Bu kitap çok gerekli bir açığı dolduruyor. -Moses Hadas |
|
||||||||||
|
Birinci Bölüm Görme engellinin dünyası zifiri karanlıktır! Yani, görme engelli olmak, her daim zifiri karanlıkta yaşamını sürdürme durumudur ve çok büyük beceri gerektirir… Ama durum çepeçevre bundan ibaret değil! Hemen hemen her engelli için geçerli olan bir yasası vardır doğanın! Engeli oluşturan eksikliğin olasılıkla ortaya çıkaracağı olumsuzlukları adeta avantaja çeviren, en azından hafifleten gelişmeler oluyor engellinin yaşamında. Örneğin, engellinin duyu ve duyguları normal insanlara göre daha çok gelişme gösterdiği gibi sair organları da daha çok işlevsel oluyor. Burada, ayaklarıyla yazı yazan, resim yapan bedensel engellileri, müzik dehası görme engellileri ve belli sanat dallarında akıl almaz hünerler ortaya koyan türlü engellileri sayıp dökmeye kalksak, sayfalar dolusu yazılar çıkar ortaya! Aslında burada sayabileceklerden çok daha fazlasına tanık oluyoruz. En başından söyledik: Görme engellinin dünyası zifiri karanlıktır! Bu nedenledir ki, görme engellilerin, herhangi bir şekilde görme engeli olmayanlara zifiri karanlıkta rehberlik etmeleri olağan karşılanıyor kendi aralarında. Görme engeli olmayanlara göre olanaklı değil gibi ama, oluyor böyle işler… Bundan daha ilginç olanıysa, görme engellilerin aynı zifiri karanlık bir ortamda yemekler yaparak yaptıkları yemeklerle birlikte içki servisi de yaptıklarıdır… Görme engellilerin kendi aralarında bu da olağandır. Ve geride kalan yıllar içinde uygulamaya konulan bir eylem ve buna karşı gerçekleştirilen operasyon kısaca şöyle gelişti: Sorunlarını anlatmak için başbakanlığa yürüyen 50 görme engelliye 200 polis müdahale etti!.. Bir çok test ve sağlık kontrolünden sonra polislik işini kaptığı halde, demek ki, bunların dördünün bir görme engelli ile ancak başa çıkabileceği hesabı yapılıyor olmalı! Görme engelliler bu eylemi, Gezi Direnişi sonrası günümüzde yapsalardı, binlerce polis, 50 görme engelliye basınçlı su, cop, biber ve portakal gazı, silah, Toma ve kamalarla saldırarak destanlar(!) yazar mıydı acaba? Güvenlik kuvvetlerinin bu zalim destanı yazmaya teşne olması ne ürkünç bir durum!... Bir görme engelli yurttaş olan Bahtiyar Mutlu, şeytana pabucunu ters giydirmedi ama, Münasip Münasebettar’ı bir çok kez tek pabuçla evine gönderdi!... Şöyle oldu: Dedimkine Mahallesi halkından kimileri, Münasip Münasebettar’ ı bir son yaz günü akşamüstü kahveden evine giderken çoraplı ayaklarında ayakkabı olmadığını fark edince çok şaşırmışlar ama, bu duruma bir anlam verememişlerdi. Bu manzara ilk kez yaşandığında bu manzaranın nedenini bilenlerin sayısı, o dakikalarda kahvehanedekilerle sınırlı kalmıştı. İşin iç yüzü, bu yürüyüşler ay içinde bir- iki kere yinelendikçe iyicene anlaşıldı. Çocukluk yıllarında geçirdiği çiçek hastalığı sonucu gözlerini kaybeden Bahtiyar Mutlu ile aynı mahalleden çocukluk arkadaşı Münasip Münasebettar, iflah olmaz iki domino oyuncusuydular. Bahtiyar Mutlu, Münasip’ in çalıştığı fabrikaya engelli kadrosundan girmişti. Aynı mahallenin çocukları olduktan başka bir de mesai arkadaşı olmuşlardı sonradan. İki rakip olarak türlü iddialar ortaya attılar, bahisler tuttular; ara sıra işin içine para mara da girse bile, iki ezeli domino oyuncusunun inatlaşması, parayı gölgede bırakıyordu… Yenilen taraf genel olarak Münasip Münasebettar olmakla birlikte, işin peşini bırakmayı içine sindiremiyordu… Rakibinin görme engelli olması nedeniyle hileye saparak onu kolayca yenmeyi düşünmüyor değildi. Ama, oyun kurulan masanın çevresini meraklı yancıların sarmış olması, hile yapmaya engeldi. Bir de, rakibin zorlu olmasına karşın, görme engelli oluşundan ötürü hileye başvurmayı kendine yediremiyor gibi bir hali vardı… Görme engelli Bahtiyar Mutlu, hasmını pes ettirmek için stratejik kararlar vermeye başladı son zamanlarda! Örneğin, bir gün gömleğini soydu, eve öyle gönderdi. Bir keresinde yağmurlu bir günde şemsiyesini üterek el koydu!... Galiba en stratejik karar olarak ayakkabının teki üzerine oyun kurmak oldu!... Ayakkabının teki üzerine kurulan bu oyunların kaçınılmaz sonucu olarak, Münasip Münasebettar’ ın bir elinde tek ayakkabıyla yalınayak eve gitmesi şaşkınlıkla izleniyordu, geçilen sokakların sakinleri tarafından… Bahtiyar Mutlu, bu kadarla da yetinmeyecek, oyun kurulurken, kaybeden tarafın elinde kalan tek ayakkabıyı giyerek eve öyle gitmesi koşulunu dayatacaktı. Öyle de oldu! Münasip, yürürken ayaklarından birinde ayakkabı olduğu için aksayarak ilerlemesi de ilginç bir görüntü oluşturuyordu… ....../..... Birinci Bölümün Sonu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mudi Beya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |