Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Hani sadece kapalı kapılar arkasında dürüst olmayı bırakıp direkt dürüst olalım bence… Bu işimize geldiğinde eşitiz de, tırı vırı da, oğlunuzu eğiteceksiniz yalanlarını da bir kenara bırakalım… Bilimci olduğunu iddia eden insanlarsınız çoğunuz… Ha bazılarınızda deneysel sıvılar sonrasında kimi kimi bazı hastalıklar kah oluşmuş, kah nüksetmiş olabilir… İşin kaderinde var böyle şeyler.. O yüzden kabul edelim… Neden beraberinde sonuç getirir… Etki, tepkiyi doğurur… Kah iyi, kah ise kötü. Kötü tepkiler için ne yapılabilir? En basitinden önlemler alınabilir… Haliyle olası kötü ve yanlış şeylerin olabilirliğinin önüne geçilebilinir… Öyle ya sırf özgürlük adı altında niye risk alınsın ki? Yaşanılan çevrenin zeka, kültür ve yaşanmışlık seviyesi belli… Sonrasında olanlara ya da olabileceklere her zaman olduğu gibi şaşırmak ne kadar mantıklı? Aslan, kuzu, tilki ya da hamsi… Her biri baktığın zaman birer varlık ve bireydir amma velakin her ne kadar zorlamaya kalksan da eşit değildir… Her birinin kah fiziksel, kah beyinsel, kah daha başka farklılıkları vardır. Dolayısıyla ne bileyim kuzu aslana şunu dememeli, diyemez de… Beni avlamamayı öğreneceksin… Mümkün değil, genetiği o… Aslan da tilkiye beni kandırmamayı öğrenmelisin diyemez. Tilki bu… Sever beyinsizlerle eğlenmeyi. Haaa…. Hamsi uy uşağum… Sal ula beni Karadeniz’e diyebilir… Niye? Zaten farklı bir yerdedir o… Bir şeyler desen ne fayda, demesen ne fayda? Dolayısıyla şimdi bakıyorum kadın, başka bir kadına ”medeniyet” sınırlarını sırf ilgi çekmeye çalışıp aştığından; zamanında erkeklerin yaptığı gibi, amma velakin vakti zamanında eleştirildikleri gibi, şimdi posta koyuyor, hemcinsini yerden yere vurup, aşağılıyor… Bu da yanlış baktığında… Ne gerek? Hani… Daha içinizde tam bazı şeyler oturmamış… Ki aslında baktığında az biraz olması ve kabullenmesi gereken de bu… Olay; cinsiyet değil ki… Öyle söyleniyor, öyle sanıyor, haliyle hemen taraf oluyorsunuz, fakat bazı değerler kaybedilince de sesiniz çıkmıyor… O yüzden… Bir şeylerin doğruluğu; yaşanılan çevreye, duruma ve de o zamana göre doğru gelip gelmemesi ile alakalı. Tarihçiler de hak verir bak bu yazdığıma. Haliyle de sorguladığında bazı itelenen yanlışları kabullenip, yeni ve kendi yolunu çizme kafasında olunmalı. Oturmadı, anlaşılamadı bazı satırlar… Biliyorum. Mümkün değil algılanamaz da ama gün sonunda mesela şahsen bana göre öze dönülmesi istenecek… Denilecek ki; o beğenilmeyen, kabul edilmemekte de ısrar edilen mesajların her biri doğruymuş denilecek… Amma velakin belli bedeller ve yanlışlar yapıldıktan sonra… Ne diyeyim? En az hasarla atlatılır, beraberinde sorgulanır ve sonrasında algılanır inşallah… Oluyor böyle şeyler.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Alp Şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |