"İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Sokrat: Merhaba Meraklı Eşek Arısı! Öfken geçti mi? Belki de benimle konuşarak zamanını boşa harcadığını bile düşünüyor olabilirsin. Meraklı Eşek Arısı: Merhaba Sokrat! Bu konuda kesin kararımı henüz vermiş değilim. Bazı kararları zamana bırakmakta fayda görüyorum. Sokrat: Önceleri benimle görüşme konusunda çok istekli ve ısrarcı idin. Sonra ise hayal kırıklığı yaşadığını söyledin. İlk başlarda neden benimle konuşmayı çok arzuladın? Meraklı Eşek Arısı: Fazla okuyan bir kişi olamama rağmen bir yerde senin yaşam öykün dikkatimi çekti. Acaba gerçekte böyle bir insan olabilir mi, sorusu aklıma takıldı. Bir ideal uğruna hayatını bile hiçe sayabilen bir insan bana göre büyük bir aptaldır. Çünkü en baskın güdü daima yaşama güdüsüdür. Sokrat: Bu şekilde bir yargı bizi yanıltır. O zaman vatanı için ya da kutsal saydığı değerler için gözünü kırpmadan ölüme giden insanların davranışlarını nasıl açıklayacağız? Meraklı Eşek Arısı: Bu soruya da cevabım aynı olurdu. Ayrıca seninle ilgili dikkatimi çeken diğer bir konu da, hem sevenlerinin hem de düşmanlarının çok olmasıydı. Düşmanlarının çok olmasının nedenini de şu yaptığımız konuşmalardan çıkardım. Sen gerçekten de insanı rahatsız ediyorsun. Sokrat: Bunu kabul edebilirim. Çünkü “Ben tanrının devletin başına sardığı bir at sineğiyim. Her yerde sürekli olarak üzerinize yapışır, sizi uyarır ve kınarım. (s)” Haksızlıklara, yolsuzluklara, yalanlara, yanlışlara karşı çıkarım. “Kral çıplak!” diye bağırırım. Meraklı Eşek Arısı: Bu sözü günümüzde de çok duyar oldum. Sokrat: Çok söylenmiş olması, çok etkili olduğunu göstermez. Sizin çağınızda bu sözü dillendirenlerin çığlığı duyulmuş olmasına rağmen duyulmamış gibi davranılıyor. O nedenle bu sözü başka türlü ifade etmelisiniz. Meraklı Eşek Arısı: Nasıl? Sokrat: “Kral çıplak!” demek yetmediğine göre “Kral donsuz!” diye hep bir ağızdan bağırmalısınız. Bazı kişilerin beni sevmemelerinin bir nedeni de onların bilgisizliklerini yüzlerine vurmuş olmamdır. Meraklı Eşek Arısı: Her şeyi sen bilirsin, iddiasında mısın? Sokrat: Hayır. Her şeyi ben bilemem. Bildiğini iddia eden içlerinde şair, politikacı ve zanaatkâr da bulunan çok sayıda insanla konuştum. Bunların aslında hiçbir şey bilmediklerini anladım ve bunu da yüzlerine söyledim. İşin acıklı tarafı onlar bilmediklerinin de farkında değillerdi. Ben ise bilmediğimin de farkındayım. Bana bu yüzden kızmış olmalılar. Oysa kişi kendisine bilgisiz olduğunu kanıtlayana kızmamalı. Yaptığı aslında büyük bir iyilik; yoksa daha uzun süre bir salak görüntüsü verecektin. Meraklı Eşek Arısı: Hem bilgisiz, cahil diye hakaret edeceksin hem de sana kızmayacak! Olur şey değil! Sokrat: Bunlara ”Kendini tanı!” diyorum. “Tanıyorum.” Cevabından sonra başlıyor kendini övmeye. Günahlarından, suçlarından, bilgisizliklerinden, eksikliklerinden, pişmanlıklarından ise tek kelime bile yok bu cevapta. Meraklı Eşek Arısı: Belki de söylemeye cesaret edemiyor! Sokrat: Doğru. Bu kabul de cesaret gerektiriyor. Bilgili insanın cesareti, cahilinkinden farklıdır. Önceki konuşmamızda senden bahsediyorduk, şimdi ise konu dışına çıkar gibi olduk. Anlatabilecek misin? Meraklı Eşek Arısı: Evet., kaldığım yeri hatırlamaya çalışıyorum. Sokrat: Sanırım, anneni kaybettiğini anlatmıştın en son. Meraklı Eşek Arısı: Annem öldükten birkaç ay sonra, akrabalarımızın bizim eve sık sık gelip eşyaları götürdüklerini gördüm. Tabii babamın izniyle! En sonunda amcamın büyük oğlu, bir traktörle gelip evde ne varsa hepsini yükleyip götürdü ve ben de aynı gün kendimi şehirde yeni bir evde buldum. Babam, evlenmek için bir bayanla anlaşmış, ancak o bayan köyde yaşamayı kabul etmeyince şehirden bir ev tutup dayayıp döşemiş. Yani bir üvey annem vardı artık. Üvey anneyi kabullenmem kolay olmadı. Bu kadın iyi bir insandı. Bana tahammül edebildiğine göre çok da sabırlı sayılırdı. Ben babama karşı yapamadığım hareketleri üvey anneme yapabiliyordum. Hatta bu kadın babamın dayaklarından beni defalarca da korumuştu. Sokrat: Babanın evleneceğinden önceden haberin yok muydu? Baban bu konuda sana bir şey söylemedi mi? Meraklı Eşek Arısı: Kararları babam alırdı. Karar öncesi veya sonrası kimseye bir şey söylemezdi. Nitekim şehre taşındığımızdan on gün sonra bana gene herhangi bir açıklama yapmadan peşinden gelmemi söyledi. Kayıt için okula gidiyormuşuz. Okulu hiç sevmedim. Ne öğretmenleri ne de öğrencileri… Köyden geldiğim için konuşmam okuldaki ve mahalledeki çocuklara alay konusu oldu. Beni kızdırmaktan zevk alır gibiydiler. Ben de bedence onlardan daha güçlü olduğum için yakaladıklarımı döverek alay etmelerinin cezasını veriyordum. Bu yüzden beni babama şikâyet etmek için gelenler hiç eksik olmuyordu. Sokrat: Uyumda zorlanman normal, çünkü köy ve şehir yaşantısı birçok bakımdan farklıdır. Bu konuda büyüklerinin ve öğretmenlerinin sana yardımcı olmaları gerekirdi. Oysa sen problemini kendin çözmek zorunda kalmışsın. Tabii yanlış bir yöntemle… Baban, başka çocuklarla kavga etmemen konusunda seni uyarmadı mı, ya da sana kızmadı mı? Meraklı Eşek Arısı: Bu konuda ne uyardı ne de kızdı. Hatta gizli gizli gurur da duydu diyebilirim. Okuldan ve mahalleden bir-iki kişinin dışında arkadaşım hiç olmadı. Dostum diyebileceğim insana ise bugüne kadar rastlamadım. Sokrat: Rastlamışsındır da dostun ne olduğunu kendince tanımlayamadığın için böyle düşünüyorsundur. Meraklı Eşek Arısı: Dost nedir, ya da kimdir Sokrat? Sokrat: Çok basit.: Selam verdiğin kişilerin yüzlerine dikkatlice bak.Selamını alan kişinin yüzünde bir gülümseme varsa bil ki o; arkadaştır, dosttur, canının bir parçasıdır. Meraklı Eşek Arısı: Bu kadar basit mi? Sokrat: Evet, bu kadar basit! Sadece bu da değil, hayatta birçok şey bu kadar basittir, ama maalesef biz görmesini bilemeyiz. Meraklı Eşek Arısı: Hayattan çok şikâyetim var. Beni bitirdi… Sokrat: Hayat mı seni bitirdi, sen mi hayatı? Yakınacağına hayatı anlamaya çalış. Hayat, bir deniz dalgasıdır. Bazen sahile yaklaşır, bazen de sahilden uzaklaşır. Hayatı bir çiçek bahçesine de bir bataklığa da dönüştürebilirsin. Bataklığa dönüştürdüysen işin zor demektir. Çünkü bataklık içine düşenleri bir daha geri vermemek üzere kendine alır. Hayat bataklığında saplanıp kalmanın nedeni de budur. Meraklı Eşek Arısı: Lafla çözüm üretmek kolay; zor olan uygulamak. Sokrat: En iyi öğretmen hayattır. Ondan ders çıkaramayan bir kişinin benim anlattıklarımdan ders çıkaracağını zannetmem doğrusu aptallık değilse nedir? Hayat yumruğunu vurmadan önce, belki aklın başına gelir diye çimdikler. Bunu da mı fark etmiyorsun? Meraklı Eşek Arısı: Durmadan nasihat ediyorsun Sokrat! Nasihatlerine karşı çıkınca da hemen kızıyorsun. Senin her söylediğini onaylamak zorunda mıyım? Sokrat: Birbirimize karşı daha fazla kırıcı olmadan bu bahsi kapatalım da sana, yani senin hikâyene dönelim. Meraklı Eşek Arısı: Tamam, okul yıllarımda anlatacağım önemli bir şey pek yok. Zaten ilkokulu, ortaokulu zor bitirdim. Lise birinci sınıfı iki senede geçtim. Lise ikinci sınıfta da kalınca babam okuldan kaydımı sildirdi. Bir dükkân açtı ve başına beni oturttu. Kendisi de arada sırada uğruyordu. On sekiz yaşına gelmiştim. Bir baltaya sap olamamıştım henüz. Babam bunu bildiği için çareyi dükkân açmakta görmüş olmalıydı. İşten de pek anladığım yoktu, ama idare ediyordum işte. O yıllarda çok önemli bir olay yaşadım. Sokrat: Doğrusu ne olduğunu merak ettim. Meraklı Eşek Arısı: Acele etme anlatıyorum. Bir gün benim dükkânın yanındaki mağazada güzel bir tezgâhtar kız gördüm. Daha önce görmediğime göre işe yeni başlamış olmalıydı. Kendinden oldukça emin, biraz da ters bir kişiliğe sahip bir görüntüsü vardı. Bu kızdan çok hoşlanmıştım. Onunla konuşmak için çalıştığı dükkândan bir gömlek aldım. Alış veriş sırasında kız, sorduğum sorulara kısa cevaplar veriyor ve beni bir an önce savmaya çalışıyordu. Daha sonraki günlerde de konuşmaya çalıştım, her defasında aynı olumsuz tepkilerle karşılaştım. İşten çıkış saatini öğrenip takip ettim ve ıssız bir yerde elinden tutup onunla arkadaş olmak istediğimi söyledim. Elini çekti ve kocaman bir “Hayır!” cevabı çıktı ağzından. Sokrat: Galiba bu kıza âşık oldun! Meraklı Eşek Arısı: Ne aşkı? Aşk nedir? Öyle şeylerden ben anlamam! Ben ondan sadece hoşlandım ve onun benim olmasını şiddetle arzu ettim. Sahi, senin şu aşk dediğin şey nedir Sokrat? Yoksa bu örnekte olduğu gibi her hoşlanmaya hemencecik “aşk” mı diyorsun? Sokrat: Aşkın tanımını yapmayayım da istersen sana aşkın matematiğini söyleyeyim. Meraklı Eşek Arısı: Şuna aslında böyle bir şey yok, ben de bilmiyorum desene! Sokrat: Aşkın matematiği çok basittir: 1+1=1 eder. Yani ayrı ayrı iki tane 1, tek bir tane 1 olmayı kabul ederse bu gerçek aşktır. Meraklı Eşek Arısı: Sana göre benimki nasıl bir aşktı? Umutsuz mu? Sokrat: Evet, umutsuz olan aşkın kendisidir. Âşıklar umutlarını hiçbir zaman yitirmezler. Aksi olsaydı, ortada bir aşktan da söz edilemezdi. Aşk sınıf farkı tanımaz, yoksulluktan korkmaz, zorluklardan yılmaz; gerekirse tüm insanları karşısına alır. Ölüme bile kafa tutabildiğine göre, bu saydıklarımız ne ki… Meraklı Eşek Arısı: Sokrat’tan aşk üzerine edebî palavralar… Sokrat: Bir dostum bana ”Aşka hazırlıksız yakalandım.” Diye dert yanıyordu. Ona, “Sadece sen değil her âşık olan öyle yakalanıyor. Önceden istenilen, planlanan, uygulamaya konulan bir şey değil ki aşk. Eğer öyle olduğunu düşünüyorsan, bu seni aşka değil; ama iyi bir işe götürür.” Dedim. Meraklı Eşek Arısı: Neyse… Senin anlattıkların benimle ilgili değil. Ben kendi konuma döneyim: Bir gün bu kızı bir başkasıyla gördüm. Yaptığım araştırma sonucuna göre yanındaki delikanlı sevgilisiydi. Tabii bu benim şansımı azalttığı gibi işimi zorlaştırıyordu da… Sokrat: Aşk iki kişilik bir oyundur. Fazla oyuncu, oyunu bozar. Meraklı Eşek Arısı: Sen hâlâ aynı yerde misin? Aşk maşk yok diyorum! Yok, yok, yokkk! Sadece onu canım çekti… Sokrat: Yani tamamiyle cinsel bir arzu… Meraklı Eşek Arısı: Evet… Onu istiyordum. Benim olmalıydı. Sokrat: Senin gibi çoğunlukla fizyolojik güdüleri sosyal güdülerine baskın çıkan birinden zaten başka türlü bir cevap da beklenmezdi. İnsan kılığındaki zavallıcıklara güzel bir örneksin! Meraklı Eşek Arısı: Benim insan olmadığımı mı söylemek istiyorsun. Sokrat: İnsan olmak kolaydır. Çünkü herkes insan olarak doğar. Zor olan, insan olarak kalmaktır. Bozulan aleti onaracak bir tamirci bulabilirsin. Ya bozulan insanı? Meraklı Eşek Arısı: İnsanlık dersi dinleyebilecek durumda da değilim. Konuyu saptırmazsan daha doğrusu konuşmama izin verirsen… Sokrat: Tamam, tamam! Kusura bakma, bugün nedense gevezeliğim üstümde! Aptal Sokrat! Dünya yanıyormuş. Boş ver; nasılsa bir söndüren bulunur. Lütfen devam et! Meraklı Eşek Arısı: Kusursuz bir plân yaptım ve uyguladım. Lafı uzatmadan söyleyeyim: Bu kızı kaçırdım. Sokrat: Olayı çok genel hatlarıyla ifade ettin. Oysa asıl önemli olan noktalar sanırım detayda! Kaçırma olayını ve sonrasını biraz daha açabilir misin? Meraklı Eşek Arısı: Bir arkadaşımın da yardımıyla kızı kiraladığım arabaya bindirip kaçırdım. Yolda arkadaşımı indirip arabayı ormana doğru sürdüm. Uygun bir yerde durdum. Kızı arabadan indirdim. Önce onu ikna etmeye çalıştım. Onu sevdiğimi, evlenmek istediğimi söyledim. Benim söylediklerime hakaretle cevap verdi. Bana vurmaya teşebbüs etti. Ne pahasına olursa olsun bu kıza sahip olmaya kararlıydım. Başına gelecekleri anlayınca o isyankâr kız gitti, yerine kötü bir şey yapmamam için rica eden hatta yalvaran bir kız geldi… Sokrat: Kızın çaresizliğine acıyıp vaz geçmiş olduğunu duymak isterdim. Meraklı Eşek Arısı: Maalesef istediğini duyamayacaksın. Çünkü kıza orada tecavüz ettim. Yani şeytana uydum… Sokrat: İyi ki şeytan var. Yoksa yaptığımız kötülüklerin suçunu kendimize yüklemek zorunda kalırdık. Meraklı Eşek Arısı: Yaptıklarımın kötü olduğunu düşünmüyordum. Sokrat: Sonra? Meraklı Eşek Arısı: Evinin kapısına götürüp bıraktım. Olayı çok kısa sürede duymayan kalmadı. Sokrat: İyi haber daha adım atmadan, kötü haber dünyayı dolaşır. Meraklı Eşek Arısı: Kız yaşadıklarını ailesine anlatmış. Kız tarafının akrabaları bizim eve akın etti. Sokrat: Ciddi bir olay! Bu yüzden çok sayıda cinayet bile işleniyor. Bir davranışı yapmadan önce doğuracağı sonuçları da görebilmek gerekir. Meraklı Eşek Arısı: Evet, doğru… Bu olayın devamında da çok kötü şeyler olabilirdi, ancak aracılar meselenin çözümünde önemli katkılar sağladılar. Babam, olayın ört-bas edilmesi için maddi hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı. Aracılar da kızın ailesini zor da olsa bir şekilde ikna ettiler ve evlenmemize karar verdiler. Gösterişli bir düğünle evlendik. Sokrat: İnsan tecavüz ettiği bir kişiyle aynı evi paylaşırken neler hissediyor? Karı-koca ilişkisi normal bir şekilde sürüyor mu? Meraklı Eşek Arısı: Bilmem. Çünkü benim bu evliliğim sadece bir hafta sürdü. Evlendiğim kadın daha ilk günden itibaren odaya kapandı ve beni içeri sokmadı. Sokrat: Başka bir şey mi bekliyordun ki? Hak ettiğin cevabı vermiş sana! Meraklı Eşek Arısı: Hatta bana dedi ki “Sen bir alçaksın. Benim hayatımı mahvettin. Evlendik diye sakın umutlanma. Bu evliliği ailemin baskısıyla, namus belasına kabul ettim. Sen, bundan sonra benim ne dirime ne de ölüme elini bile süremeyeceksin!” Bu tür konuşmasını kızgınlığına bağladım ve öfkesi geçince ilişkimizin normale döneceğini düşündüm. Fakat o bu sözünü kanıtladı. Çünkü evliliğimizin sekizinci günü evi terk edip gitti. Ailesi de ben de çok aradık. Aradan on yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen ne dirisine ne de ölüsüne rastladık. Sokrat: Acıklı bir hikâye… Onu bulsaydın ne yapacaktın? Meraklı Eşek Arısı: Kaçtığının ilk günleri mi, şimdi mi? Sokrat: Bunu sorduğuna göre, demek ki onunla ilgili düşüncelerinde değişiklik var. Meraklı Eşek Arısı: Evet var. İlk günler bulsaydım, onu cezalandırırdım. Şimdi ise böyle bir şey yapamam. Zaten ona karşı yeterince haksızlık yaptım. Sokrat: Pişman gibisin… Meraklı Eşek Arısı: Evet, sevinebilirsin. Teşhisin doğru ve ben bu güne kadar yaptıklarımdan sadece bu olay nedeniyle şu anda pişmanlık duyuyorum. Sokrat: Bir kaşık zevkin karşılığı, bir kazan dolusu pişmanlıktır. Vicdan azabı da çekiyor musun? Vicdanının sesini de dinlemelisin. Meraklı Eşek Arısı: Vicdan nedir? Ben de yok böyle bir şey! Bunu da geçelim. Sokrat: Benimki de laf mı yani? Vicdansıza, “Vicdanlı ol!” demek, safdillik değilse, nedir? Vicdan, yaptıklarımızı iyi ve kötü olarak değerlendiren bir iç sestir. İçimizdeki mahkemedir, yargıçtır. İşlediğimiz bir suç nedeniyle yasalardan, toplumdan kaçabiliriz, ama vicdan asla yakamızı bırakmaz. Vicdanın mahkûm ettiğini çoğu zaman akıl affeder. İşte insanı en çok bu çatışma hali rahatsız eder. Senin gibilere “Şeytan aklını mı vicdanını aldığında daha çok üzülürsün?” diye sorulduğunda verecekleri cevap bellidir. Akıllarıyla kendilerini kolayca temize çıkardıklarından ondan vaz geçemezler. Ben, hep içimdeki tanrısal sesin yani vicdanın sesiyle hareket ettim.(s) Meraklı Eşek Arısı: Bu açıklamalarından sonra içimi bir sıkıntı kapladı. Kalbimde bir sızı hissetmeye başladım. Rahatsız edici bir durum… Sokrat: Evet, işte vicdanın harekete geçti. Demek ki sende de vicdan varmış. ● ● ●
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |