Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloğlu Tiyatro sahnesiyle, yaşam sahnesi arasında savrulur Oscar. Tiyatro sahnesinde yaşadığını anlar, orada özgürdür, orada insan. Ama gerçek hayatla da bağını koparmaz. Kuliste rolünü ezberlerken, bir ara gözü gündelik gazetelere kayar. Şöyle bir tarar haberleri ve toplumun gündemine bakar. Yüksek sesle başlıkları okur, kendince yorumlar yapar. “Bir telaştır gidiyor ortalıkta. Firmalar sallanıyor, paparazziler ortalıkta cirit atıp yatak sırlarını, kıskançlıkları, estetik ameliyatları anlatırken, üst makamdakiler, yara almış hayvanlar gibi, özel yaşamın boşluklarına sızıp saklanıyorlar ve sonunda – olanların taçlandırılması gibi – taraflı gazetelerin geniş kıçlarıyla nasıl pisliğe oturdukları görülüyor. Avukat kariyer yapmak ister, yargıç bir yığın dosya içinde boğulur, savcı gürler, polis evlere baskın yapıp sanık arar. Cinayet işleyenler salıverilir. Kendini öldürenler ise sadece bir dosya notudur; belki o bile değildir. Irkçılık aldı yürüdü. İnsanın derisine bakıp aşağılıyorlar, öldürüyorlar. Ya cinayet işlemek için kışkırtılanlar, hem de masumiyetin kötülük karşısında yenik düşmesine neden olanlar…İago olmaktansa Othello’nun traji-komik dünyasını canlandırmak isterdim.” Oscar hüzünlü, mutsuz. Gerçek yaşamın pisliğinden, temiz tiyatro sahnesine kaçmak istiyor. Daha steril bir dünyaya. Kendi içinde kesinlikle daha dürüst, kesinlikle daha temiz kalmış bir yere. Oscar ancak orada nefes alıyor. “Bana William Deyin”, 60’lı yaşlarını süren bir aktörün kendisiyle ve tiyatro geçmişiyle olan hesaplaşmasını anlatıyor. Özdemir Nutku’nun yazıp yönettiği Zafer Diper’in Oscar rolünü oynadığı oyun, satır aralarında günümüz insanına çok şey söylüyor. Özdemir Nutku, metni dantel zarafetiyle işlemiş. Bu konuda oyunun dramaturgisini yapan Hülya Nutku’nun incelikli ve sağlam tiyatro bakışını da göz önüne almak gerekiyor. Selda Kulluk Yerdelen, Oscar karakterini iyi yansıtan ve oyunun atmosferine uygun dekor ve kostümler tasarlamış. Oyunda kullanılan aksesuarlarda ve mask tasarımında A. Emre Keskin’in imzası var. Oyunun ışık ve müziklerini ise Süreyya Karaduman, Yılmaz Alp ve Emrah Sofu hazırlamışlar. Özdemir Nutku, oyunun kitabının ön sözünde “Oscar’ın yalnızlığı bugünkü insanın yalnızlığıdır; onun terk edilmişliği, bugünkü bireylerin terk edilmişlikleridir” diyor. (Özdemir Nutku “Bana William Deyin” Mitos/Boyut Tiyatro/Oyun Dizisi 369) Bütün gizli kalmış Oscar’ların nezdinde, “Bana William Deyin” duruşu olan, daha önemlisi söyleyecek sözü olan bir oyun. Böyle olunca, Oscar’a sahnede hayat veren usta oyuncu Zafer Diper ile hayata, Oscar’a, William Shakespeare ve tiyatroya dair konuşalım istedik. SDK – “Bana William Deyin” oyunundaki Oscar için “sahne” neyi ifade ediyor? Zafer Diper – Oscar sahnede var olan bir karakter. Sahnede nefes alıp veriyor, sahnede yaşadığını hissediyor. Oscar’ı sahneden indirin, anında ölür. SDK – Oyunda, Oscar’ın üzerinde vurgu yaptığı “soytarı” karakteri, neden bu kadar özel bir anlam kazanıyor? Zafer Diper - En işlevsel, en sanatsal soytarı kavramını Shakespeare’ de görüyoruz. Palyaçoların işi güldürmek eğlendirmektir ama soytarıların işi doğruları söyleyerek düşündürmektir. O dönemde, krala en yakın olan ve acı gerçekleri yüzüne söyleyen tek kişi yine soytarıdır. Çünkü kralın koltuğuna kraldan başka oturan tek kişidir. Kralı güldürmesi bir yana danışman görevi de üstlenen önemli bir karakterdir. Soytarıların danışmanlığın yanı sıra, yönlendirmek gibi çeşitli görevleri de var. Mesela, en önemlilerinden biri Shakespeare’in Kral Lear’in de gördüğümüz soytarı. Çok akıllı bir soytarıdır. Oyunun bir yerinde Oscar, Kral Lear’ın soytarısının Kral Lear’a ne dediğini anımsar. “Bak evladım, sen acı kaçıkla, tatlı kaçık arasındaki farkı biliyor musun? Kim sana öğüt verdiyse, Pay et topraklarını diye, Beri gelsin, yanımda dursun Diyelim ki sen osun. Böylece tatlı kaçık, acı kaçık Çıkar ortaya apaçık Tatlısı şu alacalı, (kendini gösterir) Acısı da şu olmalı.” (Lear’ı gösterir) Lear “Yani bana kaçık mı diyorsun delikanlı?” deyince, soytarı cevabı patlatır: “Eee, n’apalım, öteki unvanlarının hepsini bağışladın; doğuştan bir bu kaldı sana.” der. Soytarılarda yaşadıkları o birikimin ona sağladığı bir hüzün de var. İyi bir soytarının bilgi dağarcığı da çok geniş olmalı. Doğaçlamadan o cevapları verebilmesi, hazır cevap olması, olayı görebilmesi için kültürel ve sanatsal bir birikimi olması lazım. Ayrıca soytarılar da kara mizah yapabilme yeteneği de var. Soytarılar ne kadar mutsuz olsalar da güldürürler. Dünyanın acılarını yüreklerinde ve beyinlerinde hissettikleri için de bir şekilde hüzünlüdürler. Burada soytarılar insanın dünyaya eleştirel bakışını da özetliyor. Soytarı kavramı genel anlamıyla, olayın eksenine böyle yerleşiyor. Öte yandan Oscar, “ıvırı zıvırı bırakalım da doğru dürüst şeyler yapalım” demek istiyor. Hep de yapmak istiyor ama bir türlü yapamıyor. SDK – Neden Oscar sürekli Shakespeare’in oyunlarında oynamak istiyor? Zafer Diper – Oscar, Shakespeare hayranı bir vodvil oyuncusu. “40 yıldır tiyatrodayım ve bir türlü istediğim rolleri oynayamadım” diyor. Oscar, Shakespeare’i sanatsal ve düşünsel boyutta tapınacağı tek ilah olarak görüyor. Shakespeare, bir oyuncu olarak onun için ulaşabileceği en üst sınır. Shakespeare, Oscar için her şeyi yazan, her şeyi söyleyen bir Tanrı gibi. Onunla özdeşleşiyor. Ama sirklerde çalışmak, hep böyle vodvillerde oynamak Oscar’ın kaderi olmuş. Oscar oyunun bir yerinde bir düş görüyor. Shakespeare, Oscar’ın düşünde, “Siz benim oyunlarımda başrol oynamak yerine soytarılarımı denesenize” der. Oscar uyandıktan sonra coşuyor, “belki benim yeteneğimi o da sezinledi” diyor ve Shakespaere’in soytarılarını oynamaya karar veriyor. Sonra Shakespeare’in eserlerindeki soytarı karakterlerini saymaya başlıyor. “12 Gece’de “Feste” var, Beğendiğiniz Gibi’de “Touchstone”, Venedik Taciri’nde “Lanceelot Gobo” var” diyor. SDK – Oscar’ın hayata bakışında bir ironi, bir alaycılık var gibi. Öyle değil mi? Zafer Diper – Oscar karakterinin kendisi alaycı zaten. Oscar, yaşamı harcanmış gitmiş diye hissediyor ama yaşama tutunduğu noktaları var. “Bu yaşa geldim doğru dürüst bir şey olamadım ama hala elim ayağım tutuyorsa doğru dürüst bir şeyler oynamalıyım. Mesela, Shakespeare’den bir şeyler oynamalıyım” diyor. Kuliste Shakespeare’den parçaları kendi kendine oynuyor. Oscar bir vodvil tiyatrosunda yaşlı bir aktör. Oyuncu arkadaşları onu kuliste unutuyorlar, çekip gidiyorlar. Bir zamanlar doğru dürüst bir tiyatroda oynamış. Sonra sürdürememiş. Çok güzel bir aşk yaşamış. Onu da sürdürememiş. Hayatı hep hayal kırıklıklarıyla dolu. Yaşamı akıp gitmiş. İçinde bulunduğu bir acizlik durumu var, bir şeyleri bir türlü kotaramamış olmanın getirdiği bezginlik var. Buna rağmen, bütün bu umutsuzluğuna karşın hayata hala tutunmaya çalışıyor. İşte Oscar’ın alaycılığı ve hüznü buradan kaynaklanıyor. Oyunun sonlarına doğru olan bir olay onu değiştiriyor, dönüştürüyor. SDK – “Bana William Deyin” oyunu, Oscar karakterinin nezdinde bütün tiyatro oyuncularına bir güzelleme diyebilir miyiz? Her oyuncu Oscar karakterinde kıyısından köşesinden bir şeyler bulabilir diyebilir miyiz? Zafer Diper - Evet bazı yönleriyle her oyuncu Oscar’da kendinden bir şeyler bulabilir. SDK – Peki, siz istediğiniz rolleri oynayabildiniz mi? Oynamak istediğiniz ama oynayamadığınız bir rol oldu mu? Zafer Diper – Biz özel bir tiyatroyuz. İstediğimiz her rolü oynadık. İyi oynadık, kötü oynadık. Bazen becerdik, bazen beceremedik ama istediğimiz her rolü oynadık. Ama çok önemli işler yaptık. “Bizim Tiyatro” 30. yılına giriyor. Sanırım iyi işler yaptık. Bütün oyuncuların oynamak istediği çok özel roller vardır. Mutlaka bir şeyleri oynamak ister insan. SDK – Mesela, bütün oyuncular, her nedense Hamlet oynamak ister. Sizin böyle bir isteğiniz oldu mu? Zafer Diper – Gelecek yıl 30. kusur yıl sonra tekrar “Hamlet” yapacağız. Çok farklı bir “Hamlet” olacak bu. Bizim Tiyatro’nun açılış oyunu “Hamlet”’ ti. İlk çocuk oyunumuz da “Nasrettin Hoca ve Eşeği” ’idi. Tabii bunca yıl sonra, yaşanan değişimlerle birlikte bu iki oyunu yeni bir dille sahneye koyacağız. SDK – Tekrar oyuna dönersek, Oscar’ın hayattan beklentisi ne? Zafer Diper – Umutsuzluğunun içersinde bir umut var. “Hala elim ayağım tutarken bir şeyler yapmalıyım” diyor. Ama bu umut gerçek anlamda seyirciyle buluşursa gerçekliği olacak. Tiyatro sahnesini soyut anlamda gerçek hayata da uyarlayabiliriz. Bu gerçek hayatta yapmak istediğimiz işler olarak da algılanabilir. Oscar’ı biz oyun boyunca istemediği rollerin oyuncusu olarak görüyoruz. Gerçek hayatta da Oscar istemediği rollerin oyuncusudur. Biz oyun boyunca, Oscar’ı oynamak istediği oyunları kuliste “tek başına” kendi kendine oynarken buluyoruz. SDK – Tek başına derken Oscar tek kişilik bir oyun. Sizin tek kişilik oyunlarınız çok özel . öyle değil mi? Zafer Diper – “Tek kişilik” oyunlarda çok büyük bir emek var. Ben “tek kişilik” oyunlara tövbe etmiştim. Ama işin içine Özdemir Hoca girince, tövbemi bozdum tabii. Özdemir Hoca, bilgisi ve donanımıyla çok özel bir tiyatro insanı. Sonra, biliyorsunuz Özdemir Hoca gerçek bir “Shakespeare uzmanı” dır. Çıkarttığı “Shakespeare Sözlüğü” başlı başına bir olaydır ve Türk Tiyatrosu için gerçek bir bilgi hazinesidir. Ama maalesef, kitap çok fazla duyurulamadı. Kitaba gereken önem verilmedi. Şunu unutmamak lazım. İkinci bir Özdemir Nutku yok. Özdemir Nutku, Türk Tiyatrosu için çok büyük bir kazanım. “Bana William Deyin” sanatsal anlamda ve içeriksel anlamda çok özel bir oyun. Metnin içine bakınca Özdemir Hocanın çok ince ayarlar yaptığını görüyorsunuz. O metinde çok ince bir işçilik var. Bu nedenle, “Bana William Deyin” söz konusu olunca, tekrar “tek kişilik” oyunlara geri döndüm. “Bana William Deyin” dışında şimdiye kadar üç tane “tek kişilik” oyun yaptım. Biri, 23 yıl süren “Yargı”’dır. “Yargı”, Anadolu’nun hemen hemen her yerinde ve Avustralya’dan Kanada’ya kadar çok sayıda ülkede oynandı ama bu sene oynamadım. Sonra, “Ölüm Uykudaydı” isimli oyunu yaptım. Onun da başına çeşitli belalar geldi. İki yerde yasaklandı. Oyun hakkında 13 tane dava açıldı. Sonra “Öz Kıyım”ı yaptım. SDK – “Bana William Deyin” oyununu bu kadar özel kılan nedir? Zafer Diper – “Bana William Deyin”, yazılışı ve dramatik kurgusuyla çok özel bir oyun. Özdemir Hoca oyunu yazarken çok ince ayrıntılar kullanmış ama seyirci koltuğunda oturanlar bu ince ayrıntıları, bu ince ayarları, bu göndermeleri gayet güzel anlıyor. O nedenle, işlenişi, yorumuyla çok güzel bir oyun. Oyunun kendine ait bir ışığı, kendine ait bir iç müziği var. Bu nedenle, çok güzel izleniyor ve oyunun ne demek istediği gayet güzel algılanıyor. SDK – Bazı sanatçıların kaderinde sanki bir parça “Oscar” olmak var gibi. Öyle değil mi? Zafer Diper – Bu, sanatçıların hayata nasıl baktıklarına, yaşamı nasıl duyumsadıklarına bağlı bir şey. Bazıları için geçerli olmayabilir, bazıları için de geçerlidir. Oscar öyle sefalet içinde biri değil. Bir takım paralar kazanıyor. Pansiyonda kalıyor. İsterse pansiyona gidebilir ama o kuliste kalmayı tercih ediyor. SDK – Tiyatroya hayatını veren insanlar için “Oscar” bir öz yaşam eleştirisidir. Diyebilir miyiz? Zafer Diper – Diyebiliriz. Çıkarımlar sağlayabiliriz. Anlam zenginliği bakımından oyun çok geniş yelpazede göndermeleri olan bir oyun. Tiyatro sahnesinde var olduğunu hissetmek, yaşamda var olduğunu hissetmek aslında. Oyun, böyle soyutlamalara açık bir pencere bırakıyor. SDK – Oscar neden “Bana William Deyin” diyor? Bu cümlenin altında yatan anlam için ne söylenebilir? Zafer Diper – Oscar çok yalnız bir insan. Bir yabancılaşma yaşıyor. Pansiyona bile gidememiş. Kuliste sızıp kalmış. Bu şartlarda, Shakespeare Oscar için bir “kırılma noktası” ama aynı zamanda yaşama sığındığı, sarıldığı ve bağlandığı nokta. Düşünceleri ve duyguları, o birlikteliği Shakespeare’de bulduğu için o kadar önemli. Oscar gündelik yaşamdan ve sosyal hayattan kopuk yaşıyor ama bağlarını koparmıyor. Mesela kuliste sevmese de “Lanet olsun ama Plautus’u çalışmak zorundayım, bu metni ezberlemek zorundayım” diyor. Gündelik yaşama ait o bağları, artık Shakespeare’in oyunlarını oynayarak sürdürmek istiyor. Shakespeare’in karakterlerini çok seviyor. Onlarla yaşıyor. Oscar için gerçek dünya ile hayal dünyası arasındaki kırılma noktası William Shakespeare. SDK – Oscar, gerçek hayatın çirkinliklerinden kaçar ama gerçek hayatla da bağını koparmaz. Mesela, kuliste prova yaparken göz attığı gazetelere bakarken “Taraflı gazetelerin geniş kıçlarıyla nasıl pisliğe oturdukları görülüyor. Avukat kariyer yapmak ister, yargıç bir yığın dosya içinde boğulur, savcı gürler, polis evlere baskın yapıp sanık arar” der. Bunları söylerken Oscar’ın bir karşı duruşu vardır. Buradan yola çıkarak, sanatçıların “toplumsal sorumlulukları” konusunda ne söyleyebiliriz? Zafer Diper – Tiyatrocular yalnız insanlar. Bugün büyük bir cesaretle ortaya çıkıp bir şeyler üretmeye çalışıyoruz. Örgütümüz yok. Birlik beraberlik yok. Mesela, “Ölüm Uykudaydı” isimli bir oyun yaptım. İki yerde yasaklandı. Biri Zonguldak’ ta, diğeri Diyarbakır’ da. Gazeteler boy boy manşetler attılar. Ne oldu? Ertesi gün yapayalnızdım. Oyun hakkında, 13 tane dava açıldı. Davalara para yetişmez. Yalnızız. Çok yalnız insanlarız biz ve büyük bir cesaretle elimizden geldiğince “iyi bir şeyler” üretmeye çalışıyoruz. O nedenle, tiyatro yapmak cesaret işi. SDK – Oyuna seyircinin tepkisi nasıl? Zafer Diper – Seyirciden çok güzel geri dönüşler yaşıyoruz. Oyun çok beğeniliyor. Özellikle Bursa’ da anı defterine çok güzel seyirci izlenimleri yazıldı. Her gittiğimiz yerde oyun çok sevilerek izleniyor. Zaten salonda alkışların tonundan, renginden oyunun ne derece beğenilmiş ne derece beğenilmemiş anlarsınız. “Bana William Deyin” çok seviliyor. SDK – Oscar karakteri yoluyla oyunda tiyatro dünyasına bir gönderme var mı? Bir sistem eleştirisinden bahsedebilir miyiz? Zafer Diper - Ben, günümüz koşullarında tiyatro yapma cesareti gösteren bütün profesyonel ve amatör tiyatro topluluklarına şapka çıkartıyorum. Bir sanatçı olarak, bir oyuncu olarak herkesin bir katkısı olduğuna inanıyorum. Ama sanatçıların kendilerine “toplusal sorumluluk, toplumsal bilinç ve toplumsal yükümlülük ile neler üretebiliriz, neler yapabiliriz?” diye sorması gerektiğine de inanıyorum. Bugün “iyi bir tiyatro” varsa, bunu gizli kalmış Oscar’lara borçluyuz. Onların tiyatro aşkına. Hayatlarını gözlerini kırpmadan tiyatroya adayışlarına. O adayıştaki dürüstlüğe ve cesarete. Oscar’ların hatırına tiyatro yapmak. İnadına tiyatro yapmak. Hele de günümüz koşullarında. Üstelik kaliteli ve “iyi tiyatro” yapmak. Oscar kendince söylemek istediklerini satır aralarında çok güzel ifade ediyor. Seyirci koltuklarında oturanlar alkışlarla ortak paylaşımdaki yerlerini alıyorlar. Ya “niteliksiz” ve “sade suya tirit” yapımlar, “akıllarda ve vicdanlarda” hiçbir iz bırakmayan oyunlar? Çok şey mi istiyoruz? Tiyatro, yapana da izleyene de bir şey vermeyecekse, Neden tiyatro var? Tiyatro yapmanın ne anlamı var?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |