En büyük mutluluk ve en büyük sıkıntı anlarında sanatçıya gereksinme duyarız. -Goethe |
|
||||||||||
|
Sihirli bir elbise türüdür belkide. Üniforma... İkinci sırayı da herhalde takım elbise alır. Üniformayı bulmak çok zor olsa da, takım elbiseyi hemen herkes kolaylıkla giyebilir. İnsanımız zengin olsa da, fakir olsa da takım elbiseden bir türlü vazgeçemez. Dayanılmaz birşeydir. Aynanın karşısında kravatlı bir takımla, insanın kendini izlemesi kadar, güzel zevk veren birşey yoktur. İnsanın tipi ne kadar bozuk olsa da, şık takım elbise bu tipe şekil verir, güzelleştirir. Fakir insanlar özellikle bu takımları giymeyi çok sever. Adeta abonedir bu elbiseye. İnsan sokağa çıktığında kendisini önemli biri gibi hisseder. Birçok kişi bu adama saygı gösterir, hürmet eder. Yüzleri bir türlü gülmeyen, mutlu olamayan, insanlara hor davranan, işleri kesat giden, esnaf kesimi dahi takım elbiseli bir adama güler yüzlü davranır, saygı gösterir. "Buyrun beyefendi ne arzu etmiştiniz?" Milletvekili de, bürokratı da, zengini de, köylüsü, hırsızı, şüpheli şahısı, inşaatçısı da bu takım elbiseyi giydiğinde eşit konuma geçebilir. Bu yüzdendir belki takım elbise insanı insan yapan, insanın kendisine de, karşısındakine de güven veren bir elbise türüdür. Üniforma ise daha kutsaldır. Bir gücü temsil ettiği için, toplumun çoğunluğu üniformayı sever, adeta ona tapar. İçindeki insanın ne olduğu hiç önemli değildir. Küçüklüğünde herkese sormuşlardır: "Büyüyünce ne olacaksın?" diye... "Polis olacağım baba.------Aferin sana!" "Subay olacağım amca. ------- Aferin koçum!" "Avukat olacağım.---------- Helal olsun!" "Doktor olacağım.--------- Daha çok helal olsun!" Herhalde hiçbir çocuk diyemezdi. "Hırsız olacağım!" "Terörist olacağım!" "İnşaatçı olacağım!" "Portakal satacağım!------- Hastır ordan!" "Yazar olacağım?" Daha sonra bu çocuklar zaten olacağı yerde oluyordu. Üniforma zayıf insanlara güç, kudret veren enerji. Güçlü insanları azrail yapan elbise çeşiti. Bir dönem bu elbiseleri tanıma şansım oldu. Güzeller güzeli bir kadının başbakanlık yaptığı yıllarda, iktidar partisinin İstanbulda bir ilçe yönetim kurulu üyesi ve delegesiydim. Solcu bir yapım olmasına rağmen, bu kadının güzelliğine hayran olduğumdan olacak ki bir anda sağcı oldum. Hayatım zaten hep böyle çelişkiler içerisinde geçti. Başbakanımız geceleri rüyama dahi giriyordu. İnanılmaz şeyler görüyordum. Yazamıyorum gerçi, çünkü çok müstehcen rüyalardı. Eşim Safinaz dahi benden şüphelenmeye başlamıştı. Defalarca kez sormuştu: "Beni birisi ile mi aldatıyorsun?" Sanal aşkımı nerden bilsin zavallı Safinaz. Bugünlerde işte takım elbise ile sıkı bir dostluğum olmuştu. Parti toplantılarına takım elbise ile takılmak gerçekten çok önemliydi. Parti üyeleri toplantılarda birbirini izlerdi. Kim daha iyi giyinmiş ve ya kim daha yakışıklı diye. Toplantılarda bütün üyeler birbirlerini kıskançlıkla takip ederdi. Sorarlardı. "Ceketi nerden aldın? Pantolon ne marka? Fiyatı kaça?" diye... İlçe başkanımız da iyi giyinirdi. Müslüman bir insandı, hem de haddinden fazla müslümandı. Menderes döneminden kalma yaşlı partililer de vardı. Biz gençler onlara "yağlı yakalılar" derdik. Otuz yıldır aynı ceket ve pantolonları ısrarla giyerdi bu adamlar. Ceket yakalarında adeta bir karış kir ve yağ vardı. Sigara yanıklarından gömlekleri, kravatları, pantolonları delik deşik olmuştu. İlçe başkanımız beni çok severdi. Çünkü özelliklerimiz aynı sayılırdı ve ortak yönlerimiz çoktu. Beş bin üyeli ilçe teşkilatımızda en kurnaz olan, belki de en üç kağıtçı olan o'ydu. Herhalde ilçe başkanımız ikinci sırada da beni görüyordu. Başkanın sağ kolu ve yardımcısıydım. Bana çok güvenirdi ama aynı zamanda çok korkardı. Her an ayağının altına bir sabun koymamdan şüphelenir, çekilirdi. Bir bakan ilçeyi ziyaret ettiğinde beni hemen acele arardı. "Şenol aman kardeşim, bakan bey yarın geliyor, siyah takım elbiseni giy, onu sen karşıla, yanına da