..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Tarihten öðreniyoruz ki tarihten hiçbir þey öðrenmiyoruz. -Hegel
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Korku Romaný > Ýsa Kantarcý




12 Aralýk 2022
Kurtlar ve Ýnsanlar 2  
KURT

Ýsa Kantarcý


YILLAR ÖNCE YAZDIÐIM BU ROMANI KAYBOLMASIN DÝYE KOYUYORUM SÝTEYE. UYDURDUÐUMU DÜÞÜNEBÝLÝRSÝNÝZ. ÇOK BELGESEL ÝZLEDÝM KURTLARA DAÝR.


:BJEB:
KURTLAR VE ÝNSANLAR 2



AÇ KURT 8

OSMAN

Osman kar fýrtýnasý içinde güçlükle ilerlemekteydi, buralar ne zordur kýþýn, ne çekilmez ve ne acýmasýz, asit gibi eritir insanýn umutlarýný ve içindeki iyiliði ve güzelliði, doða þartlarý iþte. Akþam indi mi kýþýn kabus gibi inerdi. O periþan eden giyotin öyle düþerdi ki, köy evinin hayatla bütün baðlantýsýný koparýr, onu adeta gömerdi zift gibi karanlýða ve bu insaný korkuturdu. Öyle ama, insanýn umutlarýný ve yaþam sevincini gül gibi patlatan ve püskürten þeyler de vardý burada, kuzenini içinde (fýrýn) piþen ekmeðin kokusu, onu tereyaðlý yemek, ahýrýn önünde havlayan köpek, ahýrda doðumu yaklaþan ineðin acýlý inleyiþi, bir örümceðin sabýr ve umutla aðýnda bir sinek bekleyiþi. Küçücük þeylerde kozmos vardýr, evrenin gülümsemesi, ilahi gücün yenilmez kýlýcý, þu kýsa yolu bir an önce tüketip geri dönmeliydi. Aslýnda sabaha kadar bekleyebilirdi. Geçen sene köyde hamile kadýnýn biri hastalanmýþtý, sabahý beklemiþler ve kadýn sabah ölü bulunmuþtu yatakta, ayný þeyi baþýma gelir korkusuyla yola çýkmýþtý. Aniden uzaktan ir yerden silik bir kurt ulumasý duydu, arkasýnda bir noktadan gelmiþti uðultu, nicedir kurtlarýn sesini duymamýþtý, en son 2 yýl önce duymuþtu ulumalarýný, kurtlar hayalet gibiydi, ne görünüyorlar ne de sesleri geliyordu, çok iyi saklanýyorlardý, buralarda genelde çakal ve tilki olurdu. Bir kurt sürüsüyle bir kar fýrtýnasýnda karþýlaþma olasýlýðý parladý kafasýnda, tüfeði ve mermisi vardý; ama bu sürü açlýktan gözü dönmüþse, içini bir korku kapladý, çok eski atalarýn anlattýðý kurt sürüsünün parçaladýðý köylülerin hikayesi döndü kafasýnda, o çocukken babasýnýn ve köylü çocuklarýn anlattýðý hikayeler. Kurtlar çok zeki hayvanlardý, pusu kurarlardý, plan yaparlardý, arkadan yaklaþýrlardý ve hepsiz bir avý yakalamak için organize hareket ederdi, her þeyi hesap ederlerdi, avlarýnýn peþinde gece gündüz delice bir sabýrla giderlerdi. Kurtlar bir tür seri katil gibi hareket ederlerdi. Ve çok aç olduklarýnda kaybedecekleri hiçbir þey yoktu, bütün bir sürü birden hücum ederdi, o esnada zifiri karanlýkta hangisine ateþ edebilirdi, tamam el feneri vardý ama dört bir yandan saldýrýrlarsa; (kurtlar askeri tim gibi hareket ederler, devrimci gerillalar misali, bu yazarýn uydurduðu bir þey deðildir.) iþini çok çabuk bitirirlerdi. Ama 45 yaþýndaydý, 45 yaþýna dek hayalinden geçtiði gibi bir manzaranýn merkezinden olmamýþtý, ava çýkmayý severdi,
Baþta boðazýna et girebilmesi için ava çýkardý, sonra bu iþe alýþtý e buralarda et bulunan en zor þeydi. Bekardý o zamanlar, 18 yaþýndaydý. Avcýlýða yeni baþlamýþtý. Dedesinden kalma eski tüfekle.
Ýnsan 18 yaþýndayken hayat bambaþkadýr gözünde,
Yapamayacaðý devrim oktur, aþamayacaðý engel tanýmaz, bir amaç uðruna, onu fethetmek uðruna gecesi gündüze karýþsa fark etmez, ne büyük saflýk merak heyecan ve umutlar hissederdi Osman. Dedesinin artýk tüfek senin dediðini gün, gözleri parlýyordu. Bu sen artýk adam oldun demek gibi bir þeydi. Dedesi tüfeðe kimsenin ellemesine izin vermezdi, yeþil gözlerinin soluðu vardý bu tüfekte, nice güzel anýsý. Tüfek onun ciðerinin parçasý gibi bir þeydi.
Tüfek karýsý gibi bir þeydi, onu neden versin ki torununa, ama torun baþkaydý. Bahar ayýydý, Osman yazýn gelmesini, sonra kýþýn gelmesini deli gibi bekliyordu, kýþ gelsin ki ava çýkabileyim, ve sonra yaz geldi, ekinler kaldýrýldý tarlalardan, daha önceden hiç dikkat etmediði ya da umursamadýðý bir þey oluyordu, boþ tarlalarda, güvercin sürüleri akýn akýn gelip otlarýn arasýna düþen ekin tanelerini topluyordu, yüzlerce güvercin göðün bir noktasýnda süratle gelip dalga dalga yayýlýyordu tarlalara, Osman elinde tüfek varmýþ gibi niþan alýp ateþ ediyordu. Köyü o zamanlar daha çok köylü gibi hareket ediyordu ve köylü olmak o zamanlar için çok kazançlýydý. Buðdayýn mýsýrýn genetiðiyle oynanmamýþ zamanlardý. Bereket vardý, çevre kirliliði oktu, her þeyin saflýðýný koruduðu zamanlardý insan iliþkilerinin… o gün Osman basýndan dayak yemiþti, çok kýzmýþtý kýrýlmýþtý ama sakin kafala düþününce hak etmiþti bu dayaðý. Köyün asi gençleriyle oturup içmiþti, sabaha karþý gitmiþti eve. Kurduklarý tek bir hayal vardý, yaz muhteþem yaz gecesinde, tarlanýn kenarýnda çimene uzanmýþ, ellerini ensesinde birleþtirmiþ yýldýzlara dikmiþti gözünü, derenin sesi geliyordu kuþlaklarýna, þýngýr mýngýr akýyordu, sarhoþ kafayla bir de þeftali bahçesine dalýp gelmiþlerdi ateþin baþýna. Gülerken korkuyla atýyordu kalpleri, oysa buradaki kimseler olmazdý, þeftali bahçesinde bir hayvan, bir þey görmüþlerdi; ama ne olduðunu anlayamamýþlardý ya kurt ya çakal… ya ayý…neydi o diyorlardý koruyla, derede kurbaðalar výraklýyordu, bir Aðustos böceði ötüyordu kararlýlýkla, bir baykuþ öttü. Ateþe çalý attý dört gençten biri. En küçükleri oydu, 14 yaþýndaydý. Ama en boylu poslu olaný da oydu. Mehmet, Ahmet, Veysel ve Osman. Dörtlü bir çete oluþturmuþlardý, köydeki hayat belliydi, okumak kendini kurtarmak; ama hiçbirisi liseyi bitirememiþti. Tarlada baðda bahçelerde çalýþýyorlar, sýðýrlara ya da koyunlara çobanlýk ediyorlar, kasabanýn mezbahanesinde çalýþýyorlardý. Köyde hayat belliydi, askere gidersin, gelirsin, ailenin seçtiði kýzla evlenirsin, hiçbirisi bu hayatý istemiyordu, köyün kýzlarýný beðenmiyorlardý ki. Köyün kýzlarý da onlarý. Köyün zenginlerinden olsa iþ baþkaydý tabi. Çalýþtýklarý bütün paraya aileleri el koyuyordu, ses çýkaramýyorlardý. Osman bir tarak almýþtý kendine, bir çaký, çýkarýp bunlarý gösterdi. Mehmet taraðý aldý ve saçýný taramaya baþladý, yapma dedi kýzdý, o pis kafana sürme, Mehmet çok kýzdý ve onu bacak arasýna sürüp verdi, herkes gülmeye baþladý, bit ne gezer bende, taraðýn kadar konuþ namussuz, Osman da gülüyordu, özür diledi. Ahmet söze baþladý, lan biz niye bu köyde fakir olarak doðduk ki, baþak bir ülkede zengin bir adamýn oðlu olarak doðmadýk ki.. babamýn gülümseyen gözlerinden çok sert yumruklarýný hatýrlýyorum, sizce bu garip deðil mi… herkes gülmeye baþladý. Herkes þehirde nasýl bir hayat kuracaðýndan söz ediyordu. Hatta birlikte gitmeyi planlýyorlardý, yaz biter bitmez bavullarýný alýp köyü terk etmek, eh tabi gizlice. Bu sürekli konuþtuklarý, tasarýsýný yaptýklarý bir hayaldi. Hep burada gelip konuþurlardý bunu, ne iþ yapacaklar filan. Ýnþaat iþi. Tabi. Anlamadýklarý iþ de deðildi. Kasabada yapýlan kimi binalarda çalýþmýþlardý. Amelelik yani. Osman o günün sabahýna kadar yapýlan p planlara, kurulan o hayallere sonuna dek baðlýydý, ölümüne, ama akþam iþ deðiþmiþti ve bunu kimseye söylemiyordu, sýrt üstü uzanýp yýldýzlara bakmasýnýn perde arkasýnda bambaþka þey vardý, ötekiler onun þehirdeki yaþantýyý hayal ettiðini sanýyordu, oysa ilgisi yok, Osman o günün akþamý çeteyi terk etmiþti aslýnda. Köyde bir düðüne gitmiþti. Muhtarýn kýzý evleniyordu, muhtarýn kýzý karþý köye gelin gidiyordu, evin bahçesinde ufak bir düðün oluyordu iþte. Osman’ýn gözleri kýzlardan birine takýldý, kýzlar ayrý bir bölümde eðlence yapýyordu, kýz dýþarý çýkýnca onunla göz göze gelmiþti. Ufak tefek, saf bakýþlarý olan meleksi bir kýzdý bu, o sýrada içerden Mehmet’in bekliyordu, Mehmet muhtarýn amcasýydý, kim bu kýz dedi, damadýn en küçük kýz kardeþi. Osman’ýn içinden bir alev akýp gitti, çarpýþtý, onu o an tam anlayamadý ama saatler sonra farkýna vardý, çarpýlmýþtý, evleneceði kýz oydu. Ve çetenin hayallerinin saçma sapan ve asla gerçekleþemeyecek olduðunu düþünüyordu þimdi. Ýpe sapa gelmez hayaller…hepsi… evlenip onunla bu köyde yaþamak. Ýlk kez bu köyle derin bir baðlantý kurduðunu hissetti. Týpký çocukluðundan olduðu gibi. Dedesinin hediye ettiði tüfeði düþündü, kýþýn gelmesini delice arýzalandý, þehirde yaþasa orada avlanma imkaný olmazdý ki. Para sorunu olursa ya kasabada bir iþe girerdi ya da gurbete çýkardý, çiftçi olarak neden geçinemesin ki. Ötekiler hep böyle ocak olmamýþ mýydý, isyan edip gidenler hakkýnda hiç iyi þeyler duymamýþ, iþleri rast gitmemiþ, þans adeta onlarý terk etmiþti. Babaya isyan hiç iyi sonuçlar vermemiþti, böyle hikayeler duymuþtu köyde. Basýp gidenlerden üçü hapse düþmüþtü. Biri takýldýðý kadýný öldürmüþ, diðeri ev sahibini, diðeri ise borçlu olduðunu birini. Üçlü þehirde yaþama hayallerini süsleyip püsleyip birbirlerine anlatmýþ, Osman tek kelime etmemiþti, can sýkýcý; hatta þeytani bir sessizlik ortamý sallýyordu, Osman en sessiz olandý
þöyle deyiverdi baðýrarak: Çocuklar siz martý deðilsiniz, kanatlarýnýz yok, uçurumlardan düþüp ölürsünüz. Az akyalarýnýz yere bassýn. Anca konuþup duruyorsunuz. Bence bunlarýn aslý astarý yok. Askere gidin. Dayak yiyin. Aklýnýz baþýnýza gelir. Babam böyle der. Anne sesini duymasanýz bir hafta dünya baþýnýza yýkýlýr. Hepsi gülmeye baþladý. Ya kardeþ sesi. Ýçlerinde bir dermansýzlýk, karanlýk çöktü. Bir yandan uyanýr gibi oldular. Ýçlerinden dine en yakýn olan Ahmet dedi ki: en iyisi neyse o olsun, caným.
En iyisi neyse o olsun, canýmýzý yaksa bile. Caným.
Muhakkak ki Allah’ýn bizim için özel bir planý vardýr, harcanmamýzý istemez, kimsenin harcanmasýn istemez. Þamata kesir gibi oldu ama düðün hakkýnda sohbet dedikodu baþladý bu kez, düðüne gelen kýzlar hakkýnda. Osman yýldýzlara bakýp dalýyor, içinde bambaþka bir sýzý, hayatýnda ilk kez duyuyor, bir çýðlýk kopuyor yüreðinden, sonra yenisi çýkýyor, dalga dalga, kýyasýya onu düþünmek istiyordu. Evet, ilk kez canýyla kanýyla sevdiði, uðruna ölebileceði dostlarýyla ararýnda bir ayrýlýk belirmiþti, daha önceleri kavga erler, kýrýlýrlar ama çok geçmeden barýþýrlardý, çok iyi biliyordu ki; bu muhabbetler zaman gelip býçakla kesilir gibi kesilecek, herkes kendi yoluna gidecekti, herkes kaderinin yolunda olacaktý, artýk o neyse. Bu dostluðun sonsuza dek süreceðine inanýrdý, sürmeyeceðini anlamasý kalbini kýrmýþtý, gözlerinden yaþlar düþtü, ne için aðlýyordu, aþýk olduðu için mi dostlarýyla bütün güzel günlerin tükeneceðini görmesinden midir.
Sordular, o da dedi ki: “Bu günleri çok ararsýný dostlar. Çok.”
Ertesi gün tarlada babasýna yardým ediyordu, tuvalete gidiyorum deyip kaçtý, evden oltasýný yiyeceðini alýp ormana gitti. balýk tutayým dedi; ama balýk yoktu, o da sevdiði kýzý düþünerek þarký mýrýldanarak ormanda ilerlemeye baþladý. O kadar çok yol gitti ki; þimdiye kadar hiç ayak basmadýðý bir yer keþfetti ormanda, burada küçük bir göl vardý, rüya gibi güzel bir yerde burasý, soyup suya girdi, sonra kenardaki kayýnýn üstüne uzandý, aðlarýn gölgesi altýndaydý, aðlamaya baþladý, mutluluktan. Ben burada yaþamayým dedi kedine, ne olursa olsun.

Osman kafasýndaki düþüncelerden sýyrýldý, kar fýrtýnasý ayný þiddetle devam ediyordu ve yol bu gidiþle gidilmesi imkansýz hale gelecekti adýmlarýný hýzlandýrdý. Þimdiye kadar gelmiþ olmasý lazýmdý, peki nerdeydi bu çiftlik evi. Durdu, bir an kafasý karýþtý, bir an bir kabusta mý yoksa gerçekte mi olduðunu anlayamadý, kendini kaybolmuþ gibi hissetti. Ýleri baktý, ýþýk mýþýk hiçbir þey yoktu, zifiri bir karanlýktan baþka hiçbir þey yoktu.

ZULÜM VE BASKI ADAM ÖLDÜRMEKTEN DAHA AÐIRDIR, Osman inþaatta, sona koy bunu. Metnin sonuna o uygun hikayenin sonuna.

Zulüm ve baský ölmekten ya da öldürmekten daha aðýrdýr.


AÇ KURT SÜRÜSÜ

Siyah kurt durdu, baþýný arkasýna çevirdi, onlarý görmedi, nasýl görsün zifiri karanlýktý; kulaklarýn kabartmýþtý, ayak seslerini duydu, kara bata çýkan ilerleyen sürüsü, nefes alýp vermeleri, sýmsýcak, ateþ gibi sýmsýcak nefesleri. Sürü ona çok yaklaþmýþtý, hareketlendi, midesinden gelen açlýk feryadýný duydu, öfke hissetti, öfke ise içindeki, derinlerde yatan güç duygusunu harekete geçirdi, kendisini çin deðil, sürüsü için, iyi bir lider sürüsünü heba etmez, ki heba oldular çoktan. Caný sýkýlýyordu yine. bir an önce yiyecek bulmalýydý, þansa önlerine bir av çýksa; ama bu boþ bir ayaldi, boþ hayallere yer yoktu, ama bu sýkýntýlý anda kafasýný oyalýyordu iþte bu saçma sapan düþünce, burada, doðada kazanmak için delice, ölümüne çarpýþmak, diðer deyiþle gayret etmek lazýmdý, gayretkeþlik, sonuna dek, avý yakalayamasan bile, hý, her av de kurtulmak için canla baþka yani delice mücadele eder,
Açlýðýn baskýsý ve zulmü, kar fýrtýnasýnýn baskýsý ve zulmü. Zulüm ve baský ölmekten ya da öldürmekten daha aðýrdýr.

Siyah kurdun eski sürüsü (atalarý) aklýna geldi, büyükleri sürekli dolanýrdý, gece gündüz, bazen günlerce gelmezdi maðaraya, o ve diðer bebek kurtlar onlarý beklerdi, bakýcý kurtlarla. Onlarýn nerelerden gezdiðini merak ederdi, onlarla takýlmak isterdi ama bakýcýlar izin vermezdi. Büyüdükten sonra onlarla takýlmaya baþladý ve avlanmanýn ne büyük sýkýntýlý ve tehlikeli olduðunu gördü, arka planda kalmaya, iþi diðer kurtlarýn bitirmesini istiyor, bekliyordu, pasifti ama bu kez de yemek sýrasýnda sona düþüyordu. Kim ne kadar emek harcarsa avý tuzaða düþürmek için yemekte o kadar öncelikliydi. O da sona düþmemek için önde olmaya, cesur davranmaya baþladý, böylece genç kurtlar arasýnda sivrildi, saygý ve itibar görme baþladý, diðer genç kurtlar ondan korkardý, siyah kurt büyüklerinin de takdiri topluyor, herkes bu kurt büyük iþler baþaracak dedirtiyordu; ama diðer kurtlar birlikte üstüne atak yaptýðýnda da fazla ses çýkaramýyor bu sýrada sürünün liderleri araya girip onlarý azarlayýp sakinleþtirip kendi köþelerine gitmelerini saðlýyorlardý. Sürüde iç çekiþmelere, kapýþmalara göz yumulmazdý. Diðer genç kurtlar yemek sonrasý oyun oynardý, sonra kývrýldýklarý yerde uyurdu, siyah kurt ise hemen temizliðe baþladý, her yerini yakalayýp tertemiz ederdi, oyunla uðraþmazdý, oyun oynamayý sevmezdi, sürünün lider ve sözün geçen güçlü kurtlarýný izlemeye alýrdý, onlarýn hareketlerini tavýrlarýný sözlerini ölüp biçerdi. Sürünün en yaþlý diþisinin yanýnda oturur onun hikayelerini dinlerdi, yaþlý kurt en zorlu yýllardan sað çýmayý baþarmýþtý, ona öðütler verir, kimseye vermediði bilgileri aktarýrdý. Diðer genç kurtlar çocukça takýldýðý için onlarý yanýnda kovardý, hýrlayýp korkutup kaçýrýrdý; ama siyah kurda iliþmezdi. Çünkü siyah kurt dinlemeyi severdi. Çok saygýlýydý. Yaþlý kurt onda bir parýltý görmüþtü, deha, eðer o kumaþý ilenirse onda birçok yetenek geliþebilirdi ve þansý varsa, nice kurdun çok basit hatalarla ölüp gittiðine tanýk olmuþtu, siyah kurt da bunlardan biri olabilirdi ve bu düþünceyi hiç unutmuyordu; çünkü o da küçük bir hatasý yüzünden ölürse ardýndan üzülmek Ýstemiyordu, hayatý boyunca yoldaþ bildiði çok kurdu kaybetmiþ ve onlarý kaybetmenin derin acýsý ruhunu sarsmýþtý, enkaz olmuþtu ve yaþlýlýðýn güzel döneminde yenden eskisi gibi kahrolmak istemiyordu, zaten bazý hastalýklarý vardý, çok yaþamazdý, son zamanlarýný kimse için üzülerek geçirmek istemiyordu. Ona evlat diyordu. Siyah kurt da ona baba diye sesleniyordu, bazen hiç ses etmiyorlar, bakýþarak konuþuyorlardý. Bütün kurtlar arsýnda böyle bir iliþki, anlaþma vardý ama bu iki kurt arasýndaki iletiþim, baðlýlýk bambaþkaydý.
Genç kurtlar uzaktan sürü liderlerinin avlanmasýný izliyorlardý, saklandýklarý yerden. 15 kurt domuz sürüsünü kýstýrmaya çalýþýyordu, açýk arazide yakaladýklarý domuz sürü ormana kaçmaya çalýyordu, kurtlar onlar çembere almýþtý, kýþ yaklaþmýþtý ve sabahtan beri yaðmur yaðýyordu, domuz sürüsü uzun otlarýn arasýna kayýp kayboldu ve hayalet oldu bir anda. Kurtlarýn kafasýn karýþtý, bellediler ve ses vermelerini beklediler, saðanak yaðmur domuzlarýn sesini gizliyordu. Sonra domuzlardan birkaçý genç kurtlarýn önünde belirdi. Siyah fýr en iri olanýný kapmak için fýrladý, büyüklerinin avý nasýl yakaladýklarýný, neler ettiklerini çok iyi biliyordu, þimdi iþ ondaydý, kalbi heyecanla çarpýyordu ve öfkeliydi de, onlarý görür görmez öfke hissetmiþti. Diðer kurtlar saklandýklarý yerde korkup baþlarý biraz daha eðdi aþaðý. Siyah kurt ise mermi gibi fýrlamýþtý. Dört ayaðýyla koþuyordu ama aslýnda kalbi fýrlayýp gitmiþti ve ayaklarý arkadan geliyordu, ruhu aslýnda fýrlayýp gitmiþti, akyalar çok gerideydi, akýl alamaz bir arzu onu ok gibi fýrlatmýþtý ileri. Hiç olmadý kadar hýzlý, hiç olmadýðý kadar çevikti, bütün kaslarýný hissediyordu, ýslak otlar, çamur içinde er yer kayarak ilerliyordu, gözleri en iri domuza kilitlenmiþti, çünkü iri domuz sürüyü doyururdu, domuza çok yaklaþmýþtý, büyüklerinin yaptýðý gibi tam arkasýnda hücum edecekti, evet, atam arkadan, adýmlarýný hesaplýyordu, uçarcasýna gidiyordu, arkadan yaklaþacak, bir pençesiyle ayaklarýndan birine vuracak, domuz yuvarlanacak ve o esnada gýrtlaðýný kapacaktý, domuz arkadaki üç yavrusuna ve eþine baktý, erkek domuz korku çýðlýðý attý, kaçýn sinyalini vermiþti. Karýsý ve üç bebeði karýþýp bir anda gözden kayboldu, siyah kurt bunu beklemiyordu, erkek domuz ona dönmüþ bekliyordu, siyah kurt böyle olmamasý gerekiyordu diye düþündü, ama cayacak deðildi, korkuyordu ama onun gýrtlaðýný yakalayacaktý, o korkunç öfkeyi hissetti, genlerindeki öldürme güdüsü, saplantýsý. Sanki bir robot gibiydi ve sanki hipnotize olmuþ gibiydi. Ayaðý kaydý ve yuvarlanmaya baþladý, aðaç vardý, bu gidiþle aðaca çarpacaktý ve domuz da ona doðru geçiyordu, evet geliyordu, o da kurt da doðru koþmaya baþladý. Daha önce bir domuzun bir kurda neler edebileceðini hiç görmemiþti, tek gördüðü kaçan domuz sürüsü ve onlarý kovalayan büyükleriydi. Ýçinden bir ses, burada bir yanlýþlýk var, dur, gitme, toparlan, burada bir yanlýþlýk var diyordu kurt sezisi. Onun kaçmasý gerekiyordu neden kaçmýyor e bana doðru geliyor. Az sonra çok kötü bir þey olacak, ya bana ya ona.
Domuzlarýn çok kuvvetli çeneleri vardýr sýrtlanlarýnki gibi. Kemiði parçalar. Siyah kurt bunu bilmiyordu. Siyah kurt yuvalandý, aðaca çarpacaktý, dört ayaðýyla aðaca vurdu ve üstüne atýlan domuzun üstüne sýçradý, bu esnada domuz kurdun ön ayaklarýndan birini yakaladý ve silkti. Siyah kurt da kulaðýnda kaçtý, iki taraf da acý duydu, birbirlerini býraktýlar ve domuz otlar arasýnda kayboldu ve siyah kurt yerde inliyordu. Ciyaklýyordu. Ciyaklamasýný sürünün lideri ve diðerleri geldi. Lider ve birkaçý domuz sürüsünün peþine düþtü, yaþlý kurt geldi ve ayaðýna baktý, ayaðýný yaladý, ucuz atlattýn der gibi. Piþmen lazým, ayaðýn kurulsa iþin bitmiþti der gibi baktý. Siyah genç kurt o gün hayatýnýn en önemli dersini almýþtý. Ancak þaþkýn bir kurt o iri domuza saldýrýrdý, bütün sürü onun cesaretin konuþtu çok uzun bir süre. En büyük dersi: Hiçbir av için hayati riske girme. Olmuþtu. Ölümcül açlýk haricinde. Kurt sürüsüyle hareket et, tek baþýna yeniliri çünkü. Sürü güç demekti, dert ve bela paylaþýmý. Sürü dayanýþma demekti. Ortak bilinç ve þuur demekti. Sürü hayatta kalmak demekti. Kahramanlýk yapmaya kalkanlar, korkusuz olanlar çok çabuk ölürdü doðada. Kurt kokak kalýrsa hayatta kalýrdý.
Þans mý, þans varsa eðer o gün o domuzun elinden kurtulmasýydý, yiyecek bulmak için çarpýþmaktan baþka bir þey yapýlamazdý doðada ve bunu bütün kurtlar bilirdi. Ancak tembel, zayýf hasta ve yaþlý kimi kurtlar çöplüklerden ya da leþlerden beslenirdi. Diþleri pýrýl pýrýl, jilet gibi keskin ve güçlü kurtlar o diþleri ava geçirmek, avýn tadýnýn kanýný, kanýndaki korkuyu hissetmek isterler, o vahþi iç güdüler tatmin olmak ister çünkü, onda korku yaþatmak isterler, sýmsýcak ateþ gibi sýmsýcak nefeslerin onlarýn enselerine, gýrtlaklarýna püskürmek isterler; çünkü onlar kurt. Ve bir kurt doðasýnda ne varsa iþte bu vahþi içgüdüleri gerçekleþtirmek ister. Bebek kurt bile narin; ama keskin diþlerini geçirdiði bir av görür rüyalarýnda, aþýktýr öldürmeye. Öldürünce rahatlar, öldürünce üstünden ve içinden tonlarca yük kalkar. Öldürme güdüsü ondan delilik halidir, o derece þiddetlidir. Öldürmese hasta olur, bunalýma girer. Ruhu isyan eder öldürmedi diye. Vahþet çýðlýklarý atar ruhu, kalbi ve kafasýnýn içindeki alev alev parlayan ýþýk, zihnin koridorlarýndaki acýmasýz tapýnak. Onun tanrýsý: Katil olmaktýr, açlýk için ya da zevk için.

Siyah kurt sürüsünden gelen bir homurdanmayla geçmiþ düþünce ve hayallerden sýyrýldý. Öteki bir þikayeti önemsedi ve oludu, bir diðer ise isyan amaçlý uluyarak destekledi bu ulumayý, diðer isyan için cesaret veren biçimde, korkmayýn bu budaladan, haydin, yürüyün, gidip boðalým þunu iddiasýndaydý, öteki onlara kýzarak; kapayýn çenenizi, hiçbirinize bu zor durumda yarar getirmeyecek karýþýklýðý, az diþinizi sýkýn, yitecek bulacaðýz, lider de bizim kadar aç, çocuklar dercesine homurdandý. Siyah kurt sorumluluklarýný yerine getiremediði için üzüldü, derin bir acý duydu, herkes haklýydý, bir þeyler yapmalýydý, yapabilmeliydi, öyle ulumaya baþladý k; bu uluma kalp acýsý doluydu, gözyaþý, bu ulumada bebeklik günleri vardý, bu ulumada çocukluk döneninin parlak ýþýklarý vardý, bu ulumada gençlik günlerinin çýlgýn ve hapis olmaz ve karþý konulamaz ilk heyecanlarý ve tatlý sabahlarýn göz kamaþtýran ilk ýþýklarý vardý, bu ulumada çöken akþamlarýn verdiði huzur ve ailesiyle sürüsüyle güvende olmanýn ve onlarýn anýnda kývrýlýp uzanmanýn müthiþ keyfi ve kendi olmanýn tarifsiz mutluluðu vardý, bu ulumada karlý kýþ gecelerinde inlerinde karný doymuþ halde dýþarýdaki fýrtýnanýn korkutucu cayýrtýsýný dinlediði anlarýn kalp týnýsý vardý, bu ulumada sürüdeki genç yoldaþlarýyla itiþip kalkýþtýðý, bir kemik etrafýnda dönen oyuna, kemiði kim kapacak yarýþýndaki coþkulu ve sert anlarýn gerilimi vardý, bu ulumada ýssýz ve ayak basmamýþ ormanlara sürüsüyle girdiklerinde etraftan korkuyla kaçýþan kelebeklerin göz kamaþtýrýcý renkleri ve ormanýn soluk alýp veriþi vardý. Bu ulumda sürüden atýldýðý gün duyduðu hayatýn ilk derinden sarsýcý acýsý, ruhundaki amansýz mahvoluþ vardý, bu ulumada sürüden atýldýðý ilk gece duyduðu periþan eden açlýk ve tek baþýna olmanýn verdiði parçalayan korku vardý, bu ulumada artýk tek baþýmayým, karýmý nasýl doyuracaðým, kardeþlerim, annem babam yok, bakýcý teyzeler yok, acýsý vardý, bu ulumada sürüsüne duyduðu korkunç özlem vardý, bu ulumada ormandan gelen seslerin onda yarattýðý panik, endiþe, her an bana kötü bir þey olacak okursu ve çevresine kulak kesilip bir oraya bir buraya baþýný çevirdiði anlardaki karanlýk ýslýk vardý.

nice zor zamanlarý atlatmamýþ mýydý, o zamanlardan biri parladý zihninde.

Tek baþýnaydý ve ilerliyordu, ormanda pinekliyor, akþamý aç geçiriyor, av bulmak için çevreye bakýnýyor, bir þeyler kokluyor, sürekli biri þeyleri tarýyordu, gözleriyle, burnuyla, kulaklarýyla, ama her nedense hiçbir þey göremiyordu, o ormanýn ö bölgesine adým atmadan dakikalar önce sanki gizli bir güç ötelerde ormanda yaþayan bütün canlýlara haber veriyor, ve bütün canlýlar saklanýyor, orman ölüm sessizliðine bürünüyordu, çýldýrýyordu et için, çýldýrýyordu süründeki gibi et yemek için, kan için, zevk ala ala, parça parla yemek için, o mükemmel yutkunmalar için ve doygunlu sonrasý deden kana kana içtiði sular, yemek sonrasý su içmek kadar güzel bir þey yoktu, s içmek onu ne kadar çok mutlu ederdi, su bambaþka bir þeydi, karnýnda suyun durduðunu iþaret eden o yumuþak ve yenilmez his gibisi yoktu., Bütün o cehennem zamanlarýndan sað kurtulmayý baþarmýþtý, direnmiþti ve þansý da vardý ve direniþi sayesinde hayatta kalmayý baþarmýþtý, püf nokta burasýydý, en zor zamanlardan direniþ göstermesiydi, ölüm kalým savaþý verdiði anlar, evet, kader denilen þey iþte tam bu anlardan çiziliyordu, þayet kendini býraksa, teslim olsaydý çoktan ölmüþ olacaktý ve bu sürünün lideri olamayacaktý, evet, þimdi de öyle bir zamandý; ama bu zaman en zor zamandý, daha önce benzerini hiç yaþamamýþtý, tek olsa neyse, ama koca sürüsü söz konusuydu, sorumluluðun aðýr baskýcý korkunçtu, kendi ölse sorun olmazdý ama koca sürünün heba olup gitmesi bu kar fýrtýnasýnda, belki de onlarý ölümün kucaðýna fýrlatacak kararlar alýp duruyordu; ama bu korkunç þartlarda bile elinden gelenin en iyisini yapmaya çalýþýyordu, tek gayesi vardý, sürüyü ne pahasýna olursa olsun hayatta tutmak, tek bir fire bile vermemekti. Çünkü her biri bireyin sürüye inanýlmaz büyük katkýsý ve gücü oluyordu, bir fazlalýk sürüyü büyük ve güçlü gösterirdi. Düþmanlarý korkuturdu. Eðer bir haftadýr yanlýþ kararlar veriyorsa; ki muhtemel ya da deðil. En zor zamanda kendine güvenmek gerekir ve öyle yapýyordu, þayet yanlýþ seçimler kullanýyorsa yapabileceði bir þey vardý, çok güzel bir seçim, burada liderdi, söz sahibiydi, o ne derse o yapýlýrdý, uçurumda geçmek için uçurumdan aþaðý atmamak gerekiyorsa yüz metre aþaðý; o uçurumdan öyle geçilirdi. Lidere ciddi, adamakýllý isyanýn tek sonucu vardý, lider onu boðazlardý, öldürürdü, bunu lider yapsa bile sürüde güç merkezi olan diðerleri yapardý, sürüdeki sistem buydu. Lider arkasýný döndüðünde birileri ona saldýrýrsa sürünün içindeki lider yanlýlarý onlarý gözden kaçýrmazdý.
Þimdi lider kaybeden olacaksa bile savaþarak kaybetmeyi yeðlerdi. Ne var ki düþman kar fýrtýnasýydý, fýrtýna nasýl yenilir ki. Ezip geçer dümdüz ederdi kurtlarý, savaþýlacak olan bir av ise sürü zaten yapacaðý iþi, kuracaðý oyun zaten çok iyi bulurdu. Bu kar fýrtýnasýyla savaþmanýn tek yolu sabrederek ilerlemek, direnç göstermek, karþý koymadan kabullenmek ve onlunla uyum saðlamak, onunla bütünleþmek; ama onu güzellikle ve iyilikle aþmaya çalýþmaktý. Yani son derece olumlu olmaya çalýþmaktý, siyah lider zaten en zor zamanlarý o durumu hazmederek algýlanmasýna ve gelecek günlere umudu içinde fýrtýna gibi harekete geçirmesine borçluydu, yeni bir þeyler olacak, yeni ir dizayn içinde bulacaktý kendini bunu kafasýnda kurmuþtu, bunu bütün yüreðiyle destekleyip kazmýþtý yüreðine, yýrtýna yýrtýna, acý çeke çeke, aç kala aç kala. Mahvola mahvola.

nice zor zamanlarý atlatmamýþ mýydý, o zamanlardan biri parladý zihninde.

Sürüsünden atýldýðý ilk günlerdi, daðlarda, el ayak deðmemiþ karanlýk ormanlarda dolaþýyor, yiyecek bir þeyler arýyordu, o zamanlarki kafasý ve içgüdüleri buralarda bir yerlerde yiyecek olduðunu söylüyordu; ama en yanlýþ yerlerde geziyordu, üstelik boþun boþuna ve enerji (yakýt) harcýyordu, günden güne daha çok zayýflýyordu ve bir deri bir kemik kalmýþtý, yiyecek ararken; yani hayatta kalabilmek için dahil olabileceði, yani onu kabul eden bir sürü de bulmalýydý, ama hemcinslerine dair iz ya da koku da bulamýyordu, aralarýna katýlmak istediði sürü onu öldürebilirdi de; henüz bunu bilmiyordu, yiyecek konusunda en bakýlmamasý gereken yerlerdeydi, bulduðu ufak leþlerle beseliyordu, kokuþmuþ bir sincap leþi, kokuþmuþ bir tavþan leþi. Pis iri bir böcek. Bir lokma yitecek bulup onu sonsuz bir keyifle çiðneyip midesine gitme manzarasýný aðýr aðýr hissederken dünyada ondan mutlusu ve ondan çok ferahlayaný yoktu, aç olunca bir kýrýntýnýn bile anlamý vardý ve bu konuda muhteþem bir coþku ve hayatta kalabileceðine dair büyüleyici kývýlcýmlar saçýyordu kafasýnýn derinliklerinde. Bir aðcýn altýna tünüyor, kir pas pislik içindeydi, çevresinde binlerce sivrisinek uçuyordu, cehennem çukuru ormanýn yiyecek aramak için yanlýþ yer olduðunu anlamýþtý, gizli kapaklý yerlerde zaten görüþü kýsýtlýydý ve onlar içini saklanacak ne çok þey vardý, ölü yýlaný bulduðunda çabuk bitmesin diye onu günlerce az az yemiþti. Yemek bitince hüsran, o sarsýcý ve acýklý hikaye yeniden baþlýyordu, her sabah ayný çile. Kurdun hayatý buydu, sürüsüyle yaþarken iþte bu en önemli þeyi bilmiyordu. Sürünün güvenliði ve sevgi çemberi içindeydi ve her þey ast üst iliþkileriyle çizilmiþti. Güvenlik, sevgi, refah duygularýnýn saðladýðý konfor içinde ne düþünebilirdi k tamamen kuþatýlmýþ kafasý ve kalbi þimdi sefil bir halde olacaðýný nasýl görebilirdi ki.
Anlýyor ki, sürüyle oluþun mutluluk bitmiþti. Ve baþýný çaresine bakabilmeye konsantre olmuþtu; ama eski tatlý günleri düþünmek istemese de an gelip onlar yýldýz saðanaðý gibi patlýyordu tepesinde, baktýðý sahne ve manzaralarda. Eskiden bir þeyle iliþkilendiriyordu gördüðü bir þeyi, þeyleri. Av bulma ve hayatta kalma içgüdüsüyle ilerlerken aniden bir sürüyle karþýlaþacaðýný, onlara kendini sevdireceðini ve onay alýp aralarýna kabul edeceklerini hayat ediyordu sýk sýk ve bu zorlu ve tek baþýna süren mücadele bitecekti. Sürü güvenliði içinde olacak ve karný da doyacaktý. Ama bir türlü o sürü karþýsýna çýkmýyordu, düzlüklere, aðaçlarýn yoðun olmadýðý bölgelere indi, çöle benzeyen taþlý topraklarda, verimsiz topraklarda ilerliyordu, rüzgar sert esiyordu, burada çalýlýklar ikenler çoktu, buralarda hayat yoktu, susuzluktan mahvolmuþ, bir damla suya hasret ilerliyordu. Yorulmuþtu, burada pinekleyip yýllarca uyumak istiyordu, ölüm ona çok yaklaþmýþtý, ölüm ensesindeydi. Tepesine baktý bir an, akbabalarý gördü. Bu on öfkelendirdi. Ertesi gün hava çok sýcaktý, kavurucu sýcakta ilerlemek daha da belalýydý. Bazý yerlerinde yanýklardan dolayý yaralar çýkmýþtý. Ve dünden beri su bulamýþtý. Taþlý sert ve pis dikenlerle dolu arazinin sonunda bir yerde yaþamýn ve suyun olduðu bir yer olduðuna inanýyordu. Ama gücünün son damlarlarýný harcýyordu; çok yavaþlamýþtý. Çalýlarýn arasýna girip uzandý, yine kavurucu güneþ altýndaydý oysa. Yaþamla olan baðlarý gevþemiþti, gelecek günlere dair hayal kuramýyordu, yiyecek bulma hayali, bir sürü bulacaðýna dair, hem de her an capcanlý duyduðu arzu ölü gibiydi.

Tükenmiþti. Çünkü dayanacak gücü kalmamýþtý. Artýk öleyim de bitsin bu iþkence der gibiydi zihni.
Umursamýyordu hiçbir þeyi. Ama açlýk ve susuzluk dindirilmek istiyordu, fiziksel varlýðý isyan ediyor, onu yeni bir adým atmaya teþvik edip sürüklüyordu, bu susuzluðu gidermek ve sonra ölçmek, evet o zaman ölebilirdi, acýdan baþka bir þey yaþatmayan doðada iþin neydi ki. Sürüsü yok olup gitmiþti. Kendi neden hayatta kalmýþtý ki. Neden onlarla ölmedim ki diye düþünüyordu. Yarým saat daha ilerledi. Tek adým atmaya gücü tükendi. Önünü görmekten zorlanýyor, her þey eriyip birbirine karýþýyordu. Çalýlýðýn yanýndaydý. Çöktü kaldý. Açýk kapadý gözlerini. Gözleri kararmaya baþladý, kapadý gözlerini. Öleceðin düþünüyordu, birden sürüsündeki çok mutlu zamanlarda birinin içinde buldu kendini ve sonra koptu. Gözlerini açtýðýnda sabahýn alaca karanlýðýný buldu karþýsýnda. Ölmemiþti. Ýyi hissediyordu, uyku gücünü toplamasýna yardýmcý olmuþtu, açlýðýn ve susuzluðun feryadýný hissediyordu. Kalktý ve ilerlemeye baþladý. Sürüdeyken sürüde sözü edilen fikirler, ideolojiler ve felsefeler aklýna geldi. Ama hiçbirinin açlýk ve susuzluk karþýsýnda bir anlamý yoktu, þahane þeyler dinlemiþti, evet, uðruna ölünebilecek güzel ve iyi þeyler; ama hepsi aþaðýlýk ve deðersizdi; çünkü hiçbirinde þu anki durumuna cevap verecek nitelik bulamamýþtý. Aðaçlýk bir alana gelmiþti. Gözlerine inanamadý. Dereyi buldu karþýsýnda, fýrladý ve hemen içmeye baþladý. Kabus bir parça olsun bitmiþti. Ölümcül kabusta bir delik açabilmiþti nihayet. Denin ötesine göz attý, kenarda yuvarlak taþlarýn orada bir kurt gördü, orada bir þey yiyordu. Siyah kurt yavaþ yavaþ ona yaklaþýyordu, bu çok iri bir kurttu, çok iyi besleniþti, anlaþýlan avlanmasýný beceriyordu, siyah kurt bu kurttan kapabileceði çok þey olduðunu düþündü, ona yaklaþýyordu ama nasýl bir tepki alabileceðini biliyordu, korkuyordu, adýmlarýný daha da yavaþlattý, iri kurt onu fark etti, baþýný kaldýrýp dikkatle baktý ve yemeðine devam etti. O yokmuþ gibi davranýyordu. Böyle tepki vermesi siyah kurdu sevindirdi ve güven verdi. Delice heyecanlandý. Sonunda karnýný doyurabilecekti. Ýri kurt baþýný yine kaldýrdý, aðzýnýn kenarýndaki kaný yaladý ve ona ters ters baktý. Siyah kurt gerisin geri diye kaçacaktý, hazýrdý, kuyruðunu salladý dostça, selam diyordu bakýþlarý, sevecen görünmeye, kendini sevdirmeye, ben zararsýzým, sana zarar verecek halim yok demeye çalýþýyordu.
Siyah kurt meseleyi anlamýþtý, çöktü, avý bulan o olduðuna göre sýrasýný bekleyecekti. Ýþler böyleydi kurtlar arasýnda; ama ufak ufak sürünerek yaklaþýyordu. Derenin yukarýsýnda boðulmuþ ve sürüklenerek aþaðý gelmiþ bir koyun cesediydi bu, yeni ölmüþtü. Kan ve etin kokusu siyah kurdu mýknatýs gibi kendine çekiyor, baþýný döndürüyordu. Siyah kurt kontrolünü yitirecek gibiydi, hemen fýrlayýp az ötesindeki koyundan bir parça almak için kývranýyordu. Uydu deliliðe, biraz daha yaklaþtý, baktý, iri kurt hiç tepki vermedi ama bir gözünün ucuyla onu kesti, ahbap ne yaptýðýndan haberim var, dikkatli olursan saðlýðýn için fena olmaz der gibiydi. Siyah kurt koku ve endiþeye kapýldý, panikliyordu. Ete bu kadar yakýn olup bir lokma alamamak onu delirtiyordu. Ama kurtlarýn kendi aralarýndaki sözleþmede avý ilk bulan karnýný doyurmadan yabancý kurt oraya yaklaþamaz. Hazine; diðer adýyla leþ onu önce buna aitti ve ilk hak onundu. Ama sözleþmeleri umursayan kim, içgüdüler amansýzdý, git al bir lokma diyordu.
Sürüdeki kurtlardan biri daha fazla ilerleyemeyecekti. Gücü tükenmiþti. Kurdun biri homurdanýp lidere sinyal verdi. Siyah kurt geçmiþ hikayesinden sýyrýlýp hasta kurdun yanýna fýrladý.

MEZRA EVÝNDE

Simsiyah gecede Kar fýrtýnasý mezra evini dövüyordu, daha doðrusu köy evini kar yýðýnlarý altýna gömüyordu, saniye köy evi daha çok gömülüyordu kar tanelerine.
Anne dedi ki: “Oðlum sobaya odun at."
Kuzine bir yaný soba, bir yaný fýrýn, üstü de su ya da çay ýsýtmak için uygun bir sobadýr.
“Odun bitmiþti. Alýp geleyim.”
Ali, el fenerini alýp gocuðunu giyip kapý önüne çýktý.
Kapýnýn önüne, kulübesine baðlý köpek onu görünce acayip sevindi, kulübesinden çýktý, sýçrayýp sevgi gösterisi yapmaya baþladý, Ali onu okþadý.
Evin ön tarafýna odun diziliydi. Melek de ona bakýyordu kapý aðzýndan.
Al el fenerini çenesine tuttu, aþaðýdan, þaka olsun diye.
“Tipsiz Ali. Ne etsen boþ. Kimse almaz seni, derenin taþlarý kurbaðasý bile senden yakýþýklý…” Kikir kikir güldü.
“Konuþma kýz, geç içeri, aynadan kendine bak pýrasa suratlý” dedi.
“Eve gel görüþeceðiz, aðzýný yýrtacaðým!”
Melek içeri geçti.
Ali ilerde, solda kalan ahýrýn önüne vardý, diðer çoban köpeðinin baþýný okþadý. Kara bata çýka evin arkasýna gitti. tavuk kümesinin yanýna vardý, kapý saðlamdý, ilerledi. Güvercin kümesinin yanýna vardý, kapýsý aralýktý, oysa 2 ay önce bu kümes bir çift posta ve bir çift taklacý damýzlýk güvercin vardý. Daldý gitti.

Köyde ve ilkokulda en iyi arkadaþý Özcan’dý. Kuþ besleme iþine önce Özcan baþlamýþtý, ali de ondan özenip almýþtý. Kuþa nasýl bakýlacaðýný ondan öðrenmiþti. Özcan’ýn amcasý eskiden kuþçuymuþ. Gurbete gidip çalýþtýðý için kuþlar savmýþ. Ama özlem bastýrýnca yeniden baþlamýþ o kuþçuluða ve yokken yeðeni Özcan bakýyordu kuþlarýna, amca arada eve geldiðinde ancak bakabiliyordu onlara. Özcan’a her þeyi öðretmiþti. Posta güvercini bakmak diðer kuþlara bakmak gibi deðildi. Onlarý baþka bir þehirden saldýðýnda gelip yuvasýný bulabiliyordu. Adýndan da anlaþýlacaðý gibi eskiden bu kuþlar posta iþlerinde kullanýyordu.
Ali de baþlamýþtý kuþçuluða, ama gece gündüz onlarýn aþkýyla yaþýyordu ve derslerini ihmal etti, bu yüzden Osman Ali’ye kuþ bakma iþini yasakladý ve Ali kuþlarý Özcan’a teslim etti, eðer derslerindeki noktalarý yükseltirse Osman kuþ bakma iþine müsaade edecekti. Ali bu heveste deli gibi ders çalýþýyordu. O günleri iple çekiyordu. Özcan’la yaþadýðý maceralar aklýna geldi. Özcan’la ne çok þey yaþamýþtý. Sapanla köyün dýþýnda dolanýr, kuþ avlamaya çalýþýrlardý, köydeki bazý çocuklar da onlara katýlýrdý. Karlý günlerde elde sanlar, ayaklarýnda çizmelerle dolanýrlardý ormanda, üþümekten yanaklarýnda kýrmýzý bir domates olur, soluklarý görülürdü. Sürükleri akardý, ta kasabaya kadar inerler, resmi kurumlarýn bahçesine girerlerdi, çam aðlarýna baykuþlar konardý, onlara taþ atarlardý, eðlence olun diye. Karlý günlerde uzun bir merdivenle yokuþtan kayarlardý, 15 çocuk merdivenin basamaklarýna dizilirdi, tabi en sonra kanal vardý, kana düþmeden merdiven herkes oturduðu yerden kendini yere, kara atmak zorunda kalýrdý, bu riskli ve acayip eðlenceli bir oyundu, tencere kapalý, ya da leðen ya da kalýn plastik tek kiþi olarak kaymak için mükemmeldi, plastik ve naylon müthiþ hýz yaptýrýyordu, aleminyum kapak da öyle. Kýzaðý olanlar kýzakla kayardý; ama kýzaðý olmayanlar içini bir naylon parçasý yeterdi. Tabi önceden kýzak yolunu düzeltip kar koyar, sertleþtirir, zemini iyice hazýrlarlardý. Burada ir lunapark yoktu, eðlenceli bütün oyunlarý icat ederlerdi bir þekilde. Mesela yaz ayýnda köyün toprak yolarýnda otomobil lastiðini elle çevirerek oynarlardý; bir tür bisiklet ama üstüne binemiyorsun, inþaat tellerinden minik at arabalarý yaparlardý, bunlarý uzun sopa ucuna monte ederlerdi, küçük adamlar yaparlardý tellerden, telefon kablosu tellerinden. Çamurdan oyuncak arabalar yaparlardý. Yazýn çalýþtýrýlan ve kýþýn marsta etmesin diye salýnan eþeklere binmek için peþlerine düþerlerdi. Tabi onlarý bazýlarý çok tehlikeliydi, ýsýrýrlardý. Hava þartlarý ne olursa olsun köyde bir oyun icat ederlerdi. Mesela köyün dýþýnda naylon ve kartonlardan çadýr kurarlardý, kampçýlar gibi. Çadýrda ateþ yakarlar, evde getirdikleri yiyecekleri ortaklaþa yerlerdi, artýk o gün evlerinde ne yiyecek varsa. Yazýn derede yüzerlerdi kurbaðalý çamurlu suda donlarýyla. Burada balýk da avlarlardý, gübrelerin içinden sarý böceklerden toplardý ve solucan bunlarý yem olarak kullanýrlardý. Derede balýk avlamak, orada sabahtan akþama dek vakit geçirmek dostlarýyla ya da tek Özcan’la bambaþkaydý, acýnda getirdikleri yiyecekleri yerlerdi, ekmek arasý domates salatalýk peynir zeytin en çok yedikleriydi. Acýkýnca bu yiyecekler sihirli oluyordu, hatta sadece zeytin ve ekmek bile.
Sonra güneþ batmaya baþlardý yavaþ yavaþ, buradan ayrýlmanýn verdiði can sýkýntýsý baþlardý
Köyde her yeni gün çocuklar için yeni bir þey sunardý, sunmasa bile onlar onu bulup çýkarýrlardý.
Mesela saklanýp tilkileri izlerlerdi. Uçan kuþlarla ilgili tahliller yaparlardý, açýk arazide, sýcakta bulduklarý kaplumbaðalarla oynarlardý. Ama alinin içinde taþýp onu kendine mýknatýs gibi çeken bir düþünce vardý, þehre gitmek, orada bir yaþam sürmek, þehirden gelen ekmeðin tadý ona göre güzeldi. Pasta gibiydi. Þehirden gelen çikolatalar, þekerler… þehirdeki deniz…
Özcan’ýn bir amcasý gemi adamýydý ve yurt dýþýnda çalýþýyordu gemisi. Özcan da gemi adamý olmaya karar vermiþti. Ali de bunu düþünüyordu; ama sürekli gemide olmanýn iyi bir þey olduðunu sanmýyordu, topraða basmaya alýþmýþtý çünkü. Özcan çok para kazanmak ve amcasý gibi yeni yerler görmek istiyordu. Ali ise bir süreliðine gemi adamý olabilirdi. Çünkü ailesinden temelli uzakta yaþamak istemezdi. Birilikte bir gemiye gireceklerdi liseden sonra. Ama bu hayal sadece birlikte olduklarýnda konuþulan bir hayaldi. Ali büyük ihtimal devlette bir iþe girerdi. Annesi ve basý böyle istiyordu, üniversiteyi bitirdikten sonra.
Ali bir keresinde gemi adamý olacaðýný söylemi babasý ve annesi çok kýzmýþtý bu iþe.
Özcan’la yazýn dikenliklerden (potur) böðürtlen toplamýþtý. Yardýmlaþarak, dikenliðe tahta dayamýþlardý, Özcan ufak tefekti, o toplarken ali diðer eliyle onun elini tutardý. Arazi satýn alýp ceviz üretimi iþini konuþmuþlardý, ceviz çok pahalýydý, eðer yüzlerce aðaç dikerlerse bu iþten iyi paralar kazanabilirlerdi. Ya da yurt dýþýndan Romanov koyunu getirmek. Bu çok kuzulayan bir koyun ýrkýydý ve Özcan’ýn babasý Romanov koyunu getirmek için yurt dýþýnda bir koyun çiftliðine baþvuru yapmýþtý. Bu iþ Ali’ye çok uyuyordu. Bu koyun iþini babasýna anlatmýþtý, bu babasýnýn çok hoþuna gitmiþti. Zaten almayý düþünüyorum param olsun demiþti Osman.
Keçi sütü iyi para ederdi, pastacýlar tatlýcýlar tatlýlarýnda bunu kullanýrdý ve pahalý restoranlarda kuzu piþirilirdi. Aliye kuzularýn öldürülmesi canice gelmiþti, e o da kuzularý kestirmezdi. Mesela 30 sýðýrlarý olsa, kimi kasaba verilse, kimi kurbanlýk satýlsa, sýðýr iþinde de iyi para vardý. Bunlar Osman’ýn sürekli ev içinde karýsýyla konuþtuðu ve onu heyecanlandýran konulardý; Ali bu yüzden böyle þeyler yapmak istiyordu. Bir keresinde Özcan’la banka soyup babasýna çiftlik kurabilmek için yardým olmayý düþünmüþtü. Ama o zaman birini öldürebilir ya da ölebilirdi ve ayrýca polis onu yakalardý, namuslu yoldan çalýþýp babasýna ve ailesine yarlý olmak en büyük ve önemli düþüncesiydi.
Þimdi evden babasý yoktu, tek erkek oydu ve kendini buranýn sorumlusu olarak hissediyordu.
Gitmeden önce babasý ne demiþti, annenle kardeþine iyi bak sana emanet ettim onlarý…
Ahýra ilerledi. Ahýrýn üstünde sýðýrlar yiyeceði vardý, mýsýr saplarý. Ayak sesini duyan kedi baþýný delikten dýþarý çýkardý, siyah beyaz diþi bir kediydi bu. Orasý onun yuvasýydý. Ali el fenerini ona tutmuþtu, sersem ve korkmuþ bakýyordu, içeri kaçtý. Bu kedi yavruyken sefil bir halde kapýya gelmiþti yiyecek için. Ona bakmaya baþlamýþlardý, kediler sürekli olurdu burada, biri kaybolursa bir baþkasý gelirdi, o alýp baþýna giderse baþkasý gelirdi. Çünkü gezegen kedi doluydu, kendine iyi bir yer arayan kedilerle. Ala kedi geçen seneden beri bu evin kedisiydi. Kedinin gençlik çaðlarýydý, evde sýçan dolaþýyordu, Ali’nin aklýna kediyi mutfaða salmak geldi, annesine benim kedi iþi haleder demiþti, hemen gidip kediyi alýp geldi, kapýyý pencereyi kapattýlar, kilimi kaldýrýyorlardý, kedi sýçaný aniden gördü, ve birden atladý, yakalamýþ ve sýçaný yutmuþtu bir anda, annesiyle deli gibi gülmeye baþlamýþtý, ali kedinin aðzýný tutmuþtu, at o pis þeyi diyordu, mide bulandýrýcý sýçaný yutmasýný istemiþti. Yavru kedinin doðuþtan kabiliyetine þaþýp kalmýþtý.
Ali gözlerini kuþ kümesine dikti. Bu kümesi Özcan’ýn yardýmýyla yapmýþtý, o kendi baþýna yapmaya uðraþýrken baþarýlý olamamýþ, gidip Özcan’ýn çaðýrmýþtý. Özcan evinden tahtalar getirdi, yoksa o eski çürük tahtalarla iyi bir kümes yapýlmazdý, menteþeleri çakýyorlardý, gres yaðý vardý, Özcan dedi ki: bu da çikolata gibi, acaba tadý nasýl. Bakalým mý, ali güldü, Özcan bir parça gres alýp aðzýna götürdü, Özcan dedi ki: deli misin oðlum. Al sen de tat. Kafasýna koymuþtu, ailesi karþý çýksa da liseden sonra bir süre gemide çalýþacaktý, Özcan’la birlikte, Özcan olmasa ne iþi olurdu gemide. Özcan gazetelerden kestiði gemi fotoðraflarýný bir defterde biriktiriyordu; bu defter gemi resmileriyle doluydu ama arada mayolu kadýn resimleri de oluyordu. Birkaç kadýn resmi. Ali gülmüþtü onlarý görünce. Annen görse bunlarý keser seni la. Yok atmýþtým bunlarý unutmuþum. Fena kýzdý. Bir daha yaparsam çamaþýr suyu içireceðini söyledi. Öldürse daha iyi. Çamaþýr suyu içsek gýrtlak filan kalmaz. Gülüyordu Özcan. E herhalde aslaným.
Özcan’la elektrik kablolarýnýn geçtiði plastik siyah boruyla birbirine külah atmaca oyunu oynadýklarý zamanlardan birini hatýrladý, bir keresinde Özcan külah ucuna iðne koymayý akýl etmiþti, belirledikleri hedefi vuruyorlardý, bu oyunu bütün koy çocuklarýyla oynardý, ama en zevkli oyun kayýþ saklamacaydý, 30 kiþilik grubun lideri büyüklerden biriydi. 14, 15 yaþýndaydý. Bu oyunu o öðretmiþti onlara, belki de uydurmuþtu. Gruptan birinin kayýþý alýnýr, ebe olan kayýþý saklar, sonra herkes kayýþý aramaya çýkar, ebe kayýþýn olduðu yeri yönergelerle söyler, yaklaþýrsan sýcak,- uzaklaþýrsan soðuk diye. O esnada herkes deli gibi kayýþý aramaktadýr, bulan ise önüne geleni kayýþla dövecektir, yavaþ koþan yanar; yani dayaðý yemeye baþlar, kayýþ çok acýtýr, herkes kayýþý bulandan kaçar, ötede bir çizgi vardýr, o çizginin ötesine varan kayýþtan kurtulur, oyun yeniden baþlar,
dayak yiyen kayýþý skalama hakký elde eder, tabi bu oyun sýrasýnda korku, panik, at sürüsü kaçma ve dayak yiyene deli gibi gülme söz konusudur, kayýþ yiyen aðlamaya baþlar, kaçar, ta ki kurtuluþ çizgisinin ötesine gidene kadar kayýþý yer kafasýna sýrtýna, artýk neresi denk gelirse. Merhamet yok, bazýsý çok sert vurur kayýsý, ve kayýþ çok can yakar.

Yaz geldiðinde ne güzel olur buralar, sýcak yaz gününde esen rüzgar, tarlada baðda bahçede yapacak iþ yoksa tek kale ya da çift kale maç yapardý köylü çocuklarla, suyunu, cýlkýný çýkrana kadar, yapýlan eðlence ya þamata ne ise onun cýlkýný çýkarana kadar devam ederlerdi; çünkü zaman onlarýndý. Yaz geldiðinde buralarý bambaþka olurdu. Yaþama dürtüleri canlanýp budaklanýrdý, yokuþ yoldan aþaðý bilyalýlarýyla kayarladý. Uçurtma yapalardý.
Evin kapýsý açýldý, melek dedi ki: “Ali nerdesin, annem öldürecek seni!”
“Tamam kýz, geliyorum” dedi.
Kendini buranýn patronu gibi hissediyordu, þu tavuk bozmuþtu atmosferi. Odun yüklenip içeri girdi.
Kuzineye odun attýktan sonra ablasýnýn yanýna oturdu, üþüyen ellerini onun ensesinden içeri soktu, Melek onu itekliyordu, donmuþtu ensesi, þakayla karýþýk kavga baþladý.

OSMAN

Osman kar fýrtýnasý içinde ilerliyordu hayalet gibi, bir kurdun acý acý uluduðunu duydu, çok uzaktan geliyordu ses, durdu ve el fenerini çevresine tuttu, ses soluk yoktu, bir çýk yoktu, nefes alýp veriþini duyuyordu. Korku duymuþtu. Devam edip ve bastý, ayaklarý daha da derine batmaya baþlamýþtý, bir süre eve döndüðünü hayal etti, bu ona çok iyi hissettirdi, bu gecenin güzel noktalanacaðýný düþündü. Bu ona kuvvet ve azim verdi.
Dedensin verdiði tüfekle ava çýktýðý ilk günü hatýrladý.
Kýþ yeni gelmiþti mezraya, birkaç gündür kar aralýksýz yaðýyordu ve kar tutmuþtu, Osman kara bata çýka ilerliyor, çevresine bakýnýyordu avanak gibi, ayaklarý kara her battýðýnca bir ses çýkarýyordu, bu ses güzeldi, kar dolu dallar sarýyordu, orman beyaz örtü altýnda ölü gibi yatýyordu, küçüðündeki geceleri hatýrladý, kuzinenin baþýnda otururdu ailesiyle, sýcak diye oradaydý yer yataðýnda yatardý, yalnýzdý, kuzineden sesler gelirdi, yanan odunlarýn sesleri, yaðmur sesi olur dýþarýda, ya da atmadan önce karýn yaðdýðýný görmüþtür, yarýn sabah kalkýp karda oynayacaðý için sevinçlidir. Ýþte o gecelerde ormaný hayal ederdi, ormanda nasýl bir yaþam vardý, ormanda tek baþýna kalsa neler olurdu, ormanda tek baþýna yaþayabilir miydi? Ormanla ilgili hikayeler dönerdi kafasýnda, ayýlarla, kurtlarla tilki ya da çakallarla ilgili hikayeler, annesi ya da abileri anlatýrdý, uyduruk hikayeler. Hayalini kurduðu þeyin içinde olduðunu fark etti, gülümsedi.
Bir þeyi gerçekleþtirmeyi dilersin. Ve o þeyi gerçekleþtirdiðini hissettiðinde baþka türlü mutlu olursun. Çünkü ona ulaþana dek çok acý çekersin ya da çok beklersin ya da birçok engeli aþmak zorunda kalmýþsýndýr. Osman mutluydu, þu tüfek iþi, avlanma, ona göre deðildi ama yola çýkmýþtý bir kere. Tüfek kendini bildi bileli sevdiði bir þey deðildi. Tüfekten korkardý, a bir kaza çýkarsa, köyde ava çýkan arkadaþlarý vardý, biri yanlýþlýkla ötekini vurmuþtu, vurulan kurtulmuþtu ama yüzünün bir bölümü büyük hasar almýþtý. Dedesi tüfeði hediye ettiðinde sevinmiþ, ama aklý baþýna gelince; bununla ne edeceðim diye sormuþtu kendine. Köyde ondan dört beþ yaþ büyük abla diye hitap ettiði birine yolda rastlamýþtý, ava çýkýyorum demiþti, bir þey avlarsan sana getiririm, demiþti, eðer bir þey avlayacaksa o ablasý için yapacaktý bunu, öldürmek ona göre deðildi, Osman merhametli biriydi, ha, sapanla kuþ avlardý, ufak tefek av kuþlarý, bunu eðlencesine yapardý ve çoðunlukla kuþ vuramazdý, ama tüfekle kimi av hayvanlarý vurmak, bu þimdi gözüne korkunç geliyordu, güvercin avlarým demiþti, hayal kurmuþtu; ama þimdi o sahneni içinde olunca iþ baþkalaþmýþtý, gül ablaya söz vermiþti, gül annesinin en yakýn arkadaþýydý.
Kýzý esma Osman’ýn emsaliydi, ilk okulu beraber okumuþlardý, sonra esma köyden biriyle evlendi ilk okulu bitirdikten sonra ve büyük þehre taþýndý, kocasý orada eskicilik yapýyormuþ.
Gül Osman’ýn annesiyle muhabbette etmeye geldiðinde Osman için küçük de olsa bir hediye getirdi, kraker, bisküvi gibi þeylerdi bunlar, ve Osman beþ kiþilik ailenin en küçüðüydü ve sevilirdi. Gül, köydeki diðer köylü kadýnlar gibi deðildi. Matraktý, acý çeken ya da toprakla ve geçim sýkýntýsýyla boðuþan insanlarda bunu göremezsiniz. Ama gül matraktý, insanýn ruhuna neþe verirdi. Yeryüzünde çok insan vardýr ve çoðu dert ve balalarla boðuþur ve bu insanlar neþeli olmayý unutur, bu aslýnda bir yaratýlýþ meselesidir. Bazý insanlar en zor durumda bile neþeli olur, binlerce insan tarlada çalýþýr akþama dek, akþam eve döndüklerinde onlarý ayný sýkýntýlar bekler, ailevi sýkýntýlar, eþ evlatlar evle ilgili sorunlar, bu durumlarda kaç tanesi bulunduklarý trafik konuma gülebilir, ya da onunla alay edebilir, yaþamýn amacý nedir, gün boyu çalýþýp akþam eve dönüp baþka sorunlarla uðraþarak ezilip çürümek mi yavaþ yavaþ. Yaþaman anlamý güle göre matrak þeyler bulabilmekti güle göre, insaný mahveden sorunlar içindeyken bile.
Osman çoktan unuttuðu bir günü hatýrladý birden.
Annesi, gül teyzesi ve o ot biçmeye gitmiþlerdi, Osman ufak olduðu için onu da almýþlardý yanlarýna. Ot biçmek çok yorar insaný, ya orakla biçersin otu, ya týrpanla, kadýnlar orakla biçiyordu, eðilerek yapýlan bir iþ olduðu için beli çok yorar. Biçilen otlarý çuvallara doldurmuþlardý, sonra iplerle bohça gibi sýrtlanýp samanlýða taþýyacaklarý, bu iþ akþama dek sürecekti, kan ter içinde yere oturmuþlardý.
Osman sýkýlmýþtý, gül cebinden þeker çýkarý verdi, kýrmýzý kesme þekerler, Osman acayip sevinmiþti. Bu sýrada gülün kýzý çaydanlýk ve tepsiyle geldi, çay içmeye baþladýlar, o yorgunlukla en çok yapýlmak istenen demli çay içmektir, o durumda çay insanýn yorgunluðunu diðer deyiþle elementlerini bambaþka türlü yorumlar ve çay içtikten sonra yenikler insan ve öyle güçlü kuvvetle çalýþýr, çay içerden gül kalktý ve Osman’ý tutup kendi çevresinde döndürmeye baþladý, tam bir kadýn ama çocuk kadýn, sonra onu ot yýðýnýn içine fýrlattý. Büyü sana kýzýmý vereceðim, ama büyü ve adam ol. Osman gülüyordu. Gül yorgundu ve annesiyle sohbete ara verip çayýna, onu mutlu ediyordu, gül sahiden muhteþem bir kadýndý. Beþ kýzý deðil beþ kurbaðasý olsa Osman onlarý alýrdý, sana kýzýmý asla vermem adam olmazsan, bir kurbaða veririm ama dereden, kadýnlar aralarýnda gülmeye baþlardý. Osman’la kafa bulurdu gül.
Osman ormanda ilerliyordu ve çevresini tararken ciddi bir romantizm duyuyor, kendini bir gezgin gibi hissediyor ama ormanda her þeyin bir duraðanlýk içinde olmasý onu sýkýyordu, karýn olmasý sebebiyle hiçbir canlý göremiyordu, enerjici gücü yerindeydi, onu hareketlendirip ateþleyecek bir þey olsa güzel olurdu, belki de bu gezintiyi bir doruk noktasý yaþamadan bitirecekti, buralarýn bu kadar ölü olmasý can sýkýcýydý.
Aklýna gül teyzesi geldi, o ot biçme günü ya da diðerleri hatýrýna ona bir hediye götürebilmeyi derin biçimde arzuladý bir an. Asýl mesele günlerdir evdeydi ve çok sýkýlmýþtý, evden uzak durma istemiþti; ormaný erken terk etmek iþine gelmiyordu, aðabeyleri gurbete çalýþmaya gitmiþti ve tek onu býrakmýþlardý evde. Evde de yapacak ne olur ki kýþýn, yat uyu, sýðýrlara bak. Bu iþi annesi zaten yapýyordu, Osman’ý boþ boþ durmak çileden çýkarmýþtý ve bu av evden uzaklaþmak için bir ilk yardým simidiydi aslýnda. Uzakta bir yerde Kendi baþýna kalýp kafasýnýn içini yenilemekti istediði. Epey bir süre daha gitti, tek bir kuþ bile göremedi, bu iþin fiyasko olduðu açýktý, sevindi, ama caný eve dönmeyi hiç istemiyordu, eve girerse bunalýma girerdi, burada heyecanlý bir þey yaþamasa da baþka bir iþe yaþamalýydý. Geceyi ormanda geçirmek çok cazip geldi. Çuvaldan bozma sýrt çantasýna zaten gerekli her þeyi koymuþtu. Ormanda ilerlemeye karar verdi ve bastý, bu sýrada dün sabahtan beri durmuþ olan kar baþladý ve kýsa sürede hýzlý arttýrdý, Osman yorulana dek ilerledi ve uygun yer gözüne kestirdi konaklamak için. Sýrtý çantasýný indirdi ve aðaçtan dallar kesmeye baþladý, önce sýðabileceði biçimde bir barýnak inþa etmeye baþladý, buna ara verip ateþ yakmak için aðaçlarýn iç bölümlerinden kuru dallar kesti, ateþi yaktýktan sonra barýnak iþine giriþti. Bu sýrada gökyüzünden bir yerde gelen karga sürüsü yakýndaki aðaçlarýn birine koydu. Oturup kargalarý izledi, dinlendi ve iþe devam etti, barýna aþaðý yukarý bitmiþti, ince detaylarý kalmýþtý, sonra ormanýn baþka bölgelerine ilerledi, gece boyunca odun lazým olacaktý, bir süre dolaþtý ve çürük ama kuru kalmýþ bir aðaç buldu, onu parçalara ayýrýp konaklama yerine taþýdý. Sonra ateþ baþýnda ýsýndý, sabah erken kalkmýþtý, uykusu geldi ateþin sýcaklýðýyla mayýþmýþtý, bir an her nedense gözlerini araladý ve karþýya baktý. Ýlerde bir þey vardý, ne olduðunu anlayamadý, bir hayvan vardý orada, hayvan hareket etti, bu bir geyikti. Erkek bir geyikti, önce kalakaldý, yýlardýr köyde yaþýyordu ve yaban geyiði hiç görmemiþti. Aklýna gül teyzesine dedikleri geldi Ve eli tüfeðe gitti, geyik bu sýrada aniden gözden kayboldu.
Ne tarafa gitmiþti, bir tahmin yaptý ve hazýrlanýp peþine düþtü, epey dolandý ilerledi ama bir iz yakalayamadý.
Geri döndü, ama yerini bulamadý, ahmaklýk yaptýðýný düþünüp kendine kýzýp duruyordu, yýlmadý yerini bulmak için çýrpýnýyordu; ama orasýný bir türlü bulamýyordu, yeni bir konaklama yeri yapmak saatlerini alacaktý ve akþamýn geliþi yakýnlaþmýþtý. Kaybolmuþtu, ormanýn bir yerindeydi ama neresi. Gidiyordu bir tarafa. Bir saat ilerledi, kafasýndan yaptýðý hesaba göre, hava kararmasýna çok az kalmýþtý, harabe halinde bir yapý buldu, bu yapýnýn bir kýsmý pirket tuðla, bir kýsmý ahþaptý, ahýra benziyordu pirket kýsmý. Ýçeri girdi. Baþýný sokabileceði yer bulmuþtu. Ýçerde bir soba vardý, kimi tahtalarý kýrýp sobayý tutuþturdu.
Hava kararmýþtý, annesine dedikleri aklýna geldi: geceyi ormanda geçirebilirim, öyle olursa merak etme..
4 yumurtasý vardý, küçük sahaný çýkardý, soðaný peyniri zeytini helvasý vardý, ve köy ekmeði. Tereyaðýný ýsýtýp yumurtalarý kurdu ve yemeye baþladý. Þu geyik iþin rengini deðiþtirmiþti, gülümsüyordu, onun görse vurur muydu, vurmazdý; ama vururdu gül teyzesi için, o ot biçme günü ve diðerleri hatýrýna, gül teyze için çið tavuk yerdi, gül teyze için neler yapmazdý ki… caný verirdi seve seve. Ayrýca kendi evine de et götürürdü, kaç zamandýr et yedikleri yoktu ki. Osman küçükken lunaparka hiç gitmemiþti, zaten böyle yerlerin de var olduðunu bilmezdi, ama þehirde balerin diye bir dev oyuncak vardý, bir arkadaþý þehre gidip ona binmiþti, Osman o balerinin gül teyzesinin onu çevresinde döndürdüðü gibi bir þey olduðunu anlamýþ, ben onu zaten yaþadým deyip dostuna hava atmýþtý.
Ne yaþadýn angut. Diye kýzmýþtý arkadaþý. Osman’ýn ondan önce binmesini hazmedememiþti. Gül teyzem beni tutup çevresinde döndürdü. La sakal o öyle deðil ki.
Cebinden þekerlerden çýkardý, yolda rastladýðý gül teyzesi ona çocukluðundaki gibi þeker vermiþti. Kýrmýzý þekerlerden, eþek kadar olduðu halde gül teyzesi ona þeker veriyordu ve þu geyiði bir görse iþini bitirirdi, ah bir görse onu.
Dýþarýdan kurt ulumalarý duydu, sesler çok yakýndan geldi, o kadar yakýndan geldi ki Osman korkuyla tüfeðine sarýldý. Kar yaðýyordu dýþarýda, siyah gölgeler gördü, koþan, kaçan ve saklaman, aðlarýn ardýnda bir yerde pusuda bekliyordu kurtlar.
Bu sýrada yapýnýn arka bölümlerinden bir yerde týkýrtý duydu, neydi bu, arayýp bakmasa içi rahatlar etmeyecekti, bu bir kurt olabilirdi, belki de burasý onlarýn yuvalandýklarý bir yerdi. Eðer öyleyse bu onun için hiç iyi olmazdý. Her canlý yuvasýný savunurdu düþmanlardan. Eski çuval parlarýný sarýp tahta ucuna dolandý ve meþale yaptý kendine, diðer enlide tüfekler aðýr aðýr ilerliyordu, durdu, sesleri dinliyordu ve sesin geldiði yöne yaklaþtý. Meþaleyi tuttu, bu o geyikti, uzun ve kurumuþ otlarýn içinde yatýyordu, korktu ve baþýný öne eðdi, Osman’ýn hemen onu vurmayý düþündü, o istek aniden hücum etmiþti, eðer saniyelerin geçmesini beklerse, uzun uzun düþünürse bu iþi yapamayacaðýný biliyordu, gül teyzesinin yüzü, gülüþü düþtü içine yýldýz gibi. Ve ona geyiði tek senin için vurdu, bir parça de kendim için aldým, dediðini düþüyordu, yap çabuk bitir bu iþi ahmak, daha ne duruyorsun diyordu içindeki ses; ama düþünüyordu, geyik neden kaçmýyordu, yakýndan gelen kurt ulumalarýný duydu, geyiðin kokusunu almýþ olmalý ve onun iþini bitireceklerdi büyük ihtimal, o halde geyiði vurursa çok daha iyi ederdi; tüfeði çýkardý, geyik baþýný kaldýrdý ve ona baktý; ve baþýný önüne eðdi, öyle sessiz sedasýz bekliyor ve ölümü kabullenmiþ görünüyordu; iyi de onu nasýl vuracaktý, yüreði karþý çýkýyordu bu iþe. Onu hak etmediðini söylüyordu, zavallý geyik saklanýyordu kurtlardan ve onu vurmak adil görünmüyordu gözüne. Geyik yine baþýný kaldýrdý; ona baktý, bu bakýþ Osman’ý daha da yýldýrdý; yýldýrmaktan çok yaraladý, beni vurma, ama vurursan da senin bileceðin iþ diyordu sanki. Yolum buraya kadarmýþ diyordu; Osman’ý bu rahatsýz ediyordu, onun kaderini belirleyen kiþi olacaksa eðer bu onu vurarak olmamalýydý; onun kaderini belirleyecekse eðer onu yaþatmak için olmalýydý, peki ne diyecekti gül teyzesine. Üzüldü. Onu mutlu edemeyecekti. Birden parlak bir düþünce geldi kafasýna, gül teyze senin için bir geyiðin hayatýný kurtardým, elime düþtü onu kurtlardan ve kendimden, insani zaaflarýmdan, kurtardým, insan olmanýn kötülüðünden. Ama nerdeyse onu vuracaktým seni mutlu etmek için. Yani onu azat ettim. Evet..evet. evet. Bu yüreði geniþ gül teyzesini onun etini yemekten daha çok mutlu ederdi, evet, kesinlikle.
Köydekilerin durumu, birbiriyle iliþkisi aklýna geldi. Þehirlerde dönüne hayatlarý duyardý ve onlar birbirlerinin kaderini deðiþtirme olasýlýklarý ellerline geçtiðinde bunu onlarýn hayatlarýný kaydýrmak biçiminde yapýyorlardý, birbirinin kuyusunu kazmak.
Ve Osman dýþarý çýktý, ateþ etti havaya, kurtlar kaçýþtý.
Avýnýn yanýndaydý, onun korkusunu hissetti.
O gece uyumadý, az gözlerini kapadý, daldý, gidip baktý, geyik sabah karanlýðýnda uzaklaþýyordu, durdu, geri baktý, teþekkür ederim der gibi.
Ýnsan olmak kolay deðil dedi kendine. Hayvan olmak çok daha zor.
Duruma kalpteki iyilikle bakmýþ ve iþi bitirmiþti, noktayý koymuþtu olaya. sevinçliydi, çok mutluydu.
Sonsuza dek kazanýndý, geyik, gül teyzesi, annesi ve kendisi. Zaman bu iþe faiz getirisi sunar mýydý, sunar dedi evren. Bir cýlýz iyilik yap yete ki sen. Onun hatýrýna kurtuluþ bulursun.

Osman düþüncelerden sahnelerden sýyrýldý, kar fýrtýnasý acýmasýzca yaðýyordu tepesine ve el feneri arýza yaptý, Osman zifiri karanlýðýn içinde kaldý, salladý el fenerini, ýþýk geldi, yüreði ferahladý, bir an önce varsa þu eve muhteþem olacaktý, olacak kesinlikle olacak gece güzel bitecek aslaným devam et dedi kendine, bir þarký mýrýldanmaya baþladý.

AÇ KURT SÜRÜSÜ

Siyah kurt hasta kurdun baþýnda derin bir inceleme yapýyordu, ilk teþhisi bütün umutlarýný kýrýp yerle bir etti, bu kurt yoldaþýnýn hayatta kalma þansý çok az görünüyordu, 2, 3 güne kalmaz öleceði açýktý, ama tekrar yaklaþtý ona ve nefesini kokladý, iç organlarýnýn birinde bir iltihap vardý kesinlikle, çürük kokusunu almýþtý, kurtlarda insanýnkinden kat be kat geliþmiþ koku alma duygusu vardýr ve siyah kurt ikinci kez teþhis yaptý ve artýk þüpheye yer yoktu, bu genç diþi kurt nerden hastalýk kapmýþsa çok yaþayamaz görünüyordu.
Ama onu burada terk etmek istemedi, onu yüreklendirmek istedi, baþýný onun baþýna yaklaþtýrdý, duygusallaþmýþtý, onunla ilgili hatýralarý ve sürüye kattýðý anlamlarý düþündü ve birden yola devam etmesi gerektiði aklýna geldi ve bastý, liderlik yerine geçti, diðer kurtlar da hasta kurdun baþýnda bir süre geçirip onunla vedalaþtý, genç kurdun sürüsü kar fýrtýnasý içinde ilerlerken hasta kurt yattýðý yerde kývrýlmýþ, uyku haline geçmiþ ve düþler görmeye baþlamýþtý. Ölümün geliþine kendini teslim etmiþ, bekliyordu.

Siyah kurt hasta kurtla geçirdiði saniyeleri çok çabuk unutmuþ, o bildik açlýk ve güvenlik endiþesiyle ilerliyordu. Çünkü hayatta kalma mücadelesi bunu gerektiriyordu, hiç üzülme, üzülürsen de çabuk unut ve yeni duruma adapte ol, duygusal takýlanlar kör olur ve maðlup olmayý hak ederler, ve sürekli tetkikte, akýlý baþýnda olanlar duyularýnýn keskinliði sayesinde hayatta kalmayý ve av bulmayý hak ederler.
Siyah kurt yarým býraktýðý o eski yýllarda kalan sahneye geri döndü.

Açlýktan mahvoluyordu ve koyun leþinin baþýnda iri bir kurt vardý, huyunu suyunu bilmediði bu kurdun sert ve keskin bakýþlarý vardý ve siyah kurt onun karnýný doyurmazsýný sabýrsýzlýkla bekliyordu, sonunda iri kurt karnýný doyurmuþ, aðzýnýn kenarýný yalamaya baþlamýþtý ve bakýþlarýný siyah kurdun üzerine dikmiþti, iri kurdun lacivert gözlerinde siyah kurdu sarsan bir acýmasýzlýk vardý, belki de siyah kurt onu yanlýþ algýlýyordu; ama bu kurttan her nedense çok çekiniyordu, lacivert gözlü kurt kenara çekildi, otlarýn üzerine uzandý ve orasýný burasýný yalayýp temizlenmeye baþladý. Siyah kurt sevinçle atýldý ve koyun leþinin karnýna çenesini gömüp keskin diþleriyle birkaç parça çýkardý, süratle yiyordu, bir lokma tam çiðnenip bitmeden saldýrýp diðerini çýkarýyordu, az sonra açlýðý sakinleþmiþti, yavaþladý, karýný þiþene dek týka basa yedi, o an ilk kez baþýný kaldýrýp iri kurdu aradý, yoktu, sevindi, koyun onundu artýk, ama susuzluðunu gidermek için bayýrdan aþaðý inince siyah kurdun su içtiðini ve yukarý geldiðini görüp kenara çekildi, ona yol verdi. Siyah kurt suyunu içti ve yukarý çýktý, iri kurt koyun leþinden az uzakta aðacýn altýndaki gölgeye geçti yayýldý, uyuklar vaziyetteydi, siyah kurt çevreye bakýndý, gidebileceði en güzel yer aðacýn altýndaki nefis gölgeydi; ama orada iri kurt vardý, çekinerek yaklaþtý, güneþin altýnda beklemektense gölgede durmak yeðdi ve mesafeyi korusa iyi ederdi aksi halde bu iri kurdun onu periþan edeceði açýktý, korka korka yaklaþýrken, ben dostum, sorun çýkmasýný istemiyordum diye sevecen bakarak yaklaþýrken iri kurt tek gözünü açýp ona baktý, sakýn yanlýþ bir þey yapma, ciðerini sökerim dercesine. Siyah kurt usulca ilerledi ve onun karþý tarafýna uzandý, onun gibi. Birbirimize zarar vermemiz gerekmiyor dostum der gibi bir bakýþ attý ona ve bekledi, iri kurt ayný sert bakýþý attý, þimdiye kadar hücum etmediðine göre bu iri kurt iyi bir kurt olmalý diye düþündü, ona baktý, uyuyordu, siyah kurdun içi rahat etti, o da gözlerini kapadý, ama az sonra gözlerini açýp onu kontrol etti, yabancý kurt bu, saðý solu belli olmaz, neyse ki sakin görünüyordu ve derin uykudaydý, siyah kurt uykuya dalmadan önce yine tedirgin oldu, lacivert gözlü kurt ne ediyor ne yapýyor bilip güvenmek ve rahatlýkla derin uykuya dalmak istedi, ona baktý, lacivert gözlü kurt çok güzel uyuyordu, ne güzel uyuyordu, siyah kurt memnun oldu ve gerindi, esnedi sessizce ve gözlerini kapadý. Bütün yaþadýklarýný þöyle bir gözden geçirmek istedi. Günler süren sarsýcý açlýk geçirmiþti, þimdi karný etle þiþmiþ, gerilmiþti, peþine suyu içinde tatmin olma duygusu pekiþmiþti, uykuya yaklaþtýkça mutluluk, huzur ve güven sinyalleri atýyordu, nice zor ve belalý günden sað çýkýp etme buluþmayý baþardýðý için gurur duyuyordu kendiyle, mücadele ettiði için, pes etmediði ve sonunda tam istediði olduðu için. Ama tek sýkýntý þu iri kurttu, o da çekip gitse ne güzel olurdu; ama zararsýz birine benziyordu, zararsýz, güçlü kuvvetli ve yüce kurtla eðer böyle giderse sýký dost olmayý umuyordu çünkü doðada tek kurt ölüme çok yakýn demekti; ama el ele veren kurt ölümle güreþebilir ve onu alt edemeyebilir demekti.
Siyah kurt düþler görüyordu, aniden sýrtýnda ve ensesinde bir acýyla uyandý, ne kadar süre geçti biliyordu ama iri kurt üstündeydi, böyle bir haince saldýrýyý yapmaz diye düþünmüþtü ama yapmýþtý ve korkup cýyakladý; kaçmaya çalýþtý, ondan sýyrýldý ve diþ gösterip hýrlamaya baþladý. Ýri kurt onun sýrtýna çýkýp enseden þakayla ýsýrmýþtý, oysa þaka yapmak istemiþti.
Siyah kurt iri kurda dikmiþti gözlerini nefret ve dehþetle. Üstüme gelirsen seni mahvederim hýrlamasýydý bu. Onu göz hapsine almýþtý; am iri kurtta bir gariplik, acayip derin bir yumuþaklýk, þapþallýk fark etti, iri kurt gülümsüyordu ona, çok dostça bakýyordu, siyah kurt þaþkýndý, bu dostlar arasýnda gerekli olan parlak gülümsemenin bu acýmasýz kurdun suratýnda ne iþi vardý, gözlerine inanmadý, evet, bu parlak gülümseme sadece yoldaþlar arasýnda geçerliydi ve bu bir parolaydý, sonsuza dek dostuz, senin için ölümüne kapýþýrým, senin iyiliðin için. Peki bu acýmasýz kurt bu gülümsemeyi neden takýnmýþtý, bu bir numaram mýydý, onu boðmak için, siyah kurt sana inanmadým, seni sahtekar der gibi hýrlýyordu, avunun yalarsýn, benden uzak dursan çok iyi edersin, beden dokunulmazlýðý diye bir þey var, bana dokunmaya hakkýn yok, yaklaþma bunu pahalýya ödersin. Ama iri kurdun tavrý deðiþmedi, bu bir geri zekalý mý nedir diye düþünüyordu siyah kurt, bu kurt, bu korktuðum kurt deðil. Bu baþka bir kurt, ama en baþta gördüðüm kurt nereye gitti. aslýnda çok sevindi bu duruma, bir dost bulduðuna, ama emin olmak istiyordu, iri kurt bir numara mý çekiyordu, emin olmalýydý ve hýrlamayý sürdürdü, baktý ki iri kurt yerine geçti ve dizleri üstüne uzattý baþýný, ona dostça ve parlak sevimli bir ýþýkla bakýyordu, o lacivert gözleri ilk kez bu kadar cana yakýn ve vazgeçilmez geliyordu siyah kurda, bu kardeþ bakýþýydý, bu kardeþlerin en güzel ve en mahrem, en baþ baþa olduklarý anda birbirlerine attýklarý bakýþtý, sürüsü hatýrladý, kaybettiði canýn merkezi, canýný yarýsý ve her þeyi sürüsünü, o sürüde bu bakýþlarý üstünde çok hissederdi, caný acýdý, kalbi kýrýldý, acýyan yerinde bir alev hissetti, ulumak istedi ve baþladý ulumaya, bu alsýnda bir aðýttý, her neydeyseniz sizi çok özledim, burada çok yalnýzým, lütfen bana kendinizi bir þekilde hissettiren dercesine bir ulumaydý bu. Ve kaç zamandýr unuttuðu anlýlar, sürüsünde geçen mutlu ve güvenli zamanlar akýn etti hafýzasýna. Hayatta kalma savaþýyla betonlaþýþtý yüreði, geçmiþiyle arasýna duvar çekilmiþ gibiydi ve geçmiþiyle arasýndaki kanal açýlmýþ, þimdi geride býraktýðý kendisini, o eþsiz manzaralarý bütün berraklýðýyla görüyor ve yaþýyordu, kalbi bambaþka bir güzellikle ve iyilikle, huzurla, mutlulukla ama sýzýyla çarpýyordu; çünkü yoktu onlar ve asla geri gelmeyeceklerdi. Bu çok ama çok kalp kýrýcý ve acýtan bir þeydi, ama ne var ki açlýk ve hayatta kalma derdi her þeyden daha üstün ve baskýndý, iri kurda arkasýný döndü, yok caným gerçek olamaz diyordu içinden, bu iþin içinde bir iþ var, belki de onun rakibini maðlup etme yöntemi buydu, evet, herkesin bir stratejisi vardý ormanda, her kurdun bir kendi içinde yürüttüðü hayatta kalma planý ve diðerini saf dýþý edebilme kabiliyeti. Dönüp ona baktý, dili dýþarýdaydý ve gülümsüyordu, siyah kurt da gülümsedi, kapýlmýþtý ve kendini alamýyordu bu gülümsemeden, tabi eðer bir yerden çýkýp gelen dostlarý varsa, acýmasýz dostlarý ve o zaman hapý yutmuþtu, gülümsemeye çakýlý kalmýþtý ama kafasýnýn iççinde bir iþleyip ve tatlý tatlý bir iþleyiþ vardý, bu parlak ve mýknatýs gibi kendine çeken gülümsemede
Ne çok anýsý vardý, sanki iri kurt bunlarýn hepsini biliyordu, hepsine tanýklýk etmiþti.
Kavuran sýcakta açlýktan midesi birbirine yapýþtýðý gün babasýnýn getirdiði tavþan ölüsünü yemeye baþlamýþlar ve kardeþleriyle çatýþmaya baþlamýþtý, ama az sonra tavþanýn her bir köþesinden tutup çekip çekiþtirmiþler, herkese bir pay düþmüþ, suratlarýný ete gördüklerinde birbirilerine bakýp gözdaðý niteliðinde sakýn yaklaþma bilmem ne çocuðu diyerek gülümsemiþler, sonra kanlý suratlarýný ve patilerini (pençe) fark edip birbirlerine gülümsemiþler, birbirinin sýrtýna çýkmaya, birbirlerini yere devirme oyunlarýna giriþmiþler, sevinçle oyundan oyuna dalmýþlardý. Ne çok açtýk, açlýk kýrdý geçirdi bizi, ama bizimkiler aðýzlarý boþ dönmedi diyerek olayýn kritiðini yorumlamasýný yapýp sohbete dalmýþlardý kendi aralarýnda., evet, sonunda aç suratlarý gülmüþtü. Baþka ve güçlük barýndýrmayan bir evrene, bir tür cennete ýþýnlanmýþ gibi rahat, mutlu ve huzurlu kardeþleriyle yan yana uzanýp uykuya dalmýþlardý.

Siyah kurt bu iþe bir iþ var, bu yabancý kurtla hiçbir þey paylaþmamýþtý, ha koyun baþka, onunla birlikte el ele verip bir savaþa, bir mücadeleye giriþmiþti, onu ilk kez görüyordu hayatýnda, bu sýrnaþma, bu sululuk, bu lakaytlýk nedendi. Tarzý mý buydu, eðer öyleyse iki zýrt karakteri barýndýrýyordu anlaþýlan.
Ýri kurt olduðu yere çömeldi ve sonra kýrýldý, gözlerini ona dikmiþti, konuþacak çok þeyim var, korkma yaklaþ yoldaþ der gibi bakýyordu, ama siyah kurt henüz o gülümsemeyi, o candanlýðý anlayabilmiþ ya da hazmedebilmiþ deðildi, kurt olalý ilk kez böyle bir þey baþýna geliyordu, ilk kez böyle gülümseyen, böyle yumuþak gülümseyen ve böyle gülümseyerek iyilik saçan bir gülümsemeyi ilk kez hissediyordu içinde ve kalbinde. Tamam, bu gülümseme kardeþleriyle aralarýndaki gülümsemeye ikiz kardeþi kadar benziyordu ama çok emindi ki o gülümsemeye fersah fersah aþan bir gülümsemeydi bu, yüce, güven veren ve bir tür ilahi ýþýk barýndýran bir gülümsemeydi bu, benim caným senin saðlýðýn için sonsuza dek çarpýþýr dostum der gibi, siyah kurt buna inanamýyordu; ama bütün kalbiyle inanmak istiyordu, zaten aç susuz periþan onca gün ya da hafta boyunca böyle bir umut, böyle bir dost hayal etmiþti kafasýnda.
Vakit ilerlemiþti ve siyah kurt ve iri kurt uyuyordu, köpek sesleri duyuldu, siyah kurt hareketlendi hemen, köpek seslerinin geldiði yöne baktý, siyah kurt da onun yanýna gelip ufka baktý, siyah kurt 7, 8 köpek saydý, bir an yanýndaki kurtla göz göze geldi. Ýri kurt bastý, siyah kurt da onun peþinden bastý, buralarý biliyor olmalýydý, siyah kurt buradaki hoþnut ve karný tok geçirdiði zamanýn tükendiðini ve buraya bir daha dönemeyeceðini biliyordu; koyun leþini býrakmanýn acýsýný duydu, baþýný çevirip geri baktý, iri kurt kendinden emindi, nereye gidiyordu böyle. Ona uysa iyi ederdi, onda iyi bir þey olduðunu anlamýþtý ve ondan zarar geleceðine dair þüphesinin de yersiz olduðunu anlamýþtý. Ýri kurt yukarý bölgelere doðru gidiyordu. Su dolu bir çukurda su içtiler ve yola devam ettiler,
Akþam olmuþtu, aðaçlarýn sýk olduðu bölgede dinlenmeye çekildiler, siyah kurt baþýndan gelenleri anlatýyordu, iri kurt pek konuþmadý, dinledi sadece, siyah kurt birlikte iyi bir ekip olabileceklerini anlatýyordu, karanlýkta bir ses duydular, iri kurt hemen fýrladý, siyah kurt bunun bir tavþan olduðunu anlamýþtý çýkardýðý sesten, iri kurt tavþaný yakaladý ve onunla oynamaya baþladý, tavþaný býraktý, tavþan çalýlarýn arasýna girip gözden kayboldu, bu siyah kurdu çok sinirlendirmiþti, yiyecekleri elden kaçmýþtý, iri kurt neden böyle çocukça ve saçma bir þey yapmýþtý ki; bu iþe çok kýzdý, bir þeyler diyecekti ama sustu, iri kurdun bildiði bir þey vardý belki de.
Gün aydýnlanýyordu, siyah kurt üstünde aðýrlýk hissederek uyandý, iri kurttu bu, ona þaka yapýyordu, siyah kurt sert sert baktý, daha afyonum patlamadý ne yapýyorsun sen der gibi, iri kurt ona aldýrýþ etmedi ve güreþmek için atak yaptý, siyah kurt sabah sabah bu oyunun ne anlamý var diye düþündü ama ona pas verse iyi ederdi, biraz oynadý ve geri çekildi, onun tuhaf hareketlerine bir anlam veremiyordu, neden ciddi deðildi ki, sanki her þeyi yerli yerinde ve dört dörtlük bir hayatý varmýþ gibi keyifli, mutlu ve sorumsuz hareket ediyordu, iri kurt gözden kayboldu bir an, siyah kurt sevindi, biraz daha kestirme imkaný bulacaðý için.
Uzandý kývrýldý ve gözlerini kapadý, az sonra çalýlarýn arasýndan bir takým sesler geldi, bir þeyler oluyordu, ama boþ verdi, uykusunu almadan harekete geçerse bütün günü zehir olurdu. Az sonra iri kurt göründü, aðzýnda bir tavþan vardý, bu dün yakalayýp oyun için býraktýðý tavþan olmalýydý, eðildi ve onu önüne býraktý, tavþan fýrýldak gibi kaçýp saklandý yine. Siyah kurt tavþanýn saklandýðý yere koþtu araþtýrdý ama tavþan yoktu, caný sýkkýn biçimde döndü iri kurdun yanýnda, ona ters ters baktý, senin neyin var, geri zekalý gibi davranmaný anlayamýyorum, hani ekiptik, böyle ekip olur mu, sabah kahvaltýmýzý býraktýn. Ýri kurt dostça gülümsedi, canýný sýkma, zavallýcýk çok küçüktü, sonra büyüðünü yakalarýz. Dedi gözleriyle. Siyah kurt baþýný önüne eðdi üzüntüyle. Ona kalsa o tavþaný asla býrakmazdý, küçük olsa kimin umurunda, hemen parçalardý onu, ayrýca tavþan kurt olsaydý eðer onun gibi mi düþünürdü, hayýr, onu hemen yerdi. Bunu anlattý ona. Sorun etme dedi iri kurt bakýþlarýyla.
Yola düþtüler, bulduklarý ufak tefek leþleri yiyorlardý ve bunlar çok pis koktuðu için tatlarý da berbattý; ama çaresizdiler onlarý yemeseler ilerleyecek güçleri bulamazlardý.
Ýkinci gündü, siyah kurt leþ yemekten býkmýþtý, gurur kýrýcýydý bu, yaðmur baþlamýþtý ve topraðýn altýna bir maða buldu siyah kurt, oraya girdiler, hava kararýyordu.

MEZRA EVÝNDE

Mezradaki ev kar fýrtýnasý içindeydi ve gaz lambasýnýn aydýnlýðý yansýyordu cama, solgun, ölgün bir ýþýk. Kapý önüne baðlý köpek kulübesine uzanmýþtý, gözleri kapalýydý, kulaklarý açýktý, farklý bir ses yakalasa sevinecek, havlayacak, kendini köpek gibi hissedecekti. Ahýrýn önüne baðlý köpek kulübesinden çýktý, karanlýktaki eve, küçük pencereden yansýyan solgun ýþýða baktý, can sýkýcý sessizlik ve hareketsizlik onu deli etmiþti, kar sýrtýnda birikmiþti, silkindi ve kulübesine geçti, huzursuzlukla mýrýldandý, baþýný öne uzattýðý ayaklarý üstüne yasladý, yapacak bir þey yoktu uykudan baþka, olay yok ne etsin.
Çay istemiþti Leyla, kýzý ona çayý uzattý,
Senin saçlarýn Sencan’ýn saçlarý gibi güzel, Dedi kýzýna,
Kýyý þekeri uzattý, sonra kendi çayýný aldý.
Anne oðluna baktý, Ali çay istemiþtin, uyuyor dedi. Ört þunun üstünü.
Genç kýz duvar dibine yýðýný yorganý alýp kardeþinin üstüne örttü.
Ne biçim örtüyorsun, tahta deðil ki o
Beni sinir etti.
Düzeltti kýz. Annesinin yanýna oturdu.

Sencan Leyla’nýn genç kýzlýk arkadaþýydý. Baþak birçok arkadaþý vardý ama Leyla’nýn kalbinde yeri bambaþkaydý, 14 yaþýndaydýlar, mýsýr tarlasýnýn kenarýnda, kilim üzerinde oturmuþ çay içiyorlardý, güneþli bir havaydý, o bir köylü kýza deðil; daha çok þehirden gelen kýzlara benziyordu. Yürüyüþü güzeldi. Konuþmasý kibardý. Bakýþlarý zarifti. Mavi bakýþlarýnda güzel rüyalardakine benzer bir tatlýlýk ve yumuþaklýk vardý ve o bakýþlar insaný kendisine çekerdi ve insan ona uzun uzun bakma ve onu inceleme isteði duyardý. Ona göz koyan pek çoklarýný kibarda reddederdi Sencan, harbi kýzdý, kimseyi aldatmazdý, kandýrmazdý, taliplerine övgüler düzer; ama kabul edemeyeceðin belirtirdi. Üniversiteye gideceðini, meslek sahibi olmak istediðini söylerdi. Köylüde olmayan bir þuur vardý onda, kasabadan kitaplar alýp gelir, onlarý evlerinin verandasýnda okurdu.
Leyla ve Sencan ortaokulda ayný sýnýfta okuyordu, kasabaya giden bir dolmuþ onlarý yol yolunun iki ayrý noktasýndan alýrdý, birkaç kýz daha vardý okuyan.
Uzun mýsýrlarýn gölgesinde çayla Sencan’ýn yaptýðý kekleri yiyorlardý, Sencan pasta filan yapma konusunda çok becerikliydi. Ýkisi de öðretmen olmayý planlýyordu, ama ikisinin de maddi durumlarý iyi deðildi. Sencan’ýn 6 ablasý, vardý, babasý erkek evlat istemiþ, ha bu kez oldu ha bu kez olacak derken 7 çocuklarý da kýz olmuþtu.
hani þöyle derler, ne yemek yapacaðýmý þaþýrdým, bunu yoksunluktan söylerler, eðer Sencan’la þehirde olsalardý bunu her gün derdi annesi. Ama köyde olduklarý için bahçeleri tarlalarý olduðu için her gün piþirecek yemekleri olurdu, sebze ekerlerdi bahçeye, tavuklar, sýðýrlar vardý. Ýkisini de hayali okuyup iþ sahibi olup evden kurtulmak; ama ailelerine maddi yardýmda bulunmaktý, çamaþýr leðeni delinmiþti Sencan’larýn, annesi çok üzülmüþ, aðlamýþtý, alacak para da yoktu, bazen bir kutu kibrit almaya paralarý olmuyordu. Ve anne çok ilkeliydi, kimseni kapýsýna gidip borç para istemezdi.
6 sýðýrlarý vardý, onun sütünü pazara gidip satardý, kocasý gurbete gitmiþti, doðru düzgün çalýþmaz, eve para göndermezdi, kafasýna göre takýlýp arada içer
yatardý. Zora gemlemeyen, sakin ve iyi kalpli bir adamdý.
Sonra ailesini hatýrlar, elinde biraz parayla gelir, bir süre evde kalýr, kadýn onu gidip çalýþ eve para getir der evden kovar, adam da tekrar çýkardý gurbete, bazen elinde fazla para olurdu bazen elleri dolu gelirdi.
Leyla’nýn da durumu onlarýnkinden farklý deðildi. Güç bela geçiniyorlardý, yiyecek lokmalarý vardý ama köy ruhlarýný sýkýyordu, uçarý, heyecanlý ve coþkulu gençler köy gibi yerlerde mahvolur, onlar da öyle hissediyorlardý ve köyü ve bu pis þehre terk etmeyi planlýyorlardý, yaz ayýydý ve iþten güçten baþlarýný kaldýramýyorlardý, bir basit giysi, bir basit bir þey almak isteseler para yok cevabýný alýrlardý alilerinden, kasabaya gezmeye inebildiklerinde (çok nadir) bir poþet çekirdek almaya bile paralarý olmazdý. Baþka þehirlerde bambaþka hayatlar yaþandýðýný biliyorlardý, her ne olursa olsun bu baskýcý köyü terk edeceklerdi. Kafalarý uyumlu olduðunda ise okullarýný bitirip öðretmen olacaklarýný iddia ederlerdi, düþe kalka ilerliyorlardý ve biriktiriyorlardý onlara yapýlanlarý, haksýzlýklarý ve iþkence diye adlandýrdýklarý tepkileri, sözleri. En büyük dertleri iþ güç yaptýklarý halde akþama dek neden canlarýnýn istediðini yapamýyorlardý, evden az uzaklaþsalar sorun olurdu, izin almadan kýpýrdayamazlardý, ha, erkek olsalar iþ deþirdi tabi, geçen yol kenarýnda gezip çiçek topluyorlardý, daðdan inen bir karavan yanlarýnda durdu, iki kadýn vardý içerde, yabancýydýlar, yarým yamalak Türkçeleriyle konuþuyorlardý turist kadýnlar kasabaya iniyordu ve geri çýkacaklardý, bazý erzaklarý tükenmiþti. Kýzlara da gezersiniz gelin dediler ve kýzlar da kabul etmiþti. Turist kadýnlar 30’larýndaydý, Leyla ve Sencan’a birkaç giysi aldýlar, sonra erzaklarýný alýp köy yoluna düþtüler araçla.
Köyün yukarýsýnda bir yerde kamp kurdular, ateþ yaktýlar, Leyla ve Sencan da onlara yardým etti, akþam oluyordu, ateþ baþýnda sohbet ediyorlardý, kýzlar çikolatalarýný yiyorlardý, turist kadýnlarýn esmeri yemek piþirecekti, geceyi bizle geçirin dedi turist kadýnlar, kýzlar da ailelerinden izin almak için oradan ayrýldýlar, aileleri turistleri görmek istedi, inanmak istediler, Sencan’ýn en büyük ablasý ve Leyla’nýn en küçük abisi ellerinde biraz yemek öteberiyle yaklaþtýlar ateþe, tanýþtýlar sohbet ettiler ve büyükler evin yolunu tuttu,
Yemek piþti ve yemeye baþladýlar, turist kadýnlar albümlerini çýkarýp gösteriyorlardý, ülkelerini anlatýyorlardý, vakit geç olmuþtu, çay içiyorlardý, aniden sessiz þimþekler çakmaya baþladý, gök gürledi çok geçmeden ve saðanak yaðmur tek tük yaðmaya baþlamýþtý, el ele verip alel acele eþyalarý toparlýyorlardý, onlar karavana kendilerini attýklarýnda fýrtýna baþladý, çok þiddetli bir saðanaktý, Leyla, ne güzel kokuyorsunuz, karavanýn içi de deyince, esmer turist kadýn parfümlü deterjaný gösterdi, senin olsun dedi, sonra parfüm çýkardý, o nasýl parfümse mükemmel bir koku yayýyordu kadýnlarýn ikisi de, mumlarý yakmýþlardý, turist kadýnlar ülkelerinden getirdikleri çikolatalardan ve gofretlerden verdiler, zaman ilerliyordu, sarýþýn turist gitar çalýp þarký söylemeye baþladý önce kendi dilinde, Ýngilizce ve sonra yarým yamalak Türkçesiyle, karavanýn camlarý iri yaðmur damlalarý dövüyordu, usul sesle þarký okuyordu, býraktý, uykularý gelmiþti, mumlarý söndürdüler ve Leyla düþüncelere daldý, bu anlarýn bitmemesini dilerdi ama bitiyordu iþte, yarýn erkenden kadýnlar daða çýkacaklardý, birkaç gün orada kalýp baþka yoldan baþka bir þehre gidecekti, Leyla ve Sencan kendi aralarýnda usul sesle konuþuyorlardý, uyumanda önce söylenen basit birkaç söz ve ilk kez gördükleri bu iki kadýn onlara kardeþleri gibi davranmýþtý, buna þaþýyorlardý, baþka memleketler, yerler ve þeyler daha da tutkulu biçimde oralara kavuþmak arzusu uyanmýþtý içlerinde, hani uzaklara gitmek, baþka insanlar görmek, bu hayal rutindi, ama baþka bir ülkeden gelen iki kadýnla sohbet edip yakýnlaþmak o köyden kaçýp gitme dürtüsünü ete kemiðe bürüyordu ve bürümüþtü, onlara yapabilmiþse, kýzlar neden yapamasýn, kadýn balarýna gece gündüz yollardaydýlar, hem de baþka bir ülkeden gelmiþlerdi ülkemize. Leyla gözlerini açtýðýnda sabah olmuþtu, turist kadýnlar ve Sencan uyuyordu, zaman ne sabuk geçmiþti, onlara bakarken düþünüp duruyordu, zaman ne çabuk akýp geçmiþti, onlarla geçirilen mükemmel zaman, turist kadýnlar yan yana uyuyordu, onlarý bir daha göremeyecekti, ama adreslerini almýþtý, bir gün oralara gitme imkanýný elde eder diye adresi almýþtý, belki de onlarý sonsuza dek göremeyecekti, ne büyük bir acýydý bu, geceyi düþündü, anladý ki güzel anlar çok hýzla geçip gider, öyle dedi içinden, sonra diðerleri de uyandý, kahvaltý yaptýlar dýþarýda ve Leyla ve Sencan evlerini yolunu tuttu.
Köyde akþam yaklaþýrdý, ya Sencan Leyla’ya giderdi oturmaya ya da Leyla Sencan’a, bu ikisi birbirini sürekli arardý ve birlikte vakit geçirirdi, kapý önünde ya da bahçede yere oturup mýsýr mý ayýklanacak, kafa kafaya verip yaparlardý, kýþ için domates toplanýp turþu mu yapýlacak, birbirinin ailesine yardým ederlerdi. Köyün yolu akþam çökerken mahzunlaþýr ve böcekler ötmeye baþlar, deredeki kurbaðalar, ýlýk yas esintisi eder, bir traktör sesi duyulur yolda giden, köyü gören tepenin üstüne çýkarlardý, burasý Leyla’nýn evine çok yakýndý, oradan köyün ýþýklarýný seyrederlerdi, parlayan sönen ýþýklar, bu ýþýklara bakarak dünya hakkýnda konuþurlardý, gökyüzünde binlerce yýldýz olurdu, onlar olunca ve genç olunca konuþacak çok þey olurdu, gelecek bir an önce gelsin ve onlara arzu ettikleri hayatý versin isterlerdi, zaman ne aðýr iþlerdi bu köyde, köyün rutinleri dýþýnda hiçbir þey yoktu burada, eðlence yoktu, varsa bir eðlence onlar kendi içlerinden bulup çýkarýrlardý, gerçek bir dost insana neþe verir, ilham verir ve bu ikisi birlikte oldukça bunlarý yaþýyorlardý, bazen Leyla Sencan’da kalýr, bazen ise Sencan Leyla’da kalýrdý, sabah kahvaltý yapýldýktan sonra eve dönülürdü, köyde böyleydi, kýzlar kýzlarla arkadaþlýk ederdi, erkekler erkeklerle, kýzlar erkeklerle arkadaþlýk ederse dedikodu çýkardý, ve burada insanlar dindardý. Yine de ayaküstü sohbetlere kimse kötü bir yakýþtýrma yapamazdý, buradakiler dindar olsa da manyak deðillerdi, yani uç düþünceleri yoktu, burada abi kardeþ bilirdi kýzlar erkeleri, erkekler kýzlarý, bir mesafeli dostça dayanýþma, burada kimse kötü olamazdý, hainlik yapamazdý, yaparsa burada barýnamazdý çünkü. Belli ilkeler ve ahlak yürürlükteydi. Yazýlý olmasa da bunlar yürürlükteydi, ama yüzyýllardýr olduðu gibi burada da kötülüðe ve uyumsuzluða meyleden insanlar vardý birkaç tane ve diðerleri onlarý olabildiðince idare ederdi, ki onlar aþýrýya gidene dek.

Anne hikayesini kesti ve bir bardak çay istedi.

OSMAN

Osman kar fýrtýnasý içinde kimi zaman aðýr biçimde ilerliyordu, zifiri karanlýkta tek baþýnaydý ve elindeki el fenerini ara ara söndürüyordu ki; pilinin bitmesinden endiþe ediyordu, bu yol her nedense fazla uzun sürmüþtü; belki de öyle algýlýyordu, ve uzun bir yolda tek baþýna karanlýktaysanýz, düþüncelere sarýlýrsýnýz, düþ ve gerçek arasýnda bir yere gidersiniz, umutlara sarýlýrsýnýz, geçmiþe gidersiniz, sizi oyalayacak, size güç verecek, sizi neþelendirecek bir þey ararsýnýz ve bu konuda geçmiþ, anýlar benzersizdir, eþelersiniz oralarý ve ister istemez yüzeye birçok þey gelir, unuttuðunuz þeyler, sevdiðiniz ve sevmediðiniz þeyler, bir kanal açmýþ olursunuz ve sizi eðleyecek, sizle karþýlýklý sohbet edecek þok þey bulursunuz ve Osman can sýkýntýsýyla, yolun ve kar fýrtýnasýnýn eziþiyle bambaþka biçimde sarýlmýþtý geçmiþe ve orada olumlu ya da olumsuz her þeye.

10 yaþýndaydý Osman, çok sýkýntýlý zamandý. Köylü, çiftçi için sýkýntýlý zaman bitmez ki. Ve Osman’ýn babasý Abdullah parayý yettiremiyordu, pazarda bir þeyler satýyorlardý, Osman ortaokulu o sýra býrakmýþtý, babasýna yardým ettiði için çoðu zaman gidemiyordu okula. Adam gibi bir bulup yapmak istiyordu ama köyde iþ imkaný yoktu, ama belki kasabada iþ bulabilirdi, nisan ayý geliyordu ve köye bu sýrada ziraat odasý baþkaný geldi, muhtarla köy meydanýnda köylülere konuþuyordu. Ziraat odasý baþkanýn birkaç kez daha görmüþtü, sýk sýk köye uðrar, ilçedeki ofisinde akþama dek oturup çay içmez, insanlarla boþ muhabbetler yapmaz, sürekli hareket halinde sevecek ve heyecanlý bir adamdý. Herkesle konuþurdu, köylü kadýnlarla, gençlerle, çocuklarla, çocuklara nasýlsýnýz çocuklar, “selam size muhteþem insanlar!” derdi baðýrarak. Sakýz, þeker daðýtýrdý, Süleyman þöyle diyordu köylülere: Toprak iþleme, gübrelemede, sulama ve ýslah gibi faaliyetler gibi yabancý otla mücadelenin de önemli olduðunu anlatýyordu. Hububat ekili arazide yabancý otun verim kaybý yanýnda kalitenin düþmesi, tohumluk deðerinin azalmasý gibi dolaylý zararlara yol açtýðýný vurguluyordu. Verimli ve kaliteli ürün alýnabilmesi için çiftçilerin yabancý otla mücadele konusunda ihmalkar davranmamasý gerektiðini belirtti. Buðday ve arpa ekili arazilerdeki yabancý otlun yüzde 20-30 civarýnda verim kaybýna neden olabildiðine iþaret eden ziraat müdürü, ayrýca kalitenin düþmesi, ayrýca tohumluk deðerinin azalmasý gibi dolaylý zararlarý olduðunu anlattý. Yabancý otla mücadeleni nisan sonuna kadar tamamlanmasý gerektiðine dikkat çeken ziraat müdürü, “yabancý ot mücadelesi buðdayýn kardeþlenmeyi bitirip sapa kalkmadan önceki zamanda yapýlmalýdýr. Diyordu. Bu durumda buðday 10-15 santimetre olur. Ýlaçlamanýn hava sýcaklýðýna göre 8-10 derece arasýnda olduðu, rüzgarsýz ve yaðýþsýz havada yapýlmasý gerekir dedi. Ýlaçlý mücadele yapýlan yerlerde arý ve hayvan sahiplerinin de zehirlenme olaylarýna karþý tedbirli davranmasý gerekir.”
Süleyman’ýn konuþmasý bitmiþ, köylerle baþka konular hakkýnda konuþuyordu, hal hatýr soruyor, gönül yapýyor, onlarý mutlu edecek þeyler söylüyordu, herkesle bir irtibatý vardý ve bunlarý unutmamýþtý. Arada þakalar uçuþuyordu havada.
“Baþkaným ben iþ arýyorum, bana bu konuda yardým edebilir misin?” dedi Osman.
Baþkan gülecekti; çünkü çocuk adam gibi ciddiydi. Baþkan ciddiyetini bozmadý, “git oyun oyna, babana tarlada yardým et” diyecekti, caydý.
“Kasabada tanýdýklarým vardý” dedi, Bu konuda senin için elimden gelen bütün yardýmý yapacaðým.”
Yalandan kim ölmüþ, çocuðu avutmak iþine geldi. Zaten çocuk yarýn öbür gün bu irtibatý unuturdu.
“Bir süre beklemen gerek.”
Süleyman, Osman’ý ve ailesini iyi tanýrdý, ertesi gün Süleyman yine köydeydi, birileriyle bir þeyler konuþuyordu arazide, Osman’ý fark etti:
“Osman gel yanýma” diye baðýrdý.
Osman koþup geldi heyecanla.
Baþkan ceketinin cebinden bir poþet þeker çýkarýp verdi.
“Beni unutmamýþsýn; ama ben þekerle yetinecek deðilim. Bu þeker için bedel ödemedim.”
“Sözümü unutmadým, þansýna bir iþ çýktý. Ama bu iþ zor, yapabileceðini sanmam, imanýn gevrer bu iþle.”
“Yok caným, ben azimliyim, neymiþ söyleyiver.”
“Doðada salyangoz toplamak. Bu iþte para var.”
Osman güldü: “Benle dalga geçiyorsun?”
“Yok oðlum.”
“Sümüklü böcek toplayacaðým, ha? Para alacaðým üstelik. O pis þeylerden.”
“Öyle. Ben sana demiþtim yapmazsýn diye.”
“Denerim.”
“Baþka kimi þehirlerde köylüler salyangoz topluyor ve bunlarý kilo baþýna bir fiyatla satýyorlar. Köyde bu iþi yapacak çok çocuk bulursan tamam. O zaman salyangozlarý alacak olan tüccarý köye davet ederim.”
“Anlaþtýk baþkaným.”
Osman, köyde dolanýp bu iþi yapabilecek kiþileri, arkadaþlarýný arýyordu,
Bir sürü çocuk buldu. O gün baþkana bildirdi.

Ertesi günün erken vakitleriydi, gün yeni aydýnlanýyordu köyde, Osman çoktan uyanmýþ, salyangoz toplayacaðý arkadaþýnýn evine gidiyordu, ikiþerli guruplar belirlemiþti ve kendisi ilkokul arkadaþý Mehmet’i seçmiþti, onunla iyi anlaþýrdý, kapýdaki köpek Osman’ý görünce havlamaya baþladý.
Mehmet’in küçük ablasý çýktý cama: “Sabahýn köründe burada ne arýyorsun, yakýþýklý?”
(Ona “yakýþýklý” diye takýlýr sýk sýk)
“Elinin körünü.” diye söylendi.
“Ne dedin duyamadým?”
Duydu aslýnda.
“Mehmet nerde demiþtim?”
“Onu demedin ya neyse. Ne yapacaksýn onu?”
“Ýþ.”
“Ne iþi?”
“Salyangoz toplayacaðýz. Satacaðýz bunlarý. Dün anlattým bunu ona.”
“Ha þu iþ mi? Bana demiþti. Saçma gelmiþti. Ýnanmamýþtým. Organ mafyasýnýn eline düþmeyin de… Salyangoz para etmez bildiðim.”
“Yok. Para ediyor.”
“Ederse saçma deðil. Sizi kandýrmasýnlar da.”
“Yok abla.”
“Aðzýný yerim senin.” Güldü. “Mehmet þimdi uyuyor.”
“Söyle kalksýn.”
“Kýzar.”
“Bu iþ erkenden yapýlýr.”
“Salyangozlar sana biz erkenden çýkýyoruz mu dediler sana. Bu telaþ ne oðlum?”
“Salyangozluk yapma Sevda abla.”
Sevda güldü: “Bekle.”
Bu sýrada, yan odada uyuyan Mehmet konuþmalarýn bir kýsmýný duyup uyanmýþtý. Pencereye geldi az sonra: “Az bekle” dedi, içeri gitti, süratle kahvaltý yapýp elinde poþetle dýþarý çýktý.
Bahar gelmiþti; ama ayaz vardý, ara ara yaðmur yaðýyordu ve bugün hava ýsýrýr gibi soðuktu. Yaðmur çiseliyordu. Salyangozlar bahar ayýnda, yaðmurlu zamanlarda ortaya çýkar. Öyle demiþti Süleyman.
Kafadar çocuklar köyün tepelerinde, ýsýsýz yerlerinde ellerinde poþetlerle yere bakarak, yeri tarayarak geziyordu. Araþtýrýyorlardý topraðý taþý.
“Sýkýntýlý iþ. Bir tane bile yok meretlerden.” dedi, boþ küçük paslý teneke kutuyu tekmeledi, kutu uçup uzaða attý.
“Buluruz, sabýrsýz olma.”
“Ne olacak bu salyangozlar?”
“Kozmetik ürünler yapýlacak bunlarla.”
“Deme. Krem gibi mi?”
“Öyle herhalde. Ruj. Bunlarda cilde iyi gelen þeyler varmýþ.”
Mehmet’in içine bir tiksinti gelmiþti: “Þehirli karýlar kýzlar kullanýr bunu deðil mi?”
“Baþka ne. Köylüler gres yaðý kullansa bile olur. Günleri bok püsür içinde geçiyor zaten.”
Mehmet güldü: “Geçen sene hatýrlýyor musun bilyalýnýn bilyasýna gres yaðý sürüyordum, tadý nasýl acaba demiþtin, ben de tadýna bakmýþtým.”
“He la” dedi Osman gülerek, “Ne yapayým, gres yaðý çikolata gibi güzel görünüyordu. Gübrenin bile cilde faydasý varmýþ. En saðlýklýsý da buymuþ.”
“Deme” dedi, güldü.
“He la. Þehirli kadýnlar Deve bokunu bile karýlar yüzüne sürüyormuþ. Cilde iyiymiþ.”
“Kozmetik demek” diye mýrýldandý Mehmet.
“He” dedi Osman.
“Þehirli kadýnlar…Aklýmda hayalimde süslü püslü biçimde canlandýlar,
Onlar bizim analarýmýz gibi iþ yapmazlar, yapamazlar, ot ya da bok ya da patates yüklü sepetle dað bayýr uçurum kenarýndan gitmezler. Güçleri olmaz. Makyaj yapýp kuaföre giderler, araç kullanýrlar. Ben bu iþi yapmam birader, kendimi hain gibi hissettim!”
Mehmet çöktü olduðu yere. Yerden bir ot koparýp bir ucunu diþlerinin arasýna alýp çiðnemeye baþladý.
“Anlamadým, ne zýrvalýyorsun?!”
“O tatlý, minik ve sevimli ve harika salyangozcuklar o süslü püslü kadýnlarýn cildi güzel olsun diye üretilen kremler için mi can verecek, bu beni kahretti.”
Osman güldü: “Kalk dostum. Ýþe devam. Yýlma. Saçmalama.”
“Ne kadar kötüsün.”
“Onu bunu boþ ver de topla, kilo baþýna para alacaðýz.”
Mehmet yerinden kalktý isteksizce.
“Çakal gibi hissediyorum kendimi, hýrsýz gibi ve hain, bu güzel.” Güldü.
“Salyangozcuklar onun için ölmemeli.”
Osman iþi matraða vurdu: “Zaten ölüp gidecekler boþ yere. Deðerlendiriyorlar. Öleceklerse ne için ölmeli, dedin ya?”
“Yüce bir þey için, yüce bir amaç için.”
Ara ara bulduklarý salyangozlarý poþetlere atýyorlardý: “Bu çok küçük ve hem kardeþi vardýr, salayým gitsin. Ayrýca belki de halasýný ziyarete gidiyordu, çok büyük ihtimal. Aceleciydi ve elimi görünce çok korktu. Baþýný hemen içeri çekti.”
Osman güldü: “Haklýsýn.”
“Ne için?”
“Kardeþi vardýr.”
“Kafa bulma benle.”
“Çok küçüktü. Ayrýca halasýna da gidiyor olabilirdi.”
Mehmet güldü: “Bu noktada anlaþtýk.”
Mehmet çene çalýp duruyor, sýk sýk oturuyor ve Osman’ý seyrediyordu.
Osman kýzdý: “Bak aslaným tembellik yapýyorsun, doðru düzgün çalýþmýyorsun, bu gidiþle poþetinde bir kilo bile salyangoz olmayacak.”
“Dert deðil.”
“Bu çiseli günde birlikte kafamýza göre takýlýyoruz.”
“Orasý öyle. Ama bak salyangoz demek para demek. Þeker alabiliriz bakkaldan, gofret ve çikolata. Cips.”
“Geçen gün dayým geldi bize þehirden. Bir sürü þey getirdi, çikolata gofret. Patlayasýya yedik. Sana da ayýracaktým; ama kardeþlerim hepsini yedi.
Osman ona gaz verecek bir þey düþündü; ama bulamadý, az sonra aklýna müthiþ bir þey geldi: “Para biriktirip bisiklet alýrsýn o zaman.”
Mehmet’in gözleri parladý birden. Taksi lastiðini eliyle çevirerek dolanýrdý yollarda. Iskartaya çýkmýþ lastik.
“O tekeri elinle süreceðine oturup bisikleti sürersin.”
Mehmet’in hayaliydi bisiklet sahibi olmak. Gayretlendi.
Bulunduklarý bölgede çok az salyangoz bulmuþlardý, “þu taraf gideli” dedi Osman, “Köyün birinde günde 5 ton topluyormuþ köyüler, düþünsene aldýklarý parayý. Kilo baþý 3,5 liradan satacaðýz salyangozlarý. Mayýsa kadar devam edermiþ iþ. Günde 50 kilo toplarmýþ o köylüden her biri. Biz de öyle toplasak elimize güzel para geçer la. Sýðýr gibi para la. Mehmet, delice güldü. Gözlerinden yaþlar geldi.
“He ya! O zaman bisiklet alabiliriz. Ama o da paramýzý birleþtirirsek.” “Bilmem” dedi Osman, “Önce salyangozlarý toplayalým da. Para iþi sonra.
Ama hýzlý olmalýyýz. Þunlar ne yapýyor orada?”
Ýki arkadaþlarý vardý ilerde.
“O dandikler oturmuþ muhabbet ediyor, sigara var Aslan’ýn elinde,
Salyangoz toplayacaklarýna. E kendileri bilir.”
“Aslan bu gidiþle kanser olacak.”
“Gebersin adi. Keþke onu çaðýrmasaydým. Hasan’ý da bozuyor inek.
“Deme öyle. Hali en kötü olan aramýzda o.”
“E çalýþsýn kardeþim. Sen devam et, þunu haþlayýp geleceðim.”
Osman Aslan ve Hasan’ýn yanýna geldi: “O sigarayý at Aslan.”
Aslan sigarayý yere atýp çiðnedi.
“Yarýmdý, yerde buldum.”
“Yapma. Bu son olsun.”
“Tamamdýr þef.”
Güldü Osman.
“Hasan, bu bir daha sigara içerse bana de.”
“Olur þef.”
“Yalaka.”
Hasan güldü.
Osman Mehmet’in yanýna geldi: “Bunlar da hayat yok, gevezelik ediyorlar, Bu Aslan besinsizlikte bir deri bir kemik bir de yolda bulduðu sigarayý içiyor.”
“Bisiklet olayýna bunlar da para ekleyecek mi?”
“Bu gidiþle ekleyemeyecekler.”
“Eklemesinler. Biz ikimiz alalým bisikleti. Hem onlar yok sen çok kullandýn bisikleti diye mýzýkçýlýk yaparlar, sonra kavga çýkar ve sonra birimizin babasý o bisikleti bir balyoz darbesiyle ikiye böler. Ayrýca bisiklet köyün kötü yollarýnda çabuk eskir ve yüksek gerilime konan çarpýlmýþ karga gibi olur, yani leþi çýkar.”
Osman güldü: “Haklýsýn, hiç böyle düþünmemiþtim. Hasan’ýn da babasý yok. Ýki abisi hapiste. Zavallý. Ýþi zor hayatta.”
“Ortaklýk hiç iyi deðildir iyi anlaþamadýklarýnla. Annem öyle der.”
“Haklýsýn.”
“Bisiklet olayý bir tür lanete dönüþmesin de.”
Osman güldü.
“Geçelim bisikleti, alamayýz belki. Baþka þeyler alýrýz.” dedi Mehmet, “Takýntýlý olmayalým.”
“Orasý öyle. Can sýkmaya deðmez.”
Yaðmur hýzlanýnca çayýrdan uzaklaþýp bir köy evinin arka duvarýna yanaþtýlar, tentenin altýndaydýlar.
Osman dedi ki: “40, 50 gün sürermiþ bu iþ. Sýký çalýþýrsak güzel para alýrýz. Süleyman amcanýn sözünü ettiði ilçede bahar geldiðinde 100 aile bu iþi yaparak ek gelir elde ediyormuþ.”
Mehmet, bu iþten bezmiþti; üþümüþtü ve yorulmuþtu; ama dostunu hayal kýrýklýðýna uðratmak istemiyordu, kendini zorluyordu.
“Burada pek çýkmadý” dedi Mehmet, “yaðmur da azalmadý. Eve dönelim. Yarýn yaparýz.”
“Bahçe, göl kenarý ve taþlýk alanlara bakýn dedi Süleyman amca. Þimdi dönemeyiz.”
Ýlerlediler.
Arkadaþ aþkýna Mehmet devam etti, çok salyangoz buldular.
“Burasý salyangoz deposu be dostum!” dedi Mehmet, “Banka burasý.”
Güldüler.
Poþetleri dolmuþtu. Ama sýrýlsýklam ýslanmýþlardý. Dönüþ yoluna geçtiler. Su kanalýndan geçiyorlardý, Mehmet’in elinden poþet kaydý ve suyun dibini boyladý.
“Yuh. Hepsi gitti.” Güldü, Bütün emekler boþa gitti.” Küfür etti.
“Takma kafana, benim poþet ikimizin ortak.”
Annem çok kýzacak, evden çýkmadan demiþti, yaðmur yaðacak, çýkma, fazla kalmam, yaðarsa hemen gelirim demiþtim. Þemsiye vermiþti, almamýþtým. Kafamý kýrar kesin. Hasta olursam dýþarý çýkmama izin vermez.”
Aceleyle ilerliyorlardý, Osman’ýn elindeki poþet yýrtýldý ve salyangozlar çamura daðýldý.
“Boþ ver onlarý; gidelim.” dedi Mehmet.
“Sen git. Toplamasam boþa mý zaman harcadým?!”
“Haklýsýn.”
“Hava kararmadan evde olayým.” Koþarak gitti.
Ýki adým attý, ayaðý kaydý, yüz üstü çamura kapaklandý. O sýrada Osman ona bakýyordu, kahkahayý bastý.
Mehmet toparlandý, yürüyerek uzaklaþtý.
Yaðmur sertleþecek gibiydi. Osman toplama iþine devam etti, çalýlarý arasýnda bulduðu eski çuvala dolduruyordu salyangozlarý. Uzaktan gelen gözüne takýldý. Þemsiyeli adam köyün demircisinin çýraðýydý. Genç adamýn elinde poþet vardý.
“Mahmut abi sen de mi salyangoz topluyorsun?”
“Kardeþlerim için. Hem maksat oyalanmak. Babam iþte biliyor beni. Akþam olunca döneceðim eve.”
“Demircilik iþi ne oldu?”
“Ýstifa ettim. Daha doðrusu kavga ettik. Yumruk attý… Pek azimlisin.”
“Öyle. Devam. Bura benim yerim. Uzak dur.”
“Olur. Þemsiyen bile yok, ýslandýn sýçan gibi hasta olursun, sonra ilaç almak için bir sürü para harcar baban, çocuk.
Osman kýzdý: “Ayýp edersin gitmezsen.”
“Tamam, gidiyorum.”
Osman, onun kardeþlerini severdi. Fikir deðiþtirdi: “Þaka yaptým gel” dedi, “Kimden duydun bu iþi?”
“Çocuklardan; kimden olsun. Bahçemize girmek istediler. Bunlar bahçeler, yeþil alanlarda, aðaç dipleri çöplerin bulunduðu nemli yerlerde olur. Burada herkese yetecek kadar çok salyangoz var aslaným. Köyün dýþ mahallerine yönel, oralarda çok olur bu meretlerden. Bahçe kenarlarý, duvar dipleri… benim bahçedekilerin hepsini toplattým kardeþlerime. Bunlar fidanlara yapýþýp zarar veriyormuþ, kibarca alýp yere koyduðum bu böceklerin para etmesine sevindim. Köydeki bahçe sahipleriyle konuþ, oralardakini temizle derim sana, ben koca adamým, utanýrým, sen bence oralarý hallet.”
“Tamamdýr, sað ol.”dedi Osman, “bunlardan köyün birinde geçen yýl 20 ton toplamýþlar.”
“Ýyi para kazanmýþlar.”
“Öyle herhalde, ben kaçar” dedi el edip oradan uzaklaþtý Osman.
Osman bir aðacýn altýnda bekledi. Yaðmur kesilir diye. Hasta olmaktan korktu, eve dönmeyi düþündü. Bastý.
Köy yolundan ilerliyordu, baþýný kaldýrdý, az ötedeki evin penceresinde Mehmet vardý: “Ne arýyorsun burada?”
“Halamlara geldim. Isýnýp kuruyup öyle gideceðim.”
“Az bekle dedi, içeri gitti, “Gel içeri; ýsýn, halamdan izin aldým. Hem yemek yersin.”
Osman bahçeye girdi. Çuvalý kenara koydu. Eve girdi.
Yere kurulu sofraya oturdu. Fýrýnlý sobanýn yanýna.
“Annen oyacak seni. Ýyice kuru da öyle gidersin.” dedi evin kadýný. Ýçeri gitti.
Mehmet, heyecanlý heyecanlý konuþup kýrmýzý bir bisiklet almaktan söz ediyordu. Sonra lafý deðiþtirdi, acý gerçeklere geldi. Elinde tereyaðlý ekmek vardý, Mehmet’in aðzýndan çenesine yað akýyordu. Çenesini sildi.
“Önce eve gideyim dedim, annem komþudan çýkýyordu, yolda gördü beni, iki þamar patlattý, baban öldürecek dedi. Ben de buraya geldim. Ekmek çamura düþer, alýp öperler alýnlarýna koyarlar ve sonra kenara, ya da tavuða verirler. Bize de böyle davransalar. Kaçýp gideceðim günün birinde buralardan…
O otomobil lastiðini sürüp duruyordum köy yolunda, geçen yazdý, þehirli bir çocuk gelmiþti köye, beni görmüþtü, þebekmiþim ya da böcekmiþim gibi bana bakmýþtý. Kýz gibi güzel kýrmýzý bisikletiyle yanýmda durdu, dedi ki: O seni süreceðine sen onu sürüyorsun, bu iþte bir yanlýþlýk yok mu, güldü, dedim ki, kendini benim yerime koy, kýrmýzý bisiklet alacak para yok, sence bu yaptýðýn densizlik deðil mi? Benden özür diledi. Kabul etmem dedim, ver bisikletini, bir tur atarsam özrünü kabul ederim. Verdi bisikleti, bir tur attým. O gün onunla akþama dek bisikletle dolaþtýk, ben bisikletin çatalýna oturdum. O gün öyle güzel geçti ki. Sen yoktu köyde. Ýþte o günden beri kýrmýzý bir bisiklet hayalim var.”
“Yenisi olmasa bile kullanýlmýþýný alýrýz. Ýkinci el. Eskicilerde var. Yazýn çalýþýrýz alýrýz.”
Osman’ýn üstü baþý kurumuþtu. Evden ayrýldý.
Osman Mehmet’in evinin önünden geçiyordu. Mehmet’in annesi bahçede kütük üstünde baltayla odun kýrýyordu: “Mehmet nerde?”
“Halasýnda.”
“Yaðmurda ýslandý mý?”
“Hayýr.”
“Yalan söyleme!”
“Biraz ýslandýk; ama sorun deðil.”
“Daha yeni iyileþti. Hasta olup geberecek. O hasta olursa sorun deðil’i sana gösteririm Osman!”
“Senden izin aldýðýný söylemiþti.”
“Almadý, babasý da hayýr diyemedi.
“Her neyse. Annene de selam söyle.”
“Baþ üstüne.”
Tek katlý evin birçok penceresi beyaz naylonla kapatýlmýþtý, Mehmet’in küçük kardeþleri oyun oynarken kýrmýþlardý, cam yaptýrmaya paralarý yoktu, evde halý ve kilim bile yoktu, çýplak döþemede geziyorlardý. Köyün en yoksul ailelerindendiler.
Osman geri döndü.
Mehmet diye seslendi. Mehmet cama çýktý: “Ne var? Ne oldu, çok haþin, karanlýk bakýyorsun?”
“Bisiklet iþi boka sardý.”
“Neden?”
“Annen çok kýzdý. Ondan izin almamýþsýn.”
“Eðer eve gelmezse kafaný patlatacakmýþ ve geceyi tavuk kümesinde geçirecekmiþsin.”
“Gerçekten öyle mi dedi?”
“Kafaný patlatmasý doðru da tavuk kümesi olayýný uydurdum.”
“E niye?”
“Ya eve dönsen iyi olacak. Annem hasta olmandan korkuyor.”
“Derdim deðil.”
“Onu annene anlatýrsýn.”
“Bisiklet hayali iþi mezarlýkta dolanan ceset hikayesine döndü.”
Osman güldü: “Aynen öyle.”
“Belki o mankafa belediye baþkanýna gideriz.”
“Neden?
“Bizi bu belaya o soktu. Köye bir bisiklet alsýn. Çocuklar ödeþmeli biner. E bir bisiklet alacak parasý vardý koca belediyenin.”
Osman’ýn gözleri parladý: “Hay aklýnda bin yaþa!”
“Nerden aklýna geldi belediye baþkanýndan bisiklet istemek?”
“E okula toplama kitaplar geliyor ya, bir akýllý da birkaç bisiklet yollasa. Kitaplarla oyun olmaz ki.”
“La Mehmet sende süper zeka var. Bu kafayla sen çok yükselirsin hayatta.”
Mehmet gülüyordu.
Osman dedi ki: “Demek belediye baþkanýndan bisiklet isteyeceðiz. Utanýrým ben. Hem annem kýzar. Dilencilikten hiç haz etmez.”
“He, ben konuþurum, merak etme. Ama arkamda olacaksýn ve köyden 10 çocuðu da ikna edeceksin bizle gelmeye; söz mü?”
“Söz.”
“Sözünün tutmazsan oyarým seni bak saðmam söz ver
Osman güldü: “Söz. Ama ya belediye baþkaný bizlere almazsa bisiklet.
“Alýr caným, almazsa onun sorunu o. Adam olan alýr. Sana köy çocuklarý gelse almaz mýsýn, küçük çocuklardan utanýr da alýrsýn.”
Güldüler.
“Utanmaz çýkarsa?” dedi Osman.
Canýmýz sað olsun geçer gideriz. Otomobil lastiklerini süreriz.”
“Süreriz. Ben yarýn salyangozlarý götürüp satarým. Senin paraný da getiririm dedi Osman, “Ama annen öldürecek seni.”
“Biraz dayak yerim ama olsun.
“Mücadeleyi yarým býrakmadýn. Býrakmadýk. Önemli olan budur.
“Ama zoruma giden þehirli boþ kadýnlarýn suratýnda olacak o muhteþem sevimli salyangozcuklar. Krem olarak. Ýçim acýr buna.”
“Bunu konuþtuk ya, bak bunlarý yiyorlar Avrupa ülkelerinde.
“Sahi mi?”
“Ne bileyim. Öyle dedi Süleyman abi. Düþünsene. Kadýnýn yüzünde yanýk var. Salyangozlar krem yapýlacak. Kadýn kremi kullanacak ve iyileþecek. Diyelim kalýcý yanýk izi var. Kadýn salyangozdan üretilen kremi kullanýp yanýk izini yok edecek makyajla, sokaða çýkmaya yüzü olacak.”
“Hý, vay be, hiç böyle düþünmemiþtim!”
“Çapsýz düþünme kardeþim. Büyük düþün. Evrensel düþün.
“Evrensel nedir la? Uyuz uyuz konuþtun!”
“Anlamadýðýn için uyuzum deðil mi?”
Güldü: Aynen. Ne demek istedin? Evrensel nedir?”
“Büyük çaplý yani. Sevgiyle bakmak yani. Her yerde geçerli olan güzel görüþ yani. Ahmak ve çýkarcý köylüler gibi bakma hayata yani. Babamdan öðrendim bunlarý.”

O gün Osman güzel bir dayak yedi annesinden.

Ertesi gündü.
Köyde Mehmet’in öldüðü haberi duyuldu. Gece ateþi çýkmýþ ve sabaha karþý yatakta can vermiþ. Mehmet zaten zatüreyi yeni atlatmýþtý. Osman aðlýyordu. Derin bir suçluluk duyuyordu. Eðer Mehmet’i salyangoz iþine bulaþtýrmasa ölmeyecekti. Kendini suçlayýp duruyordu.
Osman gece uykudan uyandý. Kabusmuþ; delice sevindi.
Bir daha asla salyangoz iþine bulaþmamaya yemin etti.

Ertesi gündü. Osman topladýklara salyangozlarý köye gelen tüccara satýyordu. “Kilosu 1,5 lira” dedi tüccar.
“Daha fazla demiþti Süleyman abi? Keriz yerine koyma beni. Lütfen.”
Adam güldü: “Bak aslaným, ben bu fiyatta alýyorum. Satmak istemiyorsan sen bilirsin; ama sana biraz daha fazla para veririm.”
“Sað ol.”
Osman parayý alýp oradan ayrýldý.
Köy bakkalýndan bir þeyler aldý ve koþarak ilerledi.
Birkaç kuruþ.
Önemli olan bu buydu, bu kadarýydý: Dostla paylaþmak.
Osman, Mehmet’in evine gitti.
Sobanýn baþýndaydý Mehmet. Hastalanmýþtý. Ateþi vardý, limonlu çay içiyordu.
Osman, ona aldýklarýnýn çoðunu verdi: “Kardeþlerine de verirsin.”
“E çok, senin payýn.”
“Yolda yedim.”
Halbuki yememiþti.
“Koca adamlar salyangoz iþine karýlarýna sarýlýr gibi sarýldý. Hayretler içindeyim.” dedi Osman.
Mehmet, gülmeye baþladý.
“Karýlarýna sarýlýr gibi, ha?”
“Karýlarýna ya da hayalarýna… Gerçekten öyle. Köylü aç, sefil. Açlar ama çaktýrmýyorlar.”

Ertesi gündü. Köyün üstüne kýzgýn bir güneþ vardý.

Öðle vaktiydi ve Osman Mehmet nasýl diye bakmaya gitti. Onun hastalanýp ölmesinden korkuyordu çünkü. Þu kabusun etkisini atamamýþtý. Mehmet’i mutlu etmek istiyordu; ama aklýna bir þey gelmiyordu. Dün sattýðý salyanyoz parasýnýn bir kýsmýný diðer cebinde unutmuþtu, parayý bulunca dünya onun oldu sanki. Aklýna iyi bir fikir geldi ve koþarak bakkala gitti, bir plastik top satýn aldý.

Mehmet, kapýda oturuyordu. Keyifsizdi.
Osman, bahçeye girdi ve usulca onun yanýna oturdu. Topu bir eliyle arkasýnda saklýyordu poþette.
Osman ona baktý. Mehmet baþýný önüne çevirdi.
“Neyin var?” dedi Osman.
“Ne bilem. Keyfim yok.”
“Bir þey var. Söylesene gardaþ?”
“Þu bisiklet olayýna kafayý taktým. Anneme dedim belediye baþkanýndan isteyeceðimizi. Çok kýzdý, süpürgeyi fýrlattý bana, biz dilenci deðiliz. Abin çalýþýr alýr dedi, eðer belediye baþkanýyla görüþmeye gidersem bana bir kamyon dolusu dayak atacakmýþ.”
Güldü:“Takma kafana.”

“Nasýl takmayayým. Öyle kurdum ki kafamda. Þu salyangozcuklarý toplayýp para bitirecektik hesapta. Ýnsan kafasýnda canlandýrýnca ve o hayal gerçekleþmeyecek gibi görünüyorsa üzülmez mi? Kurduðu hayal caný gibiyse hem de.”
Osman, arkasýndan topu çýkarýp gösterdi: “Sana bir hediye aldým. Bunu bir kýrmýzý bisiklet olarak kabul et lütfen.”
Mehmet, futbolu çok iyi oynardý, en sevdiði oyundu futbol. Topa çok sevindi. Dostuna sarýldý sonra topa sarýldý. Osman buna güldü.
Mehmet ayaða fýrladý, topu yere koydu ve duvara þut attý. Top duvardan sekti ve boþ eski zeytinyaðý tenekelerinden birinin týrtýklý kenarýna çarptý, kýrmýzý top “týsss” etti anýnda patlamýþtý.
“Anasýný seveyim; böyle þansýn içine tüküreyim! Gitti ya la yepisyeni top!”
Osman güldü. Mehmet aðlýyordu. Uzun süre aðladý. Osman da içinden aðladý. Osman ayaða kalktý, kapý kenarýndaki süpürgeyi eline aldý, süpürgenin uzun sapý vardý, Mehmet’in yanýna geldi.
“Bak güzel kardeþim; bu bir bisiklet. Kýrmýzý bir bisiklet.
Ben süreceðim, sen de orta bölüme oturacaksýn, tamam mý?”
Mehmet güldü: “Sen kafayý mý oynattýn la?”
“Yok, atla haydi, yokuþ aþaðý son sürat gideceðiz.”
Mehmet’e çok saçma sapan geldi bu; ama salakça da olsa; “bu oyuna uyayým, bakalým ne edecek?” diye düþündü.
Osman, bisikleti sürer gibi baþladý.
“Yokuþ aþaðý gidiyoruz. Saçlarýnda rüzgarý hissettin mi?”
“Hayýr.”
“Hissetmeye çalýþ.”
“Nasýl hissedeceðim yahu!”
“Hisset þapþal seni!
“Hissedemiyorum. Gerçek bisikletin yerini tutmaz bu.”
“Bana uy. Kasma. Yokuþ aþaðý gidiyoruz. Bilyalýyla giderdik ya.”
“Ha, tamam çýkardým.”
“Saçlarýnda rüzgarý hisset.”
“Galiba.”
“Yakaladýn mý?”
“Biraz.”
“Hani o gün mavi bir kazak giymiþtin. Dedenin kazaðý.”
“Hayret! Unutmamýþsýn, evet. Þahane bir gündü. Aklýmdan çýkmaz!”
“Þimdi pedallara basacak kardeþim. Çok daha hýzlý gideceðiz.”
Osman, Osman hayali bisikletin pedallarýna basar gibi yapýyordu.
“Þurada taþ var, dikkat et” dedi Mehmet.
Osman güldü: “Bunu sevdim. Saðlam dur.”
“Daha sýký sür þunu, uçalým””
“Tepe taklak oluruz.”
“Yok bas sen. “
Güldüler.
Osman, ses çýkarýyordu, bisikletin zincir sesi. Arada rüzgar sesi çýkarýyordu.
Osman, evin önünde geçen yaþlý adamý gördü.
Dedi ki: “Orada biri var, geldiðimizi görmüyor.”
“Muhammed dede bu, elinde poþet var. Hayret. 85 yaþýnda. Fosil olmuþ; ama salyangoz toplamaya gidiyor.”
Osman güldü: “Fosil deme; duyacak!”
“Dede çekil yoldan!” diye baðýrdý.
“Salyangoz topluyorum” diye baðýrdý.
“Yoldan çekil!” dedi.
Osman, yana attý kendini.
“Dede neden çekilmedin?”
Yaþlý adam çocuklarýn yanýna geldi.
“Nasýlsýnýz çocuklar?”
“Ýyiyiz.”
“Fosilim demek?”
“Þakasýna dedim dede.”
“Salyangoz toplamak senini iþin deðil dede” dedi Osman, “Yat evde aþaðý. Uyu keyif yap. Dua et.”
Yaþlý adam güldü: “Kocakarý evden attý. Hep oturuyorsun, yatýyorsun. Ýçin geçti. Seni kirli mutfak elbezi gibi görünce sinirlerim tepeme çýkmýyor. Az hareket et dedi.”
Çocuklar güldü, dede güldü.
Dede, þaka maka derken aðlamaya baþladý.
“Elime poþet tutuþturdu. Gidip salyangoz topla, bir iþe yara dedi. Dizlerim aðrýyor. Ama salyangoz da toplamam lazým.”
“Dede, sen otur biz toplarýz senin yerine” dedi Osman.
“Hayýr. O kamyon takozu suratlý kocakarý haklý aslýnda. Hareket edince dizlerim açýlýyor. Karýþmayýn. Az dinleneyim toplarým salyangoz…Siz ne yapýyorsunuz?”
“Bu süpürgeyle oynuyoruz. Yani onu kýrmýzý bir bisiklet olarak hayal ediyoruz. Yokuþ aþaðý giderken sen çýktýn yola. Çarpýþtýk.”
“O da ne ki” dedi. Bastonunu gösterdi: “Siz hiç uzay gemisiyle uzayda yol almadýnýz demek?”
“Ney, nasýl nasýl?”
“Atlayýn bakalým.”
Çocuklar birbirine baktý þaþýrarak. Gözlerinin içi sevinçle parladý. Bir þamata olacaðýný sezmiþlerdi.
“Dikkat. Kapý týsss diye açýlýr otomatik. Duman çýkar.”
Çocuklar gülmeye baþladý.
“Orada yeþil düðme var. Ona basýn.”
“Neresi ya, anasýnýn kökü nerde bulamadým?”
“Rastgele bas kanka, hayal et mankafa, hayal gücün mü dondu?”
Güldü: “Numaradan öyle yaptým.”
Güldüler.
Basýp içeri geçtiler.
Yaþlý adam kapý sesi çýkardý: “Týsss.”
Çocuklar ciyaklayarak güldü.
“Þimdi galaksiler arasý ýþýk hýzýndan daha hýzlý biçimde yol alacaðýz çocuklar. Göktaþlarý vs. karþýmýza çýkabilir. Bir tanesini alýp o takoz suratlý kocakarýnýn baþýný indirmek lazým. Siz astronot kýyafetlerinizi giyip bir miktar toplayacaksýnýz, anlaþtýk mý?”
“Kýyafetler nerde dede?”
Ne dedesi!? Mr. Spock diyeceksiniz. Mr. Spock diye hitap eksik kalýr mý, böyle bir uzay gemisine biniyorsunuz, eþek herifler! Kaptan Mr. Spockým ben!”
Çocuklar, gülme kopmasýna, komasýna girdi.
“Sen onu nerden biliyorsun kaptan bay spak?”
“Kim bilmez ki onu” dedi, takma diþini çýkardý, “çocuklar bu yolculukta þeker ihtiyacýnýz baþ gösterecek, þu çikolatadan bir miktar ýsýnýrýn bakayým.” Takma diþi uzattý.
Çocuklar ürkerek birbirine baktý.
“Tadý harikadýr. Bir parça ýsýrýn. Nasýl olsa siz de takarsýnýz kocayýnca.”
Çocuklar takma diþi aldý sýrayla, ýsýrýr gibi yaptý.
“Çikolatanýn tadý mükemmelmiþ kaptan bay Spak.”
Dede, takma diþlerini aðzýna yerleþtirdi: “Biraz de ben yiyeyim. Hým. Çok güzelmiþ çikolata. Çocuklar. Saatte 300 kilometre hýzla insan uçtuðunu düþünür. Ve dünya saatte 112 bin kilometre hýzla dönüyor ve hissetmiyoruz. Hayatta öðrenmeniz gereken çok þey var ve siz keþfetmeniz gereken ufuklara yol almalýsýnýz. Asla pes etmeyin. Asla vazgeçmesin. Kocakarý bana dedi ki: Git salyangoz topla, sat, dýþarýda bir iþe yara, git topla salyangoz, bana para getir ve kaybolan yýllarýmý getir. Anlaþýlan eskileri düþünüp üzüldü, gençlik zamanlarýný…Neyse. Bu yolculukta canýnýzý sýkmayayým. Eðlenme zamaný! Nerde hareket orada bereket. Emniyet kemerlerini neden takmadýnýz, at nallarý!
Çocuklar deli gibi gülmeye baþladý.
Gülerek dedi ki Osman: Neneye kýzdýn, hýrsýnýz bizden çýkarma Kaptan bay Spak, yolcularý eziyorsun. Kibar ol lütfen.”
“Çok konuþma, emniyet kemerini baðla yoksa atarým sizi çöp gibi uzay boþluðuna. Fýrlatma koltuklarýnýn düðmesi orada, kontrol panelinde, canýmý sýkaný hiç acýmam atarým vallahi, uzay boþluðuna.
Çocuklar yine deli gibi güldü.
Osman dedi ki: “Tamam Bay Spak, sakin ol lütfen. Baðladýk emniyet kemerlerimizi.”
“Þimdi konsolunuzdaki kutuyu açýn ve kýrmýzý þekerlerinden alýn.”
“Ooo, süper!” dedi çocuklar, “Burasý tam size göre düzenlenmiþ.”

AÇ KURT SÜRÜSÜ

Aç kurt sürüsü acýmasý olmayan kar fýrtýnasý içinde ilerliyordu, nasýl acýmasý olsun ki. Kar bildiðini okuyor, okuyor; ne var ki bütün canlýlar merhamet duyar, merhamet ister, dört ayaklý canlýlar, iki ayaklý canlýlar hele de açken merhamete daha çok ihtiyaç duyar. Ve karýn ruhu yapmasý gerekeni yapar. Nasýl ki altýnda solucanlarýn ve böceklerin uyuduðu kaya ya da taþ nasýl görevini yapýyorsa kar fýrtýnasý da görevini yapýyordu kusursuz ve içtenlikle.
Siyah kurt bu iþten hiç hoþlanmýyordu, ne zaman ara verecek bu kar fýrtýnasý diye düþündü. Ne kadar can sýkýcý, ne kadar can sýkýcý! Onun sürüdeki lakabý baba’ydý, sürüde her bir kurdun lakabý vardý, lakabý her kurt zaman içinde, hareketlerine ve eylemlerine göre alýrdý. Siyah kurt bütün kurtlar arsýnda baba olarak söylenirdi çünkü o bir büyük yürekli baba gibi davranýrdý, bütün kurtlarý ayýrt etmeden baðrýna basardý. Kolay kolay sinirlenmezdi; ama ters bir bakýþý karþý tarafý korkutur, öldürmekten beter ederdi, o bütün kurtlar üstünde öyle bir otorite saðlamýþtý ki. Bunu baskýyla, zor kullanarak ve acýmasýzlýkla deðil; sevgiyle baþarýþtý. Ve herkes onun keskin diþlerinin nasýl bir acýya yol açtýðýný bizzat yaþamasý da bilirlerdi. Hissederlerdi ve zaten çatýþmalar diþ gösterme seviyesinde kalýrdý; çünkü baþlarsa kan çýkacaðýný bilirlerdi ve kan dökmeden sürü düzeni saðlanýyordu. Ama siyah kurt hiç çekinmeden ve kimsenin gözünün yaþýna bakmanda kan dökebilirdi, çok kesin, keskin ve netti. Harcardý, mahvederdi ya da o kurt kimse onu sürüden atardý. Açtý ve girgindi. Ve sürüsü açtý ve o babalýk yapmýyordu, sürüsü sefildi ve onlarý bu pis havda yola çýkarýþtý. Arkasýndaki kurt yuvarlanýp ona çarýnda patladý ve ona hýrlayýp gýrtlaðýna yanaþtý, zavallý kurt cýyaklayýnca siyah kurt kendine geldi, ses etmedi ve devam etti yoluna. Arkadan, sürünün ortasýnda ve geriden de kýzgýn ve periþan ve gözleri karamýþ hýrýltýlar, isyan sesleri, çileden çýkmýþ sesler geliyordu, bittik, yeter artýk, nerde yiyecek. Bir halt bulamadýk homurtularý. Siyah kurt uludu, ben burayým, ben varken kafanýzý yormayýn, kýlýnýza zarar gelemeyecek ve delice beslenip karýnlarýný þiþireceksiniz tonu vardý bu ulumada, güç göstermek, ruhunun gücünü ve kalbindeki azmi göstermek amacýyla uluyordu, ne yaptýðýmýz çok iyi biliyorum, sabredin, az kaldý. Þansa ve kazara yol almýyoruz, yýllarýn tecrübesi var bende. Dayanýn sabredin. Canýnýzý diþinize takýn. Bu saðlam, yürekli , cesur ve azimli uluyuþ sürüde dalga dalga bir etki yaptý, ama az sonra hepsi bunu unuttu, çünkü açlýk ve kar fýrtýnasýnda ilerlemenin güçlüðü baskýn gelmiþti. Sabýrlar her saniye daha da çok aþýnýyordu, sürüde birbirini yeme dürtüsü uyanacak gibiydi. Çatýþma hali patlak verecek gibiydi. Sinirler akyalar yýpranmýþtý, kimsenin kimseye tahammülü kalmamýþtý, yýlar yýlý süren sevgi ve güven baðlarý yýrtýlýyor gibiydi. Yaþýný almýþlar dayanýklýydý ama genler böyle kar fýrtýnasýný ilk kez deneyimlediði için sabýrýz ve kendileri mahvolmuþ hissediyorlardý.
Siyah kur geçmiþine savruldu.

Hava kararmýþtý ve aç aç uykuya çekilmek çok can sýkýcýydý, yorgundu siyah kurt. Lacivert kurtla sýðýndýklarý maðarada çok dardý, ikisini zor almýþtý, saðanak yaðmurun sesine kulak kabartmýþlardý. Siyah kurt yoldaþ edindiði kurdun bir zihinsel engelli olduðunu düþünüyordu, bazen bundan eser yoktu; ama bazen tam öyleydi. Yoldaþ edindiði kurt baþ belasýydý belki de. en kýsa zamanda ondan kurtulmayý hesap ediyordu, belki de gece yarsý onu burada býrakýrdý, bu sefil ahmak yaratýk yakaladýðý avlarla oyun oynayayým derken onlarý kaçýrmýþtý. Ama lacivert gözlü kurt çok cana yakýndý,
“Biz sonsuza dek yoldaþýz, deðil mi?” dedi.
“Hý” dedi siyah kurt umursamazca.
Uludu: “Bu senin içindi.
“Anlamadým?”
“Senin þerefineydi dostum senin için ölürüm.”
“Onu o zaman görürüz.”
“Nasýl?”
“Lafla olmuyor bu iþler.”
“Demek öyle.”
“Öyle.”
“Sana kanýtlayacaðým. Benden iyi dost bulamazsýn.”

Lacivert kurdun çenesi düþmüþtü. Karným çok aç dostum. Þu otlarý bile yitecek olarak görüyorum.”
“Tavþaný býraktýn, sersem!”
“Öyle deme dostum, ölü sandým. Hem onunla oynamak çok hoþuma gitti.”
“Oyun çocuk kurtlar için. Koca kurtsun sen.”
“Çok sevimliydi. Dayanamadým. Oyun öyle zevkliydi ki.”
“Sen bu zihniyetle gidersen çok yaþamazsýn.”
Sýrýttý saf saf: “Neden ki?”
“Kurt gibi davranmýyorsun. Çocukça saçma sapan düþüncelerin var.”
“O koyun leþini buldum ama. Sen de týka basa yedin.”
Ezilerek sýrýttý: “Orasý öyle caným.”
“Bu ormanda mutlaka yiyecek bir þeyler vardýr, olur, açlýktan ölmem ben.”
“Ölürsün ölür. Kendine çok güvenme. Kýþ gelince ne yapacaksýn?”
“Birlikte bir þeyler yaparýz.”
“Hiç sanmýyorum.”
“Biz yoldaþýz sanýyordum?”
“Eðer öyleysek gerekenleri yapmalýsýn. Tavþanla oynayýp onu kaçýrmana çok bozudum.”
“Özür dilerim dostum. Benim yerimde olsan sen de aynýsýný yapardýn.”
“Öyle bir þey yok. Tavþan buldun mu sýkacaksýn boðazýný ki hemen ölsün.”
Lacivert gözlü kurt güldü.
“O sevimli minik yaratýðý öldürmek istemedim. Bu bana çok adice geldi. Bir an öldürmek istedim açlýðýmý hatýrladým. Ama sevimliliðiyle oyunla beni mutlu etmiþti. Kaçýyordu hesapta. Can derdindeydi. Pençemi bir vursam sersemlerdi ve o an atýlýp sýksam boðazýný; iþi biterdi. Ama yapmadým. Yapamadým. Onu çok sevdiði ormandan ayýrmak istemedim. Bana gereken mutluluðu verdiði için serbest kalmayý hak ettiðini düþünüyordum ve o sýrada fazla düþündüm, duraksadým ve kaçmayý baþardý. Belki de onu mideye indirdim ve sen de payýna düþeni alýrdýn.”
“Acýmak yok, tamam mý?”
“Þey…”
“Þey mey yok. Acýmak yok dedim!”
“O zaman öyle olsun. Ne geçiyor aklýmdan biliyor musun, þöyle 50 koyun. Belki de 25 tane. Hepsi yemeye hazýr, birine giriþsek. Of. Ne güzel olur. Aðzým sulandý þimdi.”
“Boþ hayalleri býrak. koyunlara dalmak istedin, baþýna ne geldi gördün. Koyun varsa bir yerde insan ve köpekler de vardýr. Bunu aklýndan çýkarma. Kimsin sen? Nerden geldin. Nereye gidiyorsun?”
“Geçmiþime dair hiçbir þey hatýrlamýyorum. Tek hatýrladýðým yaþlý bir adam ve yoldan geçerken bana bir þey çarptý.
“Sana ne çarptý?”
“Hatýrlamýyorum.”
“Kafandan bir arýza olmuþ demek ki.”
“Bilmem ki.”
“Þu tavþanlarý sevimli bulman. Hiçbir gerçek kurt böyle düþünceleri aklýndan geçirmez. Bir tavþan gördü mü onu yakalayýp hemen mideye indirmek ister. Senden bir tuhaflýk var.”
“Bilmem.”
“Nerden büyüdün?”
“Hatýrlamýyorum.”
“Biz yoldaþýz, deðil mi?”     
“Bilmem.”
Güldü. “Neden öyle dedin?”
“Sürekli bilmem sözünü kullanýyordun. Bir kez de ben bilmem demek istedim.”
Lacivert gözlü kurt güldü.
Bir ses duydular.
“Sen rahatsýz olma yoldaþ” dedi lacivert gözlü kurt, “Gidip ne olduðuna bakayým. Eðer bir tavþansa söz sana; yakalayýp getireceðim.”
Siyah kurt umutlandý. Bu sözler gerçek olmasa bile çok hoþuna gitmiþti.
Az sonra lacivert gözlü kurt geldi.
“Bir kirpiymiþ. Yakalamak istedim. Dikenleri battý.”
Siyah kurt güldü. “Sen kalýn kafalý mýsýn? Kirpi yakalanmaz.”
“E ne yapayým. Onunla da oyun oynamak istedim. Dediklerin aklýma geldi. Ve aptalca bir nefretle saldýrdým ona ve dikeni burnumu mahvetti.
“Þapþalsýn sen… Yaklaþ. “
“Neden?”
Ona yaklaþtý.
Siyah kurt onun kanayan burnunu yalamaya baþladý. Ýyice yaladý ve býraktý.
Lacivert gözlü kurt þaþkýnlýkla þöyle dedi: “Vay canýna! Bu çok iyi geldi. Biz yoldaþýz. Deðil mi?”
“Bilmem.”
“Bu çok özeldi bence.”
“Ney?”
“Burnumu yalaman.”
“Neden?”
“Bunu yapsa yapsa ya annem yapardý ya da babam. Çok tatlý bir histi, sen özel bir kurtsun.”
“Saçmalýyorsun. Her neyse.”
“Saçmalýyorsun” dedi; ama iþittikleri kendisini özel hissetmesine yol açmýþtý, epey hoþlanmýþtý ondan. Onu yalarken ayný tatlý hissi o da hissetmiþti.

Yan yana uykuya dalýyorlardý.
Siyah kurt bir ses duydu ve gözlerini açtý. Lacivert gözlü kurda baktý. “Ne yapacaðým bununla” diye düþündü. Ona acýyordu, ben olmasam hayatta kalamaz. Onun bakýcýsý da olmama ki. Baþýmýn çaresine bakmam lazým. Eper onun bakýcý olmaysa kalkarsam hayatým riske girer. Bir hafta yaþamaz bu zavallý. Ölür gider. Bir fýrsatýný bulduðunda onu terk etmeyi kafasýna koymuþtu. Onun yumuþak ve saçma sapan düþünceleri zaman kaybýndan baþka bir þey deðildi. Kim bilir baþýna ne zorluk ve belalar gelecekti ve bu koca bebek yanýndayken ne yapabilirdi, eli kolu baðlý olurdu,
Gökyüzünde ay vardý, siyah kurt düþüncelere daldý, kaybettiði aile fertlerini düþündü tek tek, hayatta kalan tek oydu, ne yapýp edip hayatta kalmalýydý, ailesinin sesini soluðunu ve ruhunu taþýyordu çünkü, neslin devamýný saðlamalýydý, kendini onlara borçlu hissediyordu ve bir intikam dürtüsü de vardý; ama bundan hoþlanmadý, daha kaç belayla baþ edecekti, kaç açlýkla ve açlýk sorununu her zaman çözebilmeliydi, avlanmada geliþmeliydi, bilmediði her þeyi öðrenmeliydi, her gün bir ders sunuyordu, her gün çok þey öðrenmeliydi ve kýþ geldiðinde avanak avanak gezemezdi ormanda, avlanmanýn bütün püf noktalarýný ve inceliklerini öðrenmeli yeni yerleþ keþfetmeli, kendi kurt sürüsünü oluþturmalýydý, ama bu yanýndaki varken. Ona bakýyordu, bebek kurt gibi mýþýl mýþýl uyurken arada homurdanýyordu, rüya görüyor olmalýydý, bu oyunbaz, sevecen ve iyi kalpli kurdu yalnýz býrakacaktý ve o da çok geçmeden ölüp gidecekti, bu içini sýzlattý, ne yapayým, orman kanunu, güçlüler hayatta kalýr, zayýflar ölür gider. Ailem de öldü gitti. duygusal düþünemem ne yazýk ki diye düþündü. Lacivert gözlü kurdun dediklerini düþünüyordu. Aklýna sürüdeki olay geldi. Gece yarýsý ormanda ilerliyordu, yaz gecesiydi, gökyüzü yýldýz kaynýyordu, sürü yeni yerleþecek ve avlanacak topraklar arýyordu, aniden karayolu çýktý karþýlarýna, karþýya geçerken sürünün en güçlü kurtlarýndan birine araç çarptý, bir süre kaldý olduðu yerde ce can havliyle kaçýþtý ormana, çok geçmeden sürünün arkasýnda belirdi, bütün sürü onun hayatta olmasýna çok sevindi, ama kan kaybediyordu ve giderek güç kaybediyordu, zor yürüyordu. Ýç kanamasý da vardý, sürü onu orada býrakmak zorunda kaldý.
Siyah kurdun aklýna baþka bir olay düþtü, sürünün av sýrasýnda görevli kurtlardan biri geyiðin saldýrmasý sonucu bir bacaðýný kýrmýþtý, kýþ ayýydý, o kurdu da orada býrakmak zorunda kalmýþlardý; çünkü yürüyemiyordu.
Trafik kazasýyla lacivert gözlü kurdun kafasýnda bir arýza, bir zihinsel engel oluþmuþtu, büyük ihtimal buydu. Ondan dolayý çocukça hareketleri vardý.
Þimdi siyah kurt týpký sürüsünde liderlerin karar verip diðerlerinin de onayladýðý gibi bu çocuk ruhlu kurdu býrakacaktý yalnýz baþýna ve baþýnýn çaresine bakacaktý.
Çok kýsa zamandýr dost olmalarýna raðmen kaný çok kaynamýþtý ona ve tekrar yalnýz yola düþmek cehenneme düþmüþ gibi hissettirecekti ona; ama yapacak baþka þeyi yoktu. Sürüsünde diðer kurtlarla yaþadýðý kardeþliðin bir benzerini onda hissetmiþti. Zaten sürüsünü kaybettiðinden beri delice açtý o hislere ve yalnýzlýk ve tek baþýnalýk korkunçtu, þimdi yine öyle yalnýzlýkla ormanda akýp gitmek hiç de olur þey olarak gözükmüyordu gözüne, bunun bir çözümü olsaydý diye düþündü. Çok caný sýkýlmýþtý ve uykusu kaçmýþtý. Tekrar ona dikti gözlerini, geride, yani onu býraktýktan sonra þunu yapsaydým diye bir düþünce geçecekse eðer, geçmesin diye ona bakýyor, bir tür veda eder gibi kalbini ve yoldaþlýðýný sunuyor, adeta bir tören yapýyordu, gözleri lacivertti. Evet, gördüðü ilk ve tek lacivert gözlü kurttu bu, sürüsünde her kurdun bir adý vardý; ama lakabý da vardý ve genelde lakaplar kullanýrdý, eðer bu iri kurt o sürüde olsaydý lakabý kesinlikle iri lacivert olurdu ya da lacivert. Kalkýp gezse iyi olacaktý. Kýmýldadý. bir baykuþ öttü. Siyah kurdun tuvaleti gelmiþti, uzaklaþýp tuvaletini yaptý, geri dönecekti, aklýna onu terk etmek düþtü, evet, iyi bir fýrsattý, baþýný kaldýrýp gökyüzüne, aya baktý, düþüncelere daldý, yarýn tek baþýna olmak düþüncesi gözüne hiç hoþ gelmedi, ertesi gün bu iþi düþünmeye karar verdi, arkasýndan bir çýtýrdý duydu, korkarak baþýný çevirip baktý. Lacivert gözlü kurttu bu.
“Sen miydin?”     
“He ya, ben.”
“Geldiðini hiç duymadým.”
“Duymazsýn.”
“Nasýl duymam; hayret!”
“Duymazsýn.”
“Çocuk kurtun tekisin sen.”
“Belki de deðil.”
“Çocuk kurtsun.”
“Belki de öyle. Sorun mu var yoldaþ?”
“Yok.”
“Sorun var galiba: Eðer öyleyse yol senin. Tek baþýna devam et gücenmem.”
“Yok caným.”
“Ýyi o zaman.”
“O zaman tamam” dedi, “Anlaþtýk iri lacivert.”
“Ne dedin sen?”
“Ýri lacivert.”
“O da nedir?”
“Senin adýn?”
“Adým mý?”
“Evet.”
“Adýn yok ya. Ad koydum sana. Ýri lacivert ya da daha kýsa ‘Lacivert’
“Sevdim. Bak kanka beceriksizin teki gibi görünsem de becerikli olabilirim. Ýnan bana.”
“Sorun yok.”
“Tavþan olayýnda haklýydýn.”
“Takma kafana.”
“Ama sen sanki beni terk edeceksin?”
“Neden?”
“Aptalca, çocukça hareket ettiðim için. Tavþan meselesi.”
“Onu unut. Zaten bir daha yapmazsýn.”
“Neden seni terk edeyim ki?”
“Sana ayak baðý olduðumu düþünüyorsun.”
“Yok caným.”
“O kadar da kalýn kafalý deðilim dostum, bana bir þey çarptý ve kafamda sorun oluþmadý, emin ol, sen sadece beni tanýmýyorsun ve ben de kendimi. Geçmiþimi unuttum çünkü… O da nedir?” dedi.
Çalýlarýn arasýndan bir ses geldi.
“Sen dur” dedi lacivert, “Ben gidip bakayým. O bir tavþansa onu yakalayýp sana getireceðim.”
“Umarým.”
Az sonra geldi Lacivert, “bir kaplumbaðaydý bu.”
“Býrak onu.     “
Yere koydu.
“Ama yiyecek bu?”
“Nasýl yiyeceði? Kabuðu çok sert. Býrak onu aldýðýn yere seni tosbaða!”
“Lacivert desen daha iyi.”
“Peki Lacivert, onu yerine koy lütfen.”
Gülümsedi Lacivert:“Ýyi miydi? Bir yiyecek yakalayýp getirdim?”
“Evet. Bu kez eline yüzüne bulaþtýrmadýðýn için sevindim.”
“Bir tavþan olsaydý görürdün sen. Kesin yakalayýp sana getirirdim. Hepsini sen yerdin.”
“Takma kafana. Gidip uyuyalým. Yarýn zor bir gün olacak.”
“Öyle mi dersin?
“Öyle. Bir kurdun her günü zordur yoldaþ.”
“Yoldaþ kelimesini gerçekten mi dedin?”
“Evet. Sürekli þüphecisin. Bunu býraksan iyi edersin.”
“Ama gece ansýzýn beni terk edersen?”
“Etmem yoldaþ. Sen iyi kalpli bir kurtsun ve zamanla av yakalamadan uzmanlaþacaksýn.”
“Sahi mi?” dedi gözleri parlayarak.
“Evet.”
“Buna inanýyor musun?”
“Tabi, Lacivert.”
“Bir daha de, çok güzel dedin.”
“Evet yoldaþ, bay Lacivert.”

“Neden ters edersen beni cehennemin öbür ucunca olursan gelip bunun gýrtlaðýna yapýþýrým ama.
Siyah kurt güldü: “Çok þakacýsýn.”
“Þaka yapmadým. Senin sevdim dostum.”
Mekanlarýna geldiler. Yan yana uzandýlar.
“Ormanda gezinmekten mutluyum dedi lacivert ya sen?
“Açlýktan baþka bir þey düþündüðüm yok ki.
“Orasý öyle ama güzellikleri de kaçýrmamalýsýn. Ben de açým.
“Öðrenmem gereken çok þey var
“Bence tadýný çýkarmalýsýn. Benim gibi.
“Senin gibi yaparsan yeni þeylere öðrenemem.
“Bence benim gibi yaparsan da yeni þeyler öðrenirsin.
“Sanmýyorum.
“Kýsa zamanda çabuk kaynaþtýk. Seni sevdim.
“Olabilir ama ilerde sevmediðim bir yönümü fark edebilirsin.
“Olabilir. Ama yoldaþlýðýmýza engel olmaz bu. Ama bak sana samimi söyleyeyim. Beni sevmemiþ olabilirsin yoluna yalnýz devam etmek istersen bu gece senin. Aksi halde bunu kabul etmem.
“Sen çok sahiplenicisin.
“Bilmem ki. Dostlar sanýrým sahiplenir. Dostluk böyle deðil mi?”
“Böyle. Ama öyle þartlar olur ki ayrý kalmak zorunda olabiliriz. Beni çok sevme.
“Sevdim bir kere.”
“Bana geçmiþinden söz eder misin. Nerden nereye gidiyorsun baþýnda geçenleri merak ediyorum.”
“Sonra. Þimdi deðil. Rahat bir zamanda anlatýrým. Ama þimdilik þu kadarýný söyleyeyim. Ailemi kaybettim. onlarla sonsuza dek olacaðýmý sanýrdým. Ama aniden kaybettim onlarý. Bu yüzden bana fazla baðlanma derim. Belki birkaç gün sonra ölürüm. Baðlanma fazla. Ölürsem çok üzülmesin ve yoluna çok yaralanmadan devam edersin.
Karamsarsýn. Geçmiþimi hatýrlýyorum ama ben de kötü þeyler yaþamýþýmdýr. Ama senle karþýlaþana dek birkaç gün önce ormanda kötü þeyler yaþadým. Bir ayý saldýrdý mesela, yavrusunun fark etmedim, meðer yavrunun yanýndan geçiyormuþum, ayý bana saldýrdý, nerdeyse gebertiyordu beni.
“Ormanda her an dikkatli olmak lazým. Beklenmedik anlarda yaklaþýr büyük tehlike.”
“Ama böyle tedirgin yaþanmaz.”
“Seni istediðin gibi yaþa.”
“Orasý öyle. Ya dostum nedir biliyor musun mesele, et, þu koyun leþi aklýma geliyor, aðzým sulanýyor.”
“Çok berbat bir þeydi o. hayatým boyunca yediðim en kötü yemekti.
Þöyle 30 koyun hayal ediyorum, otuzunu da yiyebilirim.”
“Orasý zor.”
“Baba, yarýn umarým koyun buluruz.”
“Baba mý?”
“Ne?”
“Baba dedin bana az önce?”
“Dedim galiba. Ne olmuþ?”
“Ha, tamam, senin lakabýn da baba olsun. Uyar mý?”
“Uyar. Ama bak söyleyeyim. Koyunu geç. Koyun yüzünden baþýmýz belaya girdi. Koyunlarý sil at kafandan tamamen.”
“Öyle olsun. Merak ettiðim bir þey var. Sürüde adýn var mýydý?”
“Meraklý’ derdi annem bana, kardeþlerim de. ama bir lakap koyulmamýþtý henüz. Lakabý yaptýðýn eylemlere göre verirler. Bir þey yaparsýn, efsane gibi, parlak bir þey ve o þeyi biri sana lakap olarak söyler ve lakabýn ortaya çýkar. Bu senin bir özelliðinden yola çýkýlarak da koyulmuþ olabilir.”
“Acaba benim adým ve lakabým neydi?”
“Düþün belki hatýrlarsýn.”
“Bir gün hatýrlayacaðýmdan eminim.”
“Þu tavþanlar. Onlardan yarýn umarým yakalarýz.”
“Ufacýk tavþan.”
“Yok dostum. Ha evet. Ama bak mutluluk için küçük þey lazým. Ve onlarla saflýðýný korursun.”
“Tavþanla doymayýz ki. “
“Orasý öyle. Ama küçük þeyler daha lezzetlidir.”
Siyah kurt ona bakýyordu, þaþkýndý: “Dostum sen bana baþta geri zekalý gibi göründün; ama aðzýn iyi laf yapýyor. Yani geçmiþte kimsen epey bilgili biriktirmiþsin. Ben anlamam böyle felsefelerden. Ben anlarým vahþi kanlý þeylerden.”
“Demek söylediklerimi ütopik buluyorsun?”
“O da ne demek; anlamadým?”
“Ulaþýlmasý imkansýz þeyler yani.”
“Evet, aynen budur.”
“Aslýnda imkansýz þeylerden bahsetmiyorum; sen çok vahþice yaþmýþsýn ve bundan baþkasýný tanýmýyorsun.”
“Bak bu olabilir.”
“Bak sen gerekirse cehennemin en karanlýk ve en can yakan deliklerine girebilirsin ilerde.”
“Neden böyle dedin?”
“Sezdim. Zor yollarý seviyorsun ve zor þeyler yaþayacaðýný sanýyorum. Kurt kafasýnda yaþattýklarýný yaþar. Ýnandýklarýný. Bir kurt neye inanýra odur bence.”
“Buna katýlýrým.”
Sen ormaný savaþ meydaný olarak görüyorsun. Bense tam tersi. Ama bunu sakýn unutma. Sana zarar gelmesine izin vermem, vermeyeceðim yaþadýðým sürece. Ve senini için gerekirse ölürüm.”
“Böyle þeyler deme kardeþim. Yarýnlarýn ne getireceðini bilmeyiz. Benim için ölme. Ben baþýmýn çaresine bakarým.”
“Yok dostum.”
“Öyle bir ahlak, öyle bir deðer geliþtirdim, yolarýmýzý kontrol edemediðimiz sebepler yüzünden ayrýlacak olursa kalbin çok kýrýlýr. Kalbinin kýrýlmasýný hiç istemem. Burada orman kanunlarý geçer
Saplantýlý biçimde kötü þeyler geçiriyorsun kafandan. Boþ ver. Kafana göre takýl bence. Hayatýn zenginliklerini keþfet ve tat. Güvenlik alarmý verip durman enerjini düþürürsün.”
“Demek öyle.”
“Dostum kafaný gereksiz yere çok çalýþtýrýp yoruyorsun. Rahat takýl.”

Gün doðuyordu. Karanlýk aðýr aðýr çekiliyordu ormandan. Siyah kurt uyandý, açlýk hissediyordu, midesine girebilecek bir lokma kokuþmuþ kurtlu ete bile razýydý, bugün, bu sabah, bu erken saatlerde yiyecek bir þeyler bulmak, bu düþünce heyecan ve azim verdi ona, açlýðýn ezici ve zayýflatan tesiri almýþtý iradesinden. Lacivert gözlü kurda sokuldu.
“Sabahýn körü, ne var?” diye homurdandý.
Gitmemiz gerek.
Gün aydýnlanmadý.
Gitmemiz gerek. Yiyecek bir þeyler bulmamýz lazým.
Ben kalkmamam.
Sen bilirsin dedi siyah kurt, çevresini kolaçan etti ve uyuyan kurda baktý ve usulca ayrýldý oradan, arada eðilip yer, otlarý kokuluyor, bir av kokusu almaya çalýþýyor, buralar hakkýnda bilgi topluyordu. Ýki kere burnuna bir koku geldi, et kokusu, bu domuzlara ait bir kokuydu, iyi bilirdi onlarýn nasýl koktuðunu, sürüsündeyken domuz eti yemiþti defalarca. Arada baþýný arkasýna çevirip dostu geliyor mu diye bakýyordu, birkaç kere daha baktý ve gelmemesine üzüldü, umarým þansý yaver gider diye düþündü, tekrar yalnýz kalmanýn ve böyle ilerlemenin acýsýný duymaya baþladý, ne güzel kardeþ ve yoldaþ olmuþtu. Uyurken bir an lacivert baþýný onun baþýna yaslamýþtý, bu hareketinden çok hoþlanmýþtý, sürüsündeyken güvenli maðarada ufak kardeþleriyle hep iç içe yatardý. Kardeþleri geldi gözünün önüne. Ýçi acýdý. Açlýktan nefeslerinin koktuðu ve birbirlerini gebertmeyi gerçekten arzulayarak oynarlardý, açlýk dürtüsü psikolojilerini bozar, birbirlerine sataþýrlar, taraflardan biri ciyaklayana dek öteki taraf kendine gelmezdi ya da büyüklerden biri el atardý kavgaya. Zorlu kýþ dönemlerinde domuz eti çok yemiþti, çnkü onlarý avlamasý kolaydý. En zor zamanlarda, en zorlu kýþlarda domuz eti yiyerek hayatta kalmýþlardý, ve domuzlar gezip dururdu otlamak için ve çok ürüyorlardý ormanda. Hava þartlarýnýn aðýr olduðu zamanlarda en çok gezebilen, görünen domuzdu. Onlar gece gündüz gezerlerdi sürü halinde. Saklanýp geceyi beklemezlerdi ama en çok gece çýkarlardý beslenmeye; çünkü gecenin örtüsü onlarý görünmez kýlardý; ne var ki avcý kurtlar da avýn ayak izinde dallarda ortada burada býraktýðý, havaya saldýðý kokuyu almakta sorun yaþamazdý.
Siyah kurt izleri takip ediyordu acele etmeksizin, seviniyordu, izler dereye çýkýyordu, domuzlar dereden su içip ya yuvalarýna gitmiþ olmalýydý. Tam bu sýrada dereye yaklaþan bir domuz sürüsü gördü, bunlar genç domuzlardý, altý taneydiler, anneleri ve babalarý da burada bir yerde olmalýydý, siyah kurt olduðu yere sindi, ot ve çalýlarýn arasýnda görünmez olmuþtu, bu genç domuzlardan ikisi su içip onun tarafýna doðru geliyordu, heyecanlandý, domuzlar baþlarýný o tarafa bu tarafa uzatarak otluyor ve yaklaþýyordu, bu sýrada arkadan gelen seslerden ürken domuzlar bir anda yok oldu oradan, kaçýp gitmiþlerdi. Lacivert gözlü kurt fincancý dükkanýna giren fil gibi gelmiþti.
“Yoldaþ ne yapýyorsun burada?
“Elinin körününü!
“Kalmadým dostum. Kusura bakma.
“Az önce domuz avlayacaktým, pusudaydým, sesini duyup kaçtýlar, her þeyi berbat ettin.
“Sýkma canýný. Buluruz onlarý, birlikte çok daha kolay olur iþimiz.
“Sessiz gelemez miydin?”
“Ýzini kaybetmekten endiþelendim. Seni kaybetmekten. Canýný sýkma. O domuzlarýn iþini bitiririz. Önemli olan yoldaþlýk deðil mi
Siyah kurt kýzgýndý, ses etmedi. Kurt gibi hareket et, eðlence merkezi gibi deðil. Eðlence merkezi gibi yürüyorsun, az sessiz ol. Yiyecek bir þeyler lazým. Açlýktan öldüm.
Lacivert gözlü kurt güldü.
Demek eðlence merkezi gibi patýrtýlýyým. Peki sen öyle bir yere gittin mi hiç
Hayýr. Ama kardeþlerim o merkezlerden milyon kat iyiydi, onlar ne güzel oyun arkadaþýydý.
Takma kafana dostum.
Siyah kurt üzgündü. Her neyse. Þu izleri takip edelim ve domuzlarý gafil avlamanýn bir yolunu bulalým.
Bulalým yoldaþ.
Ýlerliyorlardý.
Hiç çaktýrmýyorsun ama çok yumuþak yüreðin var. Çoktan bana defalarca tekme basabilirdin. Sana boþa baba dememiþim. Baba kalbi var sende.
Bu analizleri geceye, baþ baþa kaldýðýmýz anlara saklasan iyi edersin, izlere konsantre oldum, kafamý karýþtýrma.
Peki usta.
Ýlerliyorlardý.
Siyah kurt bu taraftan dedi.
Hayýr, bu taraftan gidelim,
Neden dedi siyah kurt, içimdeki ses aradýðýmýz þeyin bu tarafta olduðunu söylüyor
Ama izler dediðin yönün tersini iþaret ediyor. Ýzlere göre gitmemiz lazým.
Ýlerlediler, epey bir süre gittiler.
Siyah kurt bu kez onun sessiz kalmasýndan sýkýlmýþtý.
Ne sessiz kaldýn.
Susmamý söylemiþtin.
Bu domuzlar da nerede
Ýri yapraklý dallarýn arasýndan geçtiler ve durdular, ikisi de sinsi.
2 yavru domuz ve annesi ve babasý,
Annesini sen aslan, babasýný bel alsam…olacak gibi deðil. Bunlar çok iri. Dedi siyah kurt. Oradan uzaklaþtýlar.

Susamýþlardý, öðle vaktiydi ve sýcak bunaltýcýydý. Ufak tefek leþler bulmuþlardý, bir karga leþi, bir baykuþ leþi. Bir de yýlan leþi. Bu kokuþmuþ leyleri yemek zordu; çünkü bozulmaya baþlamýþlardý ama onlarý ayakta ve iradeli tutmaya fazlasýyla yetmiþti.
Dere kenarýna indiler, su içip kayalarýn arasýndaki maðaraya kuruldular, burasý in gibiydi ve dýþarýdan fark edilmiyordu. Lacivert kurt derede yüzen balýklara gözünü dikmiþti.
Epey bir süre geçmiþti, sýcak fenaydý, yatmak en iyisiydi.
Akþam olmuþtu, kafadarlar güç toplamýþtý, zihinleri yenilenmiþti ve her ikisinin de gözleri parlýyordu, bu birlikte yola devam etmenin verdiði huzur ve güvenlik hissiydi, yürek yüreðe vermiþler ve þimdilik bir kardeþlik geliþtirmiþlerdi. Avlanmak için çok güzel bir akþamdý. Ýlerliyorlardý, siyah kurt düþüncelere dalmýþtý. Karanlýða kalýp yuvasýna ulaþamayan bir hayvan varsa ve þanslarý yaver giderse bazýlarýný yakalayabilirlerdi. Bunun en önemli ilk yolu koklamaktan geçiyordu ve çevreyi koklayarak ilerliyorlardý, karanlýkta gözler iþe yarar ama koku duyusu daha baskýndýr, neyin ne olduðunu þýrak diye bilirlerdi, o þeyin üstüne yüzlerce farklý analiz yaparlardý. Hava kararmadan bütün canlýlar yuvalarýna dönerdi, yuvanda uzaklaþýrlardý çünkü yiyecek yuvanýn çevresinde yakýnda ya da uzakta olurdu, bazýlarýný yakalama þanslarý çok yüksekti. Birçok canlý kurtlar gibi akþam ya da gecenin ilerleyen saatlerinde ya da sabaha yakýnken beslenmek için yuvarlýndan çýkýp ormana daðýlýrlardý. Suyun olduðu yerde mutlaka sudan faydalanan birçok canlý vardýr, siyah kurt bunu sürüsünde öðrenmiþti ve geldiði çevrede su kaynaðý var mý diye araþtýrýyordu.
Gözünü dört aç dedi yanýndakine.
Aynen öyle ortak dedi lacivert gözlü kurt, onu hiç takmýyor gibi gözüküyor, neþeyle ilerliyordu. Gökyüzünde ay vardý.
Yere sessizce basar mýsýn?
Farkýnda deðildim yoldaþ
Nedir biliyor musun, çýkardýðýn ayak sesi senden 5 kilometre önce gidiyor ve orada bir eðlence partisi düzenleyip bütün ormana þöyle diyor: kurtlar çok aç, usul usul yaklaþýyor, canýný sevenler hemen saklanýrsa iyi ederler
Bu iyiydi dedi lacivert gözlü kurt. Epriri yeteneðin de bayaðý geliþmiþ. Hayret ettim senin gibi vahþi bir kurdun böyle söylemesinden
Tahta ya da taþ mýyým, ebette benim zihinsel yeteneklerim de güçlüdür.
Öyledir yoldaþ, þüphem yok.
Vahþi kutlarýn da epri yetenekleri vardýr bence sen çok yumuþak büyütüldün dostum, seni kim büyütmüþse.
Bilmem. Ama senin de yumuþak bir yanýn var, çünkü istesen beni terk ederdin, benim gibi çuvallayan birini kim yoldaþ olarak kabul eder ki.
Kapa çeneni ve sessiz ol da þu izlerin sahibi nefis domuzlardan birini yakalayýp midemizi þiþirelim.

Od yoldaþ, diþlerimi o kanlý ete gömmek için sabýrsýzlanýyorum.
Sustular.
Yeni izler bulmuþlardý. Ýzleri takibe koyuldular az sonra izler ikiye ayrýlmaya baþladý, siyah kurt iþaret etti, sen oradan, ben bu taraftan.
Sonra burada buluþup bilgi alýþveriþ yapacaklardý.
Siyah kurt izleri takibe koyuldu, uzun otlarýn arasýndaki patikada izler belirgindi. Sezgisi o fareyi yakalayacaðýný söylüyordu, umarým cýlýz bir þey deðildir diye düþündü, ilerledi, çok geçmedi, fareyi orada bir þey yerken gördü, iriydi, arkasý dönüktü, fýrladý ve atýldý üstüne, fare oraya buraya kaçayým dedi ama siyah kurt onu üçüncü hamlede yakaladý ve sýktý ve hemen yemeye koyuldu onu.
O yumuþak þey…kafasýný çiðnerken kýrýlan kemik sesleri geldi..ama diðer bölümleri lezizdi. Küçükken annesinin ona kusup midesinden çýkardýðý lapa gibi etler gibiydi fare. Aklýna dostu geldi, onunla paylaþmamýþtý fareyi. E n yapayým, o da kurtluk yapsýn, yakalasýn fare diye düþündü, ilerledi ve domuz izlerini takibe koyuldu. Ýzler sýk çalýlýða gidiyordu ve burada bitki örtüsü çok yoðundu, oradan ancak ufak domuzlar geçerdi ve görüþ kýsýtlýydý, geri döndü.
Lacivert gözlü kurtla sözleþtikleri yere geldi.
Lacivert gözlü kurt bir süre domuz izleri takip etmiþti, sonra dikkati daðýlmýþtý, bir kelebek dikkatini çekmiþ ve peþinden gitmiþti. Kelebek bir oraya bir buraya konuyor, onu peþinden sürüklüyordu, çok zaman sonra lacivert gözlü kurt oyundan uyandý. Nerde olduðunu bilemedi, yoldaþýyla sözleþtikleri yere nasýl giderdi, izleri kaybetmiþti.
Siyah kurt çok bekledi ve onun gelmeyeceðini anlayýnca bir kez uludu yola koyuldu.
Üzüldü baþta. Yok caným böyle olduðu iyði oldu, ondan baþ belasýndan baþka bir þey olmazdý. Tek takýlmak iyiydi, er ya da geç güçlü kurtlarla yoldaþlýk yapardý, ama o iri lacivertle zaten bu iþ yürümezdi ki. Epey bir süre daha gitti ve dinlenmek istedi. Geldiði yere þöyle bir bakýndý ve içinden ulumak geldi. Uzun uzun üç kere uludu ve uzandý aðacýn altýna. Uykuya daldý. Sýrtýnda bi aðýrlýk hissederek uyandý. Üstündeki iri lacivertti.
Nereye kayboldun dostum
Seni bekledim ama gelmedin.
Ýzlerin peþinden çok gittim. Ama sonra bir kelebek aklýmý aldý. Öyle düzeldi mi?
Kelebek ha?”
Sana beþ domuz gördüm, birini yakalayacaktým nerdeyse diye uydurabilirdim. Dürüstüm ben odlaþ. Her neyse. Sen ne ettin?”
Ýzler fos çýktý.
Demek öyle. Yolda ufak tefek bir þey yakaladýn mý?”
Yok. ha. Bir iri fare yakaladým.
Vay canýna. Ne güzel, peki bana neden ayýrmadýn. Bu nasýl yoldaþlýk?”
Bir lokmaydý dostum.
Peki sen bir þey yakaladýn mý?”
Ýri bir tavþan.
Neee! Ýri bir tavþan mý? Ben o pis kokulu fareyi yedim. O nefis tavþaný benle paylaþmayý düþünmedin mi; hani biz yoldaþtýk, yoldaþlýk böyle mi olur, yoldaþlýk kardeþçe bölüþmek deðil midir?
Þaka yaptým dostum. Hemen de inandýn. Ýki koca kurduz, ama iki beceriksizden farkýmýz yok.
Bak çok güzel söyledin. Bu iþi artýk deðiþtirmemiz lazým.
Ama bizim suçumuz yok ki. Aslýnda bu þans meselesi.
Orasý öyle. Ama elbette þansýmýz döner.
Bir þey itiraf edeyim. O tavþaný yedim kusura bakma. Sen o an aklýmdan uçup gitmiþtin. Aklýma gelseydin bir parça sana getirirdim.
Dert deðil.
Ormanýn içinden çýkmaya karar verdiler, uzun bir süre yol aldýlar, buralarý orman iþletme tarafýnda elden geçirilmiþ ve aðaçlar seyreltilmiþti.
Koyun sesleri iþtiler, tepenin aþaðýsýnda, iri lacivert oraya gitmek istiyordu; ama siyah kurt bunun sorun ve daha sonra büyük çaplý bela ve daha sonra ölümle sonuçlanacaðýný, hayatlarýný riske atmamak gerektiðini söyleyip duruyordu, ama aslýnda siyah kurt da koyunlara saldýrmak istiyordu; ama insanlara yaklaþmanýn ve o esnada en ufak bir hata yapmanýn hayatýnýn sonu olacaðýný biliyordu.
Siyah kurt onun caydýrmayý baþardý, avlanma konundaki tecrübelerinden söz etmeye baþladý, bunlarý büyüdüðü kurt sürüsünde edinmiþti. Ýyi avcý bir kurt önce görünmez olurdu, avcý avcýna yaklaþýrken hayalet gibi görünmezdir, bu görünmezlikle ona yaklaþýr, hep daha çok yaklaþýr, en uygun mesafede ise fýrlar. Karþýda, pusuda bekleyen kurt öldürücü hamleyi yapmak için bekler. Av o tarafa koþturulur, saðdan ve soldan çevrilir, sürüdeki bütün avcý kurtlar iþbirliði içindedir, kimin ne yapacaðý, yapmasý gereken belirlenmiþtir, herkes yapacaðýný otomatik olarak, duruma gör analiz edip anlar ve harekete geçer, uzaktan birbirini görürler. Avlanma esnasýnda avlanacak sürüde hangi hayvanýn peþinden gidilecek, (en zayýf hasta ya da yaþlý) hangi hayvandan uzak durulacak, avlanan kurtlar bunu bilir, güçlü bir hayvaný avlamak için uðraþmazlardý, boynuz darbeleriyle hayatlarýný kaybedebilirlerdi. Avlanan kurtlar avlanacak hayvan ne kadar küçük her fýrsatý deðerlendirmeyi bilir.
Bir takým olarak birbirimize sýký sýkýya birbirimize baðlý çalýþmamýz lazým. Baþka kurtlara ait topraklara gireceðiz günün binde, ve ölümüne kapýþmamýz gerekecek, avladýðýmýz hayvanlarla da ölünme dövüþmemiz gerek.
Gerektiðinde gözünü tamamen karartman gerekecek. Beni yarý yolda býrakamazsýn, ben de seni yarý yolda býrakmam.
Ekinlerin yanýndaki patikadan ilerliyorlardý, aþaðýda çiftlik evini fark ettiler, siyah kurt huzursuz oldu, ama lacivert o tarafa gitmek istiyordu, fazla kalmayýz, yiyecek bir hayvan bulursak gýrtlaðýna çökeriz. Yoksa yok. hemen döneriz.
Orada mutlaka köpekler vardýr.
Ama gece gündüz dolaþýyoruz bir halk beceremedik. Riske girelim. Tamam sen korkuyorsan önden ben giderim. Epey geriden beni takip edebilirsin.
Yok öyle dedi, korkumdan deðil. Sadece aklýmý kullanýyorum, oraya gitmek akýlsýzlýk, o çiftlik evinin sakinleri eli boþ beklemez. Tüfeklerinin nelere yol açtýðýný gördüm.
“Tamam, tek baþýma giderim. Sana da bir þeyler getirmeye çalýþýrým.”
“Olmaz.”
“O zaman gidelim.”
“Evin ýþýklarý sönsün. Daha erken. Sabaha karþý yaparýz yapacaðýmýzý. Burada zaman geçirelim. Dinleyip güç toplayalým. Kestirelim.
Bu þahane yoldaþ. Senin hakkýnda yanýlmamýþým. Sen yürekli bir kurtsun.
:
Lacivertin gözleri kapanýyordu: “Koyun yediðimizi düþünüyorum, öyle bir þeyler anlatýr mýsýn yoldaþ. Gittik ve bir koyun yakaladýk, iþini bitirdik.
Anlatayým tabi. Biz ahýra girerken çiftlik sahibi ve adamlarý çoktan bizim geldiðimizi fark etmiþ ve biz pusu kurmuþtur. Koyunun birine saldýrýyorsun, en de ötekine. Sevinçten hangisine saldýracaðýmýzý þaþýrdýk…bir tüfek patlýyor, kaçýyorsun, diðer tüfek patlýyor, karnýndan vuruldun. Bana da ateþ ediyorlar. Ben de vuruldum, kaçmaya çalýþýyoruz ama iri köpekleri salýyorlar üstüme. Beþ köpek çullanýyor üstümüze. Köpekler oramýzý buramýzý ýsýtýyor,
Yapma yoldaþ. Çok karanlýk ve kabus bir hikaye oldu bu.
En kötü olasýlýðý anlattým. Bu þ kurt oyuncaðý deðil. Ailem kemik getirdi arada, kardeþlerle onunla oynar, pratik yapardýk. Oyuncak kemik deðil bu iþ. Çiftlik sahipleri kurtlarý sevmez.
Tamam, çok dikkatli olacaðýz, kesinlikle hayalet. Hatta sen bile göremeyeceksin beni o sýrada.
“Çok tehlikeli görürsem durumu, geri döneriz.”
“Döneriz. Anlatsana et yediðimizi.”
“Kanlý, kýpkýrmýzý.”
“Anlat. Anlat.”
“Burnun kan içinde.”
Güldü lacivert kurt.


Tanrý’ya inanan adam olmak kolay.
Asýl zorluk; Tanrý’nýn inanacaðý adam olmakta.


“Eti yerken þapýr þupur sesler çýkarýyorsun?”
“E o olmazsa olmaz. Baþka baþka.
“Heyecanlandýn mý?”
“Tam deðil.”
“Ne antika kurtsun be. Hayret. Artýk uyuyalým.”
“Biraz daha anlat n’olursun?”
“Bak arkadaþým, sana bir þey diyeyim. Bu çocuk kafayla gidersen çok fazla yaþamazsýn sen.”
“Neden?”
“Çocuk gibisin ve gerçeklerden haberin yok.”
“Seni sevdim diye, sohbetini sevdim diye çocuklaþmýþ olamaz mýyým?”
“Hiç sanmýyorum.”
“Bana geri zekalý muamelesi yapýp duruyorsun ama çok yanlýyorsun.”
“Yok kanka onu demek istemedim.”
“Vay. Bana kanka dedin. Ne güzel, çok hoþuna gitti.
bana sonsuza dek kanka de yarýn bir gün senin yüzünden geberip gitmesem iyi.”
Beriki güldü.
“Ben varken kýlýna zarar veremezler.
“Atýp tutuyorsun. Bakalým dediðini yapacak mýsýn?”
“Emin ol yaparým.”
“Belki de senin öncellikli yapman gereken büyük diþlerini boðazýma geçirmen. Bilirsin insaný öncelikleri hep deðiþir. Açlýk böyle bir þey
O neden ki, ani neden böyle düþünüyorsun
Bilmem
Neden kanka, neden böyle bir haince düþünce var, yani sana hainlik edeceðimi düþünüyorsun.
“Kurt felsefesi.
“Peki. Sana güvenmiyorsan yollarýmýzý þimdi tam bu anda ayýralým?”

Ben gidiyorum. Yolun açýk olsun.
Ýri lacivert uzaklaþtý.

Siyah kurt gözlerini yumdu.
Blöf yaptýðýný sanki anlamadým salak diye düþündü.
Ama iri lacivert siyaha kurdun beklediði gibi az sonra çýkýp gelmedi. Huzursuz oldu. Yoksa ona alýþmýþ mýydý, farkýnda olmadan onu cidden sevip baðlanmýþ mýydý. Baðlýk ne kötü. Gerçekten seversen ve sonunu bilmiyorsan.
Siyah kurt tam da uykuya daldýðý sýrada iri lacivert ses çýkarmamaya özen göstererek yaklaþýyordu, çocuk gibi böö yapýp onu korkutacaktý, siyah kurt o çok cýlýz aytak sesini duydu ve gözlerin açmadý, çaktýrmayacaktý. Ýri lacivert aniden onun üstüne atladý ve kahkaha atmaya baþladý.
Ayý mýsýn nesin be, çekil git üstümden. Böyle iðrençlik hiç görmedim.
Beriki deli gibi gülüyordu.
“Nasýl korkuttum ama?”
“Tam bir ahmaksýn sen. Tam bir insan gibisin sen.”
“Yok. sen hayvan olamazsýn. O sefil insanlar gibisin.”
“Nasýl korkuttum ama…haha hahahahhahahah!
Dengesiz manyak. Çekil git. Uzaklaþ benden. Tam uykuya dalacaktým. Pis deli.
Kýzma be dostum. Böyle þeyler kankalýðýn tuzu biberidir.
Kusura bakma uykunu kaçýrdýðým için.
Kapa çeneni git uyu
Peki.
Ýri lacivert onun yanýna uzandý.
Ýkisi de uyumaya çalýþýyordu.
“Bir þey diyebilir miyim?”
“De ama bu son olsun.”
“Baþýmý sýrtýna koyabilir miyim?”
“Olmaz.”
“Lütfen.”
“Hadi koy.”
Ona yaklaþtý ve baþýný onun sýrtýna uzattý gelin gibi.
Siyah kurt baþýný çevirip ona baktý, iri lacivert gözlerini kapamýþtý, koca kurt bebek kurt gibi uyuyordu.
Baþýný oynattý az.
Her nedense bu hareket siyah kurdun çok hoþuna gitmiþti. Ýri lacivert kaþýndý, pençesiyle pireli yeri kaþýmaya baþladý can havliyle.
Pis kaþýndý kardeþ.
Sonra baþýný yaslamadý sýrta.
Siyah kurt; “yaslasa ne güzeldi” diye düþündü.
Mutlu olmuþtu.
Az sonra iri lacivert. Sýrtýn. Unutmuþum. Kanka.
Baþýný onun sýrtýna uzattý: “Nasýlýz yoldaþ? Ýyi miyiz?
“Sorun yok. uyu!”
Siyah kurt duygulandý, sürüsünde kardeþleriyle sýrt sýrta, yüz yüze sarmaþ dolaþ uyuduðu müthiþ karanlýk ve soðuk geceler aklýna geldi. Yüreði parçalandý. Gözyaþlarý düþtü gözünden.
Ýri lacivert mýzýldadý.
Siyah kurt; “herhalde rüya görüyor olmalý” diye düþündü.
“Umarým sonsuza kadar tek dostum sen olursun.”
“Umarým kalýrsýn.” Diðerleri aklýna geldi. Ýçi yandý. Ýçi parçalandý.
Ýçine içine aðlýyordu.
“Kanka” dedi iri lacivert,“Neden bilmem ama içimden aðlamak geldi. Sanýrým seni çok üzdüm. Yaptýðým ahmaklýklar yüzünden. Oldu. Evet. Açsýn ve kýzgýnsýn. Kalbin çok kýrgýn bana. Beni üzen bu. Aðlamak istemem bundan.”
“Takma kafana. Uyu.”
“Duyuyor musun?”
“Neyi?
“Esinti baþladý. Aðaçlarýn yapraklarý hýþýldýyor.”
Siyah kurt aðacýn yapraklarýna bakýyordu.
“Ne acayip” dedi iri lacivert. Karanlýk sallanýyor,
“Ne, nasýl ne dedin?
“Karanlýk sallanýyor. Yapraklar sallanýyor ya. Karanlýk hareket ediyor gibi. Canlý gibi.”
“Karanlýk canlýdýr.”
“Baþýný neden çektin?”
“Neden sordun?”
“Hiç.”
“Rahatsýz olmadýn deðil mi?”
“Yok.”
“O zaman koyayým. Böyle çok daha keyifli.”

“Keyifli ya. Kanka. Hem de nasýl. Umarým yarýn bir gün bir sebeple düþman bellemeyiz birbirimiz.”
“Yýldýz hiç yok. umarým yýldýzlý geceler altýnda, ay altýnda yüzlerce kez avlanýr ve karnýmýzý týka basa doyururuz.”
“Hayal kurmak güzel ama bir de gerçekler var.”
“Çarpýþma.”
“Ne?”
“Çarpýþma dedim?”
“Neden?”
“Onu sonra anlatýrým sana.”
“Çarpýþma güzel bir kelime sanki. Ama kötü de.”
“Ýlerde bir gün çarpýþacak mýyýz, birbirimizin can düþmaný mý olacaðýz. Bunu mu demek istedin?”
“Hayýr. Sonra dinlenmiþ kafayla anlatýrým.”
“Ha, anladým kanka. Hayat bizi ne yapacak çok merak ediyorum kanka, harcayacak mý yoksa bize güzel bir yer mi gösterecek, bir yuva. Korunaklý basit bir yuva bile taht gibi gelir bana. Öyle þatafat sevmem ben kanka. Baþýmýz yaðmur almasýn yeter. Kutu gibi bir maðara.”

Siyah kurdun kalbinin derinliklerinde sýmsýcak, ateþ gibi sýmsýcak bir his canlanýp yüzeye çýktý. Sürüsüyle yýldýzlý geceler altýnda ormanýn derinliklerinde yuvada yatarken geçirdiði geceler, ay ýþýðý da olurdu, aðaçlar aðasýndan döne döne yer deðiþtirirdi. Bazý geceler sisli olurdu. Sis ardýnda kalýrdý ay. Aðaçlar sisi toplardý ve çiþe atardý atlarýnda.
Siyah kurt gözlerini yýldýzlara diklerdi, aya, büyülenirdi ve tutkular dolanýrdý içinde. Azim hissederdi, yüreðinde kýrlangýçlardý azim. Dalga dalga büyürdü. Çýðlýk çýðlýða uçardý kafasýnýn içindeki gökyüzünde. Bir an önce büyüyüp avlanan sürüyle beraber hareket etmek, avlananlar yýldýrým gibiydi, gözü pek, sonuna sapýna kadar cesaretli:

ÇARPIÞMA

Ölümüne dövüþürlerdi ava giden aðabeyleri amcalarý teyzeleri… amcalarý.
Minik siyah kurt o an bilemezdi ama onun ufak kalbi olaðan üstü güzellikler ve iyiliklerle yaratýlmýþtý.
Onun kalbine doðmadan önce öyle parlak bir ýþýk yerleþtirilmiþti ki.
Sabýrsýzdý.
Ýçi içine sýðmazdý.
Kalelerin içinde prensesler vardýr, hapsedilmiþlerdir.
Sistem o prensesleri hiç sevmez.
Her yörenin her þehrin her ülkenin prensesleri vardýr.
Devlet baþkanlarý o prensleri mahkum etmiþtir. Çünkü onlar prensesleri sevmezler. Güzel, iyi, adil ve tanrýsal olaný.
Minik siyah kurdun durumu o prenseslerinki gibiydi.
Durma. Koþ. Gücün neyse katkýda bulun.
Sürün için bir þeyler yap.
Daha süt diþlerin car ufaklýk. Þu kemik parçasýný bile haklayamadýn. Gelmiþ sýrtýma sýçýyorsun. Kuyruðumu çekiyorsun. Çekil git. Bak uyuyacaðým. Bir kaparsan enseni. Fena ýsýrýrým bak. Yürü git. Bak avdan yeni geldim. Geberdim. Öldüm bittim. Sen gelmiþ oyun oyna benle baba diyorsun. Annen þurada. Gitsene onun yanýna evlat. Bak kýzdýrýyorsun beni. Þurada kardeþlerinle takýlsana.
Ufaktý. Ayaklarýnda yýldýrýmlar hissederdi. Çenesinde akýl almaz bir güç.
Kemiðini kýramýyorsun daha. Onu çatýr çutur yemen lazým ufaklýk. Çekil üstümden.
Ýçi içine sýðmazdý minik siyah kurdun.
Ýþte bir av yakalayacaðým onu
Evlat ona sakýn dokunma. Akrep o. akrepleri yemeyiz. Sokarsa mahvolursun. Az sakin otursana bak kardeþlerin uzanmýþ. Sakin dur. Nende yaramazlýk yapýp duruyorsun. Dün bulutlarý izledin mi. bulutlar sana çok þey öðretir evlat. Çekip gitmeyi. Sevmeyi ve ölmeyi. Sabret. Zamanýn gelecek.
Minik kurt bir an önce büyümek ister. Büyürse sürüsünün çeklik kanatlarýndan bir kanat olacaktýr çünkü.
Ýçinde kopar nehirler kör eden güneþler.
Pýrýltýlý parlak gözlerine ay ýþýðý üþmüþtür, küçük bir yansýmasý vardýr gözlerinde, merkezinde.
Karanlýða bakýp dalýp gitmiþtir, geleceðini, sürüyle geleceðini, yapacaklarýný hayal etmektedir.
Daðlarýn omurgasýnda gezinen rüzgar gibidir. Aðaçlarýn köklerindeki enerji akýmý gibidir geleceðine, sürüsüne duyduðu aþk.
Acayip derin, saðlam ve sonsuz duygular onu önüne katmýþtýr yaprak gibi sürükler.
Karanlýðý ilk kez o gecelerde derinden hissetti.
Ve kýþ geldiðinde.

Þimdi iri lacivert ona o geceleri hatýrlatmýþtý.
“Bu karanlýklarý eriteceðiz dostum deðil mi pençelerimizi birbirine katarak.
“Hayat bilir.
“Sen?
“Bilmem.
Siyah kurdun içinden þöyle geçiyordu:
“daðlarý terk etmedim rüzgar
daðlarý terk etmedim rüzgar
annemin gözyaþlarý gibi
kardeþlerim
sürüm
hepsini altýn gittin
yapayalnýz kaldým hayatta
bütün hayallerimi umutlarý kurup çöle çevirdin hayat.
Yaþýyorsam eðer
Yaþýyorsam eðer seni sevdiðim için deðil
Mecbur kaldýðým için deðil
Ölmekten korktuðum için deðil
Ýntikam için deðil.
Her þeyi tersine çevirmek için.
Anýlarýma duyduðum baðlýlýk için.
Sürüm
Bana öðretilen her þeyin hakkýn vermek için.
Bir parça sevgi bir an bakýþ.
Bir sevgi kýrýntýsý en zor zamanda.
Kýþ günü.
Açken.
Bir umut pýrýltýsý her þey çok güzel olacak.
Bir lokma.
Kof bi kemik parçasý.
Sonsuz þefkatli yaz gecesi.
Sýkýldýðýmda benle oyun oynayan mor turuncu kýrmýzý kelebek.
Sýkýntýdan içimi kurtlar kemirirken Baþýmýn üstüne aniden düþen yaprak parçasý
Beni sonsuz mutlu eden kuþ cývýltýlarý.
Annemin bir damla sütü kursaðýmdaki.
Babamýn onurlu mücadelesi. Kan ter dökmesi bir lokma et için.
Hepsine duyduðum saygý.
Hepsine borçluyum.
Ayaklarýmýn altýndaki o sýcak toprak.
Üstüne Dikildiðim o sonsuz merhametli toprak.
Beni var eden toprak.
Yeþil otlar…üstünde uzanýp uyuduðum yeþil. Otlar. Sarý otlar.
Tepedeki güneþ.
Karanlýk…bizi koruyan karanlýk…geceleri..dinlendiðimiz geceler.. hayal kurduðumuz ve yeni umutlar icat ettiðimiz en zehir zemberek zor günlerimiz..açlýkla. fýrtýnayla yaðmurla. Korkarak düþman tehlikesiyle. Her an birimizi kaybetme korkusu.
Annem babam yuvaya bugün de dönecek mi
Dönmeyebilir. Avda ölebilirler. Baþlarýna baþka bir kötülük bela kaza gelebilir.
Onlara borçluyum. Tepeden týrnaða kadar.
Kalbimdeki onlara beslediðim merhamet yüzünden devam ediyorum ve asýlýyorum hayat.
Bu hayatýn cehennem olduðunu ve tek saniye yaþanmaya deðmez olduðunu sürümü kaybettiðim gece anladým. Ýçime zýmbalandý o kötü his. Ýðrenç his.

“Kanka güçlü þeyler var mý sende?”
“Ne? Nasýl yani?”
“Güçlü duygular.”
“Ýþe yarasalar bari.”
“Birini anlat?”
“Leopar desenli. Ormana duyduðum saygý.”
“Çiftlik evine gitmeliyiz. Bize tek koyun lazým.
“Köpekleri vardýr. Hemen sesimizi duyarlar. Bir lokma yemeden tüfekleriyle gelip vururlar bizi.”
(çiftlik evininin ýþýklarýna dönük uzanmýþlardýr.)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn korku romaný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Murat, Mevlüt, Muzaffer ve Ýsa
Silikon Kadýn
Silikon Kadýn 2
Kurtlar ve Ýnsanlar
Kurtlar ve Ýnsanlar 6
Kurtlar ve Ýnsanlar 5
Kurtlar ve Ýnsanlar 3
Kurtlar ve Ýnsanlar 4

Yazarýn roman ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Köylü Kýz Kezban
Ýyi Kýzlar Aþýk Olur 1
Köylü Kýz Kezban 2
Ýyi Kýzlar Aþýk Olur 6
Köylü Kýz Kezban 3
Köylü Kýz Kezban 4
Ýyi Kýzlar Aþýk Olur 3
Üç Kýz ve Ben

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Kýzý Aldým Çýrýlçýplak [Þiir]
Hayraný Olduðum Tek Þey [Þiir]
Þimdi Yak Bir Sigara [Þiir]
Bir Kedi Bir Fikir Meme [Þiir]
Seni Mutlu Edeceðim [Þiir]
Bir Kadýnýn Geliþim Süreci [Þiir]
S. Kiþmek ve Hayaletli Evler [Þiir]
Onun Sýrtýný Hayal Ediyorum [Þiir]
Birds And Girls [Þiir]
Gecenin Islýðý Ceplerinde Iþýyor Genç Kýz [Þiir]


Ýsa Kantarcý kimdir?

yazar

Etkilendiði Yazarlar:
jack london


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ýsa Kantarcý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.