|
• İzEdebiyat > Öykü > Kent |
141
|
|
|
|
Umut, yaptığı işin şakaya gelir bir tarafının olmadığını, ortamın ciddiyetinden anladı. Tazecik yüzünde hüzün kasırgaları esti. Yaptığının yanlışlığının farkına vardı: utandı. Gözlerini kucağından kaldırmadı. Ezildi; üzüldü. Dudakları titredi. Pişmanlık |
|
142
|
|
|
|
Elleri, uzun süre hayatta bekletildiğinden belki buruş kırış; gözleri düşük voltajlı
avize ışığı solgunluğundaydı. Ayakları, -hastalıktanmış sonradan kadınlar söyledi-
tombul tombul, bacakları iki bacağımdan biraz in |
|
143
|
|
|
|
Sonra birde baktım ki büyümüşüm. Oysa kimse büyümeyi isteyip istemediğimi sormamıştı bana. Ben elimde nerden bulduğumu hatırlamadığım tahta bir sopayla yol kenarından başlarını uzatan meraklı otların kafalarını koparıyordum, aslında düşman askerleriyle savaşıyordum, bir ülkenin kaderi benim ellerimdeydi çünkü. Ve kılıcım elimdeydi ve hilim hilim olmuş elbisemin deliklerinden giren ıslak ve soğuk rüzgar hiç de umurumda değildi… Ama birilerinin umurundaydı, bir gün geldiler, sen artık büyüdün dediler… Her şey bir anda oldu anlayamadım, bir de baktım ki büyümüşüm. |
|
144
|
|
|
|
İznik'te bir köftecide öğlen yemeğimizi yedik. Yüz elli gram köftenin bedeli sadece bir milyon liraydı |
|
|
|