"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacý deðil miyiz!" -Dostoyevski |
![]() |
|
||||||||||
|
![]() Bekir açtý, neredeyse yirmi dört saat olmuþ aðzýna bir lokma koymayalý. Açlýk hissettikçe su içmiþ, içmiþ ama bu da bir yere kadar. Sonra açlýk gene hissettirmiþ kendini. Parasý yoktu, iþi yoktu ve iþ bulma þansý da sýfýra yakýndý. Gerçi ne iþ olursa yapmaya razýydý ama ortalýk onun gibi iþsiz kalmýþ insan doluydu. Karnýný doyurabilmek için ne yapabileceðini düþündü: ![]() Mesela dilenmek. Yapamazdý, babasý “Oðul, hak etmediðin bir malý sakýn alma!” demiþti çünkü. Mesela hýrsýzlýk ya da gasp. Bunu da yapamazdý, babasý “ Oðul, dürüst ol, namuslu ol, doðru yolda ol!” dememiþ miydi. Mutfaða gitti, piknik tüpünde çay piþirecekti. Düðmesini çevirip çýkan gazý çakmakla yaktý. Tüpün ocak baþýndan cýlýz bir ateþ çýktý ve bu da birkaç saniye içinde söndü. Ayy aksi, demek ki tüp de bitmiþti. Doldurtmak için para gerekliydi. Ne yaparým diye bir dakika kadar düþündü ve zihninde bir ýþýk parýldadý: Açlýðýna þimdilik bir çare bulmuþtu: Tüpü götürüp satacaktý. Tüp tabii ki onun deðil arkadaþýnýndý, iþe baþlayýnca ilk yapacaðý iþ, yeni bir tüp almak olacaktý. Zaman kaybetmeden kendini dýþarý attý, evden elli metre kadar uzaklaþmýþken birden durdu ve kendine sordu: “Ben nereye gidiyorum?” Kendi cevapladý: “Tüpü satmaya.” Ama elinde tüp müp yoktu, açlýðýn yol açtýðý dalgýnlýk diye deðerlendirdi bunu ve eve dönerek tüpü aldý. Tüp depozite fiyatýný da bilmiyordu. Olsun. Ne verilirse kabul ederdi. Bayii tüpten söktüðü baþlýðý ile birlikte Bekir'e yirmi üç lira da para verdi. Fýrýndan altý ekmek, mahalle bakkalýndan iki yüz elli gram zeytin, manavdan da bir kilo domates aldý. Alýþveriþ yaptýðý yerlerdeki adamlarýn üçünün de kýrlaþmýþ býyýklarý olmasý dikkatini çekmiþ, bunun bir tesadüf olduðunu bildiði halde gene de baþka bir nedene baðlamaya çalýþmýþtý. Yapacak bir iþi olmadýðý için kendine bir meþgale arýyor olabilir miydi? Eve gelir gelmez kalan parasýný saydý: Yedi lira. Bu aldýklarýyla altý gün idare etmeye karar verdi. Her güne bir ekmek hesapladý. Bir domates yýkadý, bir tabaðýn içine yedi-sekiz zeytin koydu, bir bardak da su doldurdu. Ve yemeye baþladý. Öylesine açtý ki lokmalarý çiðnemeden yutuyordu. Kýsa sürede bir ekmeði yedi bitirdi, eli ikinci ekmeðe gidince “Dur! Ne yapýyorsun?” dedi. Böyle giderse aldýðý yiyecekler hemencecik tükenirdi. Odaya geçti, yataða uzandý. Mutluydu, rahatlamýþtý, biraz da uykusu gelmiþti. Gündüz uyumak adeti olmadýðý halde gözleri kapandý. Uyandýðýnda hava kararmýþtý, perdeyi çekip lambanýn düðmesine bastýðýnda onu bir sürpriz bekliyordu: Lamba yanmadý, çünkü o evde yokken yani tüpü satmaya gittiðinde ödenmemiþ borç nedeniyle evinin elektriði kesilmiþti. Tekrar yataðýna uzandý. -Neden her yer karanlýk? -Ýnsanlar karanlýk da ondan. Karanlýk insanlar ortalýðý iþte böyle karartýyorlar, dedi bir ses. -Öyle deme, insanlara haksýzlýk etmiþ olursun yoksa. -Haksýzlýk da etsem, bu insanlarýn karanlýk olduðu gerçeðini deðiþtirmez. Kendi kendine böyle saçma sapan konuþmalar yapmaya baþlayýnca sapýtmak üzere olduðunu -belki de sapýttýðýný- fark etti. Huzur duyabileceði konularda düþünerek bunu önleyebilirdi. Öyle yapacaktý. Pekiyi onu huzurlu kýlacak konular neydi? Hemen cevapladý: Tek bir konu var, Makbule... Makbule'nin kelime anlamýný da öðrenmiþti: Beðenilen, hoþ karþýlanan, demekmiþ. Makbule'nin hayaliyle uykuya daldý. Ekmek ve yiyecekler üç günün sonunda tükendi. Tüpten kalan yedi lirayla da üç ekmek alýp üç gün daha idare etti. Bu arada kirayý almak için evsahibi kapýsýna dayandý. Utanarak, kýsýk bir sesle veremeyeceðini sebepleriyle anlattý. Evsahibi altmýþlý yaþlarda bir kadýndý. Sinirli bir tip, biraz da cýrlak. Baðýrarak kapýdan ayrýldý. “Çok þükür fazla durmadý, bir olay yaratmadan gitti” diyerek teselli buldu. Çok berbat bir þeydi bu açlýk. Gözlerini kapatýp uyumaya çalýþtý saatlerdir, uyuyamadý. Midesinden sesler geliyordu, ya da o öyle sanýyordu. Bütün gün sudan baþka bir þey geçmemiþti boðazýndan. Duyduðunu sandýðý olsa olsa su sesi olabilirdi. Vakit gece yarýsýna yaklaþýyordu. Dýþarý çýkýp dolaþýrsa belki açlýðýný da unuturdu. Nereye gidecekti? Ayaklarý nereye götürürse oraya. Yüksek binalarýn bulunduðu semte buldu kendini. Ortalýk sakindi, insan ve otomobil tek tük... Bir apartmanýn yanýna geldiðinde apartman görevlisi olduðunu sandýðý týknaz bir adamýn çöp konteynerini itelediðini, yola çýkarýp kapaðýný açtýktan sonra apartmana girdiðini gördü. Konteynerin bulunduðu yere gelince içine baktý, sokak lambasý görmesini kolaylaþtýrýyordu. Konteynerin içinde aðzý açýk bir poþet ekmekle doluydu. Bunlardan almasýnýn hýrsýzlýk sayýlýp sayýlmayacaðýný düþündü. “Çöpe atýlmýþ, herhalde bu ekmekleri almak hýrsýzlýk olmaz” dedi ve iki tane ekmek aldý. Tam o sýrada bir egzos sesi ortalýðý inletti. Aðýr bir vasýta olmalýydý. Ýki elinde sýký sýký tuttuðu ekmeklerle biraz ilerideki bir aðacý kendine siper etti. Nitekim gelen çöp kamyonuydu. Ýki görevli konteyneri iteleyerek kamyonun arkasýna getirdiler. Buradaki bir mekanizmaya baðlayýp düðmeye bastýlar. Gecenin sessizliðini bozan “tak, tak, taaak” sesleri çýkaran konteynerdeki çöp, kamyonun içindeydi artýk. Kamyon egzosundan kulaklarý rahatsýz eden bir ses ve siyah dumanlar çýkararak hareket etti, koþarak iki adam da arka tarafýna atladý. Çok hýzlý çalýþýyorlardý, bu iþ bir dakikadan fazla sürmemiþti. Bekir ellerindeki ekmekleri inceledi. Küflenmiþ olabilirlerdi, öyleyse yiyemezdi. Sertliklerinden bayat olduklarý anlaþýlsa da küflü olup olmadýklarýný anlayabilmesi için daha fazla aydýnlýða ihtiyacý vardý. O gece ekmeklerden yemiyecek, sabahý bekliyecekti. Elektriðinin kesik olmasý nedeniyle buna mecburdu. Neredeyse bütün geceyi uykusuz geçirdi. Açlýðýný düþündükçe uykusu kaçtý. Ekmekler küflü olabilir korkusuyla yeyip karnýný doyuramamasý canýný sýktý. Defalarca ekmeklere baktýysa da karanlýkta nasýl olduklarýný bir türlü anlamadý. En nihayet sabah oldu. Ortalýk önce hafif aðardý, sonra yavaþ yavaþ aydýnlandý. Mutfaða koþtu, ekmekleri gece geldiðinde daha fazla bayatlamasýn diye koyduðu poþetin içinden çýkardý, dikkatle baktý, ama orasý odaya göre daha karanlýk olduðundan küflü mü deðil mi belli olmuyordu. Ekmekleri odaya getirdi, pencerenin perdesini çekti; baktý, baktý... Küf yoktu, evet yoktu yok; sadece bayattý ekmekler. Bir bardak su alýp, yemeye baþladý. Kýsa sürede bir ekmeði bitirdi, ikinciye de el atmýþken akþam da acýkacaðýný düþünerek yemekten vazgeçti. Devam edecek...
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
![]() | Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2023 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2023
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |