Bilgi sakalla ölçülmez. -Moliere |
|
||||||||||
|
Gözlerimi alamadığım bir manzara… Hava yavaş yavaş kararıyor, beklediğimiz yağmur henüz ortalarda yok. İstanbul tüm güzelliği ile ayaklarımın altına serilmiş. Tam karşımda teslimiyet duygusu ile ışık saçan tepeler, bir tarafımda yorgun binalar, bir tarafımda geçen yıllara meydan okuyan ihtişamlı Topkapı, kafamı kaldırdığımda ise gördüğüm yansımanın hemen arkasında ilk göz ağrım deniz ve Kız kulesi... Kafamdaki düşüncelerin çarpışmalarına, karmaşıklığına inat edercesine, hava oldukça durgun, ilk başlarda geldiğim anda hissettiğim serin havayı, belki etkisini yitiren rüzgarın yüzünden belki de aldığım alkolün tesirinden hissetmiyorum. - Ellerim buz gibiyken onları kim tutardı? diye düşünürken iç sesim ve düşüncelerim sanki mekanda yankılanıyor. Bir bakıyorum elimi tutuyorsun… Bazen senin gerçek olmadığını düşünüyorum ya da hiç olmadığını. O zaman kiminle oturdum; sözcüklerin kağıda döküldükleri anda ve insanların kalbinde yarattıkları etkiden, raslantısal pişmanlıklardan, kiminle konuştum saatlerce hiç sıkılmadan. Paul Auster’i henüz hiç okumadığımdan utanarak, Baudelaire’yi çok sevdiğimden gurur duyarak, kime bahsettim. Ve kime söyleyemediğim, o an için belki de saklamak istediğim, heyecanlarım oldu? Seninle yaşadığım düşünürken bile zevk aldığım yakın geçmişten, başka bir geçmişe kendi iç kargaşama birdenbire ne olduğunu anlayamadan dönüvermiştim. - Kim kendimi kötü hissettiğimde saçlarımı okşayarak avutacak beni eski günlerdeki gibi ? Kim olduğunu anımsayamıyorum. Anımsayamamamın bir sebebi olmalı. Anımsarsam ona mı koşacağım? - Hayır, koşacak, birşeyleri çözecek, çabalayacak, yüreğinin sesini dinleyecek,betona saplanmış gibi ağırlaşan vücudunu kaldıracak, senden çalınan çoşkuyu geri alacak gücüm yok! İçimdeki sesler ve kargaşa çoğalıyor ama zaman da azalıyordu. Yaşamımdaki çıkmazın içerisinden kurtulabilmem için bana verilen sürenin dolmasına saniyeler kaldı diyen ses, onun bana hediye ettiği, çalan telefonumun sesiyle kesildi. Onun sesini duydum ve öncelikle şöyle bir yutkundum. Belki hala elim senin elinde olduğundan, yada bu sıralar bu tip konuşmaları onunla çok fazla yapmış oluşumuzdan bu konuda pratiğim vardı ve rahattım. Ona göre; teknoloji yoluyla telefonuma ve dolayısıyla bana gönderdiği kelimeleri görmüş olsaydım, daha farklı bir boyut alacaktı konuşmamız. Belki de telefonuma yollanmış, dolayısıyla şahsıma söylenmiş olduğunu kabul etmem gereken, fakat hiçbir zaman tarafıma söylenmemiş sevgi dolu sözcüklerden yumuşayan kalbim aynı tarz bir karşılık vermeliydi ona. Deniz kokusunun verdiği sakinlikten, belki senin bakışlarından aldığım cesaretden düşüncelerimi ona da söyleyiveriyor; böyle bir son olacağını hayal etmesem de ondan gelecek bir sesi beklemesem de uzun zamandır kendi içimde hazırladığım sonu, sonunda ona da açıklıyordum. - Seni mutlu etmiyorum. Belki de hiç mutlu etmedim. - Artık yetmiyorum sana. - Belki de kendi kafanda yarattığın ben, ben değilim. - Sana yetmiyorum, ona yetmiyorum ama yetinecek biri var belki de bilmiyorum. Yetinenlerden saklama beni, bırak gideyim. - Hala bir köşe başında bekleyenim vardır. Ve belki hala geç olmamıştır zaman hiçbirşey için. - Ama ben seninle durduğum noktadan hiçbirşeyi kestiremiyorum. - Benim için ne olduğunu, kim olduğunu yaşamıma ne gibi bir katkın olduğunu, hatta ne olduğumu, kim olduğumu yaşamıma ne gibi bir katkım olduğunu dahi bilmiyordum. Yalnızca, yıllardır hep okumak istediğim ve ne zaman okumaya çalışsam çok zorlanacağımı bildiğim bir kitabı okurken daldığım huzursuz bir uyku gibi, yine birşeylerin sonunun beni yıpratarak, yorarak geleceğini ve içime dokunan, hatta batan birşeyler olduğunu biliyorum. Gündüzleri kafamı karıştıran şeyler gece uyumamı engelleyenlerden farksız. Bazı şeylerin çoktan zamanı gelmiş de geçiyor. Zaman geçiyorsa peki ne yapmalıyım diye düşünüyorum, dudaklarımı yiyerek… Ve bildiğim bir şey daha hatırıma geliyor; kendi sesini duymaktan aciz olan kulaklarının, benim sesimi biraz yükseltmeme bile dayanamayacağı sırf bu yüzden duyamayacağın ve benim de anlayamayacağım kadar sessizce fısıldıyorum. - Bitti, Bitti… Bitti.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömür İsfendiyaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |