..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Sanat ve Sanatçılar > Seval Deniz Karahaliloğlu




2 Aralık 2007
Su Gibi Akan Bir Opera: Saraydan Kız Kaçırma Operası  
Drama, heyecan, hiç düşmeyen bir tempo, güzel sesler, olağanüstü bir orkestra yönetimi, çok renklilik, muhteşem bir dekor, zengin bir kostüm ve harika bir müzik.

Seval Deniz Karahaliloğlu


Eserin sonunda Selim Paşa’yı oynayan Suhan Arslan “İyilikle kazanamadığın insanları kendinden uzak tut” der. Ve her nedense barbar Türkler olarak bilinen kuralı bir Osmanlı Paşası bozar. Bir zamanlar esir düştüğünde çektiği acıları şimdi esir aldığı düşmanın oğluna yaşatmak istemez. Yüce gönüllülükle onu salıverirken uygar batı dünyasına da bir insanlık dersi verir. “Konstanze’ni de al ve vatanına doğru yelken aç. Elime düştüğünü ve sana özgürlüğünü bağışladığımı babana söyle. Bunu da yapılan bir haksızlığa, iyilikle karşılık vermenin, kötülüğü kötülükle ödemekten çok daha zevk verici bir şey olduğunu göstermek için yaptığımı söyle. Vatanına dön ve babandan daha insancıl ol!”. Nokta.


:BFFG:
Su Gibi Akan Bir Opera: Saraydan Kız Kaçırma Operası

Seval Deniz Karahaliloğlu

Drama, heyecan, hiç düşmeyen bir tempo, güzel sesler, olağanüstü bir orkestra yönetimi, çok renklilik, muhteşem bir dekor, zengin bir kostüm ve harika bir müzik. “Saraydan Kız Kaçırma Operası” deyince, bunlar aklıma gelen ilk kelimeler oluyor. İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin tüm olumsuz koşullara ve imkansızlıklara rağmen inadına ortaya koyduğu harika eserlerden biri daha izleyiciyle buluşuyor. Yeni sezona çok başarılı bir giriş yapan İzmir Devlet Opera ve Balesi çalışanlarını bir kez daha kutlamak gerekiyor. Yaşanan ufak tefek aksilikler dışında, “Saraydan Kız Kaçırma Operası” kesinlikle görülmesi gereken bir eser.

Wolfgang Amadeus Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma Operası” tablo gibi görüntüleri ile anımsanacak bir yapıt. Recep Ayyılmaz’ın sahneye koyduğu, İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrasını Selman Ada’nın yönettiği ve Koro Şefliğini Ali Hoca’nın yaptığı opera, son yıllarda yapılan en iyi çalışmalardan biri olarak karşımıza çıkıyor.

Nedense operalarda orkestralar hep es geçilir ama Selman Ada yönetimindeki İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrasını es geçmek pek mümkün değil. Yılların deneyimini ve engin bilgi birikimini konuşturan Selma Ada, “Saraydan Kız Kaçırma Operasında” Mozart’ın hakkını veriyor. Her zor eserin altından başarıyla kalkan İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, yakaladığı kaliteyle varlığını her zaman hissettiriyor. Yabancı ülkelerin orkestralarını her seferinde pek de çıkartamadığımız bir özlemle yad edenlerin İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrasını bir kez dinlemelerini salık veriyoruz. Falstaff gibi dünyanın seslendirilmesi ve oynanması en zor operalarından biri olarak kabul edilen eserlerin altından alnın akıyla kalkan orkestra, aynı başarıyı bir kez daha yineliyor ve “Saraydan Kız Kaçırma Operasında” seyircilere bir Mozart ziyafeti çekiyor.

Eserin Türkçe sahnelenişi, hem eserin içeriğinin anlaşılması bakımından hem de Türk Dilinin müzikalitesini de sahnede izleyebilmenin getirdiği zevki tatmak bakımından çok önemli. Türkçeye başarıyla uyarlanmış olan opera “demek ki istendiğinde gayet iyi olabiliyormuş” dedirtiyor. Ali Hoca yönetimindeki koro bölümünü atlamamak lazım. Koro Şefi Ali Hoca’nın çalıştırdığı İzmir Devlet Opera ve Balesi Korosu çok iyi bir çalışma ile göz dolduruyor.

Operanın tablo gibi görüntülerle izleyiciyi büyülediği bir gerçek ama maalesef bu tabloların yarattığı büyülü etki devam ettirilemiyor. Perde açıldığında, sahne sisten bir tülle kaplıdır ve sis dağılırken Selim Paşa’nın Sarayının ön cephesini, arka fonda denizi ve deniz kenarında oturan iki yeniçeri resmini görürüz. Birden müziğin ritmiyle canlanan yeniçeriler, “aa tablo değilmiş, canlıymışlar” dedirten bir başarıyla sahnede yerlerini alıyorlar. Ne yazık ki, bu tablonun büyüsü fazla uzun sürmüyor. Canlanan yeniçeriler dans etmeye başlayınca sahneye dalga dalga yayılan isteksizlik duygusu seyircide hayal kırıklığı yaratıyor. Sanki dans edeceklerini son dakikada öğrenmişler gibi zoraki dönen, dolaşan, hoplayan zıplayan ikili bizi Osmanlı döneminin masalsı büyüsünden koparıp alıyor.

İzmir Devlet Opera ve Balesi dansçılarından unutulmaz baleler izlemiş biri olarak sahnede gördüklerimi anlamakta güçlük çekiyorum. Balerinler ezberledikleri hareketleri eksiksiz yapmaya çalışıyorlar ama hareketlerde akıcılık yok. Samimi bir çaba var ama bu yeterli olmuyor. Bu durumu, ellerindeki tek dans stüdyoları olan tütün deposunun Aralık ayında ellerinden alınmasına bağlıyorum. İmkansızlıklar, yıllardır damı akan harap bir binada çalışmanın getirdiği güçlükler derken şimdi de ellerinde kalan tek dans stüdyosunu da kaybetmenin verdiği belirsizlik duygusu sahneye olumsuz olarak yansıyor. Mükemmel eserlerde izlemeye alıştığımız dansçıların biraz daha çalışarak üzerlerindeki bu tutukluğu atacaklarına ve akıcılığı elde edeceklerine hiç kuşku yok. İzmir Devlet Opera ve Balesi dansçılarının geçmişteki ve halen devam eden başarılı çalışmaları göz önüne alındığında bu aksaklığı kısa sürede telafi edeceklerini düşünüyoruz.

Eseri çekici kılan unsurlardan biri de solist sanatçıların doğallığı. Mesela birinci perde de sahnenin aydınlanmasıyla birlikte Osman’ın üzerinden suları şıpırdatarak denizden çıktığını görüyoruz. Arka planda dalgalı bir denizi tasvir eden bir İstanbul manzarası ve Kız Kulesi görülüyor. Bu manzaranın önünde peştamalıyla silinen, hayatından memnun şarkı söyleyen Osman deniz banyosunun tadını çıkartıyor. Kendi odasındaymışçasına bir güzel kurulandıktan sanki hiç kimse yokmuş gibi büyük bir rahatlıkla giyinmeye başlıyor. Bir yandan da neşeli bir şarkı tutturmuş gidiyor. Doğal tavırları ve inandırıcılığıyla bahçıvan Osman operaya teyatral bir tat katıyor. Osman karakterine hayat veren Kenan Dağaşan, sesinin güzelliği, sahne hakimiyeti, rolünü son derece akıcı biçimde oynaması ve ortaya çıkan başarılı Osman portresiyle eseri zenginleştiriyor.

Başroldeki Birgül Su Ariç mükemmel bir oyunculuk çıkartıyor. Olağanüstü bir ses ve yorumla ortaya unutulmaz bir Konstanze portresi çıkıyor. Sanatçı bütün notların üzerinde su berraklığında dolaşıp yüreğimize akıyor. Konstanze olmanın hakkını sadece sesiyle değil oyun yeteneğiyle bir kez daha gösteren Birgül Su Ariç rolünün hakkını veriyor. İngiliz gülü sarışın Blondie’nin sesi çok güzel. Sevimli, şirret Blondie’yi küçük cadılıklarına rağmen sevmekten kendimizi alamıyoruz. Osman’a dünyayı dar eden sevimli şirreti Funda Uyanık Özer oynuyor. Arada söylediği İngilizce şarkılar ve “oh very good” gibi İngilizce sözcükler Blonde’nin şirin tavrından olsa gerek kulağa kötü gelmiyor. Aşık Belmonte rolünde Erdem Erdoğan başarılı bir oyun çıkarıyor. İyi bir sese sahip olan sanatçı gelecek vaat ediyor. Aynı çizgide devam ettiği takdirde Erdoğan’ı çok iyi eserlerde göreceğimizi umut ediyoruz. Pedrillo rolünde Ziya Elmacı samimiyetle elinden geleni yapıyor ama zaman zaman zayıf kaldığı yerler de oluyor ama belki de bu gala gecesinin heyecanına verilebilir. Selim Paşa rolünü Suhan Arslan oynuyor. Eserde Selim Paşa’ya birkaç konuşma dışında çok ağırlık verilmemesi sanatçı için doğru bir izlenim edinmemize engel oluyor ama genel olarak sanatçının iyi bir Selim Paşa portresi çizdiğini söyleyebiliriz. Özellikle son perdede, kaçakların azat edildiği sahnenin etkileyici olduğunu belirtelim. Sonuçta, solist sanatçılar sahnede başarılı bir ekip çalışması yansıtıyorlar. Özellikle dörtlü “Hiçbir şeyi kıskançlığın ateşi yakmasın” partisinde yakaladıkları uyumla eseri bülbüllerin şakıdığı bir partisyona dönüştürüyorlar.

“Saraydan Kız Kaçırma Operası”na serpiştirilen konuşmalar, esere teyatral bir özellik de katıyor. Solist sanatçılar sadece partisyonlarını söylemekten öte üzerlerine giydikleri oyun kişisini de başarıyla canlandırabilmek için sarf ettikleri çabayla iyi bir oyun çıkartıyorlar. Operada konuşmaya alışık olamayan izleyiciler için bu hoş bir sürpriz oluyor.

Dekorlara gelince, Kaan Güreşçi neredeyse oyun kişisi olacak kadar başarılı bir dekor tasarımı yapmış. Daracık bir sahneye, sarayın iki büyük cephesini, gerçek bir iskele babası, bir kayık, içinden su akan bir çeşme, iki sandalye, bir masa ve salıncak sığdırmak ve hala oyunculara nefes alacakları makul bir yer bırakabilmek her yiğidin harcı olmasa gerek. Selim Paşa’nın Sarayının iki katlı dış cephesi, tahta oymacılığının göz kamaştıran örneklerini yansıtıyor. Cumbalı küçük balkonlar, yüksek pencere ve panjur özellikleri ve dantel inceliğiyle dekora yansıtılan saray maketi için dekor tasarımını kutlamak gerekiyor. Devlet Opera ve Balesi dekor bölümü iyi çalışmış. İnanması güç ama sarayın önünde bir kayık bile var. Sahnede çeşmeden su akması ve Osman’ın bu suyla yıkanması da esere renk katan küçük ama çok önemli ayrıntılar olarak gözden kaçmıyor. Suyun akması, su sesinin özellikle duyuluşu ve izleyicilerin suyu görmesi oyundaki doğallığı ve inandırıcılığı vurgulayan etkenlerin başında geliyor. Bir diğer ayrıntı siyaha boyanan köleler, hizmetkarlar, yeşil yapraklarla bezeli sandalyeler, masalar, sahnenin ortasına kurulan salıncak hoş detaylar olarak karşımıza çıkıyor. Canlı, neşeli zaman zaman göz alıcı dönem kostümlerinde ise Gülay Korkut’un imzası var. Solist sanatçıların yanı sıra, dansçılar ve koro da hesaba katıldığında ne kadar geniş bir gardırop hazırlandığı anlaşılabiliyor.

Elhamra Sahnesi’nin küçüklüğü göz önüne alındığında sanatçıların çektikleri sıkıntıları anlamak mümkün. Üstelik içerik ve görsellik bakımından zengin yapıt ortaya konduğunda iş iki misli zorlaşıyor. Buna rağmen, koreograf Murat Ersoylu çok sayıda sanatçıyı bu dar alana sığdırmaya çalışarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmış.

Ses efektleri eseri zenginleştiren diğer bir unsur. Çeşmeden akan su sesi, gün ışığında denizin dalgalarının duyulması, gece planında gökyüzünde yıldızların ortaya çıkmasıyla birlikte ötmeye başlayan cır cır böcekleri, Osman’ın horlaması, gece yıldızlara eşlik eden denizin sesi, gece yarısı saatin 12’yi vurması, kaçarken yakalanan kaçaklarımız Konstanze, Belmonte, Blonde ve Pedrillo’nun hayatlarının bağışlanması istenirken arka planda duyulan ezan sesi esere espri katan çok zeki buluşlar olarak dikkat çekiyor.

Operada ışık çok güzel kullanılmış, gündüz ışığı ile gece ışığı arasındaki farklar küçük ayrıntılarla çok hoş esprilere dönüşmüş. Gece yarısı arka planda Kız Kulesinde ışığın yanmasıyla birlikte gökyüzünde yıldızların çıkması hoş bir atmosfer yaratıyor. Hatta dikkatli bakanlar Büyük Ayı ve Küçük Ayı Takım Yıldızlarını görebilirler. Gece yarısı uzayan gölgeler, tam da kaçmaya müsait karanlık bir atmosfer, sonra sabah ezanı okunurken tan yerinin yavaş yavaş ağarması için çok uğraşılmış ama kötü zamanlama bunca emeğin güme gitmesine neden olabiliyor. Işık tasarımında Müfit Özbek, Elhamra’nın kısıtlı imkanları göz önüne alındığında çok iyi bir iş çıkarmış.

Öte yandan, kötü zamanlama nedeniyle yaşanan aksaklıklar eserin inandırıcılığını kaybetmesine neden olabiliyor. Gece yarısı kaçma sahnesinde, eserin en heyecanlı anlarından birinde Blonde’nin merdivenden geç inmesi nedeniyle, nöbetçilerin Blonde’nin inmesini beklemesi ve “merdiveni kaldırın” emrini sonra vermeleri tam bir felaket. Hareket ve sözler arasındaki eş zamanlılık bozuluyor ve ortaya çıkan komik durum maalesef eserin akıcılığını zedeliyor ve izleyiciyi merak duygusundan kopararak birden esere yabancılaştırıyor.

Recep Ayyılmaz’ın sahneye koyduğu “Saraydan Kız Kaçırma Operası”, birkaç yer hariç düşmeyen temposu, inişli çıkışlı ritmiyle izleyiciyi bir an olsun bırakmıyor. Çok renkli detaylı zengin işlenmiş kostümleri, ustalıkla dar alanda geniş bir mekan hissi uyandıran ve Selim Paşa’nın Sarayını Elhamra Sahnesine taşıyan dekoruyla başarılı bir yapım olma özelliğini taşıyor. Teatral yapısı, dramatik kurgusu, küçük zeki esprileri, akıllıca buluşlarıyla izleyiciyi şaşırtıyor ve uyanık tutuyor. Harika sesleriyle solist sanatçılar, ışık, dansçılar, koro, ses efektleri, dekor, kostüm, başarılı orkestrayla tam bir bütünlük içinde başarılı bir yapım sergiliyor.

Başarılı bir Türkçe uyarlamayla sahnelenen operanın verdiği mesaj da çok önemli. Eserin sonunda Selim Paşa’yı oynayan Suhan Arslan “İyilikle kazanamadığın insanları kendinden uzak tut” der. Ve her nedense barbar Türkler olarak bilinen kuralı bir Osmanlı Paşası bozar. Bir zamanlar esir düştüğünde çektiği acıları şimdi esir aldığı düşmanın oğluna yaşatmak istemez. Yüce gönüllülükle onu salıverirken uygar batı dünyasına da bir insanlık dersi verir. “Konstanze’ni de al ve vatanına doğru yelken aç. Elime düştüğünü ve sana özgürlüğünü bağışladığımı babana söyle. Bunu da yapılan bir haksızlığa, iyilikle karşılık vermenin, kötülüğü kötülükle ödemekten çok daha zevk verici bir şey olduğunu göstermek için yaptığımı söyle. Vatanına dön ve babandan daha insancıl ol!”. Nokta.

Mesajı alması gereken uygar dünya(!) mesajı gerçekten alabildi mi bilemeyiz ama İzmir Devlet Opera ve Balesi tarafından başarıyla sahnelenen “Saraydan Kız Kaçırma Operası” sadece yakaladığı sanatsal başarıyla değil aynı zamanda eserin içeriğinde var olan felsefi göndermeleriyle de hafızalara kazınıyor.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sanat ve sanatçılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
'Kafkas Tebeşir Dairesi'nin Sebeb-i Hikmeti... ''
Uluslarararası İzmir Festivali 20. Yaşını Kutluyor.
Anton Çehov'dan Arthur Miller'a, Modern Zamanlarda Düşlerin
Ahmet Adnan Saygun"un Mirasını Taşıyan Onurlu Bir Sanatçı : Rengim Gökmen
İlhan Berk"in Şiirleri ve Sait Faik"in Öykülerini Gravürde Eriten Adam: Fatih Mika
Commedia Dell"arte İşliği : Michele Guaraldo, Simone Campa ve Korsanlar
Cemal Süreya"dan "Üstü Kalsın" : Hakan Gerçek
Ağır Abla Cecilia"nın Müridinden Faydalı Hayat Dersleri : Ayhan Sicimoğlu
Romanya Ulusal Tiyatrosundan Bir Baş Yapıt : Fırtına
Shakepeare"den Verdi"ye : Falstaff Operası

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Varmış Hiç Yokmuş
"Beni Ben mi Delirttim?" : Ferhan Şensoy
Ermişler Ya da Günahkarlar, İyilik Ya da Kötülüğün Dayanılmaz Lezzeti…
Sineklidağ"ın Efsanesi : Keşanlı Ali"nin İbretlik Öyküsü
Sahibinden Az Kullanılmış "İkinci El" Stratejiler
Tek Kişilik Oyunların Efsane İsmi : Müşfik Kenter
Yağmur Yağıyor, Seller Akıyor, Kral Übü Camdan Bakıyor
Efes'li Herostratus ve 'Hukukun Üstünlüğü İlkesi'
Tanrıların Takıları
Ruhi Su"nun İzinde : Köy Enstitüleri

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İbneler ve Çocuk Cesetleri [Şiir]
Komşu Çocuğu [Şiir]
Bir Bardak Soğuk Suyun Hatırına… [Şiir]
İhtiyaçtan [Şiir]
Deli mi Ne? [Şiir]
Sakız Reçeli Seven Yare Mektuplar [Şiir]
Bir Nefes Alıp Verme Uzunluğunda… [Şiir]
Lord'umun Suskunluğunun Sebeb-i Hikmeti... [Şiir]
Pimpirikli Hanımın, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Şiir]
Yere Göğe Sığamıyorum… [Şiir]


Seval Deniz Karahaliloğlu kimdir?

Bazı insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doğal bir ihtiyaçtır. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatımla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. İşte bu kadar basit.

Etkilendiği Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doğru bilemem ama beyinsel olarak beslendiğim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla İlhan, İlber Ortaylı, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.