Gerçek sanat, gizlenmesini bilen sanattır. -Anatole France |
|
||||||||||
|
****** Lanet olsun!Defterin bazı sayfalarını okuyamıyorum bir türlü.Başkaları da sanacak ki benim uydurduğum bir hikaye...Tabii ki eklemelerim var,ama başkalarına ait olan bir şeyi kendime mal etme gibi bir küçüklüğü gösteremem. Defterin bazı sayfalarında ne amaçla yapıldığını bilmediğim toplama ve çarpmalar var.Alınan bazı şeylerin fiyatları da yazılmış.Buradaki fiyatlar hep kuruş cinsinden ya da 2 lira,5 lira filan şeklinde..Ne kadar da ucuzmuş o zaman herşey... Neyse,biz defteri aktarmaya devam edelim. ********** 27 Haziran 1970 “Of be,bu günler de bir türlü geçmek bilmiyor!Canım çok sıkılıyor.Evde kimse yok.Annem dostuna,Tuğba da sözde sinemaya gitti.Neredeyse gece yarısı olmak üzere.Bir-iki gündür can sıkıntısından ne yapacağımı bilemiyorum. Aysel’e bakarsan bir erkek arkadaş bunun en iyi çaresiymiş.Acaba doğru mu söylüyor?Yok canım,onun lafına inanılır mı?Kendisi her önüne gelen çocukla geziyor,başkalarını da aynı yola sürüklemeye çalışıyor.Dün Naci,bugün Necip,yarın Ufuk…Ohooo,ona bakarsan günde birkaç tane değiştirmek bile normal. ”Hele Necip” diyor,”çok yakışıklı çocuk.”Çok da romantikmiş.Geçen gün bir pastanede otururlarken elini tutmak için izin istemiş,tabii bizimki hemen elini vermiş.Saatlerce avucunun içinde tuttuğu ele şiirler okumuş.Gece olunca deniz kenarına inmişler,yavaş yavaş yürürlerken Aysel’in omzundan tutmuş,kendine çekmiş ve dalgaların sesleri arasında dudaklarından öpmüş. ”O an kendimi bir kuş kadar hafif hissettim.” diyor Aysel.Nefesi çok yakıcıymış,bizimki adeta sersem bir tavuk gibi şaşkına dönmüş.Sonra bir taksiye binip çocuğun Zeytinburnu’ndaki evine gitmişler.Ohhh!Bundan sonrasını yazmasam,daha iyi galiba.Bana da ne oluyor yani.Ben neden etkileniyorum ki…Öptüyse Aysel’i öptü,seviştiyse Aysel ile sevişti. Bir ayak sesi duyuyorum,galiba Tuğba geldi.Defterimi saklamalıyım. Görürse dilinden ve alaylarından kurtulamam” ******** Dedim ya defter çok küçük bir şey;çok şey sığdırsın diye ufacık harflerle yazmış.Bu beni biraz zorluyor.Esas söylemek istediğim bu değil.Şu anda bile o olayın etkisi altındayım. Defterin bir sayfasının içinde üç tane saç teli buldum.Oraya nasıl girmişler bilmem ama bu anıları yazanın olduğunu sanıyorum. Saçları görünce kafamda bir uyuşukluk hissettim önce.Sonra bu uyuşukluk boynuma oradan da tüm bedenime yayıldı.Neyse duygusallığı bırakalım da defteri okuyalım... ********** 13 Ağustos 1970 “Ne aile be kardeşim?Ahlaksızlığın her türlüsü var bizde.Dün de annemin birinci kocasından olan kızı yani ablam Fatma çıkageldi.Onun başındaki de ayrı bir dert.Kocası işini gücünü bırakmış,zengin bir kadın bulmuş.Onunla birlikte yaşıyor ve kadının parasını yiyormuş.Kadının zenginliğinin kaynağı da belliymiş,çünkü gündüzleri başka erkeklerle gezip tozuyor para kazanıyormuş,geceleri de ablamın kocasıyla birlikte oluyormuş.Ablam hem ağlıyor,hem de anlatıyor: -Ah,şu çocuk olmasa,bir gün bile durmam ayrılırım.Ah benim kötü kaderim,bununla evleninceye kadar Tuncay ile evlenmiş olsaydım,şimdi mutlu bir yaşam sürecektim.Kaç gündür adamın eve uğradığı yok.Neymiş,ekmek kapımızmış.Kadınla aralarında hiçbir ilişki yokmuş,ama ikisini de çırılçıplak yatakta yakaladığımda ilişkileri var mı yok mu belli oldu.İnanmazsın Sibelciğim,vallahi yüzleri bile kızarmadı.”Gel otur,hoş geldin!” dediler.Çok da misafirperverler canım!Çocuk açlıktan ölecek,para ver de bir şeyler alayım,benim oturacak zamanım yok,dedim.O şırfıntı çocuğu duyunca kudurdu,herhalde bilmiyordu arada bir çocuk olduğunu.”Gebersin piçin,kocanı doyuruyorum yetmez mi?” dedi. Fatma ablam,evinden getirip bizim koridora koyduğu küçük bir halıyı göstererek: -Sibel anacığım be,şu halıyı satmak istiyorum.Bana yardımcı olsana.Etraftaki komşulara bir sor bakalım,belki bir alan çıkar.Ben yarın gene uğrarım. Deyip gitti.Bu sabah da tekrar geldi.Üstteki komşunun 50 lira verdiğini söyleyince hemen ona koştu,halıyı verip parasını aldı ve allahaısmarladık bile demeden kaçarcasına gitti. Seni gidi seni…Sen de kocanın gittiği,ananın gittiği yolun yolcususun ya…O çocuğa,o yavruya yazık.” 29 Ağustos 1970 “Bir hafta içinde arka arkaya iki tane yangın olayına tanık olduk.Biri bizim evde,diğeri de annemin dostunun evinde.Biz Tuğba ile sinemaya gitmiştik.Herhalde yanık sigarayı aceleyle çıkarken kül tablasının kenarında unutmuşum.Sigara yana yana kül tablasından yere düşmüş,yerdeki kilimi tutuşturmuş,derken alevler sarmış evi. Bereket komşular yangını fark etmişler de kendi çabalarıyla söndürmüşler. Zaten evde değerli bir eşyamız da yoktu ya,onun için isterse hepsi yansın.O kadar önemli değil.İki eski koltuk,iki divan,birkaç kilim,üç tane orası burası kırık sandalye… İkinci yangın esas önemli olan.Önemliden de öte ilginç.Gece saat tam 23,30’da bir çığlık,bir feryatla bir kadın bir de erkek “Yanıyoruz,yanıyoruz!” diye bağırarak üzerlerini bile giyemeden kendilerini sokağa atmışlar.Bunları görenlerin çoğu gözlerini kapamak ya da arkalarını dönmek zorunda kalmışlar.Adam,”İçeride annem var.Yaşlı ve hasta,n’olur onu kurtarın!” diye yakınıyormuş.Ancak kimse cesaret edip de içeri giremeyince zavallı felçli kadıncağız diri diri yanarak ölmüş.İtfaiye yangını zor da olsa söndürmüş,ama annem ve dostu hâlâ polisin elinden yakayı kurtaramadılar: “ -Sen kimsin,bu adamın karısı mısın?Karısı değilsen ne arıyordun o adamın evinde?Kendiniz kaçarken,ihtiyar kadını da niye kurtarmadınız?Evde yanık ateş var mıydı,kurabiye imalatında kullandığınız fırını,yatarken söndürmüş müydünüz?” gibi soruların ardı arkası gelmiyormuş. Bu yangından dolayı bütün mahalleli annemin o adamla olan ilişkisini öğrendi.Oysa herkes annemi orada çalışıyor biliyordu.Utancımdan insan içine çıkamaz oldum.Tuğba için hava hoş: “-Ne var kızım bunda utanacak?Bir kadın erkeksiz yaşayabilir mi?Hem elâlemin namusu onlardan mı sorulurmuş!” diyordu.Dedikleri belki biraz doğruydu,ama elimde değil gene de utanıyorum. Bu olaydan sonra annem,babamdan ayrılıp o adamla evleneceğini açıkladı.Ancak babam inat olsun diye boşanmaya razı olmadı.Annem buna rağmen boşanma dilekçesini yazdırdı,mahkemeye dilekçeyi verdi mi bilemem.Üstelik dilekçede beni de tanık olarak yazdırmış.Benim tanıklığımdan ne olacak?Hem ben babamı nasıl haksız gösterebilirim ya da kötüleyebilirim ki… ******* (Devam edecek)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |