Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein |
|
||||||||||
|
Bu sene gış pek uzun sürdü. Gardan da sğuktan da bıkıverdik. Sokaklarda buzdan yürünmüyo. Bakgala gitmek, bazara gitmek dert. Misir patlatarak, kestane kebap yaparak gışın ağırlığını aycık hafifletmeye çalıştık. Emme kâfi gelmedi. E bi de yaşlı olunca, her şey daha da zorlaşıyo. Gençliğimizde keklik gibi sekdiğimiz sokaklarda, avcıdan kurşun yemiş ceylân gibi yürüyoz şimdi; dura dinlene, yalpa yapa yapa. Gençliğin, günübirlik misafir gibi gelip gittiğini anlayamadık bile. Ama, baharın mücdecileri cemreler düştüğüne göre, bahar yakındır. Gar galkınca; ak toğukla(kardelen), çiğdemle boynunu uzatmaya başlar toprağın altından.Yoğurt çiçekleri doldurur her yanı. İşte o zaman yüreğimiz ferahlar, akşam güneşi, penceremize bir kahve içimliğine konuk olmuş gibi. Artık; baharın gelmesini, gar altında uyuyan kır çiçeklerinin açmasını bekliyom. Onlar açınca, benim de gözüm göynüm açılacak. Bahçeme domatis, biber çimi dikecem. Dikecem de; ne ektiklerimizim tohumu bizim, ne diktiklerimizin. Yabancıların bize kakaladığı tohumlardan yetiştirilmiş sebzenin de meyvenin de tadı, ağzımıza yabancı. Yediğim elmanın, armudun gokusunu alamıyom. Meyve mi çiğniyom ağzımızda, laylon torba mı bilmiyom sevgili günlüğüm. Gışın en büyük eğlencem, kuşlar sevgili günlüğüm. Yalnızlığımızı unutduran guşlar. Serçe guşlarım, garabakal guşlarım. Hem bahçeme, hem pencere gıyılarıma geliyorla. Onlar uçun cam gıyısına avuç avuç döktüğüm pirinç gırıklarını yiyorla. O gadar alıştılar ki, garınları doyunca gitmiyorla. Suçlu, mahzun çocuk gibi duruyorla penceremde. Perdenin altındaki açıklıktan içeriye bakıyorla. Sanki sohbetimizi dinliyorla. Onlar ürküp gaçmasın diye televizyonun sesini gısıyoz, konuşma sesimizi alçaldıyoz. İnsanın yüreği büyük olunca; bir garabakal, bir serçe guşu bile insanın yaşamına renk gatıyo. Saksıda, dal ucundan taze filiz veren bir çiçek, insanın içini gaynadıyo. İşte biz gışı, bu güzelliklerle atlatmaya çalışıyoz.Yaşamımızdaki dikenler arasında, domurcuk gül arıyoz. Şinci ben bunları yazınca şaşırmışsındır di mi sevgili günlüğüm? Hasdayım demiyom, tansiyonum fırladı demiyom, Memet Amcan’dan yakınmıyom. Bugün hep gözel şeyler yazacam. Derdi, tasayı goydum bi kenara. İzne ayrıldım say sevgili günlüğüm. Gaste okumuyom, tv de seyretmiyom bigaç gündür, moralim bozulmasın diye. Hepsini öteledim. Onlar bi kenarda duragoysun. Nasıl olsa, düzeltmek uçun elimden bi şey gelmiyo. Bigaç gün her şeyi eşitmezden , görmezden gelecem. Yüreğimi dinlendirecem. Memet Amca’nlan geçinmenin yolunu da buldum otuz beş sene sonra. Gırk yıllık adamın huyunu değiştiremeyeceğime göre, ne diye onla cebelleşim? Nuçun sinillerimi bozayım? O bana surat asarsa, odadan çıkıveriyom. Homurdanacak olursa, sesini duymayım deye televizyonun volumünü yükseldiveriyom. Galatasaray maçı olunca da, bi bahane bulup Memet Amca’nı odasına gönderiveriyom. Git aycık dinlen falan diyom. O odasında dinlenirken de ben ırahat ırahat maç seyrediyom sevgili günlüğüm. Melo’nun gol atınca yaptığı aslan yürüyüşüne gülüyom. Bazen insan böyle küçük gaçamakla yapmak, ufak tefek numarala çekmek zorunda galıyo. Ne yapayım? Maç için gavga edeceğime, ondan habersiz seyrediyom ben de. Geçim dünyası, ne yapacan? Sinillerim bozulmasın, keyfim gaçmasın deye tv açmıyom dedim ya; aslında yüreğimin öteki tarafıyla çok merek ediyom memleketimde olup bitenleri. Alevi öğretmene yapılan hakaretleri, Pozantı Ceza Evinde çocuklara yapılan akıl almaz uygulamaları, Madımak Oteli davasının zaman aşıma uğrayıp uğramayacağını çok merak ediyom. Dört duvar arasına gapanıp, dünyaya gözlerimi yumamam sevgili günlüğüm.”Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.” diyemem. “Beterin beteri va, halime bin şükür.” diyemem. Bigaç gün gafamı dinleyim de, eski performansıma geri dönerim. Yurdumun herhangi bi yerinde bi vatandaşamızın derdi, benim de içimi burkmalı. Bir vatandaşa yapılan haksızlık, sanki bana yapılmış gibi beni isyan ettirmeli. Gözü kör, kulağı eşitmez, bütün duyguları körelmiş, ot gibi bi yaşam sürmek bana yakışmaz. Varsın kaçsın keyfim. ” Ulu ağacın başından yel eksik olmaz.” demişler. Çalı olmaktansa, ulu bi ağaç olmayı yeğlerim sevgili günlüğüm. Örüzger estikçe, dallarımı siper ederim gövdeme. Biz ne örüzgerle gördük.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Kâmuran Esen, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |