..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Benim yaradılışımda fevkalade olan birşey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Atatürk
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Sanat ve Sanatçılar > Seval Deniz Karahaliloğlu




22 Şubat 2012
Avare  
Vahşi kapitalizmin fırtınalar estirdiği dünyanın bütün sokaklarında var olmaya çalışan Avarelere adanmıştır....

Seval Deniz Karahaliloğlu


Ağaçtan yapılmış bir ihtiyar surat. İhtiyar Adam, ilk önce çöp kovası ile ilgilenir. Sonra Avare’nin yanına gider ve onunla arkadaş olmaya çalışır. “Ben Açım” yazısına bakar. Avare’nin yanına oturur. Önüne benzer küçük bir siyah tabela yerleştirir. “Ben de”. Avare ortaya çıkan bu yeni komşudan hiç memnun değil. Onu istemez. Çaresiz ihtiyar çöp kovasının öbür tarafına geçer. Avare onu rahat bırakmaz. Çöp kovasının arkasından ihtiyarı gözler ve ona belli etmeden “Ben de” yazan siyah küçük tabelasını alır. İhtiyar Adam çok üzülmüştür. Tabelasını boş yere arar. Bulamaz. Dövünür. Hava soğuk. Rüzgar giderek sertleşir. İhtiyar Adam ayağa kalkar nasıl korunacağım diye düşünür. Çöp kovasının kapağını açar ve içine girer. Avare, ihtiyarı aranır. Nereye gitti bu? Ortalarda yok. Avare çöp kovasını çalar. Tık, tık, tık... Orada kimse var mı? Çöp kovasının kapağı açılır ve ortaya bir tabela daha çıkar. “Özel Mülkiyet”.


:BDGG:
Bütün Zamanların Avaresi

Seval Deniz Karahaliloğlu

Fascination melodisini ıslıkla çalarak sahne arkasında çıkar, sahnenin ortasına doğru ilerler. Gelir masanın önünde durur. Şöyle bir masaya bakar. Avare bir tavrı vardır. Yavaş yavaş hiç acele etmeden. Gülümser. Çocukları selamlar. Ceketini çıkarır, üstünü başını silkeler. Parmak uçları açık siyah eldivenlerini ellerine geçirir. Veee. Masanın üzerinde duran üzerinde Türkçe yazılı kartları seyircilerin görebileceği biçimde dizmeye başlar. Güzelyalı Kültür Sanat Merkezi’nde sahne alan kukla sanatçısı Fransız Lukasz Areski olağanüstü bir gösteriyle izleyicileri büyülemeye hazırlanıyor. İlk kart; “Bayanlar, Baylar Areski Kumpanyası Sunar”. “Avare”.

Sonraki kart “Oynayanlar Bir Avare, Yaşlı Adam, Bayan Bilboke ve Bir Gül”. Sahne, tahta bir masa ve kağıt perdelerden oluşuyor. Aksesuarları tek tek kaldırarak seyircilere tanıtır. Plastik bir rende, kağıtla kaplanmış bir çöp kovası, üzeri beyaz tebeşirle yazılı siyah tabelalar, küçük hasır bir sepet, eski bir ayakkabı, eski bir çorap, bir parça beyaz köpük, kırmızı bir gül, bir kuş, teneke bir su süzgeci, bir balon, kurumuş yapraklar ve ağaç parçaları.

Masanın üzerine kurulu sahnede iki tane kağıt perde var. Sanatçı masanın üzerinde en önde duran kağıt perdeleri kapatır. Gösteri öncesi sessizlik. Sonra perdeyi yavaş yavaş açar. Bir çöp kovası görünür. Fonda sert bir rüzgar. Mevsim sonbahar. Sahneye tahtadan yapılmış Avare girer. Sanatçı kuklayı boynunun arka kısmından tutarak hareket ettirir. Avare’nin boynunda “Ben Açım” yazılı bir tabela. Arka planda akordeonla çalınan Fransız şansonlarını duyarız.

Avare yiyecek aramaya başlar. Çöp kovasına yaklaşır, kapağını açar, içine elini sokar, kağıt parçaları çıkarır. O da ne? Yemek ararken kovadan eski bir ayakkabı çıkar. Biraz bu eski ayakkabı ile ilgilenir. Ayakkabının içinden siyah bir çorap çıkar. İçinde başka ne var acaba? Ayakkabının içini iyice araştırır. Hava soğuk. Ayakkabıyı giyer, biraz yürür. Sonra sıkılır, vazgeçer. Ne de olsa Avaredir. Eski ayakkabıyı yastık olarak kullanmayı dener ama bu galiba iyi bir fikir değil. Ondan da vazgeçer. Ayakkabıyı çöp kovasına koyar. Önüne koyduğu siyah küçük tabelaya beyaz tebeşirle yazılmış “Ben Açım” yazısı, elinde hasır sepeti dilenmeye başlar. İnsanların ona para vermesini bekler.

O sırada sahneye yeni bir karakter girer. Ağaçtan yapılmış bir ihtiyar surat. İhtiyar Adam, ilk önce çöp kovası ile ilgilenir. Sonra Avare’nin yanına gider ve onunla arkadaş olmaya çalışır. “Ben Açım” yazısına bakar. Avare’nin yanına oturur. Önüne benzer küçük bir siyah tabela yerleştirir. “Ben de”. Avare ortaya çıkan bu yeni komşudan hiç memnun değil. Onu istemez. Çaresiz ihtiyar çöp kovasının öbür tarafına geçer. Avare onu rahat bırakmaz. Çöp kovasının arkasından ihtiyarı gözler ve ona belli etmeden “Ben de” yazan siyah küçük tabelasını alır. İhtiyar Adam çok üzülmüştür. Tabelasını boş yere arar. Bulamaz. Dövünür.

Hava soğuk. Rüzgar giderek sertleşir. İhtiyar Adam ayağa kalkar nasıl korunacağım diye düşünür. Çöp kovasının kapağını açar ve içine girer. Avare, ihtiyarı aranır. Nereye gitti bu? Ortalarda yok. Avare çöp kovasını çalar. Tık, tık, tık... Orada kimse var mı? Çöp kovasının kapağı açılır ve ortaya bir tabela daha çıkar. “Özel Mülkiyet”.

Avare nazik bir şekilde kapı dışarı edilmiştir. Çaresiz ağaç kabukları ve kurumuş yaprakları temizler, kendine yer açar, oracığa kıvrılır, uyur. Avarenin üzerine kar yağmaya başlar. Sanatçı plastik rende ile beyaz köpüğü rendelerken sahneye havadan karın yağdığını görürüz. Işık daha parlar. Sabah olmuştur. İhtiyar Adam çöp kovasından dışarı çıkar. Avarenin durumuna bakar. Üzülmüştür. Üzerindeki karları temizler. “Ben Açım” tabelasına bakar. Avareyi uyandırmaya çalışır. Onu dürter ve çöp kovasına davet eder. Avare kabul eder, tabelasını ve hasır sepetini alarak birlikte çöp kovasına girerler. Sonra bir tabela daha ortaya çıkar. “Biz Açız”. Birinci Bölümün sonu.

Sanatçı yavaş hareketlerle masayı temizler. Çöp kovasını kaldırır. Masanın üzerindeki tekerlekli kağıt perdeleri kapatır. Sanatçı perdenin arkasında, bir sonraki bölüm için sahneyi hazırlar. İkinci bölüm başlıyor. Ortaya kırmızı bir gül çıkar. Plastik kırmızı bir gül. Avare küçük bir odun parçasıyla yine karşımıza belirir. Odun parçasını kucağına almış bir yere taşırken kırmızı gülü görür. Güle merakla bakar. Düşmüş kırmızı bir yaprağı dikkatle yerden kaldırır. Önce koklar, sonra çiçeğin üzerine bırakır. Küçük kütüğü yastık niyetine kullanır, başının altına yerleştirir ve yere uzanır. Mutlu dinlenme anları fazla uzun sürmez. Etrafta sinir bozucu bir sinek vızıltısı duyulur. Şimdi sırası mı? Avare dinleniyor. Ortaya bir tabela çıkar. “Lütfen Rahatsız Etmeyin”.

Besbelli ki sinek bu tabelayı okumamıştır ya da açıkça umursamıyordur. Fonda Camille Saint Saens’ın “Fly” isimli parçasını duyarız. Sinek resmen Avareye musallat olur. Avare sineği kovmak için delicesine bir çaba gösterir. Elindeki tabelayı umutsuzca sallar durur. Sineği boş yere kovmaya çalışır ama başaramaz. En sonunda başının altındaki kütüğü alır, onu öldürmeye karar verir. Sinek çeşitli yerlere konduktan sonra, kırmızı gülün üzerin konar. Ve bammm. Kütük iner. Sinek ölmüştür ama kırmızı gül de öyle. Güzelim gül paramparça olmuştur. Avare bir an durur. Ne yaptığına tekrar bakar. “Tanrım, ben ne yaptım?” Önemli bir hayat dersi. Bir şey yapmadan önce düşün! Kırmızı gülü yeniden canlandırmak ve hayata döndürebilmek için küçük teneke bir süzgeç ile sulamaya çalışır. Kırmızı gülü eski haline getirebilmek için uğraşır ama çok geç. Sonra pişmanlıkla kırmızı gülün üzerine kapanır. İkinci bölümün sonu.

Tekrar tekerlekli kağıt perde öne çıkar. Perde kapanır. Sanatçı yeni oyunu hazırlamak için perdenin arkasına geçer. Sonra perdeler açılır. Avare yatmış uyuyor. Yeni bir gün başlıyor. Sabah ışıkları Avarenin üzerinde ışıldar. Avare üzerindeki battaniyeyi atar. Kalkar. İlk önce gözlerini ovuşturur. Üstünü başını silkeler, yüzünün çapaklarını siler. Çevresini düzeltir, süpürür. Yattığı hasrı kaldırır. Sonra bir kuş yuvası bulur. İçindeki yumurtaları kulağına götürür, ses gelip gelmediğini dinler. Ses yok. Yumurtayı masaya vurur. O da ne. Bir kıpırtı. Ürker. Yumurtayı hemen elinden bırakır. Yumurta çatlar, içinden bir kuş çıkar. Uçar, etrafta dolaşır. Ve Bayan Bilboke’nin başına konar. Bayan Bilboke yeni bir karakter. Uçarı bir kadın, özgürlüğüne düşkün. Oyunda yer alan kuklaların kafası bedenlerinden ayrılabilecek biçimde tasarlanmış. Portatif ve fonksiyonel kuklaların başları vücuda bir iple bağlı. Sanatçı bir eliyle vücudu tutarken başı yerinden çıkarıp masanın etrafında geniş daireler çizerek kuklaya taklalar attırıyor. Her taklaya, seyircilerden çılgın alkışlar.

Avare Bayan Bilboke ile tanışmak için uğraşır. Sadece onun ilgisini çekebilmek için kel kafasına peruk bile takar. “Beni fark et ne olur”. Masanın üzerinde flört rüzgarları eser. Avare onun yanına gider, arkadaş olmak ister ama boşuna. Zor kadın. Bayan Bilboke ilgilenmez. Avare üzülür, pes eder, yerine geri döner. İlgi bitmiş, Bayan Bilboke yalnız kalmıştır. Bu sefer bayan Bilboke Avare’ye yanaşır. Bir anlık tereddüt. Gerçekten istiyor muyuz? İki kafa öne düşer. Kısa bir düşünme anı. İki kafa buluşur. Öpüşürler. Önce kafaca anlaşırlar. Sonra bedenler bir birine sarılır. Sevişirler. Kırmızı bir kalpten balon yavaş yavaş havaya doğru süzülür. Avare aşık oldu. Başını yanına alır uzanır, yatar ve tatlı rüyalara dalar.

Bayan Bilboke’nin kafası vücudundan ayrılır. Sonra kafasının içinden bir ip ile küçük bir bebek kukla daha ortaya çıkar. Bir bebekleri oldu. Genç anne mutlu haberi Avare’ye verir. Küçük bebeği gösterir. Avare ilk önce gözlerine inanamaz. Sonra bir kez daha bakar ve düşer bayılır. Müjde. Baba oldun. Ufaklığa bakar, onu yanağına götürür, bebeği sevgiyle kucaklar. Çok mutludur. Sevinçten havalara uçar. Artık Avare, Bayan Bilboke ve bebek bir aile olmuştur. Üzerlerine kırmızı gül yaprakları yağar. Ortaya bir tabela çıkar. “Murtlu Aile”. Oyunun sonu.

Sonra bütün kuklalar masanın üzerinde selama çıkarlar. İhtiyar Adam, Avare, Bayan Bilboke, küçük bebek, kuş, tek tek selam verirler. Sanatçı, “Oyunun Sonu” yazılı tabelanın arkasındaki maytabı ateşler. Işıltılar içinde selam verirken salon alkıştan yıkılır. Oyunun sonunda sanatçıya ilgi büyük. Fotoğraf çektirenler, kuklaları soranlar, tebrik edenler. Derken kalabalık dağılır. Sanatçı kuklaları toplarken bize de ayak üstü sohbet etmek düşer. Dünyanın bütün saf kalmış Avareleri adına hikayelerin yaratım sürecini Fransız “Areski Kumpanyasının” kurucusu ve kukla sanatçısı Lukasz Areski ile konuştuk.

SDK – Gösterinin sonunda çocuklar neden “sessiz oyun” diye soruyorlardı. Gerçekten neden kuklalar hiç konuşmuyor? Ve neden özellikle sessiz bir oyun seçtiniz?
Lukasz Areski – Bu benim kişisel tercihim. Tabii ki bunlar kukla olduğu için birinin konuşması gerekiyor. Fransızca konuşsam söylediklerimi kimse anlamaz. Öte yandan vücut dilini kullandığım sessiz bir gösteri hazırlarsam hikayeyi bütün dünya dillerinde izleyiciler anlayabilir diye düşündüm. Bu gösteri izleyenleri düşünmeye zorluyor. Avare anlayacağınız dilde sergilenseydi üzerinde fazla düşünmezdiniz ama sessiz gösteriler seyircileri hikayeye konsantre olmaya zorluyor. Seyirciler büyük bir dikkatle gösteriyi izliyorlar.

SDK – Hikayeyi yaratırken nelerden esinlendiniz?
Lukasz Areski – Hikayeyi bundan beş yıl önce yazmaya başladım. Ortaya çıkan hikaye eski filmlerdeki atmosferi anımsatıyor. Sanatla çok uğraştığım bir dönemdi. İlk önce aşk hikayesini tasarladım. Fransa’da çok popüler olan bir oyun var. “Couple and ball” onu oynarken kuklalara ne kadar benzediklerini düşündüm. Büyük bir yuvarlak ve bir ipten oluşan düzeneğin bir deliğin içine girmesinden oluşan bir çeşit oyun. Bana Bayan Bilboke ve bebek fikrini verdi. Bu oyunu kuklalarla karıştırmayı düşündüm ve gösterinin üçüncü hikayesi böyle ortaya çıktı. Sonra ilk bölümde yer alan evsizleri konu eden arkadaşlığın ve paylaşmanın önemini anlatan bir hikaye yazdım. Herkesin anlayabileceği evrensel bir öykü olsun istedim.

SDK – Hikayenin kahramanı gösteri boyunca hep üzgün. Avare neden bu kadar hüzünlü?
Lukasz Areski – Hikayenin dramatik bir yapısı var. Avare sokaklarda yaşadığı için hüzünlü. Avare aç. Evi yok. Üşüyor. Sokaklar Avarelerle dolu. Toplumda kaybedecek hiç bir şeyi olmayan insanları temsil ediyor. Yaşadığı şartlara bakarsak doğal olarak çok hüzünlü.

SDK – Avare’ye musallat olan sinek ve gül öyküsü hakkında ne söylenebilir?
Lukasz Areski – Bu bölüm, birinci ve üçüncü bölümü birbirine bağlayan ve kaynaştıran bir hikaye olarak tasarlandı. Dramatik atmosferi yumuşatacak bir ara gibi düşünüldü. Avare gösteri boyunca hayat hakkında bir çok deneyim elde ediyor ve çok şey öğreniyor. Arkadaşlığın değeri, paylaşmanın güzelliği, bilinçli düşünerek davranmanın önemi gibi. Bu bölümde öfkenin ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu gülü öldürerek görüyor. Öfkeyle gülü öldürünce, “Tanrım ben ne yaptım?” diyor.

SDK – Gösterideki yer alan çöp kutusu, perde gibi yardımcı elementlerde kağıt bazlı. Neden kağıt bu kadar önemli?
Lukasz Areski – Bu gösteri eski moda bir gösteri. Eski sessiz filmleri anımsatan bir eskilik havası var. Kağıt bu atmosferi yaratmada çok başarılı bir materyal bence.

SDK – Gösteride yer alan kuklaları nasıl tasarladınız? Mesela tasarım aşamasında hangi materyalleri kullandınız?
Lukasz Areski – Kuklaların ana maddesi tahta. “İhtiyar Adam” karakterini ormanda dolaşırken tesadüfen buldum. Gezinti sırasında bulduğum kütük hoşuma gitti. Kütüğün üst kısmını oyarak gözleri oluşturdum. Bu oyuntulara kestaneler yerleştirdim. Gözler ortaya çıktı. Sonra kütüğün gövdesinde her iki yana ince teller ekledim. Kolları oluşturdum. Kolları rahat oynatabilmek için telleri bezlerle sardım. Son olarak kuklayı arkasından tutabilmek ve hareket ettirebilmek için bağlantılar yerleştirdim.

SDK – Ormanda bulduğunuz bir kütüğe bakıp bu ihtiyar bir adam olmalı diyorsunuz. Kuklaların cinsiyetini nasıl belirliyorsunuz?
Lukasz Areski – Kadın, erkek. Kuklaları nasıl görmek isterseniz fark etmez. İster kadın, ister erkek olsun ama o kütük ihtiyar adam karakterine daha uygun gider diye düşündüm.

SDK – Neden kuklalarınızı oluştururken ana ham madde olarak özellikle ağacı ya da tahtayı kullanıyorsunuz?
Lukasz Areski – Ağacı çok seviyorum. Ağaç doğal bir materyal. Tahtaya dokunmayı seviyorum çünkü insanda çok sıcak bir duygu oluşturuyor. Modern dünyanın ürettiği plastik gibi kimyasal bir madde değil. Tahta bize doğanın bir hediyesi. Ayrıca ahşabın çok estetik olduğunu düşünüyorum. Buna ek olarak tahta geri dönüşümü olan bir madde yani doğaya zarar vermiyor.

SDK - Avare ve Bayan Bilboke’nin yaratım süreçlerinde onları nasıl tasarladınız?
Lukasz Areski – Üçüncü bölüm olan aşk öyküsünü anlatırken kadın ve erkeğin evrensel ilişkisini temel olarak aldım. Kadın ve erkek arasındaki anlaşmazlıklar, fikir ayrılıkları, sevgi kavramları tamamen evrensel temalardı. Avare ve Bayan Bilboke’yi kocaman kel kafalı kuklalar olarak tasarladım. Kadını daha büyük kafalı yapmak zorundaydım. Çünkü çocuk doğuruyor. Bebek kukla Bayan Bilboke’nin kafasının içinden çıkıyor. Yani tamamen teknik bir durum. “Couple and ball” oyunu çok basit bir oyundur. Kuklaların da aynı basitlikte olması gerekiyordu. Yüzleri yaratmak çok zordur. Yüzlerin resim gibi olmaması gerekiyordu. Doğal, ifadesiz ve nötr yüzler yapmak istedim. Hikayenin gelişimine göre, üzüntü, mutluluk, endişe, merak, şaşkınlık, hayal kırıklığı ya da neşe gibi duyguları izleyicilerin kuklaların yüzünde hayal etmesi gerekiyor.

SDK – Neden özellikle bebek Bayan Bilboke’nin kafasından çıkıyor?
Lukasz Areski – Dediğim gibi. Bu tamamen teknik bir durum. Öyle olmasaydı bebeğin doğumunu anlatmak çok zor olurdu. Hem anlatması kolay hem de çocuğu kadın doğurduğu için mantıklı.

SDK – Öte yandan diğer yardımcı kuklalar var. Mesela çöp tenekesi.
Lukasz Areski – Gösteride kullandığım çöp kutusu gerçek metalden bir çöp kutusu ama ben onu kağıtlarla kapladım ve boyadım.

SDK – Bir de sürekli açıp kapadığınız kağıttan yapılma perdeler var? Neden perdelere gereksinim kurdunuz?
Lukasz Areski – Burada perdeler oyun sonlarını ve bölüm başlangıçlarını belirliyor. Her perde kapanışında izleyiciler bir hikayenin bittiğini anlıyorlar. Perdelerin açılması ise yeni bir hikayenin başlangıcını anlatıyor. Bu arada bir sonraki hikayenin hazırlıkları da bu perdelerin arkasında yapılıyor.

SDK – Sizin için gösteride en zorlayıcı etken ne oldu?
Lukasz Areski – Sürekli bir şeyleri açıklamak, anlaşılır kılmak bazen zorlayıcı olabiliyor. Semboller kullanmayı sevmiyorum. Hikayeyi bütün ayrıntıları anlatmaya çalışıyorum. Bunu yaparken de seyircileri hayal güçlerini kullanmaya ve hikayeyi düşünmeye davet ediyorum. Mesela, izleyiciler zorlanmadan kütüğü bir ihtiyar adam olarak hissedebilmeli ve hayal edebilmeli. Bu sağlayabilmek zor.

SDK – Gösteri çok geniş bir yaş aralığında izleyici kitlesine hitap ediyor. Size göre, çocuklar bütün gösteriyi anlayabiliyorlar mı?
Lukasz Areski – Üçüncü bölümde Avare ve Bayan Bilboke’nin sevişme sahnesini, çocuklar “kuklalar dans ediyor” olarak algılıyorlar. Sonra bebek kukla ortaya çıkınca çok hoşlarına gidiyor. Birinci bölümde Avare’nin “ben açım” demesine üzülüyorlar ama orada ihtiyar adamın ve avarenin zorlukları paylaşması ve birbirine yardım etmesi çok güzel, bunu anlıyorlar. Ayrıca, gösteriyi izleyenlerin her şeyi anlamaları gerekmiyor. Oyunun sonunda salondan çıktıktan sonra hikaye üzerine düşünmeleri ve hayaller kurmaları benim için yeterli.

SDK – Kuklalarınızı kendiniz yapıyorsunuz. Neden bir ustadan yardım almıyorsunuz?
Lukasz Areski – Ben kukla sanatçısıyım ve açıkçası başka bir iş yapmayı bilmiyorum. Bu benim işim. En iyi yaptığım iş bu. Fransa’da gösteri yapan herkes kendi kuklasını kendisi yapar. Kuklaları yaratırken hikayelerini de ona göre yazıyorum. Kuklaları çok seviyorum. Bu nedenle, gösteride yer alan kuklaları benim yapmam lazım.





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sanat ve sanatçılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
'Kafkas Tebeşir Dairesi'nin Sebeb-i Hikmeti... ''
Uluslarararası İzmir Festivali 20. Yaşını Kutluyor.
Anton Çehov'dan Arthur Miller'a, Modern Zamanlarda Düşlerin
Ahmet Adnan Saygun"un Mirasını Taşıyan Onurlu Bir Sanatçı : Rengim Gökmen
İlhan Berk"in Şiirleri ve Sait Faik"in Öykülerini Gravürde Eriten Adam: Fatih Mika
Commedia Dell"arte İşliği : Michele Guaraldo, Simone Campa ve Korsanlar
Cemal Süreya"dan "Üstü Kalsın" : Hakan Gerçek
Ağır Abla Cecilia"nın Müridinden Faydalı Hayat Dersleri : Ayhan Sicimoğlu
Romanya Ulusal Tiyatrosundan Bir Baş Yapıt : Fırtına
Shakepeare"den Verdi"ye : Falstaff Operası

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Varmış Hiç Yokmuş
"Beni Ben mi Delirttim?" : Ferhan Şensoy
Ermişler Ya da Günahkarlar, İyilik Ya da Kötülüğün Dayanılmaz Lezzeti…
Sineklidağ"ın Efsanesi : Keşanlı Ali"nin İbretlik Öyküsü
Sahibinden Az Kullanılmış "İkinci El" Stratejiler
Tek Kişilik Oyunların Efsane İsmi : Müşfik Kenter
Yağmur Yağıyor, Seller Akıyor, Kral Übü Camdan Bakıyor
Efes'li Herostratus ve 'Hukukun Üstünlüğü İlkesi'
Tanrıların Takıları
Ruhi Su"nun İzinde : Köy Enstitüleri

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İbneler ve Çocuk Cesetleri [Şiir]
Komşu Çocuğu [Şiir]
Bir Bardak Soğuk Suyun Hatırına… [Şiir]
İhtiyaçtan [Şiir]
Deli mi Ne? [Şiir]
Sakız Reçeli Seven Yare Mektuplar [Şiir]
Bir Nefes Alıp Verme Uzunluğunda… [Şiir]
Lord'umun Suskunluğunun Sebeb-i Hikmeti... [Şiir]
Pimpirikli Hanımın, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Şiir]
Yere Göğe Sığamıyorum… [Şiir]


Seval Deniz Karahaliloğlu kimdir?

Bazı insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doğal bir ihtiyaçtır. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatımla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. İşte bu kadar basit.

Etkilendiği Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doğru bilemem ama beyinsel olarak beslendiğim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla İlhan, İlber Ortaylı, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.