gençlik kollarından yirmi kişi al tamam mı? Unutma siyah takım elbiseyi giy, sana çok yakışıyor." derdi. Başkanın anadolu politikacısı olması ona avantaj sağlıyordu. Bizler istediğimiz kadar İstanbul kurnazı geçinelim, bizi cebinden çıkartırdı. Gerçek bir köylü kurnazıydı başkan. Duruma göre ağlar sızlar, duruma göre Vatan, Milllet, Çanakkale duruma göre de Peygamber, Medine, Filistin diye haykırırdı. Bizler bu işleri kesinlikle beceremezdik. Çevremiz çok genişti. Bürokratlar, memurlar, iş adamları çevremizde at sineği gibi dolaşırdı. Parti amblemimiz de zaten beygirdi. Tayinler, torpil istemeler, ihale için koşturanlar ile habire uğraşırdık. Takım elbise bu camia'nın vazgeçilmez aksesuarı sayılırdı. Yazın sıcaktan, kışın soğuktan gebersekte mecbur giyerdik bu elbiseyi. Bu yıllarda üniformayı tanıma fırsatım da oldu. Genç bir polis arkadaşımız içki masasında kendince özeleştiri yaparken bana sormuştu: "Şenol abi dikkatimi çekti, üniforma üstümdeyken kadınlar bana devamlı bakıyor. Ama sivil dolaştığımda kimse yüzüme bakmıyor. Neden acaba?" Yeni genç polis memuru arkadaşımız yakışıklı sayılırdı ve sorusu beni güldürdü. "Güç" diye cevaplamıştım. "Kadınlar belki güçlü erkekleri seviyordur." dedikten sonra "aslında sana bakmıyorlar, üniformana bakıyorlar" diye eklemiştim. Arkadaş çevremizde değişik meslekten, değişik yaşlardan insanlar vardı. Emekli subaylar, polisler, uzman bir doktor, öğretim görevlisi, avukat ve müdürler, sabıkalılar, ne ararsanız vardı... Adeta küçük bir Ergenekon dünyamız vardı. Bizi bir araya getiren ortak noktalarımız ise, felsefe yapmak, içki içmek, kumar oynamak, gülmek, dünya ile makara yapmak sayılabilirdi. Çoğu da hayatı hızlı yaşamıştı, hem de fazlasıyla. Hepimiz de bir zamanlar çocuktuk ve birbirimizi tanıyorduk. Üniformaya kavuşan arkadaşlarımız görevleri icabı bizlerden ayrılarak çeşitli vilayetlerde görev yaparken, geri kalanlar da konumu gereği mesleklerini sürdürmüştü. Sabıkalı olması gerekenler de sabıka sicillerini artırıyordu. Ben ticareti ve siyaseti tercih etmiştim. Haberler duyuluyordu: "Ahmet Başkomiser olmuş------- Yapma ya!" "Suat binbaşılığa terfi etmiş------- Harbiden mi?" Üniformalı arkadaşlarımız yahut abilerimiz, rütbelerini artırıp, egolarını tatmin ederken, biz esnaflar da yolumuzu bulmaya çalışır, hayatın zevklerini yaşardık. Fakat eski yaşantısından hala kurtulamayan arkadaşlarımız da vardı. Doktor bir arkadaşımız çocukluğundan beri yakasına yapışan kumar hastalığından kurtulamamıştı. İki mesleği bir arada götürüyordu. Bazen kahvehanelerde hamallarla parasına okey oynuyordu. Şimdilerde bir ilin valisi olan dostum, kaymakam olduğu dönemde semtimize gelip beni kahvehanelerde aradığında herkes şok geçirmişti. İstanbulun bir ilçesinin kaymakamı elleri cebinde olduğu halde Şenol'u arıyordu. Çocukluğunda çok sahtekar bir yapısı olan bir arkadaşımız ise avukat olmuştu. Birgün onu birisinin davasını alması için emniyet müdürlüğüne göndermiştik. Bizim avukat müvekkilinden vekalet almak isterken polisler onu da içeri almıştı. Gelen haber şöyleydi: "Avukat da uzun süredir aranıyormuş." Birkaç gün sonra müvekkiliyle birlikte serbest kaldı. Şimdilerde ise kumarhanelerde erketelik yapıyor. Bir tanıdığımız havacı albay, emekli olduktan sonra taksi şoförlüğüne başladıktan sonra iyice şok geçirmiştik. Sorduğumuzda ise akrabası suratı asık olduğu halde cevaplamıştı: "Ne yapsın adam. Karısının kuaför, makyaj, giyim parasını artık maaşı karşılamıyor. o da mecburen ek iş yapıyor." Yıllar sonra bir araya gelip birbirimizin yüzüne baktığımızda gülmüştük. Rütbeler, mevkiler ne olursa olsun aslında birbirimizden hiçte farkımız yokmuş. Can çıkar, huy çıkmazmış. Yani çocukluğumuzda bize boşuna sormuşlardı: "Büyüyünce ne olacaksın?" diye. Aslında olay belki de "Eşek, Semer" olayıydı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © şenol durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |