticileri de acýmasýzlýk da diðer bölgeleri aratmaz. Bilakis düþünceme göre onlarý sollamýþtýr diyebilirim. Yunanlýlarýn burada son sürat denize dökülmesinin sýrrý da zengin mandalina aðaçlarýdýr. Yani ortaya yaðma, talan ve vatan denklemi sahneye çýkýyor. Çýkardýðým sonuç ve çözüme göre bu fabrikanýn kurtuluþu için acilen yeni bir Yunan iþgaline ihtiyacýmýz olduðu gerçeðidir...Üstelik hemde çok acilen diyebilirim.Saygýlarýmla arz ederim... Gönderdiðim fakstan sonra iki ay süren bir yorgunluk ve çalýþma ýstýrabýndan dinlenme aþamasýna geçtiðim o gün yani yýlbaþý günü öðle saatlerinde Ýstanbul’a gelen telefon ile ayaða kalktým. “Allahýný seversen gel, seni bekliyoruz, yýlbaþý yine geldi. Ortalýk cývýl cývýl. Yemek, içmek, becermek, her þey ne ararsan sürüsüyle var. Üstelik bedava. Herkes seni bekliyor, ona göre çabuk ol.” diyordu bir ses. Düþündüm… “Biraz kafa daðýtmak, gezmek, arkadaþlar ve haliyle Ýstanbul fikri cazipti” Hemen muhasebeye indim. En küçük kardeþimiz gazetecilik mezunuydu ama bu hýrsýzlar yüzünden muhasebeci olmuþtu. “Harun ben Ýstanbul’a gidiyorum yýlbaþýnda orada takýlacaðým bana biraz para ver kasadan.” dedim. Kardeþim þaþýrdý. “Abi inan kasada para yok. Sadece elli lira var.” diyordu. Korkunç bir sinir buhraný beni sarmýþtý. Halimi gören kardeþim paniðe kapýlmýþtý. Tüm hýrsýmla konuþuyordum. “Ne diyon lan sen hiç mi para yok? Dün Makedonya’dan gelen paralar ne oldu?” diye sorduðumda Harun adeta aðlamamak için direniyordu. “Abi valla gelen para anýnda gidiyor.” Derken bizim müdür içeri girdi. “Ne iþ he müdür kasa yine tam takýr, kuru bakýr. Ulan pýrasa misali doðramýþsýnýz çekleri þimdi ortalýkta para yok ben nasýl gideceðim?” derken müdür de korktu. “Sorma bizde bir aydýr maaþ alamadýk. Ýþçiler arasýnda hýrýltý sesleri iyice yükseliyor. Korkarým yakýnda gemimizde oluþacak küçük çaplý bir isyanýn kokusunu aldým. Madem öyle acil gitmen lazým bari gideyim eniþtem kasap Osman’dan üç yüz lira borç alayým, sen sonra ödersin ona diyordu. Arabaya binip son sürat gitmesi üç yüz lira tekrar geri gelmesi için on dakika yetmiþti. Fabrikanýn arabasýyla otogara giderken içimden sayýsýz küfürler birbirini takip etti. Aksine bizim þoförün yüz ifadesi de çok mutluydu. Bir otobüs kamyon kazasýný artýk hak ettiðimi düþünüyordu. Sürekli “Ön sýradan bilet al, hem manzarayý izlersin” diyordu...
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Þenol Durmuþ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |