Bir dost nedir? Öteki ben. -Zenon |
|
||||||||||
|
Bazılarımız burçları çok önemser ki, ben o bazılarından biri değilim. İşte burçlar da ayların varlığıyla kaim değil midir? Çalışanlar için de aylar çok şey ifade eder. Aybaşında alacağımız maaşın hesabıyla geçiririz günlerimizi. Çünkü borçlarımız vardır her zaman olduğu gibi. Evlenmeden önce, bilhassa genç hanımlara burçları hatırlatan aylar, şimdi tüm aile fertlerine borçları hatırlatmaktadır. Maaşımızı hemen alacak, bizi sabırsızlıkla bekleyen alacaklılara dağıtacağızdır. Bunun için hem seviniriz, hem de üzülürüz. Öğrenciler için tatil ayları mutluluk zamanları demektir. Hele bir de aylardan Temmuz ise bambaşka… Ancak zayıflarla dolu bir karne getirmişse bizim delikanlı ya da hanımefendi, onun için bir kâbusun adıdır tatil ayları. Arkadaşları gezip tozarken, o ders çalışmak zorundadır aylar boyunca. Emeklilerimiz için de aylar çok önemlidir. Maaşlarını üç ayda bir alan o tonton ninelerimiz, nur yüzlü dedelerimiz daha bir önemserler ayları. Alacakları ve ardından mendillerine sararak ceplerine koyacakları o üç beş kuruş maaşla torunlarına bir bisiklet alacaklardır. Ya da yediklerini, içtiklerini gözüne kakan evlatlarının dokundurmalarını hatta aşağılamalarını önlemek adına, paralarını onlara vereceklerdir “ben sana harçlık veririm baba” teminatını da alarak. Bu ihtiyarlar şanslı olanlardır ki, huzur evlerinde “sen burada huzurlu kal” emrini aldıkları için kendilerini huzurlu hissetmek zorunda kalan evlatlarından yetim anne babalar da vardır. Onlar içinse aylar, ölüme doğru giden merdivenin son basamaklarıdır artık. Belki de huzur evlerinde kaybettikleri huzuru orada bulacaklardır, kim bilir? Onlar için hayatın her saniyesi önemlidir artık. Çünkü yaşadıkları kadar yaşamışlardır şu fâni alemde. Bir ayaklarının çukurda olduğunun farkındadırlar ama ne kadar isteseler de Hacca gidecek kadar parayı bulamazlar. Bulanlar da birilerinin “paralarını Araplara yedirme” öğütlerini dinleyerek; o son günün gelişini tedirgin bir şekilde bekler dururlar. Araplara para yedirmek yerine kederlerinden dut yemiş bülbüle dönerler. Bahar ayları insanlık için bambaşka anlamlarla yüklüdür. Hıdırellez, Nevruz gibi şenlik günlerinin resm-i geçidinin yaşandığı aylardır bahar ayları. Kış geldiğinde vefat eden bitkiler, kemikleşen ağaçlar hatta birer ölü gibi uykuya yatan canlılar, hemen diriliverirler. Böylece ölümden sonraki sonsuz hayatı da müjdelerler bizim için. Kışın ölen dünyanın bahar aylarında dirilişi gibi, bir gün insanlar da sonsuz hayat baharlarına dirileceklerdir. Aylar bütün milletler için önemlidir de Japonların aylara verdikleri değer oldukça takdire şayandır. Japonlar, Ayları da kendi içinde aylara bölmüşlerdir. Mevsimleri 14-16 günlük aycıklardan oluşur. Mesela, 19 Şubat, Japonlar için Yağmur Suyu (Usui) ayının başlangıcıdır. Ya da 5 Mart’ta başlayan Keiçitsu ayı, “Böceklerin Uyanışı” ayıdır. Bu örneklerden de sezebileceğiniz gibi Japonlar, her mevsimi 6’şar aya bölmüşlerdir. Zaten Japon ay adları da oldukça ilginçtir. Ocak ayı Japonlarda Mutsuki (İyi İlişkiler) olarak adlandırılır. Bizdeki Ocak kelimesi de aynı anlamı ifade eder aslında. Kışın en koyu anlarında, Ocak etrafında toplanmış insanların “İyi İlişkiler” kurmak zorunda kalacağı oldukça açıktır.Ya da baharın başlangıcı olan Mart ayı “Doğanın Uyanışı” (Yayoi) kelimesiyle ifade edilir Japonca’da.. Bütün dünya milletlerinden farklı olarak Müslüman milletler için de ortak öneme sahip aylar vardır. Dünya Müslümanlarının tek yürek olmasını sağlayan bu önemli ayların başlangıcı Regâip Gecesi olmaktadır. Regâip Kandiliyle birlikte vasıl olduğumuz Recep ayı, toplum arasında Üç Aylar (Şuhur-u Selase) olarak adlandırılan tövbe aylarının başlangıcı durumundadır. Üç aylar içinde adeta sonsuzlukla dip dibe, iç içe öyle günler vardır ki, az önce saydığımız, insanlık için önemli ayların ya da günlerin hiç birisi bu aylarla yarışamaz. Bu mübarek aylarda ekeceğimiz tohumlar, sonsuzluk sümbüllerine, ebediyet meyvelerine gebedirler. Bizler için bir misafirhane olduğu kesin olan şu fâni dünyanın fâni saniyeleri, bu mübarek aylarda sonsuz hayatımızda bizleri kucaklayacak Sonsuz Evrenleri doğuracaklardır. Dünyanın geçici dertleriyle boğulmuş beynimiz, ruhumuz, bu aylarda adeta derin bir nefes alır. Bir gün çıkıp gideceğimiz şu geçici dünya misafirhanesini güzelleştirmek için çalıştığımızdan daha çok, sonsuzluk âlemlerindeki saraylarımızı inşa etmek için çalışmamız gerektiği açıktır. Gidiş, aniden ve çoğu zaman haber vermeden olacaktır ama bizler için şimdilik meçhul olan o sonsuzluk âlemlerinde kalışımız ebedidir. Aslında hayatımızın bütün ayları, bütün saatleri ve sâniyeleri mübarektir, mübarek olmalıdır. Bizimle sonsuzluk âlemleri arasında çok ince, hassas damarlar, köprüler vardır ki, bu dünyada gerçekleştirdiğimiz eylemlerimiz, hatta tefekkür dünyamızda soluduğumuz her zerre sonsuzluğa akıp gitmektedir. Bu gerçek de gösteriyor ki aslında dünyevi emeller uğruna harcayacağımız her bir saatimiz, Sonsuzluk Alemlerinde inşa edilmiş bir sarayımızı tarumar etmektedir. Elbette dünyada mekan önemlidir ama sonsuz hayatta evsiz, yurtsuz bir müflis olarak azap çekmek, bu dünyadaki kiracılığımızın aslında pek de acı olmadığını göstermektedir. Şu da bir gerçektir ki Sonsuzluk için yapacağımız dünyevi işlerimizin tamamı da Sonsuzluğu doğuracaktır. Yani Sonsuzluğu kazanalım derken, tüm dünyevi işleri terk ederek zavallı birer miskin olalım demiyoruz. Helal dâiresi geniştir harama girmeye lüzum yoktur. Zina etmek yerine evlenmek, şarap içmek yerine türlü türlü şerbetler içmek, insanlara düşman olmak yerine nefsin kötü isteklerine düşman olmak, haram yerine helal yemek, ailemiz ve insanlık için çalışmak vb. eylemlerimiz eğer niyetimiz Allah rızası olursa, hem dünyamızı hem de ahretimizi mamur edeceklerdir. Japonların deyimiyle söylemek gerekirse, bu “Yayoi” (Uyanış) Aylarıyla birlikte uyanmış ruhlarımızı, seküler, siyasi, maddeci ninnilerle uyutmayı bırakarak, hayatımızı yeniden bir gözden geçirmemiz ve sonsuzluğa giden yollarımızı bir kere daha tanzim etmemiz gerekiyor. İnsanlık olarak içinde boğulduğumuz “carpe diem” (anı yaşamak) felsefesi, “hâlidine fiha ebeda” (onlar orada sonsuza kadar kalıcıdırlar) gerçeği karşısında bizi ne kadar mutlu edebilir? “Pro aeternitas carpe diem” (sonsuzluk için anı yaşamak) hakikatine ulaşmadıktan sonra, hangi geçici hülyalar, hedefler bizi tatmin edebilir ki? Not: Oğuz Düzgün'ün yazıları www.edebigazete.com sitesinde yayımlanmaktadır. İlk Sanal Edebi Gazete olan www.edebigazete.com her geçen gün gelişerek yoluna devam etmektedir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Oğuz Düzgün, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |