Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Sokrat: Merhaba. Keyifsiz gördüm seni! Meraklı Eşek Arısı: Merhaba Sokrat! İyi ki bugün geldin. İçimde tarif edemeyeceğim bir sıkıntı var. Sokrat: Anlatmak ister misin? Meraklı Eşek Arısı: İsterim de, söyledim ya tarif edemiyorum. Sokrat: Rastgele bir yerden başla. Konuştukça belki gerçek soruna yaklaşabiliriz. Meraklı Eşek Arısı: Geçen konuşmamızda benim yaşam öykümü sormuştun. Çocukluğumdan başlayabilirim. Ancak alay etmeyeceğine ve eleştirmeyeceğine dair bana, söz vermelisin. Sokrat: Benden neden çekindiğini anlıyorum. Çünkü ne ben hayatı ciddiye aldım, ne de hayat beni. O nedenle birbirimizle alay etmekle geçti zamanımız. Aptallara verilecek tek bir ceza vardır: Onlarla alay etmek. Ancak, bu cezanın bile onları yola getireceğini zannetmek de büyük bir aptallıktır. Eleştiriye gelince, bu da özgür kafaların işidir. Özgür olmayan insan hem eleştiremez hem de eleştiriye tahammül edemez. Eleştiri kültürüne sahip olmayan toplumlarda, baskıcı rejimlerin çok uzun yıllar hüküm sürmesinin nedeni de budur. Meraklı Eşek Arısı: Söylediklerini üzerime alındım. Daha anlatmaya başlamadan beni aptal yerine koydun. Sokrat: Amacım seni aptal yerine koymak değildi. Bunu yapmak istersem neden üstü örtülü bir şekilde anlatayım? Açıkça yüzüne söylerim. Bana koyduğun şartlara uymam çok zor olacağa benziyor, ama söz veriyorum gayret edeceğim. Meraklı Eşek Arısı: Anlaştık. Başlıyorum: Küçük bir köyde dünyaya geldim. Babam köyün en zenginlerindendi. Köylüler ona karşı oldukça saygılı davranırlardı ve “Kamil Ağa” derlerdi. Babamla olan ilişkimizi bir türlü çözümleyemedim. Çok otoriter bir adamdı. Beni bazen çok şımartır, bazen de döverdi. Ondan çekinirdim, onu gördüğüm zaman huzursuz olurdum. Sofraya o oturmadan oturamaz, yemeğe o başlamadan başlayamazdık. Tek çocuktum. Bunun avantajı da dezavantajı da vardı. Avantajı, maddi isteklerimin karşılanıyor olmasıydı. Dezavantajı ise her şeyin benden beklenmesi ve planların benim üzerime kurulmasıydı. Mesela babam beni korkusuz biri olarak yetiştirmek istiyordu. Ona göre erkek adam ağlamazdı. O yüzden dövdüğünde bile ağlamama çok sinirlenirdi. Çok küçük yaşta bana silah kullanmayı öğretmeye çalışmasından da bu anlaşılıyordu. Sokrat: Büyükler, çocuklara doğru zannettikleri o kadar çok yanlış öğretiyorlar ki… Meraklı Eşek Arısı: Babamın bana öğrettiklerinin doğru mu yanlış mı olduğunu o yaşlarda bilecek durumda değildim. Doğrusunu istersen şimdi de bilmiyorum. Beş yaşında yaşadığım ve hiç unutmadığım bir olay var. Bu olay sık sık rüyalarıma da giriyor. Bugüne kadar da kimseye anlatmadım. Nedense sana anlatmak istiyorum. Sokrat: Doğrusu merak ettim. Seni dinliyorum. Meraklı Eşek Arısı: Bu olay ile ilk defa ölüme tanık oldum. Belki de beni çok etkilemesinin nedeni budur. Benim çok sevdiğim iri bir köpeğimiz vardı. Evimizin bahçesine tek bir yabancıyı bile sokmazken bana en ufak bir zarar vermezdi. Onu kovalamak, peşinden koşmak başlıca oyunlarımdan bir tanesiydi. O gün, gene köpeği kovalıyordum. Bahçeden dışarı çıktı, tarlalara doğru yöneldi. Çok hızlı olduğu için yetişemiyordum. Bunun farkında olmalı ki, arada bir durup arkasına bakıyor, biraz bekliyor, tam ona yaklaştığımda tekrar koşmaya başlıyordu. Uzatmayayım. Bu kovalamaca köpeğimin bir çatak içindeki çalılıkların arasına girmesiyle sonlandı. Çatağa ben de indim. Dili dışarıda derin derin soluyarak yatıyordu. Başını okşadım. Tam o sırada kavga eden insanların bağırışlarını duydum. Küfür ve hakaretlerin haddi hesabı yoktu. Çataktan yukarıya doğru biraz tırmanınca iki kişinin bir adamı dövdüklerini gördüm. Dövülen adam kendini savunmaya çalışmaktan başka bir şey yapamıyordu. Zaten bunda da başarısızdı. Derken bu iki kişi adamı yere yıktılar, ellerini ve ayaklarını bağladılar. Bir tanesi yerdeki adamın karnı üzerine otururken diğeri belinden çıkardığı bir bıçakla adamın boğazını kesmeye başlayınca feryatlar daha da arttı. Her taraf kan içindeydi. Boğazını kesmek yetmemiş olmalı ki vücudunun muhtelif yerlerine de bıçağı defalarca sapladı. Adamın öldüğünden emin olunca da bu kişiler arkalarını dönüp gitmeye başladılar. Ama 2-3 adım attıktan sonra elinde bıçak olan durdu ve geri dönüp cesedin yanına geldi. Diğeri de onu izledi. Bıçaklı adam cesedin kafasını kesti, saçlarından tutup havaya kaldırırken pis pis sırıttı arkadaşına. Sonra da kesik başı havada bir kere döndürüp fırlattı. Kesik baş vücuttan 3-4 metre uzağa düştü. İkisi de son bir kez yerdeki cesede bakıp hızlı adımlarla oradan uzaklaştılar. Sokrat: Tam bir vahşet! O yaşta bir çocuğun buna tanık olması da büyük bir talihsizlik. Meraklı Eşek Arısı: Evet öyle. Ölüm, demek ki böyle acı veren, kişiyi acıdan bağırttıran bir şeymiş diye düşündüm bir müddet. Sahi, ölüm nedir Sokrat? Sokrat: Bana göre ölüm, bu evrenden başka bir evrene geçiştir. Meraklı Eşek Arısı: Bu yaşadığımız evrenden başka bir evren mi var ki de ölüm başka bir evrene geçiş olsun? O zaman iki taneevren söz konusu demektir. Sokrat: Belki de ikiden de fazla… Hatta sonsuz sayıda bile evren var olabilir. Meraklı Eşek Arısı: Henüz içinde yaşadığımız evreni bile anlayamamışken, ikincisini ve belki de sonsuz sayıdakini hiç anlayamam. Yani doğrusu, aklımı fena karıştırdın. Sokrat: Ölüm, ruh ile bedenin birlikte var olmaktan vazgeçmeleridir. “Ruh, ölümden sonra varlığını sürdürecektir. Ruh ve gideceği yer gerçek, beden ise bir yanılsamadır. (s)” Meraklı Eşek Arısı: Yanılsama da olsa bu hayatın hoş tarafları var. Hayattan yakınıp, ölümü bile isteyip de tekrar bu dünyaya gelmek istemeyen kaç kişi var? Ben etrafımda hiç göremedim de… Sokrat: Ölüm üzerine daha sonra tekrartartışırız. Hazır anlatmaya başlamışken, seni sonuna kadar dinlemek istiyorum. Meraklı Eşek Arısı: Anlatacağım, ama bu olay bana, ölümde bir haksızlık olduğunu düşündürdü. Sokrat: Hayır, yanılıyorsun. Çünkü ölümde eşitlik vardır; eşitsizlik doğumdan kaynaklanır. Senin tanık olduğun olayda da eşitsizliğin nedeni ölüm değil, doğumdur. Meraklı Eşek Arısı: Öyle olsun. Bu vahşeti izlerken çok korktum desem, bu ifade hafif kalır. Adeta şok geçiriyordum. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu. Beni görmelerinden endişe ediyordum. Sanırım görselerdi, sağ bırakmazlardı. Sokrat: Köpeğin tepkisi ne oldu? Çünkü sesleri mutlaka duymuştur. Huysuzlanmadı mı, ya da havlamadı mı? Meraklı Eşek Arısı: Doğrusu o sırada köpeğin tepkilerinin ne olduğunu tam olarak bilemiyorum. Ama adamlar gittikten sonra, köpeği çalılar arasında hiçbir şey olmamış gibi yatarken gördüğüme göre demek ki olay sırasında sesini çıkarmamış. Adamlar gözden kaybolunca bir müddet daha orada kaldım. Kalmak zorundaydım, çünkü ayaklarımı hareket ettiremiyordum, sanki felç olmuştum. Köpeğin yerinden bir ok gibi fırlayıp cesedin bulunduğu tarafa doğru hamle yaptığını görünce üstüne atladım ve onu yakaladım. Anladım ki ayaklarımdaki o uyuşukluk bitmişti. Köpek, cesede doğru gitmek için direniyordu. Kan kokusu almış olmalıydı. Ben de bırakmamakta kararlıydım. Boynundaki tasmadan tutup sürükleyerek eve götürdüm. Evde de huysuzluğunu sürdürdüğünü görünce zincirini takmak zorunda kaldım. Sokrat: Olayı büyüklerine anlatmış olmalısın. Meraklı Eşek Arısı: Hayır anlatmadım, anlatamadım. Çünkü dilim tutulmuştu ve iki gün tek kelime bile konuşamadım. İşin ilginç yanı, ne ailemden ne de etrafımdaki diğer insanlardan hiçbiri benim bu suskun halimin farkına bile varmadı. O günün akşamı köy bu cinayet haberi ile çalkalandı. Öldürülen adam bizim iki ev aşağımızda oturuyormuş ve anlatılanlara bakılırsa kendi halinde, düşmanı da olmayan birisiymiş. Yakınlarının ağlamaları, yaktıkları ağıtlar o nedenle bizim evden de duyuluyordu. Jandarma arabaları köye gelmekte gecikmedi. Jandarma haftalarca köyde inceleme yaptı, ifade aldı. İfadesine başvurdukları ise hep yetişkin insanlardı. Çocuklarla konuşmak akıllarına bile gelmemişti. Tahkikat bittiğinde cinayeti aydınlatacak hiçbir şey bulunamamıştı. Sokrat: Daha sonra babana gördüklerini anlatabilirdin. Meraklı Eşek Arısı: Denedim. Maalesef denemem boşunaydı. Babama “Baba, öldürülen Akif amca…” Diye söze başladığımda, el işareti ile beni susturdu ve azarlayan bir ses tonuyla “Bu konulara senin aklın ermez!” dedi. Böylece bu sır bugüne kadar hep bende kaldı. Sokrat: Sır saklamak çok zor olmalı. Meraklı Eşek Arısı: Zor ve rahatsız edici. Bu olay benim ölümle ilk tanışmam olduğu gibi ilk hayat dersimdi de. Ölümle ikinci tanışmam ise bu olaydan bir sene sonra annemi kaybettiğimde oldu. Annem sessiz, sakin bir kadıncağızdı. Babamın baskısı altında ezildiği muhakkak. Babam ona da çok bağırırdı. O ise bir kere bile sesini çıkarıp da cevap vermezdi. Ölümü de sessiz sedasız oldu. İki gün hasta yattı. Hasta yatağında hiç ah vah ettiğini duymadım. Hasta yatarken beni yanına çağırır, kafasını yastığın biraz ilerisine kaydırıp yatmam için bana yer açardı. Sonra da elleriyle saçlarımı okşardı. Bu okşama çok hoşuma gittiğinden hemencecik uyuyuverirdim. Hastalığının üçüncü gününde yanında uyandığımda etrafta telaşla koşuşan ve ağlayan insanlar görünce, kötü bir şeyler olduğunu anlamıştım. Evet, annem sessiz sedasız dünyasını değiştirmişti ya da senin deyiminle “Bu evrenden başka bir evrene geçiş” yapmıştı. Sokrat: Annenin kaybı ölüm hakkındaki görüşünü değiştirmedi mi? Çünkü öncekinin tam zıttı bir durum var ortada. Meraklı Eşek Arısı: Sanmıyorum. Çünkü ilk olan hep zihnimde yaşadı. Sokrat: Ders çıkardığından da bahsetmiştin. Meraklı Eşek Arısı: Çıkardığım ders şu oldu: Gerekirse çıkarın için öldürebilirsin de… Sokrat: Bu çıkarım hiç de etik değil. Meraklı Eşek Arısı: Etik metik, kısacası hiç bir değer beni bağlamaz. Sokrat: İçsel değerlerini kaybeden kişi, kaybı oranında insanlıktan uzaklaşır ve hayvanlığa yaklaşır. Bazıları ise hayvanlığı bile geride bırakabilir. Meraklı Eşek Arısı: Senden insanlık dersi istemedim. Beni dinlemen yeterdi. Sokrat: Biliyorum. Buna rağmen gene de çenemi tutamıyorum. Meraklı Eşek Arısı: Böyle düşündüğüm için sana göre ben insan değil miyim? İnsan olmak o kadar da zor bir şey mi? Sokrat: Hayır, değil. Çünkü herkes insan olarak doğuyor. O nedenle zor olan, insan olmak değil, insan olarak kalmaktır. Meraklı Eşek Arısı: Böyle olmasını ben istemedim. Hayat beni bu hale getirmiş olamaz mı? Sokrat: Bunda haklısın. Hayat, bazen insana yatağı kuru nehirde kulaç attırır. Yaralarımızın, berelerimizin nedeni budur. Meraklı Eşek Arısı: Sana ve senin gibi düşünenlere göre ben büyük bir günahkarım. Günahkârlıkla suçladıkları insanları ateşe atıp yakan ve o yaktıkları insanın böylece günahlarından arındığını düşünen aptal günahkârlar, başkalarını cennete göndermek sizin işiniz mi? Sokrat: Haksız bir suçlama ile karşı karşıya olduğumu görüyorum. Ben kimseyi günahkar olarak görmem ve cezalandırılmasını istemem. Ama şunu da söylemeden geçemem: İnsanlıktan umudumu yitirmedim, insan içinse aynı iyimserlik içerisinde olamam. Meraklı Eşek Arısı: Bu sohbetten beklediğimi bulamadım. O nedenle sana “Hoşça kal” demek istiyorum. Sokrat: Hoşça kal Meraklı Eşek Arısı. ● ● ●
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |