Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Şu an herkesten fazla kıskanıyorum, başkalarının sana ulaşmasından korkuyorum, belki de… Kızıyorum! Kızıyorum, daha önceden seni göremeyen gözlerime. Kızıyorum, dudaklarıma tadını daha önce, bana ulaştırmadıkları için. En çok da bugüne kadar güzelliğini farkına varamayan, kendime kızıyorum. Bir yanım, sana olan sevgimi cümle aleme duyurmak için, bas bas bağırmak isterken; öbür yanım, sana ait gizemin bozulmaması için, sessiz kalmayı tercih ediyor. Öyle sıkkındı ki canım; hiçbirşeyden zevk alamıyordum. Alıp başını gitmek hevesi, son seçenekti yaşama dair… İstanbul’dan sana ulaşmak için 6 saatlik bir otobüs yolculuğuna çıkmış olduğumda bile, beni bu kadar mutlu edebileceğini düşünmemiştim. Gece yarısından sonra başlayan; güneşin doğuşundan bir kaça saat sonra, masmavi bir deniz kıyısında Geyikli İskelesinde soluklanmamdan, yarım saat sonra, gözlerimin maviye fazlasıyla alıştığı bir anda seninle karşı karşıya gelmiştim. Beni kıyıdaki beyaz badanalı evlerin huzuruyla karşıladın. Gökyüzünde parlayan güneş, hafif hafif esen rüzgarda seninle birlikte, Odunluk İskelesine gelivermişlerdi. Otele doğru süren beş dakikadan bile az süren yolculuk sonrasında, valizlerimin boşaltılma işlemi…Sanki senden hiç kopmayacakmışcasına, odama tamamen yerleşmiştim. İşte sonunda istediğim gibi bir kıyı kasabasındaydım. Her haliyle yitirilmiş aşkları; kaçırılmış fırsatları anımsatan bir kıyı kasabasında… Yüreğimde dinginlik, bedenimdeyse koca bir uyuşukluk vardı. Günlerdir müzik dinliyor, kitap okuyor ve dostlarla sohbet ediyordum yalnızca. Etrfata hiç alışık olmadığım ama ihtiyacım olan bir sessizlikten başka kimsecikler yoktu. O gün havanın güzel oluşunun benim şansım olduğunu düşünmüştüm. Belki o da, sana ait bir güzellikti; o sırada farkedemediğim. Unutamadığım bir koku bir tat olarak kalacağını biliyordum, dönüşüme günler kala… Vasilaki, Kostar Ağa, Thenes…şaraplarını, kekikli domatesi, bir türlü doyamadığım sofra muhabbetlerini, denizin kokusunu, kumun dokusunu, geceleri masamıza konuk olan, her bir çiğ damlasını, poyrazını, lodosunu, yıldızını, her ne kadar içimi ürpertse de gökyüzünü kızıla boyayan mehtabını, rüzgar kızlarının şarkılarını, daha ilk günden özleyeceğimi biliyordum, sanki. İlk görüşümdü dünyayı bir deniz kabuğunun arasından, ilk kez hayatın battığını anladım, birilerine bir deniz kestanesi gibi. Ben bir kıyıda, yalnız balıkları seyrederken, başka bir uçurumda zamansız mavilikleri beklerken, yada kayalıklardan aşağı beyaz köpüklere doğru ayaklarımı bile sallandırmaya cesaret bile edemezken, gölge gibi arkamda, bir dost gibi yanımda hep sen vardın. Belki yüzümü öperken, kulağıma melodiler fısıldayan rüzgardın, belki de bir kaya parçası tam düşecekken elimi tutuveren. Sana kanım kaynamıştı bir kere, şöyle insanın içini bir çoşku sarar ya! Kekik kokulu tenin, salkım salkım saçların, sardunyaların, zakkumların, lodostan poyraza dönen şımarıklıkların; bense artık, seni asırlarca bekleyebilecek ve her an sana dönebilecek kadar aşıktım. 11 Ekim Perşembe Ömür İsfendiyaroğlu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömür İsfendiyaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |