Herşeye imgelem karar verir. -Pascal |
|
||||||||||
|
İçinde bulunduğumuz 21ci yüzyıl başında patlak veren küresel ekonomik kriz "Yeni Dünya Düzeni" denilen sömürü düzeneğinin çökmekte olduğunu ve bu yolla insanlığın özlenen bir barış ve mutluluk çağına ulaşamayacağının net bir göstergesidir. Dünyanın daha çok ahlaksızlaşması ve bozulmasından başka hiç bir işe yaramamış olan "Yeni Dünya Düzeni", tüm insancıl ve etik değerlerde oluşturduğu tahribat ve aşınmanın yanı sıra, bir çok meslek ve uzmanlık alanının kamuoyu nezdindeki saygınlığını yitirmesine de yol açmış, bilim insanı, profesör, doktor, hukukçu, yazar ve sanatçılar küresel düzenin paralı köleleri durumuna gelmiş, onursal, sanatsal ve bilimsel özgürlüklerini kaybetmişlerdir. Küresel egemenlerin peşinden sürüklenmek, başka bir çok olumsuz sonuçlara neden olmuş, ülkemizin sivil ve askeri yapısı, siyasal partiler, devlet kurumları yabancılar tarafından tepeden tırnağa kolayca manipüle edilebilir hale gelmiş, ülkemiz dış politika, diplomasi ve tarih bilgisi olmayan, beceriksiz, teslimiyetçi, görgüsüz ve arabesk ellerde, tıpkı Osmanlının son dönemlerinde olduğu gibi, bir yağma, yıkım ve iç savaş tehdidi sürecine girmiştir. Türkiye'yi bölmek isteyenler gençliği ve aydınları depolitize edilmesi gereken bir numaralı hedef olarak seçmişlerdir. Bunun sonucunda, ulusumuzun en değerli varlığı olan gençlerimiz ve aydınlarımızı hedef alan baskılar, tehditler, kırımlar, öldürmeler, 1970li yıllardan itibaren, en utanç verici, en yüz kızartıcı boyutlara ulaşmıştır. Bunun böyle olması bir rastlantı değildir. Dünyada, gençleri ve aydınları böylesine pervasızca harcanan, böylesine hoyratça yok edilen başka bir ülke yoktur. Kızıl Sultan diye yerden yere vurduğumuz Abdülhamit döneminde bile gençlere ve aydınlara karşı böylesine çok yönlü ve sistematik bir şekilde tasarlanmış planlı, programlı, bir kırım ve sindirme stratejisi görülmemiş, yaşanmamıştır. Bu başıbozuk gidişata karşı çıkıp görüş ve düşüncelerini içtenlikle ve özgürce açıklamaktan başka hiçbir amacı olmayan, kalemi ve kitabından başka hiçbir silahı olmayan, savunmasız, korumasız gençlerin, öğrencilerin, aydınların, yazarların, sanatçıların, bilim insanlarının saygınlık, onuru ve yaşama hakları ile oynanmasının, tehdit edilmelerinin, sokak ortasında ulu orta öldürülmelerinin neden bir türlü önlenemediğini, tüm bunlara yetkili ve sorumluların neden sessiz, neden tepkisiz kaldığını, ulus olarak artık çok iyi anlamış olmalıyız. Bunun altında yatan gizli emeller, gelecek kuşakları ağır şekilde tahribata uğramış, ülke sorunlarına duyarsız bir gençlik, gelecek umudu olmayan insanlar oluşturmak, küresel düzenin çıkarlarına hizmet edecek ödünlerin ve politikaların önünü açmaktır. İşte: küresel güçlere yaranmak uğruna Kıbrıs kaybedilmek üzeredir; işte: küresel güçlerin direktifiyle Ermenistan'a yaranmak uğruna Türkiye-Azerbaycan ilişkileri zedelenmiştir; işte: mayınları temizlemek gerekçesiyle ülkenin ulusal sınırları gibi stratejik ve askeri açıdan en gizli bölgelerinin kontrolu ve bu bölgelerdeki her türlü tasarruf hakkının ne idüğü belirsiz bir takım korsan devletlere ihale edilmesi planlanmaktadır. Mayın temizleme işleminin çok yüksek ekonomik maliyeti olabilir. Ancak, hiçbir ülkenin siyasal çıkarlarıyla ulusal prestiji salt parasal göstergelere endekslenemez ve bunlar hiç bir şekilde finansal gerekçelere feda edilemez. Ülkelerin, ulusların saygınlıkları, onurları vardır. Türkiye'nin yok mu? Türkiye başka ülkelere parasal yardımlar yapıyor da, bir tek bu mayın temizleme işi için mi kaynak bulamıyor? Böyle bir şey olabilir mi? Bugüne kadar nerede duyduk, nerede gördük ki bir devlet kendi askeri güvenlik bölgelerini başka bir yabancı devlete veya yabancı şirketlere ihale veya emanet etsin? Türkiye'de arazi kıtlığı mı var ki mayınlar temizlenip o bölgeler tarıma açılacak? Bu kadar kritik bir dönemden geçmekte olan ülkemiz terör ve iç savaş tehdidi altında iken vatan topraklarının güvencesi olan sınırlar ne yabancı şirketlere, ne de NATO gibi amacından sapmış askeri kuruluşlara peşkeş çekilemez. Türk sınırları NATO'nun sınırları değildir. Böyle bir skandalın kamuoyunda tartışılması bile söz konusu olamaz. Bu ne vurdumduymazlık, bu ne pişkinlik, bu ne arlanmazlık, bu ne aymazlıktır? Bir Küba kadar onurumuz yok mu bizim? Atatürk devrinden sonra bu ülkede siyasetçiler ve askerler, anayasal düzeni ve demokrasiyi hiçe sayarak, çok ciddi, geri dönüşümsüz ve onarılması olanaksız hatalar yapmışlar ve hala yapmaktadırlar. Teknolojideki son gelişmelere rağmen Mayıs 2009da hala askerlerimizin mayın patlamasıyla hayatlarını kaybetmeleri utanç verici bir durumdur. Türk askeri, teröristlere bol keseden sunulan bir av, kurbanlık veya yem konumunda olmamalıdır. Siyasetçilere laf yetiştirmeye çalışan askeri yetkililerin, biraz da askeri konularla ilgilenerek bu pisi pisine ölümlerin önüne geçilmesi için gerekli teknolojik donanımı ivedilikle temin etmeleri, bu işte ihmali görülenlerin şiddetle cezalandırılması gerekmektedir. Türkiye'de iken çok ciddi pozlar takınıp yurt dışında gülücükler dağıtan askeri yetkililer görmek istemiyoruz. Günümüzde terör ve saldırganlığın güçlenmesinin temel nedeni etnik bölücülüğün demokratik ve kültürel haklar, yerel yönetimler, özgürlükler gibi gerekçelerle koruma kalkanları altına alınarak tamamen başıboş bırakılmasıdır. Bir ülkede etnik terör devam ederken, o ülkedeki yandaş etnik grubun ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel ögelerini bir takım sözde reformlarla iyileştirmeye ve düzeltmeye kalkışırsanız - ki aslında bunlar reform değil sadece bölünmeyi ve parçalanmayı hızlandırıcı etmenlerdir- yapılan tüm bu sözde reformlar veya düzeltmeler, size değil, terör örgütünün hanesine artı puan olarak yazılır, örgütün başarısı olarak yorumlanır ve terör asla sona ermez. Etnik şovenizm, etnik milliyetçilik ve ırkçılığın güçlendirilmesi için tüm kapılar ardına kadar açılırken ulusal kimliğimizin, bilincimizin, istencimizin ve cumhuriyet devrimleriyle büyük zorluklarla elde etmiş olduğumuz kazanımlarımızın ayaklar altına alınması, Türk entelijansiyasını sindirmeye yönelik yıldırma politikaları, Atatürk ve ordunun yıpratılmaya çalışılması, sözde "tarihi fırsat" diyerek, otuzbinden fazla şehidimizin kanı yerde dururken, bölücü ve teröristlerle onursuzca uzlaşmaya kalkışmak, üstüne üstlük 1 Haziran 2009dan itibaren Kuzey Iraktaki ayrılıkçı ve terör destekçisi kukla yönetimle gizlice anlaşarak Kerkük'ten Yumurtalık'a petrol sevkine izin verilmesi kabul edilemez. Kuklalar ile ancak kuklalar anlaşma yapar ! Tüm bunlara izin verenler, bunları hoşgörenler, bunları özgürlük, demokrasi ve ekonominin bir gereği sananlar, ülkenin bölünmesini kolaylaştırmak için bilerek veya bilmeyerek dolaylı ve dolaysız yönlendirmeler planlayanlar, kendilerini "bilge" veya "akil adam" zannedenler bir gün tüm bu söylem ve eylemlerinin hesabını vermek zorunda kalacaklarını, ansiklopedilerde kendilerden nasıl söz edileceğini ve tarihte ne gibi sıfatlarla hatırlanacaklarını asla akıllarından çıkarmasınlar. 19 Mayıs 1919, işgal güçlerine karşı Türk halkının şanlı başkaldırışı, direnişi ve devrimini başlattığı tarihin en önemli nirengi noktalarından biridir. O günkü koşullar ile bugünkü koşullar arasında, de facto, hiç bir fark yoktur. Ülke bu kez "görünmez" bir işgal altında haraç mezat satılmakta, postmodern yeni "muhipler", yeni "Damat Feritler" ülkemizi adım adım küresel işgalcilere teslim etmektedirler. Dün olduğu gibi bugün de iç ve dış düşmanlar vardır, ve fakat bunlar çok daha ustaca ve büyük maharetle "aziz vatanın bütün kalelerini zaptetmiş ve memleketin her köşesi bilfiil işgal" edilmiş durumdadır. Ancak, bilinmelidir ki her çöküş ve yıkım yeni bir toplumsal değişim ve dönüşümün potansiyel dinamiklerini de kendi içinde taşır. Çöküş ve yıkım belirtileri aynı zamanda çok büyük bir tarihsel değişimin habercileridir. Bu tarihsel değişimin bir başka yeni devrime yol açması kaçınılmazdır. Türkiye bu gelişmelerin sonucunda, Atatürk devrimlerinden sonra, ikinci bir devrim sürecinin içine girerek tüm bu utancı ve pisliği temizleyecek ve ezilen uluslara yeniden örnek ve önder bir ülke konumuna gelecektir. Tarih bilgimiz ve bilincimiz olduğu sürece hiç bir güç ülkemizi küresel egemenlerin taşeronu, uyruğu, "Bay Evet"i ve payandası haline getirmeyi başaramayacak ve halkımız bu tür politikalara destek vermeyecektir. Türk halkı, Türk ulusu korkma, yılgınlığa düşme ! Tarihin başlangıcından beri büyük destanlar, anıtlar ve kahramanlıklar yaratmış, görkemli bir geçmişe sahip ve dünya uygarlığına katkılarda bulunmuş yüce bir ulus olduğunu asla unutma ! Türk ulusu birleş, birlik ve dirlik içinde ol ! Değişik düşünceler ve görüşler senin zenginliğindir. Küresel saldırganlara ve onların işbirlikçilerine karşı mücadele etmekten -bu mücadele yüzyıllarca sürecek bile olsa- asla çekinme. Saldırganlara ve bölücülere karşı anayurdu savunmak ve Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza dek korumak yurtseverlerin en kutsal görevidir. Bu ülkeyi ve bu toprakları savunmak için yüreğinde başkaldırı arzusu ve heyecanı duyan her yurttaş, her vatandaş, her vatansever, herkes Türktür. Tüm toplumsal, ekonomik ve siyasal gelişmeler ne kadar olumsuz görünürse görünsün tüm bunlar halkımızın yaratacağı yeni bir devrimin doğuş sancılarıdır. Her karanlığın ardından er geç şafak gelir ! Yaşasın büyük Türk ulusu !
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |