..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Konuþ ki seni göreyim. -Aristoteles
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Sanat ve Sanatçýlar > Seval Deniz Karahaliloðlu




15 Ocak 2008
Bir Sait Faik Güzellemesi : Semaver Kumpanya  
Rüzgara býrakýlan sözcükler bu gök kubbede kaç kiþinin yüreðinde kalýr?

Seval Deniz Karahaliloðlu


Bir ömür kadar uzun, bir nefes alýp verme süresi kadar anlýk bir bakýþ. Tek bir kaçamak bakýþa kaç öykü sýðar? Hangi hayatlar gelip geçti bu gri sarýya dönmüþ siyah beyaz fotoðrafta. Zamanýn yýkýcý etkisine karþý kaç hikaye sessizce takýlý kalýr o yarýsý yenmiþ týrtýklarda. Silkelesen kaç umut, kaça neþe, kaç hayal dökülür bu fotoðraftan? Kulaðýmý dayasam repliklerin fýsýltýlarýný duyar mýyým? Sanki kadýnýn dudaklarý oynar gibi, sol köþedeki adamýn gözlerindeki parýltýlar. Hani dile geldi gelecek derken…


:BGDA:
Bir Sait Faik Güzellemesi : Semaver Kumpanya

Seval Deniz Karahaliloðlu

Siyah beyaz bir fotoðraf. Hafif sarýya dönmüþ. Muhtemelen 1940’li yýllarýn sonu. Yoksa daha mý geç? Kadýnlý erkekli bir topluluk. Kameraya doðru dimdik bakýþlar. Farklý bir hava, garip bir duruþ var. Öyle sýradan bir aile fotoðrafý deðil bu. Bir amaç için bir araya gelen insanlarýn birlikteliði. Hani bir yola baþ koyulur da sonuna kadar gidilir ya. Öyle. Peki, onlar sonuna kadar gidebildiler mi? Onlar kim? Þu zamana ve geleneklere meydan okuyan kadýnlý erkekli gruptan bahsediyorum. Onlar kim? Böyle apansýz bir ilgi, bir merak, usul usul yayýlan bir sýcaklýk, adý konmayan bir yakýnlýk duygusu. Neden?

Bir ömür kadar uzun, bir nefes alýp verme süresi kadar anlýk bir bakýþ. Tek bir kaçamak bakýþa kaç öykü sýðar? Hangi hayatlar gelip geçti bu gri sarýya dönmüþ siyah beyaz fotoðrafta. Zamanýn yýkýcý etkisine karþý kaç hikaye sessizce takýlý kalýr o yarýsý yenmiþ týrtýklarda. Silkelesen kaç umut, kaça neþe, kaç hayal dökülür bu fotoðraftan? Kulaðýmý dayasam repliklerin fýsýltýlarýný duyar mýyým? Sanki kadýnýn dudaklarý oynar gibi, sol köþedeki adamýn gözlerindeki parýltýlar. Hani dile geldi gelecek derken…

Duman ve sis perdesi içinde sahne aydýnlanýr.

Yaþlý bir kadýn namaza durmuþ. Seccadeye kapanýr, kalkar, dua eder. Köþedeki yer döþeðinde haylaz bir oðlan. Anasýný seyretmekte. Tatlý bir yaramazlýkla, þakalarla anacýðýnýn namazýný bozmakta beis görmez. Haylaz oðlan. Yüreðinde kötülük olmayan, aklý beþ karýþ havada, caným oðlan. Ben bu samimi dili bir yerden biliyorum. Bu sýcaklýðý. Yüreðime baksam çýkaracaðým. Aklým yetiþiyor imdada. Sait Faik diyor. Yürek yakan Semaver hikayesi.

Sonra baþka bir sahne. 1940’li yýllarda bir kahvehane. Erkeklerden oluþan bir grup, bir telaþ, bir heyecan, bir yol öyküsüne hazýrlýk. Oyun koyacaklar sahneye. Bir kumpanya bu. Anadolu’yu karýþ karýþ gezen Shakespeare’in Othello’sunu “Arabýn Aþký” diye halka satan bir grup. Moliere, Anton Çehov, Haldun Taner ve Jean Tardieu’nun eserlerini sahneleyen bu çýlgýnlar tayfasý, hiçbir iþte dikiþ tutturamamýþlar, oyunculuk hastalýðýndan muzdarip, tiyatroya sevdalý biçareler. Meteliðe kurþun atan gezginci tiyatro kumpanyasý Anadolu turnesine hazýrlanýyor. Oyun içinde oyun, öykü içinde öykü. Hüzün gülüþe, kahkaha acýya bulanýrken Semaver öyküsü ekleniveriyor daha biz ne olduðumuzu anlamadan.

Ah, Sait Faik, ah! Yine yaktýn bizi. Böyle apansýz vuruverdin. Bir yangýn, bir ateþ düþürdün ki bunu ancak bir oyun paklar. Hadi, “Semaver Kumpanya” olsun adý. Sen hikayelerin satýr aralarýnda gülümserken her bir oyun kiþisi canlansýn, dile gelsin o siyah beyaz fotoðraf çekildikten sonra neler oldu bize bir güzel anlatsýn. Kimler mi? Soldan saða, Halit, Saffet, Madam Zabel (Madam Duruhi’nin Kýzý), Anne, Sitare (yere bakan yürek yakan o Sitare yok mu?), Ali, Salih, Gönül ve Remzi.

Sonra Remzi birden fotoðraftan süzülüp yanýma geliyor. Hani sýnýf temsilcileri olur ya. Biçare Remzi’ye de bu görev düþmüþ. Çaresiz kumpanya adýna söyleþecek benimle. Ama sanki modern zamanlara daha uyumlu görünüyor ve tiyatrocu Tansu Biçer kimliðiyle Ýzmir Sanat’ýn kahvehanesinde buluþuyoruz. Sonra, demli sýcak çaylar eþliðinde “Semaver Kumpanya”, Sait Faik, tiyatro ve hayat üzerine söyleþiyoruz


SDK – Söze oyuna adýný veren “Semaver Kumpanya” ile girelim. Oyunda iki ayrý öykü var. Fakat sahnede Sait Faik’in “Semaver” ve “Kumpanya” öyküsünden yola çýkýlarak anlatýlan tek bir hikaye görüyoruz. Bu fikir nasýl ortaya çýktý?
Tansu Biçer – Yönetmenimiz Iþýl Kasapoðlu, çocukluðunda okuduðu bu iki öyküden çok etkilenmiþ. Orijinal basýmda bu iki öykü ayný kitapta bulunuyor. Kitabýn üzerinde Sait Faik ve “Semaver Kumpanya” yazýyormuþ. O zaman da þunu düþünmüþ. Eðer ilerde bir tiyatro kurarsam adýný “Semaver Kumpanya” koyacaðým demiþ ve oradan gelen bir hoþluk var. Bizim ismimiz oradan geliyor. Þimdi biz “Semaver Kumpanya” olarak beþinci senemize geldik. Ayakta durduk, direndik, uðraþtýk, beþinci seneye ulaþtýk. Bu beþinci seneyi kutlayalým ve bu iki öyküyü oyunlaþtýralým istedik. Ve bu iki öyküyü birbirine kattýk. Aslýnda bu iki öykü birbirleriyle çok da alakalý öyküler deðiller. Bu iki öykünün arasýna da klasikleri de ekleyerek güzel bir oyun çýkardýðýmýzý düþünüyoruz.

SDK – Klasikler deyince, “Murtaza”, “Lüks Hayat”, “Otello”, “Kral Lear”, “Cimri”, “Sayfiyede Yaz”, “Giþe”, “Taksit” ve diðerleri. Bu oyunlarý ardý ardýna sýraladýðýmýzda ve oyunlarýn çok sayýda, çok çeþitli temalarý iþlediði göz önüne alýnýrsa hangi ortak noktalardan hareket ettiniz? Oyunlarý nasýl seçtiniz?
Tansu Biçer – Shakespeare, Moliere ve Çehov zaten dünyanýn en önde gelen oyun yazarlarý. Onlarýn eserleri dünyada en çok sahnelenen, en çok seyredilen ve çözülmekte hala en çok zorlanýlan eserler. Madem tiyatrodan bahsediyoruz ve aralara oyunlar koyacaðýz Shakespeare, Moliere ve Çehov’u koymadan yapamayýz dedik. Mesela, “Murtaza”’yý koymak bizim için, “Semaver Kumpanya” için çok önemliydi. O bizim yaþadýðýmýz, bizim tarihimiz olan bir oyun, çok duygusal bir seçimdi. Bundan 20 yýl sonra, hadi “Murtaza”’dan bir pasaj geçelim dediðimizde, oynayacaðýmýz bir bölümdü.

SDK – Peki, Jean Tardieu’nun “Giþe” isimli oyununu neden eklediniz? Özel bir nedeni var mýydý?
Tansu Biçer – “Giþe” kýsa bir oyun. Onu Yavuz Pekman oyuna dahil etti. Hoþ olabileceðini düþündük. Orada hayatý hakkýnda kararlar veremeyen bir adamýn hayatý hakkýndaki sorunlarý bir giþede çözmeye çalýþmasý anlatýlýr. “Giþe” aslýnda baþlý baþýna kendi derdi olan çok eðlenceli bir oyun. Ýnsanýn çýkýþsýzlýðýný kendi baþýna anlatabilen bir hikaye. Bütün bu oyunlar Iþýl Kasapoðlu ve Yavuz Pekman’ýn ortak seçimleriydi. Her ikisi baþ baþa vererek karar verdiler.

SDK – Oyunun bir de kukla öyküsü var. Yani, neredeyse “Semaver Kumpanya” oyunlarý “kuklasýz” olmaz dedirten bu esprili yaklaþýmdan biraz bahsedebilir miyiz?
Tansu Biçer – “Giþe” oyununda bir de kuklamýz var. Gerçekten kuklalar “Semaver Kumpanya” için çok önemli. Orijinal oyunda kukla yok. Kuklayý oyuna Iþýl Kasapoðlu koydu, çok da hoþ oldu. O kuklalar bizim için çok önemli ve kuklalar bir þekilde gelip oyunlarýmýza giriyorlar. O kuklayý iki kiþi oynatýyor. Yarý insan yarý kukla gibi duruyor. Önde ayaklarý baþka bir oyuncu oynatýyor. Kuklaya ellerini sokarak oynatan bir diðer oyuncu arkadaþýmýz var. Kollara çoraplar, terlikler, pantolonlar giyiliyor. Buna canlý bir kukla diyebiliriz. Bu kukla biçimi dünyada en çok bilinen kukla oynatma þekillerinden biridir. Daha önce kendi aramýzda, Bulgaristan’dan gelen Magi isimli bir kukla sanatçýsýyla beraber kukla konusunda böyle bir iþlik çalýþmasý yapmýþtýk. O çalýþmayý burada kullanmak istedik. Aklýmýzda “Giþe”’yi nasýl daha farklý ve eðlenceli sahneleyebiliriz düþüncesi de vardý. Mesela bu oyun, maydanozlarý ayýklayan daha Türk usulü bir Giþeci oldu. Buna ek olarak, orijinal oyundaki anonslarýn içeriðini deðiþtirdik, komedi unsurlarýný güçlendirerek yeniden uyarladýk.


SDK – Bu kýsa oyunlardan birinde “Sayfiyedeki Yaz” öyküsündeki canlandýrma inanýlmaz baþarýlýydý. Son derece hareketli oyunculuk nedeniyle, bir ara renginizin mora dönüþeceðini düþünmeye baþladým. Oradaki tiplemeyi çýkartýrken, abartýlý hareketleri ve canlandýrmayý siz mi buldunuz yoksa orijinal metinde var mýydý?
Tansu Biçer – Orijinal metinde bu karakterize ediþ tarzý yok. Bu daha Türk usulü bir tipleme oldu. Orada bahsedilen konu ayný ama isim deðiþiklikleri farklý. Mesela evkaftaki memuriyeti metne biz ekledik. Sonra hiç nefes almadan attýðým uzun bir nutuk var. Hani sizin mora döneceðimi düþündüðünüz bölüm ( Kahkahalar…) “Tiyatro demek turne demek diye” baþlayan o uzun söylevi yönetmenimiz Iþýl Kasapoðlu istedi. Bana, burada bir nutuk at dedi. Onun üzerine o oturup o uzun söylevi yazdým ve ekledik. Orada “Bilmez miyim kelimelerin ne kadar kifayetsiz olduðunu” dedik ve özellikle Orhan Veli’yi orada anmak istedik. Ardýndan da evkaftaki memuriyet geldi. “Öyle havalarda istifa ettim ben evkaftaki memuriyetimden”. Ben burada oyunculuk yapmadan önce Tiyatro Anadolu’da asistanlýk yapýyordum. Ýstifa edip geldim Semaver Kumpanya’ya. Evet, o samimiyet duygusu biraz da yaþanmýþlýktan geliyor

SDK – Sonra ön sýralarla çok iç içesiniz. Sahnenin önüne ve seyirci koltuðunun dibine dirsek temasý mesafesinde konan üç sandalye var. Bu arada, bir ara sahne üzerindeki hareketlilik o kadar arttý ki tamam þimdi üzerimize düþecekler dedik. Ön sýralarda oturmak biraz tehlikeli oluyor galiba. (kahkahalar…..)
Tansu Biçer – Hayýr, tehlikeli deðil sadece heyecanlý oluyor. Biz seyirciyi de oyunun içine katýyoruz. Seyirci hikayenin içine kendiliðinden dahil oluyor. Tiyatro seyircisiyle var olan bir sanat dalý. Biz o üç sandalyeyle sahnenin sýnýrlarýný geniþletiyoruz. Zaten temsil öncesinde de kimse oturmasýn diye sandalyelerin üzerine oyun sýrasýnda kullanýlacaktýr diye bir yazý asýyoruz. O üç sandalyeyle birlikte, izleyiciyle oyuncu arasýndaki sýcaklýk ve duygu alýþ veriþi neredeyse elle tutulur derecede hissedilir hale geliyor.

SDK - Oyun çok sayýda yazar ve esere yaptýðý göndermelerle birlikte çeþitli yazarlarýn eserlerinden oluþan bir kolaj özelliði de taþýyor. Oyunun bir yerinde Remzi karakteri oyuncu arkadaþlarýna döner ve þöyle der. “Hepiniz oyuncu geçinirsiniz ama hiç biriniz “Sayfiyede Yaz” oyununu bilmezsiniz”. Bu çok ilginç bir saptama ve çok incelikli bir eleþtiri. Bu söz için neler söylenebilir?
Tansu Biçer (Remzi) - Remzi’nin oyunda söylediði bu söz özellikle tiyatroculara bir gönderme deðil. Ama Türkiye’de böyle bir gerçek de var. Sonuçta çok fazla kitap da okumuyoruz ama okumamýz ve bu eserleri bilmemiz gerekiyor. Elbette bu oyunlar okunuyor ama maalesef genel olarak bu klasiklerden haberdar deðiliz. Klasikleri okumaktan sýkýlýyoruz. Bu söz daha çok okumamýz gerektiðine bir vurgu yapmak için söyleniyor.

SDK – Tiyatro sanatçýlarý söz konusu olduðunda, gerçekten bu iki kat daha aðýr bir eleþtiri olmuyor mu? Sorumluluk duygusu da olduðu için tiyatro sanatçýlarýn kitap okumamak ve oyunlarý bilmemek gibi bir özrü olmuyor deðil mi? Yani, burada tiyatrocularýn kitap okumadýðý gerçeði var.
Tansu Biçer - Bu genel olarak söylediðimiz bir þey deðil. Çok okuyan, hayatýný tiyatroya adamýþ olan, çeþitli yabancý yazarlarýn eserlerini Türkçeye kazandýran çok kýymetli sanatçý arkadaþlarýmýz, hocalarýmýz da var. Ama bunun yanýnda özellikle yeni yetiþen nesil, yeni kuþak genç oyuncular, buna benim neslimin oyuncularý da dahil pek okumuyoruz. Evet, yeni yetiþen genç oyuncular kitap okumuyor.

SDK – Tiyatro oyuncusu olma konusunda en güzel göndermeyi oyunda Sitare karakteri yapýyor deðil mi? Çok abartýlý, yapmacýklý tavrýyla “oyun kesen tiyatrocu” tiplemesini günümüzde önüne gelen herkesin kendisini tiyatro sahnesine atmasý gerçeðine de ciddi bir gönderme kabul edilebilir miyiz? Sahnelerin her önüne gelenin “rol kestiði” yer halini almasýna dikkat çekiliyor diyebilir miyiz? Yani, bu durumda hiç kimse “tiyatro seyircisi” olmak istemiyor.
Tansu Biçer – Biz Sitare karakterini öyle bir þey düþünerek ortaya koymadýk. Oradaki mantýk oyuncunun “çok kötü oynamasýydý”. Burcu orada Sitare karakterini gerçekten çok güzel canlandýrdý. Bu özellikle diðer meslek gruplarýndan gelip sahneye çýkan kiþileri eleþtirmek amacýný taþýmýyor. Ama sonuçta, tiyatro dünyasýnda gerçekten “bu kadar kötü oynayan insanlar” var. Bu “kötü oynayan insanlar” bir þekilde tiyatroda kendilerine yer buluyorlar. Sitare karakteri de bunlardan biri olarak karþýmýza çýkýyor. Dikkat ederseniz Sitare, Halit’in tanýdýðýnýn kýzý olarak kumpanyaya gelir. Sitare’nin burada oyunculuðundan ziyade ön plana çýkan bir güzelliði, bir seksepalitesi var. Bunlarýn cezp ediciliði var. Evet, bütün bunlar tiyatro dünyasýnda yaþanan gerçek olaylar.

SDK – Günümüzde, tiyatro camiasýnda sahneye çýkmak için tiyatro eðitiminin, birikiminin ve çalýþmanýn yerine sizin saydýðýnýz güzellik, cinsel çekicilik ve cazibe gibi parametrelerin geçer akçe olarak kabul edildiði durumlarýn yaþandýðýný söyleyebilir miyiz?
Tansu Biçer - Bu olaylarýn yaþandýðýný görüyoruz. Bunlar benim söylememle olmuyor. Yaþanýyor. Bu arada tiyatro sahnesi ile dizilerin durumlarý da karýþtýrýlýyor. Dizileri bundan ayrý tutmak lazým. Orasý güzel yüz ve güzel vücut aranan bir sektör. Onlarýn hitap ettikleri duygular farklý. O sektör için bunlar normal kabul edilebilir. Ama tiyatro sahnesi bambaþka bir olaydýr.

SDK – Oyundaki inandýrýcýlýk dozu biraz fazla mý kaçýyor? Sanki sahnede ciddi ciddi raký içiyorsunuz gibi geldi bana.
Tansu Biçer – Evet, ciddi ciddi raký içiyoruz. Sarhoþ olmamak için rakýlarý bayaðý sulu yapýyoruz. O çok teknik bir durum ama sahnede sarhoþ olmuyoruz. Mesela, çay yerine kola içiyoruz.

SDK – Gelelim siyah beyaz kostümlere, makyaja ve yaratýlan özel atmosfere..
Tansu Biçer – Dikkat ettiyseniz ilk sahneler daha siyah beyaz. Bu siyah beyaz sahneler de eski fotoðraf hissi vermesi için Cem Yýlmazer’in özel tasarýmý olarak sahneye yansýdý. Geçmiþten geliyorlarmýþ gibi bir his verebilmesi için kostümler, makyaj, dekor, ýþýk, siyah beyaz düþünüldü. Mesela, Moliere’in “Cimri”sini ya da “Lüks Hayat” oynamaya baþladýðýmýzda birden atmosfer deðiþiyor ve her þey çok renkli, çok parlak olarak karþýmýza çýkýyor.

SDK - Bu arada, siyah beyaz tren sahnesinden “Lüks Hayat”’a pat diye geçiveriyorsunuz. Bu izleyiciyi resmen þoke ediyor. Neden “Lüks Hayat”?
Tansu Biçer – “Lüks Hayat” müzikal yapýsýyla Türk Tiyatro tarihi için çok önemli bir durak taþýdýr. “Lüks Hayat” müzikali bizim için de çok önemli bir yerdedir. Týpký Ýngiltere’deki “Cats Müzikali” gibi 30 kusur yýl boyunca kapalý giþe oynamýþ uzun soluklu bir oyundur ve hala sýcaklýðýný koruyan bir müzikaldir. Mesela oyun sýrasýnda, melodiyi bilen seyirciler de þarkýya katýlýyorlar. Maalesef yeni yetiþen nesil “Lüks Hayat”’ý bilmiyor ama bizim neslimiz ve bizden öncekiler müziði duyunca oyuncularla birlikte söylemeye baþlýyorlar.

SDK – Müzik deyince, oyunda özellikle kantolarýn yer almasýnýn çok hoþ bir fikir olduðunu düþünüyorum.
Tansu Biçer – Kantonun Türk Tiyatrosunun geçmiþindeki yerini göz ardý etmek mümkün deðil. Burada amaç Türk Tiyatrosu’nda önemli yer tutan özelliklere yer verilmesiydi. O yýllarda turneye çýkan kumpanyalarda kanto söyleme geleneðini yansýtmak istedik. O dönemlerde tiyatronun yapýlma þartlarý, biçimleri, üsluplar, seçilen eserler oyunda bütün bunlarýn hepsinden bir parça vermeye çalýþtýk. Mesela, oyunlar arasýnda Ali çýkýp çýðýrtkanlýk yapýp, seyirciler arasýnda dolaþýyor. “Yazýyooor, yazýyooorrr” diye haber veriyor. O zamanlar, tiyatro haberlerinin gazetelerde, radyoda, televizyonda ya da internette yayýnlanmasý diye bir olanak yok. Bir þehre gidilir, oyunun haberi çýðýrtkanlar tarafýndan halka duyurulurmuþ. Bütün bu öðelerin yer almasý oyunu çekici hale getiriyor diye düþünüyorum.

SDK – Oyunun içinde sadece klasikler deðil ayný zamanda yakýn geçmiþ ve günümüz yazarlarý da yer alýyor.
Tansu Biçer – Bu oyun bir ustalara saygý geçidi gibi. Sadece Shakespeare, Moliere, Çehov deðil ayný zamanda Haldun Taner, Ferhan Þensoy’a da bir saygý niteliði taþýyor. Saygý duyduðumuz tiyatroya emeði geçmiþ, Türk ve dünya tiyatrosunu geliþtirmek adýna çok önemli iþler yapmýþ olan ustalara duyduðumuz saygýyý ifade etmeye çalýþtýk.

SDK – Gelelim Ferhan Þensoy’a. Neden özellikle Ferhan Þensoy’un o oyununu seçtiniz? (Sorunun cevabýný biliyorum bilmesine de domuzuna soruyorum. Kahkahalar…)
Tansu Biçer – Çünkü o oyun, bir karý kocanýn tiyatroya gitmesini daha doðrusunu “gidemeyiþini” anlatýyor. Aslýnda bu oyun tiyatroya “neden gidilemediðini” anlatan çok güzel bir eleþtiridir. Güzel bir bakýþ açýsý. Ferhan Þensoy’un bu oyunu, “neden bu insanlar tiyatroya gelmez?” sorusuna çok güzel bir cevaptýr.

SDK – Neden gelemiyorlarmýþ?
Tansu Biçer – Tam da bu yüzden. (Birlikte kahkahadan kýrýlýyoruz gülmekten) Çünkü biri tiyatroya gitmek istiyor, diðeri gitmek istemiyor. Aslýna bakarsanýz biri tiyatroya neden gitmek istediðini de bilmiyor. Tiyatroya gitsek mi diyerek gidiyorlar. Bunlar hakir gördüðümüz bir yaklaþým deðil ama maalesef gerçek hayatta bunlar yaþanýyor. Oyunda karý kocadan biri diðerine “Tiyatro bileti var. Gidelim mi?” diye soruyor. Çok içten bir istek. Adam da oyun neymiþ diye soruyor. Yanýt, “Faust”. Güldürü mü? Komik bir oyunmuþ deyip “Faust”’a komik bir oyundur diye gidiliyor. Sonra bin türlü bahane bulup bir türlü evden çýkamýyorlar. Evet, gündelik hayatta da bu küçük bahanelerle hayatýmýzý yönlendiriyoruz. Tiyatroya gitmemek için hep bir mazeretimiz var. Mesela, Semaver Kumpanya’ya gelemiyoruz diyorlar. Neden? Kocamustafa Paþa’ya gelemiyoruz çünkü çok uzak diyorlar. Çünkü yolu çok ters, çünkü iþlerimiz çok yoðun, çünkü çok uzak, çünkü hava kötü, çünkü maç var, çünkü yaðmur yaðýyor, çünkü soðuk, çünkü çok yorgunuz, çünkü televizyonda takip ettiðim dizim var, çünkü þöyle, çünkü böyle, çünkü, çünkü, çünkü. Hep bir mazeretimiz var.
Hava yaðmurlu ya da soðuk olsa da sinemaya veya maça gidiliyor da neden tiyatroya gidilemiyor?

SDK – Hakikaten Semaver Kumpanya tiyatro topluluðunun sahnesi söylendiði gibi ulaþýlamayacak kadar uzakta mý?
Tansu Biçer – Hayýr, Taksim’den dolmuþ kalkýyor. 15 dakika sonra tiyatrodasýnýz. Ýstanbul’daki mesafeler düþünüldüðünde 15 dakikalýk mesafe çok uzak olmamalý. Kocamustafa Paþa insanlarýn zihninde oluþmayan bir isim. Bahaneler üreten insanlar için öyle bir semt yok. Zihinlerde öyle bir isim oluþmadýðýna göre orasý çok uzakta olmalý diye düþünüyorlar. Açýklamasý bu. Bir diðer popüler bahane ise “çok yorgunuz” sözcüðü. Tiyatroya “çok yorgunuz” diye geliyorlar. Oyun sonunda “iyi ki gelmiþiz, yorgunluðumuz kalmadý, dinlendik ” diye gidiyorlar. Evet, biz bunun böyle olacaðýný biliyoruz, ama tiyatroya gitmemek için hazýrda hep bir bahanesi olan insanlara bunu anlatamýyoruz.

SDK – Bu tiyatroya bir türlü gidememe hadisesi sadece sizin baþýnýza mý geliyor? Yoksa diðer tiyatro topluluklarý da bundan etkileniyorlar mý?
Tansu Biçer – Hadi biz uzaðýz diyelim. Taksim’de bir sürü tiyatro var. Onlara da gidilmiyor. Baþka yerlerde de tiyatrolar var. Onlara da gidilmiyor. Mesela, Taksimdeki Ferhan Þensoy’un tiyatrosu, mesela Harbiye’deki Kenter Tiyatrosu. Yarý boþ salonlara oynuyorlar. Ya yeni gelen nesil tiyatroya alýþýk deðil ya da tiyatro seyircisi yapýlan iþlerin kalitesinden dolayý tiyatrodan ürktü. Didaktik, ucuz, basit iþler seyirciyi tiyatrodan soðuttu. Brecht’in bir lafý var. “Tiyatro öncelikle eðlencelidir”. Tiyatroya gittiðimiz için haz duyuyoruz. Neden haz duyarsýnýz? Rejiden, ýþýktan, kostümden haz duyarsýnýz. Oyuncularýn oynayýþ biçimlerinden haz duyarsýnýz. Tiyatro izlerken bir þeyden haz duymanýz gerekir. Bu arada onlarýn size söylediði þeyleri alýrsýnýz. Fikir olarak ya katýlýrsýnýz ya da katýlmazsýnýz bir þekilde oyuncularla bir þeyler paylaþýrsýnýz ama öncelikle haz almanýz gerekmektedir. Yani, tiyatroda olmaktan mutlu olmanýz gerekir. Geçmiþte yapýlan birçok iþ bu mutluluðu azalttý. Tiyatro öðretici olmalýdýr, tiyatro yol gösterici olmalýdýr diye diye oyun adýna o kadar didaktik, o kadar sert iþler ortaya kondu ki. Hani seyirciye aç kulaðýný, aç gözünü, beni dinle deyince o zaman insanlar þöyle dedi. “Yaa kardeþim benim de fikrim var bu hayatta. Benden daha iyi ne biliyor olabilirsin ki” diye düþünmeye baþladýrlar. Gerçekten de sahnedeki birçok insan da koltuklarda oturan insanlardan daha fazla bir þeyler bilmeyerek bunu ýsrarla söylemeye devam edince insanlar tiyatrodan soðudu. Dolayýsýyla suç sadece izleyicilerde deðil. Tabii bir yandan da televizyonun çok büyük etkisi var. Televizyon vazgeçilmeyen bir þey oldu. Þimdi televizyon da internet sayesinde baltalanýyor. Bu hayat böyle. Hep yeni bir þey çýkacak. Bir süre sonra internet de sýradanlaþacak. Bu hayat böyle ama tiyatro hep var olacak.

SDK – Tekrar oyuna geri dönersek Semaver öyküsünün içine geçen Kumpanya’da Halit ve Saffet, sýrf tiyatro yapmak için hýrsýzlýk yapan bir çocuðun hikayesinden yola çýkarak, “haklý olma ya da haklý olmama” olgusunu eksen alarak toplumun tiyatroya olan bakýþýný deðerlendirirler. Bu çok çarpýcý özeleþtiri üzerine biraz konuþabilir miyiz?
Tansu Biçer – Orada tiyatro kumpanyasý Anadolu turnesine çýkabilsin diye gerekli olan parayý annesinin sandýðýndan çalan çocuk kamu vicdanýnda “hýrsýz”, tiyatroculara göre “kahraman”, anneye göre “hayýrsýzdýr”. Burada çocuk tiyatro yapmak istiyor. Tiyatro yapmak istediði tiyatro topluluðunun turneye gitmek için paraya ihtiyacý var ve o da aslýnda çok iyi niyetle parayý annesinin sandýðýndan alýyor. Ali karakteri bunu asla kötü niyetle yapmýyor.

SDK – Buradaki annenin tavrý Türkiye’deki sýradan insanlarýn tiyatroya olan bakýþýný da gösteriyor diyebilir miyiz?
Tansu Biçer- Annelerin tiyatroya karþý tavýrlarý genelde öyle deðil mi? Gidin bugün birçok tiyatrocuya sorun. %80’i “evet, benim annem babam da ben tiyatroya baþlarken böyle düþünüyorlardý” diyecektir. Tiyatroya baþlarken öncelikle ailesinden tepki alan çok sayýda tiyatro sanatçýsý vardýr. O aileler de bu tavrý kötü niyetle ortaya koymuyorlar. Çocuklarýna iyi bir gelecek hazýrlamak istiyorlar. Çünkü biliyorlar ki çocuklarý için tiyatroda çok parlak bir gelecek yok. Çocuklarýný bekleyen maddi zorluklar, parasýzlýk, sýkýntýlar ailelerin gözünü korkutuyor. Baþlangýçta benim ailem de tiyatro sanatçýsý olma isteðime çok sýcak bakmadý ama sonralarý sahnelediðimiz oyunlarý gördükçe, tiyatroya duyduðumuz bu tutkuya tanýk oldukça yavaþ yavaþ kabullendiler ve desteklemeye baþladýlar. Þu anda benim tiyatro kariyerimi belki benden fazla düþünüyorlar ve beni gerçekten destekliyor.

SDK – Peki, insanlar neden kendilerini bekleyen sefalete, parasýzlýða ve sýkýntý dolu bir geleceðe gözü kapalý giriyorlar. Bu kadar arzuyla, bu kadar tutkuyla sefalet istenir mi?
Tansu Biçer - Bunu sözlerle açýklayabilmek mümkün deðil. Bu bir tutku, bu bir aþk, bu bambaþka bir þey. Hani sahnenin tozunu yutmak derler ya. Çok klasik bir laftýr. Bu tek kelimeyle tutku ve aþktýr.

SDK – Ali’nin annesine geri dönersek, Semaver öyküsünde annenin býçak sýrtý oynadýðý bir namaz kýlma sahnesi var. Bu arada anne rolünü oynayan sanatçýnýn harika bir anne portresi çýkardýðýný da hemen belirtelim. Anne namazýný kýlarken çok iyi niyetli olduðunu bildiðimiz oðlu Ali annesiyle þakalaþýr ve ona namaz kýldýrmaz. Bu sahneyle ilgili tepki alýyor musunuz?
Tansu Biçer – Hayýr hiç tepki almýyoruz. Çünkü o sahne son derece samimi, son derece içten bir dille yansýtýlýyor. Anlatacaðýnýz hikayeyi samimi bir þekilde ortaya koyduðunuzda insanlar tepki vermiyorlar. Bu bir gerçek, ben de zamanýnda çok küçükken dedem namaz kýlarken sýrtýna binerdim. Bilirsiniz üç, dört yaþýnda küçük çocuklar dedeleri, nineleri namaz kýlarken onlarla oynamak isterler. Evet, Ali üç yaþýnda deðil tabii ki ama annesi ile öyle þakalaþýyor. Çünkü onlar o evde bir ana bir oðul yaþýyorlar. Çok mazbut bir hayatlarý var. Anne de biraz kýzýyor ama bir yandan da oðlu. Bir þey demiyor. Ali çok temiz bir çocuk, kötü bir niyeti yok. Ali orada “Allah seni biliyor, Allah beni biliyor, Allah içimizi biliyor. O yüzden bize kýzmayacaktýr” diyor. Orada çok büyük bir samimiyet var.

SDK – Gelelim bir fotoðraf karesini anýmsatan final sahnesine. Neden siyah beyaz bir fotoðraf karesini anýmsatan bu sahne üç kez tekrarlanýyor? En sonunda izleyicilerden biri alkýþlamayý akýl edebildi de biz de oyunun finali olduðunu anlayabildik.
Tansu Biçer – O bölüm, zaten bizim alkýþ beklediðimiz bir bölüm deðil. Orada izleyiciye, 1940’lý yýllarda çekilen bir fotoðrafý ellerine alýp baktýklarý hissini vermek istedik. Burada bir baþlangýç var. Bir tiyatro kumpanyasý, Ali’nin hikayesi, turneye çýkýlýyor, Moliere oynanýyor, Shakespeare, Haldun Taner, sonra Ferhan Þensoy derken zaman akýyor, Ali o turneden geri dönüyor ve hikaye bitiyor. Biz o fotoðrafa çýktýðýmýz zaman, o sahneyi üç kez tekrarlýyoruz ki, her seferinde baþka birimize bakabilme þansýnýz olsun istiyoruz. Fotoðrafý hemen gösterip çekmiyoruz. Uzun uzun bakýn, Saffet, Ali, Sitare, Halit, Zabel Haným, Remzi onlarýn yaptýklarý aklýnýza geliyor. O zaman belki bütün bir oyun boyunca yaþadýðýnýz bütün bu duygularý yeniden anýmsayabilmeniz için bir alan oluþuyor. Fotoðraf albümünden çekip aldýðýnýz ve arkasýndaki öyküyü bildiðiniz bir fotoðrafa durup uzun uzun bakmak gibi bir duygu bu. Fotoðrafa bakarken geçmiþten gelen anýlar zihninize dolar. Orada anýlar canlanýyor ya da bildiðiniz bir hikayeyi görüyorsunuz. Siz bu fotoðrafý düþünürken oyun geçer gider. Týpký hayat gibi. O nedenle biz bu oyunu siyah beyaz oynuyoruz.

Son sözcüklerle birlikte, modern zamanlarýn bol ýþýklý parlaklýðý soluyor. Iþýklar griye çalarken Remzi tekrar fotoðraftaki yerine geri dönüyor. Ayný dik bakýþlar. Ýnsaný delip geçen arkanýzda duran geleceðe gönderilen oklar gibi. Havada hafif bir küskünlük, bir kýrgýnlýk mý var? Kýymeti bilinmeyen, unutulmuþ eski dostlar gibi mahzun duruþlar niye? Siyah beyaz makyajlar, sahneyi kaplayan bir sis bulutu. 1940’larýn sonunda çekilmiþ siyah beyaz bir fotoðraf.

Ne kadar zaman geçti? Sadece bir an olmalý. Bir ana sýðan kocaman hayatlar. Düþüncesi bile saçma. Hem ne kadar uzun olabilir ki? Ya söyleþi? O ne olacak? Ama fotoðraf öyle söylemiyor. Herhalde bana öyle geldi.

Amaaan hayal perdesine yansýyan bir gölge, bir esinti. Olmuþ ya da olmamýþ kimin umurunda?

Rüzgara býrakýlan sözcükler bu gök kubbede kaç kiþinin yüreðinde kalýr?

“Sersem Kocanýn Kurnaz Karýsýnda” aktör de öyle demez mi?

“Zaten aktör dediðin nedir, biz oynarken varýz, yok olunca da sesimiz bu boþ kubbede hoþ bir seda olarak kalýr, olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olarak kalýrýz. Görüyorum ki, hepiniz gardýroba hücuma hazýrlanýyorsunuz. Birazdan tiyatro bomboþ kalacak. Ama tiyatro iþte o zaman yaþamaya baþlar. Çünkü Satenik’in bir þarkýsý þu perdelerden birine takýlý kalmýþtýr. Benim bir tiradým þu pervaza sinmiþtir. Siranuþ’la Virjin’in bir diyalogu eski kostümlerin birinin yýrtýðýna sýðýnmýþtýr. Ýþte bu hatýralar o sessizlikte saklandýklarý yerlerden çýkar, bir fýsýltý halinde yine sahneye dökülürler. Artýk kendimiz yokuz, seyircilerimiz de kalmadý. Ama repliklerimiz fýsýldaþýr dururlar sabaha kadar. Gün aðarýr, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçýþýr. Perde!”

Hafif bir esinti. Yüreðim üþüdü, elimdeki siyah beyaz fotoðraf titredi. Yoksa hepsi bir hayal miydi?

Ah, Sait Faik ah! Yine yaptýn yapacaðýný. Öyle aniden çýkýverdin ki karþýma. Semaver Kumpanya’yý yazmak þart oldu bana. Kim derdi ki, 2000’li yýllarda modern zamanlarýn o insaný kahreden alýþveriþ manzaralarýnýn yaný baþýnda, þaka gibi duran eski bir sahafý bulacaksýn. Sahafta, Sait Faik’in “Semaver Kumpanya” isimli kitabý seni bulacak. Varlýk Yayýnlarý. Sabri Esat Siyavuþgil’in ön sözüyle gülümsüyor. Basým yýlý Nisan 1965. Sayý 1130. Elimde iþte. “Semaver Kumpanya” tiyatro topluluðunun kurulmasýna ve ayný isimli oyununun sahnelenmesine esin kaynaðý olan orijinal basým kitap avuçlarýmýn içinde.

Soluðum kesilmiþ. Niye ki?

Ýçim kýpýr kýpýr, bir yandan kitap söylenir. Mýrýl mýrýl. Yaz beni, yaz beni. Öte yandan sayfalarýn yakýcý çaðrýsý. Sait Faik yine gülüyor. Bu adamýn o çapkýn gülüþü, bir de o yürek yakan öyküleri yok mu? Bir gün öldürecek beni. Sayfalarýn içinde kaybolurken sesini duyar gibi oluyorum.

Uzun etme artýk.

Hayat nedir ki?

Koca bir þaka!







Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn sanat ve sanatçýlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
'Kafkas Tebeþir Dairesi'nin Sebeb-i Hikmeti... ''
Uluslarararasý Ýzmir Festivali 20. Yaþýný Kutluyor.
Anton Çehov'dan Arthur Miller'a, Modern Zamanlarda Düþlerin
Ahmet Adnan Saygun"un Mirasýný Taþýyan Onurlu Bir Sanatçý : Rengim Gökmen
Ýlhan Berk"in Þiirleri ve Sait Faik"in Öykülerini Gravürde Eriten Adam: Fatih Mika
Commedia Dell"arte Ýþliði : Michele Guaraldo, Simone Campa ve Korsanlar
Cemal Süreya"dan "Üstü Kalsýn" : Hakan Gerçek
Aðýr Abla Cecilia"nýn Müridinden Faydalý Hayat Dersleri : Ayhan Sicimoðlu
Romanya Ulusal Tiyatrosundan Bir Baþ Yapýt : Fýrtýna
Shakepeare"den Verdi"ye : Falstaff Operasý

Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bir Varmýþ Hiç Yokmuþ
"Beni Ben mi Delirttim?" : Ferhan Þensoy
Ermiþler Ya da Günahkarlar, Ýyilik Ya da Kötülüðün Dayanýlmaz Lezzeti…
Sineklidað"ýn Efsanesi : Keþanlý Ali"nin Ýbretlik Öyküsü
Sahibinden Az Kullanýlmýþ "Ýkinci El" Stratejiler
Tek Kiþilik Oyunlarýn Efsane Ýsmi : Müþfik Kenter
Yaðmur Yaðýyor, Seller Akýyor, Kral Übü Camdan Bakýyor
Efes'li Herostratus ve 'Hukukun Üstünlüðü Ýlkesi'
Tanrýlarýn Takýlarý
Ruhi Su"nun Ýzinde : Köy Enstitüleri

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ýbneler ve Çocuk Cesetleri [Þiir]
Komþu Çocuðu [Þiir]
Bir Bardak Soðuk Suyun Hatýrýna… [Þiir]
Ýhtiyaçtan [Þiir]
Deli mi Ne? [Þiir]
Sakýz Reçeli Seven Yare Mektuplar [Þiir]
Bir Nefes Alýp Verme Uzunluðunda… [Þiir]
Lord'umun Suskunluðunun Sebeb-i Hikmeti... [Þiir]
Pimpirikli Hanýmýn, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Þiir]
Yere Göðe Sýðamýyorum… [Þiir]


Seval Deniz Karahaliloðlu kimdir?

Bazý insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doðal bir ihtiyaçtýr. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatýmla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. Ýþte bu kadar basit.

Etkilendiði Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doðru bilemem ama beyinsel olarak beslendiðim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla Ýlhan, Ýlber Ortaylý, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.