Sevgi en azgın yüreği uysallaştırır, en uysal yüreği azdırır. -Alexis Delp |
|
||||||||||
|
Belirtildiği gibi felsefeyi tek bir tanımla açıklamak oldukça güçtür. Felsefenin ne olduğunu ortaya koyan şu üç görüş ise yaygın olarak kabul görmektedir (Sözer,2002, s.83): 1. Felsefe insanın niteliğini, dünyanın yapı ve işleyişini anlama çabasıdır. 2. Felsefe gerçeği bulma ve öğretme yolunda bir bitmeyen derinleşmedir. 3. Felsefe insanı iyiye, doğruya ve güzele yönelten bir düşünce biçimidir. Tanımlardan benim anladığım felsefeci devamlı soru sorarak Yaratıcıdan Yaratılana doğru kainatın sırlarını öğrenmek ister.Zaten Felsefe terimi, kaynağı Yunanca philosophia terimine dayanan “sevgi” (philia) ve “bilgi, bilgelik” (sophia) sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur. Felsefenin bildiğim kadarıyla İslami bir karşılığı yok.Çünkü imanla felsefe bir arada olmaz. Felsefedeki şüphe İman da bulunmaz.Felsefeci gerçeği öğrenceğim diye herşeye şüpheyle yaklaşmak zorundadır.Mü'min ise şüphe etmeden-görüyormuşçasına-inanan kişidir. Mü'min İhsan makamındadır.İbadetlerini Allah-ü Teala’yı görüyormuşçasına yapar. Pek çok bilim dalı gibi felsefede batı menşeli bir bilimdir.Bediüzzaman'ın deyimiyle Batının gelişmesi ilim ile,doğunun gelişmesi din iledir. Batı bozulmuş(muharref) dininden uzaklaştıkça gelişmiş,ilerlemiştir.Batı gelişmesini LA-DİNİ olmasıyla gerçekleşmiştir.Bozulmuş,orjinalitesini kaybetmiş Hristiyanlık dininden uzaklaştıkça İlim ve Fen alanlarında gelişmesini sürdürmüştür.İlerledikçe gözünü sömürülecek topraklar ve kişiler olarak gördüğü Doğu(Şark) ya çevirmiştir.İsmi 20 yüzyılda konmuş olan Şarkiyatçılık(Oryantalizm) bilimini de ile Doğu'yu sömürme hedefine entegre etmiş,sömürüye başlamış ve halen de devam etmektedir. Şarkiyatçılık Edward Said’in bir başka tanımlamasında: “Şarkla uğraşan ortam kurum olarak, Şarkı ele geçirmek, Şarkı yeniden yapılandırmak ve onun üzerinde yetki kurmak” olan bir batı biçemidir. Batı menşeli bütün bilim dallarındaki kavramlar batının sömürgeci ve genelde ilahi dinler, özelde İslam dinine olan düşmanlıkla tasarlanmıştır dersek yalan olmaz her halde.Okuyucular beni komplo teorisyeni olarak tanımlayabilirler ama Batı,Kilise,Havra ve Ateizmin en büyük düşmanı İslam dini değil midir?Yüz yıllardır İslam dinini bozmak, Müslümanları birbirine düşürmek Batı düşüncesinin klasiğidir.İslam ümmetinin arasına sokulan her fitnenin altından Batı çıkmaktadır.Batıl mezheplerin kurucuları da Yahudi ve Hıristiyan kökenli insanlardır(Abdullah İbni Sebe vb.) Klasik tanımıyla Bilgiyi sevmek aramak iddiasındaki filozofların çoğunun inançsız, marksist, materyalist olması tesadüf sayılabilir mi? Okuyucuların malumudur ki:Son iki yüz yılın en popüler iki Yaratılış teorisi vardır.Her şeyi tesadüfe bağlayan,Darwin’in Evrim Teorisi ve Kainatın Yaratıldığını savunan BİG BANG teorisi.Batı iki yüz yıldır her şeyini Evrim Teorisine göre tasarlamıştır.Karl Marks Darwin'in en iyi dostlarındandır. Ateist bilim adamlarının Darwin’in teorisine sıkı sıkıya sarılmaları teorinin temelde Yaratıcıyı kabul etmemesi değil midir? İslam’da olmayan ilk akaid problemlerinin ortaya atılarak fitnenin alevlendirilmesi de felsefecilerin eseridir. Böylece Yahudi ve Hıristiyanlarla karışıp kaynaşma sonucu bazı Müslümanlarda, Hıristiyan ve Musevîlerde görüldüğü şekilde akaid meselelerinde diyalektik ve münakaşayı sevme eğilimi belirdi. Felsefî tarzda Müslümanların akideleri mevzuundaki araştırmaya İslâm'ın Hıristiyanlıkla ve diğer dinlerle karşılaşmasının tesirini Goldziher şöyle tasvir ediyor: “Yalnız tercüme olunan kitapların tesiri yoktur, belki Müslümanlarla Hıristiyanlar gibi diğer unsurlarla karışmanın bu tesirde hissesi vardır. Miladî 7.asırda Müslümanlar arasında Kaza ve kader insanın hürriyeti ve iradesi etrafında şiddetli dialektik görüşmeler meydana geldi. Şahsı karışma, kaynaşma sebebiyle Şark Hıristiyanlarından bu ve benzer meselelerde Müslümanlara bazı münakaşalar girdi. Bu meseleden başka, Aristo ve yeni Eflatunculuk gibi Yunan Felsefesi fikirleri de tercüme ve nakilden çok şifahî nakil vasıtasıyla Müslümanlara geçti”[45] [45] Muhaddarat Fi-İslam Heidelberg, 1925. Bkz. el-Canib el-İlahi-min et-Tefkir el-İslamî, Kahire, 1948. c. l. s. 264-265. 05/10/2018
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |