..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Yûşa Irmak




13 Mayıs 2022
Boş Çerçeve  
Yûşa Irmak
Şimdi çaresizlikler içindeyiz ikimiz de. Ne onun hali var bir selam vermeye ne de benim… Orhan Veli’nin dediği gibi: “…anlatamıyoruz”. Ne o suskunluğunun nedenini anlatabiliyor ne de ben…


:AJFA:
Biliyorum, mucizeler peygamberlere has bir keyfiyet ama bu kelimeyi kullanmadan hislerimi anlatabileceğimi pek sanmıyorum. Bunca yıldır onu sevmemin nasıl mucizevi bir şey olduğunu bir türlü anlatamadım… O da anlamadı, idrak edip sindiremedi. Belki de iplemedi… Oysa vasıfsız ve sıradan bir aşkla sevmemiştim. Söylemekle de yetinmedim, bir fedai gibi davrandım. Niye sevince kendimi kurban edercesine seviyorum? Sanıyorum böyle sevmeyince sevginin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Buna rağmen keskin bir bıçağın ortadan ikiye kestiği elmanın kaderini yaşamaktan kaçabildik mi? Hayır! Kaçamadık…

Şimdi çaresizlikler içindeyiz ikimiz de. Ne onun hali var bir selam vermeye ne de benim… Orhan Veli’nin dediği gibi: “…anlatamıyoruz”. Ne o suskunluğunun nedenini anlatabiliyor ne de ben… Sabırla selamını, merhabasını bekliyorum. Bir gayret görmek istiyorum. Duygularını içinde saklamadan, paylaşmasını istiyorum. Böyle diyorum diye bencil mi oluyorum? Bilemem. Bana benzesin mi istiyorum? Aslında tam tersi; söylerse, açılırsa, içinden gelerek konuşursa ikimizin de daha iyi hissedeceğini düşünüyorum. Fakat olmuyor. Belki de yorgun veya hasta!!! yatıyordur… Ne bileyim, nedenleri vardır anlatsa… Anlatsa işte… Ben de anlatamadığımdan: “hesabi âşık olmak”, “sorumluluk almamak” ve daha da beteri, “kibirli bir aşık” olmakla suçlanıyorum. En son, bir veda şiiriyle başından belayı attığına memnun, kolunu, budunu sallayarak çekip gitti. O gidince ben de mecbur kapıyı ardından örtmek zorunda kaldım. Bir beklenti içinde olmamalıyım… Peki ne tür beklentiler bunlar? Söyleyeyim: arada-sırada selamını, merhabasını, bir programı varsa bilgi vermesini beklemişim. İşte hepsi bu… Bunun adına “hesabilik” deniyormuş. Ben de bilmiyordum ilk kez öğrendim. Gerçekten hesabi biri böyle mi olur? Oysa dediği gibi biri olsaydım “hayır”ı, “evet”den daha çok kullanırdım. Onun gibi ben de mesafe koyar, tavır yapar, küser; ilgiyi, şefkati, sevgiyi ilk ondan beklerdim. Mesela onunla göz göze her geldiğimizde yağ gibi erimez, gözlerinin içinde kaybolmazdım. Ama benim gibi yufka yürekli adamların kârı değil tavır koyma işleri. O susunca, konuşmayınca, adam yerine koymayınca ben de kuzu gibi uslu, biraz şaşkın, azıcık ürkek şekilde sabırla bekliyorum. Daha çok mu beklerim? Olabilir. Beklerim. Alışkınım. Yüz sene beklemişim çünkü… Bir sene de o beklesin. Yoksa aşkta, gururlu olmaktan ve kibirli davranmaktan en çok ben nefret ederim!



Şimdi ne mi oluyor?

Her sabah motosikletle işe gitmeye devam ediyorum. Görünüşte sıhhatliyim! Ancak hastayım! Sanki Muhammed Ali Kılley’den yumruk yemiş gibi ağrıyor sağım solum! Çantamda antiasit ve ağrı kesicileri ihmal etmiyorum! Geceleri uykum kaçıyor, gündüzleri de uykuya yatıyorum. Beynimin içindeki tilkilerle, kurtlarla, kuzularla kendi yarı çapımızda safari yapıyoruz. Ruh halim acınası. Kendimi geçimsiz, huysuz aksi yetmişlik dedeler gibi hissediyorum. Göz göze geldiğim insanların muhabbeti yerine, merhametini celp ediyorum. Bir keşiş gibi, Budist gibi aç kalmayı, beklemeyi, susmayı iyi biliyorum.

Oysa anlattığım gibi bir insan değilim! Mesleğim iletişim kurma ve yazma üzerine… Yani her görüşten insanla, kısa sürede sıkı dostluklar kurabilirim… Bir tek onunla kuramamışım. Neden kuramadım? Çünkü onu en çok ben seviyordum, en çok ben hayrandım. Tek sebep işte bu! Bir bilseydi onla konuşurken hakkında düşündüklerimi belki her karşılaşmamızda ilk o koşarak gelip boynuma sarılırdı… Sırf empati olsun diye söylüyorum eğer onun yerinde ben olsaydım ve böyle düşünülen, değer gören, sevilen biri olsaydım, sevgisini ilk gösteren, sıcaklığını ilk hissettiren ben olurdum. Ama anlatamamışım, “anlatamıyorum”. Benim ona bunca yıldır anlatabildiklerimle ancak bir yerlerde oturulup kahve içebilirmişiz işte hepsi bu…



Şimdi sizlere “uzaklık” ve “özlemek” ile ilgili yazılar yazabilirim desem çok “kafa ütülüyorsun” diyebilirsiniz. Bilin isterim. Sizin için değil kendim için yazıyorum. Çok özlüyorum dediysem çok özlüyorum. Seviyorum dediysem seviyorum. Bu duyguları taşımıyorsa insan neden bu sözcükleri kullanıyor onu da anlamıyorum. Seviyorsam, sevmiyorum, aşıksam, aşık değilim mi diyeyim. Çok fena halde özlüyorum işte… Uzakta olduğu için daha çok özlüyorum. Çoğu insanın ağzında sakız olmuş “özlemek” kelimesi ile benim kullandığım “özlemek” arasında dağlar kadar fark var! Yani çok başka, bambaşka bir özlemekten bahsediyorum. Özlerken etimle, tırnağımla, ruhumla, hücrelerimle özlüyorum. Sırf özlemekle ilgili sayfalar dolusu yazabilir tasvirler yapabilirim ama ne gerek var? Ben onu dümdüz özlüyorum… Özleme duygusunun insanı arafta bıraktığına da ilk kez şahit oluyorum. Bu duygunun tesiri altında insan hem güçlü hem zayıf hissediyor kendini. Göğsümde sevgi çağlayanı ve dipsiz bir kuyunun sükutunu aynı anda taşıyorum. Hem umutluyum hem umutsuz… Kafam gibi duygularım da teleme peynirine dönüştü.. Bilemiyorum belki içimdeki bu kaostan daha güzel bir şey ortaya çıkar…

Şimdilik berbat bir mağlubiyet hissi ile yaşıyorum. Yaptığım gezmelerin, yemelerin, okumaların, muhabbetin tadı tuzu yok. Konuştuğum dostların, arkadaşların yüzlerine bakamıyorum. Beni tanıyanlar yenilmişliğimi anlasınlar istemiyorum. Kötü olan, tanıyan yakın arkadaşlar yenilmişliğimin farkındalar. Yüz yüze geldiğim insanlar halime acıyorlar. Bakmadan konuşanlar da acıdıkları için bakmıyor bunun da farkındayım. Onlar için bir dosttan ziyade hepsinin ortak vicdan azabı gibiyim.

Peki ne yapayım? Pılımı pırtımı toplayıp x’tir olup İstanbul’dan gideyim mi? Gitsem rahatlar mısınız? Yazmayayım mı? Yok mu olayım? Daha rahat hissedecekseniz onu da yaparım. Önüne geçemediğim bu “ilgisizlik kompleksi”nin içinde Bedri Baykam’ın Ülker’in sahibi Murat Ülker’e sattığı milyonluk “boş çerçeve” gibi hissediyorum.

Ne diyeyim, önce kendime ve sonra bu halime ortak olan kim varsa hepsine tek tek teşekkür ediyorum..



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kaygı ve Endişe İnsanı İnsanlıktan Çıkartır
İki Burçlu Bir Kale: Zaman!
Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi'nin Düşündürdükleri
Günbatımı Eski Bir Masada Başladı Her Şey
"Güzel"in Anadilini Konuşursak Ne Olur?
Güzelliğin Evine Kurulmak
Dünyaya Açılan Yol
Kendini Anlatma Şekli
Sesler
Yürek Evinde Oturmak

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
O Kelime!
İstanbul’u Düşünmek
Geçmişi Geçmişimiz Olan Şehir: Bosna - Hersek
Ruhu Vurgun Yemiş Dalgıçlar
13 - 14 Yaşındaki Kız Çocukları Hakkında…
Abdülhamid, Abdülhak Hâmid ve Karındeşen Jack
Ezberlerin Bilimsel Kılıklısı Bir Felakettir
Gidene Yol, Kalana Yer Vermek
İşlenmemiş Cevherler Ülkesi: Türkiye
Eşek Edebiyatı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.