• İzEdebiyat > Öykü > Kent |
21
|
|
|
|
Karanlık, şehrin bol ışıklı aydınlığına, hengâmesine galebe çalamamıştı henüz. Bir yanım Fatih, bir yanım Beyazıt, sırtımda boğazın gece meltemi. Işıklı caddeden geçen gençlerin şen şakrak sesleri içinde sıcak bir günün ardından, köşküne çekiliveren güneşin yokluğunu fırsat bilip sökün eden tatlı bir serinlikten belki de mahmur bir demde silah sesleri sardı asumanı o gece. Sen yoktun Hacı, öyle ya sen öğle namazını kılar en fazla hadi ikindiye kadar kalırsın. Buraların müdavimi olan benim yıllardır, gündüzünde ve gecesinde. Eli silahlı, yüreği ve beyni prangalı insanlar gördüm ben o gece Hacı. Şu yapraklarımdan kalkanlar yapmak istedim cadde boyunca. Yapraklarımı bir paravan gibi önlerine çekeyim, varsın kurşunlar beni parelesin de vatan evlatlarına değmesin istedim. Gencecik bedenler bol ışıklı caddenin asfaltına düştükçe, tekbir seslerine karıştı şehadetin kokusu. Bir ben aldım o kokuyu, bir de asfalt yolu kanlarıyla şereflendiren şehitler. |
|
22
|
|
|
|
Bir çocuk ne diye küçük bir köyden çıkıp buraya gelir? Bin kilometre uzakta, yabancı bir şehre, neden? Belki annesi ölmüştür. Babası yeniden evlenmiştir. Üvey anne bu belki ekmek vermiyordu. Belki kötü söz söylüyordu. Dayanamayıp kaçmıştır. Babası da ölmüş olabilir. . Anası yeniden evlenmiştir. Ama üvey baba çocukları istememiştir. |
|
23
|
|
|
|
Mehmet nakil ilmühaberini almak ve tayin işlemlerini elden takip etmek için personel daire başkanlığı binasına girdi. Dün evraklarını teslim ettiği toparlak suratlı memuru yerinde bulmak umuduyla o tarafa doğru yöneldi... |
|
24
|
|
|
|
İçinden müzik ve fizik geçen kısa bir öykü. ... ...
Ve sonra ara. ...
Ve sonra işte o müzik... Dı dı dııııı, dıııı rı rınnnn. dıı dı dııııı, dı rı rınnn. Sen anladın da yazamadın, ama işte o müzik. Brahms'ın 3'ünün 3'ü... Ne güzel akıyor her şey. Aksın zaten. Durmasın. Ama bazen zaman akmasın. ... |
|
25
|
|
|
|
Olduğu yerden hızla üzerine yürüdü. Kaderden daha güçlü bir fiziği vardı. İki eliyle kaderin bedenini kavrayarak sıkıca kavradı. Duvara yapıştırarak gözleri yuvasından çıkmış bir öfke ile seslendi kız kardeşine
"Pis bir fahişe miyim?"
Kader can havliyle Ferzan'ı ittirdi.
"Neler olduğunu sen ve ben biliyoruz."
"Bilmeyen tek kişi hakan..." |
|
26
|
|
|
|
Otobüs, içerisindeki insanlarla birlikte savrulup duruyordu. İçerisi, tek bir koltuk boş kalmayacak şekilde tıka basa doluydu ama şu ana kadar kimsenin sesi çıkmamıştı... |
|
27
|
|
|
|
Asansörde çıt bile çıkmıyordu. Yıllanmış asansörün kendi sesi zaten o kadar iğrençti ki her seferinde konuşmuş olmayı dilerlerdi. Ama bu ayin bozulursa sanki uğursuz bir şeyler olacakmış gibi kimsenin her seferinde hiç sesi çıkmazdı. Aşağı vardıklarında hemen işe koyulmazlardı. Önce biraz aşağıya psikolojik olarak alışmanın verdiği zamanı kullanırlar. Bunu yaparken kimse birbirine bakmaz, çıplaklarmış gibi hareket ederler, bu alışma devresi bir tür kıyafet giyme seremonisine döner, herkes giyinince işe koyulunurdu. |
|
28
|
|
|
|
İlk yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.. |
|
29
|
|
|
|
Kaldırım boyunca uzanan demir parmaklıklara dayanan insanlar parmaklıkların
sallanışına ayak uydurmuş; titreşiyorlardı. |
|
30
|
|
|
|
“Vitrinlerde kitaplar. İmrenerek bakıyorum:
Bir gün benim de kitaplarım vitrinlerde olacak mı acaba?…
Yazar değilim ben; istesem de olamam. Her şeyden önce benim okumam yazmam yok.
Yazmayı bırakın, doğru düzgün konuşmayı bilmem ben. Düşünemem, muhakeme yapamam; hayat acemisiyim, ben hayatı bilmem ki…”
|
|
31
|
|
|
|
Bir Kızkulesi hikayesi...
Kızkulesi önündeki akıntı, bazı günler şiddetlenir. Akıntının şiddetinden, şamandra denize doğru eğilir. Denizin üstü köpük köpük olur ve deniz, dere gibi akar.
Aslında akan, Kızkulesi'ndeki kızın gözyaşlarıdır... |
|
32
|
|
|
|
"Senin bir öykün var mı?" diye sordum.. Halbuki dünyaya gelen ve sadece üç gün yaşayan bir bebeğin bile aslında bir öyküsü olduğunu çoktan öğrenmiştim..
"Herkesin kitabı yazılmamış bir hayat hikayesi vardır, kimi ödül alır kimi sahaflarda yok olur gider |
|
33
|
|
|
|
Annesi onu güneşin yaşam haykıran sabahında kaldırdı.
Oda bu güzel uykuyu hiç bozmak istemiyordu,yaşamı anlamayan benliği kendini sorgulama şansı bile vermiyordu,oda daha 10 yaşındaydı. |
|
34
|
|
|
|
Bir gün "Ben sizce güzel miyim ?" diyen bir kadın sesi ile de karşılaştım.
Görmüyorum ki seni...
Nereden bileyim dedim.
"Sesimi dinle benim" dedi sonrasında kapattı telefonu.
Dinledim.Güzelsin diyecektim halbuki.Dememe fırsat kalmadan kapattı. |
|
35
|
|
|
|
Ağzına kadar tıkış tıkış dolu otobüsün basamağına, kapıdakileri ezip geçercesine, güçlükle bastı Mehmet... |
|
36
|
|
|
|
Ben hemen kendime bir tane aldım, ama ne yaptıysam parasını almadı. Hala da almıyor. Senin çayların benden der, senin sayende benim çocuklarımın karnı doyuyor der, ama para almaz.
|
|
37
|
|
|
|
Sıram geldi.Kaç para bu baklavanın kilosu dedim.
Satıcı kadın sıraladı.Bol cevizli,tereyağlı,Gerçek şekerli,Bizde Glikoz olmaz! olamaz beyim dedi.
Bir baklava için bu kadar abartılı benzetme yapmasına şaşırdım.Ama satıcıydı nihayetinde.O albenili görseli besleyen bir kaç abartılı söz normal sayılabilirdi. |
|
38
|
|
|
|
Ölüm haberini duyan birçok insan adeta yıkıldı. Bu habere inanmak da zorlandılar. Ayna Mahmut ölemezdi. Hele bir de bu saatten sonra. Gerçeği bilenler bu ölümü elbette normal karşılıyordu. Bir insan tabii ki sonsuza kadar yaşayamazdı. Tabiatın bu korkunç gücü karşısında bir canlı ne kadar dayanabilirdi ki?.. Ayna Mahmut da bu semtin efsane isimlerinden biri sayılırdı. |
|
39
|
|
|
|
Mektuplaşmak istediklerimizde ev adresi yerine elektronik posta adreslerini vermeye başladılar.Ben elimin değmediği kokusunu alamadığım,yıllarca saklayamaya
cağım elektronik,sanal,duygusuz mektubu ne yapacaktım. |
|
40
|
|
|
|
Bu dünyada anam olsa beğenirdi beni çünkü ben onun kuzgun yavrusuydum! O halde ben de içimi, sevincimi, hasretimi, korkularımı, hayallerimi cesaretle İstanbul’a ve doktoruma anlatacaktım. Benim adım Saadet Şefikay’dı. Ve dedikleri oldu. Darüşşafaka’ ya teslim etmiş beni doktorum. |
|