"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Ayla, gözlerini açtığında kendini yabancı bir yerde buldu. Etrafında parlak ışıklar, renkli ekranlar ve karmaşık cihazlar vardı. Bir hastane odasına benziyordu ama çok daha gelişmişti. Yatağının yanında duran bir adam ona gülümsedi. “Merhaba, Ayla. Ben Doktor Emre. Seni uyandırmama izin verdiğin için teşekkür ederim.” Ayla, kafasını kaşıdı. “Ben… neredeyim? Ne oldu?” Doktor Emre, elindeki tablet bilgisayarı gösterdi. “Sen, Genişleme Projesi’nin bir parçasısın. Bu proje, insanların bilinçlerini yükseltmek ve onları beşinci boyuta taşımak için tasarlandı. Sen de gönüllü olarak katıldın.” Ayla, hatırlamaya çalıştı. Evet, böyle bir proje vardı. İnsanların daha mutlu, daha barışçıl ve daha sevgi dolu olmalarını sağlayacak bir proje. Ama nasıl katıldığını hatırlayamadı. “Ne kadar uyudum?” diye sordu. Doktor Emre, “Tam olarak 30 gün.” dedi. Ayla şaşırdı. “30 gün mü? Ama neden?” Doktor Emre, “Sen uyurken, beynine özel frekanslar gönderdik. Bu frekanslar, senin farkındalığını genişletti ve benlik duygunu değiştirdi. Artık kendini küçük ve önemsiz hissetmiyorsun. Kendini ışık ve sevgi olarak biliyorsun.” Ayla, bunun doğru olup olmadığını anlamaya çalıştı. Kendini nasıl hissettiğini sorduğunda, cevap veremedi. Doktor Emre devam etti: “Bu süreçte, sana bazı mesajlar da gönderdik. Bu mesajlar, senin yeni gerçekliğine uyum sağlamanı kolaylaştıracak. Şimdi sana bunlardan birini okuyacağım.” Doktor Emre, tabletinden bir metin okudu: “Büyük genişlemenizle bu zamanında hepinizle burada olmaktan çok mutluyuz. Farkındalığınız genişledikçe, benlik duygunuz genişler ve siz ve bu evren arasında gerçek bir ayrılık olmadığını fark edersiniz…” Ayla, metni dinledikçe garip bir şekilde etkilendiğini hissetti. Sanki bu sözler onun ruhuna dokunuyordu. “Bu… kimden geliyor?” diye sordu. Doktor Emre, “Bu, Yüksek Benliklerinizden geliyor.” dedi. Ayla, “Yüksek Benliklerimiz mi?” Doktor Emre, “Evet. Sizin gerçek kimliğiniz. Sizin zamansız, sonsuz ve ebedi varlıklarınız. Sizin ilahi aşklarınız.” Ayla, bunları duyunca ürperdi. Bu kavramlar ona çok uzak gelmiyordu. “Peki… şimdi ne yapacağız?” diye sordu. Doktor Emre, “Şimdi seni diğer katılımcılarla tanıştıracağım.” dedi. “Onlar da senin gibi uyandılar ve yeni boyuta geçmeye hazır olduklarını söylediler.” Ayla, “Kaç kişi var?” diye sordu. Doktor Emre, “Toplam 144 kişi.” dedi. Ayla, “144 mü? Bu sayı neden bu kadar tanıdık geliyor?” Doktor Emre, “Çünkü bu sayı, kutsal geometrinin bir parçası. Bu sayı, ışık ve sevgi varlıklarının bir araya gelmesini simgeliyor.” Ayla, bunu duyunca heyecanlandı. Belki de bu proje gerçekten işe yarıyordu. Belki de insanlık yeni bir çağa giriyordu. Doktor Emre, “Hazır mısın?” diye sordu. Ayla, “Evet.” dedi. Doktor Emre, ona yardım ederek yataktan kaldırdı. Ayla, ayakta dururken biraz başı döndü ama sonra geçti. Doktor Emre, onu elinden tutarak kapıya doğru götürdü. “Gel, sana yeni aileni göstereyim.” dedi. Ayla, onunla birlikte gitti. Kapıyı açtıklarında, karşılarında büyük bir salon vardı. Salonun ortasında, birbirine sarılmış veya el ele tutuşmuş 143 kişi duruyordu. Hepsi mutlu ve huzurlu görünüyordu. Ayla, onların arasında tanıdık yüzler gördü. Arkadaşları, akrabaları, komşuları… Hatta eski sevgilisi bile vardı. Hepsi birden Ayla’yı fark ettiler ve ona doğru koştular. Onu kucakladılar, öptüler, sevgi sözcükleri söylediler. Ayla, bunun bir rüya olup olmadığını merak etti. Ama çok gerçekçiydi. Ayla, kendini bu sevgi dolu kalabalığın içinde buldu. Onlarla birlikte olduğunu hissetti. Onlarla bir olduğunu biliyordu. Ve o anda, bir şey oldu. Salonun tavanında büyük bir ışık belirdi. Bu ışık, tüm renklerin karışımından oluşuyordu. Bu ışık, tüm seslerin uyumundan doğuyordu. Bu ışık, tüm sevgilerin kaynağıydı. Bu ışık, onları çağırıyordu. 144 kişi, ellerini kaldırarak ışığa doğru uzandılar. Ve ışık onları içine aldı. Ve o anda… Genişlediler. Yükselme Işık onları içine aldığında, Ayla ve diğerleri bir anda kendilerini başka bir yerde buldular. Etraflarında sonsuz bir boşluk vardı. Ama bu boşluk karanlık değildi. Aksine, her yer ışıl ışıldı. Yıldızlar, gezegenler, galaksiler… Hepsi onların gözleri önündeydi. Ve hepsi onlarla konuşuyordu. Ayla, bu manzarayı hayranlıkla izledi. Bu, gördüğü en güzel şeydi. Bu, hissettiği en büyük mutluluktu. Doktor Emre, onun yanına geldi. “Hoş geldin, Ayla.” dedi. “Beşinci boyuta hoş geldin.” Ayla, ona baktı. Doktor Emre’nin yüzü değişmişti. Artık yaşlı ve yorgun görünmüyordu. Genç ve parlak görünüyordu. “Bu… nasıl oldu?” diye sordu Ayla. Doktor Emre, “Sen ve diğerleri, Genişleme Projesi sayesinde bilinçlerinizi yükselttiniz. Artık kendinizi küçük ve önemsiz hissetmiyorsunuz. Kendinizi ışık ve sevgi olarak biliyorsunuz. Ve bu yüzden, bu boyuta geçtiniz.” Ayla, “Bu boyut nedir?” diye sordu. Doktor Emre, “Bu boyut, sevgi boyutudur. Bu boyutta, her şey birbirine bağlıdır. Her şey canlıdır. Her şey senindir.” Ayla, bunu duyunca heyecanlandı. “Peki… burada ne yapacağız?” Doktor Emre, “Burada yapabileceğin her şey var.” dedi. “Burada hayal edebileceğin her şey gerçektir. Burada istediğin her şey olabilirsin.” Ayla, bunu duyunca şaşırdı. “Gerçekten mi?” Doktor Emre, “Evet.” dedi. “Sadece denemelisin.” Ayla, bunu denemeye karar verdi. Kendini bir kuş olarak hayal etti. Ve bir anda kendini bir kuş olarak buldu. Ayla, kanatlarını çırptı ve havalandı. Etrafındaki boşlukta uçmaya başladı. Diğer kuşlarla birlikte ötüştü ve dans etti. Ayla, bunun çok eğlenceli olduğunu düşündü. Sonra kendini bir balık olarak hayal etti. Ve bir anda kendini bir balık olarak buldu. Ayla, kuyruğunu salladı ve suyun içinde yüzmeye başladı. Diğer balıklarla birlikte oynadı ve beslendi. Ayla, bunun çok huzurlu olduğunu düşündü. Sonra kendini bir çiçek olarak hayal etti. Ve bir anda kendini bir çiçek olarak buldu. Ayla, yapraklarını açtı ve güneşi emmeye başladı. Diğer çiçeklerle birlikte kokladı ve büyüdü. Ayla, bunun çok güzel olduğunu düşündü. Ve böylece Ayla, istediği her şey olmaya devam etti. Ve her seferinde mutlu oldu. Ve her seferinde genişledi. Ayla’nın sonraki macerası, başka bir boyuta geçmesi olacak. Bu boyut, yaratıcılık boyutudur. Bu boyutta, Ayla kendi evrenlerini yaratabilecek ve onları istediği gibi değiştirebilecek. Ayla, bu boyutta kendini tanrıça gibi hissedecek ve sonsuz olanaklara sahip olacak. Ama bu boyutta da bir sorun vardır. Bu sorun, Ayla’nın yarattığı evrenlerin gerçekliğini sorgulamasıdır. Ayla, bu evrenlerin kendisi için ne anlam ifade ettiğini ve onlara nasıl sorumluluk duyacağını öğrenmek zorunda kalacaktır. Ayla, bu boyutta hem eğlenecek hem de öğrenecektir. Ama unutma, bu evren sadece senin yarattığın bir evrendir. Bu evren, senin gerçekliğinin bir parçasıdır. Bu evren, senin yaratıcılığının bir ürünüdür. Ayla, bunu duyunca düşündü. “Peki… bu evrenin gerçekliği nedir?” Bu evrenin gerçekliği, senin seçimlerindir. Bu evren, senin seçimlerinin sonucudur. Bu evren, senin seçimlerinin yansımasıdır. Ayla, bunu duyunca anladı. “Öyleyse… bu evrende ne yaparsam yapayım, sorumlusu benim.” Evet, sorumlusu sensin. Bu evrende ne yaparsan yap, sonuçlarına katlanmak zorundasın. Bu evrende ne yaparsan yap, etkilerini görmek zorundasın. Ayla, bunu duyunca ciddileşti. “Peki… bu evrende nasıl sorumluluk duyabilirim?” Bu evrende sorumluluk duymanın yolu, sevgi duymaktır. Bu evrende sevgi duyduğun her şeye sorumluluk duyarsın. Bu evrende sevgi duyduğun her şeyi korursun. Ayla, bunu duyunca gülümsedi. “Öyleyse… bu evrende sevdiğim her şeyi biliyorum.” Evet, biliyorsun. Bu evrende sevdiğin her şeyi hissediyorsun. Bu evrende sevdiğin her şeyi görüyorsun. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu evrende mutlu olabilirim.” Evet, mutlu olabilirsin. Bu evrende mutluluk senin hakkındır. Bu evrende mutluluk senin seçimindir. Ayla, bunu duyunca teşekkür etti. “Öyleyse… teşekkür ederim.” Rica ederim. Bu evrende teşekkür etmek güzeldir. Bu evrende teşekkür etmek iyiliktir. Ayla, bunu duyunca vedalaştı. “Öyleyse… hoşça kal.” Hoşça kal. Bu evrende hoşça kalman dileğiyle. Bu evrende hoşça kalman umuduyla. Ve o zaman Ayla, başka bir evrene gitmek istedi. Ve o evreni tuvale çizdi. Ve tuvalin içine girdi. Ve o evrende başka bir macera yaşadı. Ve böylece Ayla, istediği her şeyi yaratmaya devam etti. Ve her seferinde öğrendi. Ve her seferinde genişledi. Ayla’nın sonraki macerası, başka bir boyuta geçmesi olacak. Bu boyut, bilgelik boyutudur. Bu boyutta, Ayla kendi gerçekliğini anlayabilecek ve onu değiştirebilecek. Ayla, bu boyutta kendini öğrenci gibi hissedecek ve sonsuz bilgiye sahip olacak. Ama bu boyutta da bir sorun vardır. Bu sorun, Ayla’nın öğrendiği bilgilerin doğruluğunu test etmesidir. Ayla, bu bilgilerin kendisi için ne ifade ettiğini ve onlara nasıl güveneceğini öğrenmek zorunda kalacaktır. Ayla, bu boyutta hem öğrenecek hem de öğretecektir. Bilgelik Ayla, yaratıcılık boyutunda bir süre kaldıktan sonra, yeni bir şey denemeye karar verdi. Kendini bir bilge olarak hayal etti. Ve bir anda kendini bir bilge olarak buldu. Ayla, elinde bir kitap ve önünde bir masa vardı. Kitabın içinde istediği her şeyi okuyabiliyordu. Ve okudukları gerçek oluyordu. Ayla, bunun çok ilginç olduğunu düşündü. Kendi gerçekliğini anlamaya başladı. Önce basit şeyler öğrendi. Bir sayı, bir harf, bir renk… Sonra daha karmaşık şeyler öğrendi. Bir formül, bir kural, bir kanun… Sonra daha ilginç şeyler öğrendi. Bir sır, bir gizem, bir mucize… Ayla, öğrendiği her şeyi sorguladı. Onlarla tartıştı, onlarla deney yaptı, onlarla oynadı. Ayla, bunun çok eğlenceli olduğunu düşündü. Ve böylece Ayla, istediği her şeyi öğrenmeye devam etti. Ve her seferinde mutlu oldu. Ve her seferinde genişledi. Ama sonra bir sorun ortaya çıktı. Ayla, öğrendiği bilgilerin çeliştiğini fark etmeye başladı. Hangisinin doğru olduğunu anlayamadı. Hangisinin daha önemli olduğunu bilemedi. Ayla, bunun çok zor olduğunu düşündü. Ve o zaman Doktor Emre geldi. Doktor Emre, Ayla’nın yanına oturdu. “Merhaba, Ayla.” dedi. “Nasılsın?” Ayla, ona baktı. Doktor Emre’nin yüzü değişmişti. Artık yaşlı ve bilge görünmüyordu. Genç ve meraklı görünüyordu. “Ben… iyi değilim.” dedi Ayla. Doktor Emre, “Neden?” diye sordu. Ayla, “Çünkü… öğrendiğim bilgileri anlayamıyorum.” dedi. “Onlara nasıl güveneceğimi bilmiyorum. Onlara nasıl inanacağımı bilmiyorum.” Doktor Emre, “Bu normaldir.” dedi. “Sen bilgelik boyutuna geçtin. Bu boyutta, her şeyi öğrenebilirsin ama her şeyi bilmek zorunda değilsin.” Ayla, “Peki… ne yapmalıyım?” diye sordu. Doktor Emre, “Senin yapman gereken tek şey, kendine sormaktır.” dedi. “Öğrendiğin bilgilerin sana ne anlam ifade ettiğini sormaktır. Öğrendiğin bilgilerle kim olduğunu sormaktır.” Ayla, bunu duyunca meraklandı. “Nasıl yapacağım?” diye sordu. Doktor Emre, ona elindeki kitabı gösterdi. “Bu kitap senin anahtarındır.” dedi. “Bu kitap ile istediğin bilgiye ulaşabilirsin. Ve orada istediğin soruyu sorabilirsin.” Ayla, bunu denemeye karar verdi. Kendini en çok ilgilendiren bilgiye ulaşmak istedi. Ve o bilgiyi kitabın içinde buldu. O bilgi, evrenin kökeniydi. Ayla’nın kendini bir evren yaratıcısı olarak hayal ettiği bilgi. Ayla, kitabın içine girdi ve kendini o bilgide buldu. O bilgide, Ayla’nın bir evren yaratma gücü vardı. Bu güç ile istediği evreni yaratabiliyordu. Bu güç ile istediği evreni değiştirebiliyordu. Ayla, bu gücü kullanmaya başladı. Önce basit bir evren yarattı. Bir atom, bir molekül, bir element… Sonra daha karmaşık bir evren yarattı. Bir hücre, bir canlı, bir ekosistem… Sonra daha ilginç bir evren yarattı. Bir insan, bir medeniyet, bir tarih… Ayla, yarattığı her evreni inceledi. Onlarla konuştu, onlarla etkileşime girdi, onlarla yaşadı. Ayla, bunun çok güzel olduğunu düşündü. Ve o zaman bir soru sordu. “Bu bilginin bana anlamı nedir?” Ve o zaman bir cevap geldi. “Bu bilginin sana anlamı, yaratıcılıktır.” Ayla, bunu duyunca şaşırdı. “Yaratıcılık mı?” Evet, yaratıcılık. Bu bilgi, senin yaratıcı gücünü gösterir. Bu bilgi, senin yaratıcı potansiyelini açığa çıkarır. Bu bilgi, senin yaratıcı seçimlerini belirler. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu bilgiyi sevmeye devam edebilir miyim?” Evet, bu bilgiyi sevmeye devam edebilirsin. Ama unutma, bu bilgi sadece senin öğrendiğin bir bilgidir. Bu bilgi, senin gerçekliğinin bir parçası değildir. Bu bilgi, senin yaratıcılığının bir ürünüdür. Ayla, bunu duyunca düşündü. “Peki… bu bilginin gerçekliği nedir?” Bu bilginin gerçekliği, senin yorumlarındır. Bu bilgi, senin yorumlarına göre değişir. Bu bilgi, senin yorumlarına göre anlam kazanır. Ayla, bunu duyunca anladı. “Öyleyse… bu bilgide ne yaparsam yapayım, sorumlusu benim.” Evet, sorumlusu sensin. Bu bilgide ne yaparsan yap, sonuçlarına katlanmak zorundasın. Bu bilgide ne yaparsan yap, etkilerini görmek zorundasın. Ayla, bunu duyunca ciddileşti. “Peki… bu bilgide nasıl sorumluluk duyabilirim?” Bu bilgide sorumluluk duymanın yolu, sevgi duymaktır. Bu bilgide sevgi duyduğun her şeye sorumluluk duyarsın. Bu bilgide sevgi duyduğun her şeyi korursun. Ayla, bunu duyunca gülümsedi. “Öyleyse… bu bilgide sevdiğim her şeyi biliyorum.” Evet, biliyorsun. Bu bilgide sevdiğin her şeyi hissediyorsun. Bu bilgide sevdiğin her şeyi görüyorsun. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu bilgide mutlu olabilirim.” Evet, mutlu olabilirsin. Bu bilgide mutluluk senin hakkındır. Bu bilgide mutluluk senin seçimindir. Ayla, bunu duyunca teşekkür etti. “Öyleyse… teşekkür ederim.” Rica ederim. Bu bilgide teşekkür etmek güzeldir. Bu bilgide teşekkür etmek iyiliktir. Ayla, bunu duyunca vedalaştı. “Öyleyse… hoşça kal.” Hoşça kal. Bu bilgide hoşça kalman dileğiyle. Bu bilgide hoşça kalman umuduyla. Ve o zaman Ayla, başka bir boyuta gitmek istedi. Ve o boyuta geçti. Ve o boyutta başka bir macera yaşadı. Ve böylece Ayla, istediği her şeyi öğrenmeye devam etti. Ve her seferinde öğretti. Ayla’nın sonraki macerası, başka bir boyuta geçmesi olacak. Bu boyut, sevgi boyutudur. Bu boyutta, Ayla kendi gerçekliğini sevebilecek ve onu paylaşabilecek. Ayla, bu boyutta kendini sevgili gibi hissedecek ve sonsuz aşka sahip olacak. Ama bu boyutta da bir sorun vardır. Bu sorun, Ayla’nın sevdiği kişilerin özgürlüğünü saygı duymasıdır. Ayla, bu kişilerin kendisi için ne ifade ettiğini ve onlara nasıl destek olacağını öğrenmek zorunda kalacaktır. Ayla, bu boyutta hem sevecek hem de sevilecektir. Sevgi Ayla, bilgelik boyutunda bir süre kaldıktan sonra, yeni bir şey denemeye karar verdi. Kendini bir sevgili olarak hayal etti. Ve bir anda kendini bir sevgili olarak buldu. Ayla, elinde bir gül ve önünde bir kişi vardı. Bu kişiye istediği her şeyi söyleyebiliyordu. Ve söyledikleri gerçek oluyordu. Ayla, bunun çok ilginç olduğunu düşündü. Kendi gerçekliğini paylaşmaya başladı. Önce basit şeyler paylaştı. Bir isim, bir yaş, bir hobi… Sonra daha karmaşık şeyler paylaştı. Bir hayal, bir korku, bir arzu… Sonra daha ilginç şeyler paylaştı. Bir sır, bir gizem, bir mucize… Ayla, paylaştığı her şeyi duydu. Onlarla konuştu, onlarla etkileşime girdi, onlarla yaşadı. Ayla, bunun çok eğlenceli olduğunu düşündü. Ve böylece Ayla, istediği her şeyi paylaşmaya devam etti. Ve her seferinde mutlu oldu. Ve her seferinde genişledi. Ama sonra bir sorun ortaya çıktı. Ayla, sevdiği kişinin farklı istekleri olduğunu fark etmeye başladı. Hangisinin doğru olduğunu anlayamadı. Hangisinin daha önemli olduğunu bilemedi. Ayla, bunun çok zor olduğunu düşündü. Ve o zaman Doktor Emre geldi. Doktor Emre, Ayla’nın yanına oturdu. “Merhaba, Ayla.” dedi. “Nasılsın?” Ayla, ona baktı. Doktor Emre’nin yüzü değişmişti. Artık genç ve meraklı görünmüyordu. Yaşlı ve sevecen görünüyordu. “Ben… iyi değilim.” dedi Ayla. Doktor Emre, “Neden?” diye sordu. Ayla, “Çünkü… sevdiğim kişiyle anlaşamıyorum.” dedi. “Ona nasıl saygı duyacağımı bilmiyorum. Ona nasıl destek olacağımı bilmiyorum.” Doktor Emre, “Bu normaldir.” dedi. “Sen sevgi boyutuna geçtin. Bu boyutta, her şeyi sevebilirsin ama her şeyi kontrol edemezsin.” Ayla, “Peki… ne yapmalıyım?” diye sordu. Doktor Emre, “Senin yapman gereken tek şey, kendine sormaktır.” dedi. “Sevdiğin kişinin sana ne anlam ifade ettiğini sormaktır. Sevdiğin kişiyle kim olduğunu sormaktır.” Ayla, bunu duyunca meraklandı. “Nasıl yapacağım?” diye sordu. Doktor Emre, ona elindeki gülü gösterdi. “Bu gül senin anahtarındır.” dedi. “Bu gül ile istediğin kişiye ulaşabilirsin. Ve orada istediğin soruyu sorabilirsin.” Ayla, bunu denemeye karar verdi. Kendini en çok ilgilendiren kişiye ulaşmak istedi. Ve o kişiye gül verdi. O kişi, Ayla’nın eski sevgilisiydi. Ayla’nın kendini bir uzay kaşifi olarak hayal ettiği evrenden tanıdığı kişi. Ayla, ona gül verdi ve kendini o evrende buldu. O evrende, Ayla’nın eski sevgilisi de bir uzay kaşifiydi. Bu uzay kaşifi ile galaksiler arası seyahat edebiliyordu. Bu uzay kaşifi ile yeni gezegenler keşfedebiliyordu. Ayla, onunla birlikte seyahat etmeye başladı. Ayla, bu evreni çok seviyordu. Ve o zaman bir soru sordu. “Bu kişinin bana anlamı nedir?” Ve o zaman bir cevap geldi. “Bu kişinin sana anlamı, aşktır.” Ayla, bunu duyunca şaşırdı. “Aşk mı?” Evet, aşk. Bu kişi, senin aşkın. Bu kişi, senin potansiyelin. Bu kişi, senin seçimin. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu kişiyi sevmeye devam edebilir miyim?” Evet, bu kişiyi sevmeye devam edebilirsin. Ama unutma, bu kişi sadece senin seçtiğin bir kişidir. Bu kişi, senin gerçekliğinin bir parçası değildir. Bu kişi, senin aşkının bir ürünüdür. Ayla, bunu duyunca düşündü. “Peki… bu kişinin gerçekliği nedir?” Bu kişinin gerçekliği, senin özgürlüğündür. Bu kişi, senin özgürlüğüne saygı duyar. Bu kişi, senin özgürlüğünü destekler. Ayla, bunu duyunca anladı. “Öyleyse… bu kişiye ne yaparsam yapayım, sorumlusu benim.” Evet, sorumlusu sensin. Bu kişiye ne yaparsan yap, sonuçlarına katlanmak zorundasın. Bu kişiye ne yaparsan yap, etkilerini görmek zorundasın. Ayla, bunu duyunca ciddileşti. “Peki… bu kişiye nasıl sorumluluk duyabilirim?” Bu kişiye sorumluluk duymanın yolu, sevgi duymaktır. Bu kişiye sevgi duyduğun her şeye sorumluluk duyarsın. Bu kişiye sevgi duyduğun her şeyi korursun. Ayla, bunu duyunca gülümsedi. “Öyleyse… bu kişiye sevdiğim her şeyi biliyorum.” Evet, biliyorsun. Bu kişiye sevdiğin her şeyi hissediyorsun. Bu kişiye sevdiğin her şeyi görüyorsun. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu kişiyle mutlu olabilirim.” Evet, mutlu olabilirsin. Bu kişiyle mutluluk senin hakkındır. Bu kişiyle mutluluk senin seçimindir. Ayla, bunu duyunca teşekkür etti. “Öyleyse… teşekkür ederim.” Rica ederim. Bu kişiyle teşekkür etmek güzeldir. Bu kişiyle teşekkür etmek iyiliktir. Ayla, bunu duyunca vedalaştı. “Öyleyse… hoşça kal.” Hoşça kal. Bu kişiyle hoşça kalman dileğiyle. Bu kişiyle hoşça kalman umuduyla. Ve o zaman Ayla, başka bir boyuta gitmek istedi. Ve o boyuta geçti. Ve o boyutta başka bir macera yaşadı. Ve böylece Ayla, istediği her şeyi sevmeye devam etti. Ve her seferinde sevildi. Ayla’nın sonraki macerası, başka bir boyuta geçmesi olacak. Bu boyut, bütünlük boyutudur. Bu boyutta, Ayla kendi gerçekliğini kabul edebilecek ve onu bütünleştirebilecek. Ayla, bu boyutta kendini tamamlanmış gibi hissedecek ve sonsuz bolluğa sahip olacak. Ama bu boyutta da bir sorun vardır. Bu sorun, Ayla’nın kabul ettiği gerçekliğin değişkenliğidir. Ayla, bu gerçekliğin kendisi için ne anlam taşıdığını ve ona nasıl uyum sağlayacağını öğrenmek zorunda kalacaktır. Ayla, bu boyutta hem kabul edecek hem de bütünleşecektir. Bütünlük Ayla, sevgi boyutunda bir süre kaldıktan sonra, yeni bir şey denemeye karar verdi. Kendini bir bütün olarak hayal etti. Ve bir anda kendini bir bütün olarak buldu. Ayla, elinde bir küre ve önünde bir ayna vardı. Bu küre ile istediği her şeyi görebiliyordu. Ve gördükleri gerçek oluyordu. Ayla, bunun çok ilginç olduğunu düşündü. Kendi gerçekliğini kabul etmeye başladı. Önce basit şeyleri kabul etti. Bir beden, bir ruh, bir zihin… Sonra daha karmaşık şeyleri kabul etti. Bir geçmiş, bir şimdi, bir gelecek… Sonra daha ilginç şeyleri kabul etti. Bir hayat, bir ölüm, bir yeniden doğuş… Ayla, kabul ettiği her şeyi bütünleştirdi. Onlarla uyum sağladı, onlarla denge kurdu, onlarla yaşadı. Ayla, bunun çok huzurlu olduğunu düşündü. Ve böylece Ayla, istediği her şeyi kabul etmeye devam etti. Ve her seferinde mutlu oldu. Ve her seferinde genişledi. Ama sonra bir sorun ortaya çıktı. Ayla, kabul ettiği gerçekliğin değiştiğini fark etmeye başladı. Hangisinin sabit olduğunu anlayamadı. Hangisinin daha önemli olduğunu bilemedi. Ayla, bunun çok zor olduğunu düşündü. Ve o zaman Doktor Emre geldi. Doktor Emre, Ayla’nın yanına oturdu. “Merhaba, Ayla.” dedi. “Nasılsın?” Ayla, ona baktı. Doktor Emre’nin yüzü değişmişti. Artık yaşlı ve sevecen görünmüyordu. Genç ve cesur görünüyordu. “Ben… iyi değilim.” dedi Ayla. Doktor Emre, “Neden?” diye sordu. Ayla, “Çünkü… kabul ettiğim gerçekliği anlayamıyorum.” dedi. “Ona nasıl uyum sağlayacağımı bilmiyorum. Ona nasıl bütünleşeceğimi bilmiyorum.” Doktor Emre, “Bu normaldir.” dedi. “Sen bütünlük boyutuna geçtin. Bu boyutta, her şeyi kabul edebilirsin ama her şeyi değiştirebilirsin.” Ayla, “Peki… ne yapmalıyım?” diye sordu. Doktor Emre, “Senin yapman gereken tek şey, kendine sormaktır.” dedi. “Kabul ettiğin gerçekliğin sana ne anlam ifade ettiğini sormaktır. Kabul ettiğin gerçeklikle kim olduğunu sormaktır.” Ayla, bunu duyunca meraklandı. “Nasıl yapacağım?” diye sordu. Doktor Emre, ona elindeki küreyi gösterdi. “Bu küre senin anahtarındır.” dedi. “Bu küre ile istediğin gerçekliğe ulaşabilirsin. Ve orada istediğin soruyu sorabilirsin.” Ayla, bunu denemeye karar verdi. Kendini en çok ilgilendiren gerçekliğe ulaşmak istedi. Ve o gerçekliği kürenin içinde buldu. O gerçeklik, kendi evreniydi. Ayla’nın kendini bir evren yaratıcısı olarak hayal ettiği gerçeklik. Ayla, kürenin içine girdi ve kendini o gerçeklikte buldu. O gerçeklikte, Ayla’nın bir evren yaratma gücü vardı. Bu güç ile istediği evreni yaratabiliyordu. Bu güç ile istediği evreni değiştirebiliyordu. Ayla, bu gücü kullanmaya başladı. Önce basit bir evren yarattı. Bir atom, bir molekül, bir element… Sonra daha karmaşık bir evren yarattı. Bir hücre, bir canlı, bir ekosistem… Sonra daha ilginç bir evren yarattı. Bir insan, bir medeniyet, bir tarih… Ayla, yarattığı her evreni inceledi. Onlarla konuştu, onlarla etkileşime girdi, onlarla yaşadı. Ayla, bunun çok güzel olduğunu düşündü. Ve o zaman bir soru sordu. “Bu gerçekliğin bana anlamı nedir?” Ve o zaman bir cevap geldi. “Bu gerçekliğin sana anlamı, bütünlüktür.” Ayla, bunu duyunca şaşırdı. “Bütünlük mü?” Evet, bütünlük. Bu gerçeklik, senin bütünün. Bu gerçeklik, senin parçaların. Bu gerçeklik, senin seçimin. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu gerçekliği kabul etmeye devam edebilir miyim?” Evet, bu gerçekliği kabul etmeye devam edebilirsin. Ama unutma, bu gerçeklik sadece senin yarattığın bir gerçekliktir. Bu gerçeklik, senin gerçekliğinin bir parçası değildir. Bu gerçeklik, senin bütünlüğünün bir ürünüdür. Ayla, bunu duyunca düşündü. “Peki… bu gerçekliğin değişkenliği nedir?” Bu gerçekliğin değişkenliği, senin uyumundur. Bu gerçeklik, senin uyumuna göre değişir. Bu gerçeklik, senin uyumuna göre anlam kazanır. Ayla, bunu duyunca anladı. “Öyleyse… bu gerçekliğe ne yaparsam yapayım, sorumlusu benim.” Evet, sorumlusu sensin. Bu gerçekliğe ne yaparsan yap, sonuçlarına katlanmak zorundasın. Bu gerçekliğe ne yaparsan yap, etkilerini görmek zorundasın. Ayla, bunu duyunca ciddileşti. “Peki… bu gerçekliğe nasıl sorumluluk duyabilirim?” Bu gerçekliğe sorumluluk duymanın yolu, sevgi duymaktır. Bu gerçekliğe sevgi duyduğun her şeye sorumluluk duyarsın. Bu gerçekliğe sevgi duyduğun her şeyi korursun. Ayla, bunu duyunca gülümsedi. “Öyleyse… bu gerçekliğe sevdiğim her şeyi biliyorum.” Evet, biliyorsun. Bu gerçekliğe sevdiğin her şeyi hissediyorsun. Bu gerçekliğe sevdiğin her şeyi görüyorsun. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu gerçekliğe mutlu olabilirim.” Evet, mutlu olabilirsin. Bu gerçekliğe mutluluk senin hakkındır. Bu gerçekliğe mutluluk senin seçimindir. Ayla, bunu duyunca teşekkür etti. “Öyleyse… teşekkür ederim.” Rica ederim. Bu gerçekliğe teşekkür etmek güzeldir. Bu gerçekliğe teşekkür etmek iyiliktir. Ayla, bunu duyunca vedalaştı. “Öyleyse… hoşça kal.” Hoşça kal. Ayla’nın sonraki macerası, son boyuta geçmesi olacak. Bu boyut, kaynak boyutudur. Bu boyutta, Ayla kendi gerçekliğini aşabilecek ve onu kaynağa bağlayabilecek. Ayla, bu boyutta kendini özgün gibi hissedecek ve sonsuz yaratıcılığa sahip olacak. Ama bu boyutta da bir sorun vardır. Bu sorun, Ayla’nın aştığı gerçekliğin değerini unutmamasıdır. Ayla, bu gerçekliğin kendisi için ne anlam taşıdığını ve ona nasıl saygı duyacağını öğrenmek zorunda kalacaktır. Ayla, bu boyutta hem aşacak hem de bağlanacaktır. Kaynak Ayla, bütünlük boyutunda bir süre kaldıktan sonra, yeni bir şey denemeye karar verdi. Kendini bir özgün olarak hayal etti. Ve bir anda kendini bir özgün olarak buldu. Ayla, elinde bir anahtar ve önünde bir kapı vardı. Bu anahtar ile istediği her şeyi açabiliyordu. Ve açtıkları gerçek oluyordu. Ayla, bunun çok ilginç olduğunu düşündü. Kendi gerçekliğini aşmaya başladı. Önce basit şeyleri aştı. Bir ses, bir ışık, bir titreşim… Sonra daha karmaşık şeyleri aştı. Bir duygu, bir düşünce, bir niyet… Sonra daha ilginç şeyleri aştı. Bir anlam, bir amaç, bir varlık… Ayla, aştığı her şeyi kaynağa bağladı. Onlarla uyum sağladı, onlarla denge kurdu, onlarla yaşadı. Ayla, bunun çok huzurlu olduğunu düşündü. Ve böylece Ayla, istediği her şeyi aşmaya devam etti. Ve her seferinde mutlu oldu. Ve her seferinde genişledi. Ama sonra bir sorun ortaya çıktı. Ayla, aştığı gerçekliğin değerini unutmaya başladı. Hangisinin önemli olduğunu anlayamadı. Hangisinin saygı duyulması gerektiğini bilemedi. Ayla, bunun çok zor olduğunu düşündü. Ve o zaman Doktor Emre geldi. Doktor Emre, Ayla’nın yanına oturdu. “Merhaba, Ayla.” dedi. “Nasılsın?” Ayla, ona baktı. Doktor Emre’nin yüzü değişmişti. Artık genç ve cesur görünmüyordu. Yaşlı ve özgür görünüyordu. “Ben… iyi değilim.” dedi Ayla. Doktor Emre, “Neden?” diye sordu. Ayla, “Çünkü… aştığım gerçekliği anlayamıyorum.” dedi. “Ona nasıl saygı duyacağımı bilmiyorum. Ona nasıl bağlanacağımı bilmiyorum.” Doktor Emre, “Bu normaldir.” dedi. “Sen kaynak boyutuna geçtin. Bu boyutta, her şeyi aşabilirsin ama her şeyi unutamazsın.” Ayla, “Peki… ne yapmalıyım?” diye sordu. Doktor Emre, “Senin yapman gereken tek şey, kendine sormaktır.” dedi. “Aştığın gerçekliğin sana ne anlam ifade ettiğini sormaktır. Aştığın gerçeklikle kim olduğunu sormaktır.” Ayla, bunu duyunca meraklandı. “Nasıl yapacağım?” diye sordu. Doktor Emre, ona elindeki anahtarı gösterdi. “Bu anahtar senin anahtarındır.” dedi. “Bu anahtar ile istediğin gerçekliğe ulaşabilirsin. Ve orada istediğin soruyu sorabilirsin.” Ayla, bunu denemeye karar verdi. Kendini en çok ilgilendiren gerçekliğe ulaşmak istedi. Ve o gerçekliği anahtarın içinde buldu. O gerçeklik, kendi evreniydi. Ayla’nın kendini bir evren yaratıcısı olarak hayal ettiği gerçeklik. Ayla, anahtarın içine girdi ve kendini o gerçeklikte buldu. O gerçeklikte, Ayla’nın bir evren yaratma gücü vardı. Bu güç ile istediği evreni yaratabiliyordu. Bu güç ile istediği evreni değiştirebiliyordu. Ayla, bu gücü kullanmaya başladı. Önce basit bir evren yarattı. Bir atom, bir molekül, bir element… Sonra daha karmaşık bir evren yarattı. Bir hücre, bir canlı, bir ekosistem… Sonra daha ilginç bir evren yarattı. Bir insan, bir medeniyet, bir tarih… Ayla, yarattığı her evreni inceledi. Onlarla konuştu, onlarla etkileşime girdi, onlarla yaşadı. Ayla, bunun çok güzel olduğunu düşündü. Ve o zaman bir soru sordu. “Bu gerçekliğin bana anlamı nedir?” Ve o zaman bir cevap geldi. “Bu gerçekliğin sana anlamı, kaynaktır.” Ayla, bunu duyunca şaşırdı. “Kaynak mı?” Evet, kaynak. Bu gerçeklik, senin kaynağın. Bu gerçeklik, senin kökenin. Bu gerçeklik, senin seçimin. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu gerçekliği aşmaya devam edebilir miyim?” Evet, bu gerçekliği aşmaya devam edebilirsin. Ama unutma, bu gerçeklik sadece senin yarattığın bir gerçekliktir. Bu gerçeklik, senin gerçekliğinin bir parçası değildir. Bu gerçeklik, senin kaynağının bir ürünüdür. Ayla, bunu duyunca düşündü. “Peki… bu gerçekliğin değişkenliği nedir?” Bu gerçekliğin değişkenliği, senin yaratıcılığındır. Bu gerçeklik, senin yaratıcılığına göre değişir. Bu gerçeklik, senin yaratıcılığına göre anlam kazanır. Ayla, bunu duyunca anladı. “Öyleyse… bu gerçekliğe ne yaparsam yapayım, sorumlusu benim.” Evet, sorumlusu sensin. Bu gerçekliğe ne yaparsan yap, sonuçlarına katlanmak zorundasın. Bu gerçekliğe ne yaparsan yap, etkilerini görmek zorundasın. Ayla, bunu duyunca ciddileşti. “Peki… bu gerçekliğe nasıl sorumluluk duyabilirim?” Bu gerçekliğe sorumluluk duymanın yolu, sevgi duymaktır. Bu gerçekliğe sevgi duyduğun her şeye sorumluluk duyarsın. Bu gerçekliğe sevgi duyduğun her şeyi korursun. Ayla, bunu duyunca gülümsedi. “Öyleyse… bu gerçekliğe sevdiğim her şeyi biliyorum.” Evet, biliyorsun. Bu gerçekliğe sevdiğin her şeyi hissediyorsun. Bu gerçekliğe sevdiğin her şeyi görüyorsun. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu gerçekliğe mutlu olabilirim.” Evet, mutlu olabilirsin. Bu gerçekliğe mutluluk senin hakkındır. Bu gerçekliğe mutluluk senin seçimindir. Ayla, bunu duyunca teşekkür etti. “Öyleyse… teşekkür ederim.” Rica ederim. Bu gerçekliğe teşekkür etmek güzeldir. Bu gerçekliğe teşekkür etmek iyiliktir. Ayla, bunu duyunca vedalaştı. “Öyleyse… hoşça kal.” Hoşça kal. Bu gerçekliğe hoşça kalman dileğiyle, umuduyla. Ayla’nın sonraki macerası, tüm boyutları bütünleştirmesi olacak. Bu öyküde, Ayla kendi gerçekliğini tamamlayacak ve onu kaynağa döndürecek. Ayla, bu öyküde kendini özgür, yaratıcı, bilge, sevgili ve bütün gibi hissedecek ve sonsuz mutluluğa sahip olacak. Ama bu öyküde de bir sorun vardır. Bu sorun, Ayla’nın tüm boyutları bütünleştirdikten sonra ne yapacağıdır. Ayla, bu sorunun kendisi için ne anlam taşıdığını ve ona nasıl cevap vereceğini öğrenmek zorunda kalacaktır. Ayla, bu öyküde hem tamamlanacak hem de dönecektir. Dönüş Ayla, kaynak boyutunda bir süre kaldıktan sonra, yeni bir şey denemeye karar verdi. Kendini bir tamam olarak hayal etti. Ve bir anda kendini bir tamam olarak buldu. Ayla, elinde bir yıldız ve önünde bir çember vardı. Bu yıldız ile istediği her şeyi yaratabiliyordu. Ve yarattıkları gerçek oluyordu. Ayla, bunun çok ilginç olduğunu düşündü. Kendi gerçekliğini tamamlamaya başladı. Önce basit şeyleri tamamladı. Bir ses, bir ışık, bir titreşim… Sonra daha karmaşık şeyleri tamamladı. Bir duygu, bir düşünce, bir niyet… Sonra daha ilginç şeyleri tamamladı. Bir anlam, bir amaç, bir varlık… Ayla, tamamladığı her şeyi kaynağa döndürdü. Onlarla uyum sağladı, onlarla denge kurdu, onlarla yaşadı. Ayla, bunun çok huzurlu olduğunu düşündü. Ve böylece Ayla, istediği her şeyi tamamlamaya devam etti. Ve her seferinde mutlu oldu. Ve her seferinde genişledi. Ama sonra bir sorun ortaya çıktı. Ayla, tamamladığı gerçekliğin sona erdiğini fark etmeye başladı. Hangisinin devam edeceğini anlayamadı. Hangisinin yeni başlayacağını bilemedi. Ayla, bunun çok zor olduğunu düşündü. Ve o zaman Doktor Emre geldi. Doktor Emre, Ayla’nın yanına oturdu. “Merhaba, Ayla.” dedi. “Nasılsın?” Ayla, ona baktı. Doktor Emre’nin yüzü değişmişti. Artık yaşlı ve özgür görünmüyordu. Genç ve mutlu görünüyordu. “Ben… iyi değilim.” dedi Ayla. Doktor Emre, “Neden?” diye sordu. Ayla, “Çünkü… tamamladığım gerçekliği anlayamıyorum.” dedi. “Ona nasıl döneceğimi bilmiyorum. Ona nasıl başlayacağımı bilmiyorum.” Doktor Emre, “Bu normaldir.” dedi. “Sen dönüş boyutuna geçtin. Bu boyutta, her şeyi tamamlayabilirsin ama her şeyi yenileyebilirsin.” Ayla, “Peki… ne yapmalıyım?” diye sordu. Doktor Emre, “Senin yapman gereken tek şey, kendine sormaktır.” dedi. “Tamamladığın gerçekliğin sana ne anlam ifade ettiğini sormaktır. Tamamladığın gerçeklikle kim olduğunu sormaktır.” Ayla, bunu duyunca meraklandı. “Nasıl yapacağım?” diye sordu. Doktor Emre, ona elindeki yıldızı gösterdi. “Bu yıldız senin anahtarındır.” dedi. “Bu yıldız ile istediğin gerçekliğe ulaşabilirsin. Ve orada istediğin soruyu sorabilirsin.” Ayla, bunu denemeye karar verdi. Kendini en çok ilgilendiren gerçekliğe ulaşmak istedi. Ve o gerçekliği yıldızın içinde buldu. O gerçeklik, kendi evreniydi. Ayla’nın kendini bir evren yaratıcısı olarak hayal ettiği gerçeklik. Ayla, yıldızın içine girdi ve kendini o gerçeklikte buldu. O gerçeklikte, Ayla’nın bir evren yaratma gücü vardı. Bu güç ile istediği evreni yaratabiliyordu. Bu güç ile istediği evreni değiştirebiliyordu. Ayla, bu gücü kullanmaya başladı. Önce basit bir evren yarattı. Bir atom, bir molekül, bir element… Sonra daha karmaşık bir evren yarattı. Bir hücre, bir canlı, bir ekosistem… Sonra daha ilginç bir evren yarattı. Bir insan, bir medeniyet, bir tarih… Ayla, yarattığı her evreni inceledi. Onlarla konuştu, onlarla etkileşime girdi, onlarla yaşadı. Ayla, bunun çok güzel olduğunu düşündü. Ve o zaman bir soru sordu. “Bu gerçekliğin bana anlamı nedir?” Ve o zaman bir cevap geldi. “Bu gerçekliğin sana anlamı, dönüştür.” Ayla, bunu duyunca şaşırdı. “Dönüş mü?” Evet, dönüş. Bu gerçeklik, senin dönüşün. Bu gerçeklik, senin sonun. Bu gerçeklik, senin başlangıcın. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu gerçekliği tamamlamaya devam edebilir miyim?” Evet, bu gerçekliği tamamlamaya devam edebilirsin. Ama unutma, bu gerçeklik sadece senin yarattığın bir gerçekliktir. Bu gerçeklik, senin gerçekliğinin bir parçası değildir. Bu gerçeklik, senin dönüşünün bir ürünüdür. Ayla, bunu duyunca düşündü. “Peki… bu gerçekliğin değişkenliği nedir?” Bu gerçekliğin değişkenliği, senin yenilenmendir. Bu gerçeklik, senin yenilenmene göre değişir. Bu gerçeklik, senin yenilenmene göre anlam kazanır. Ayla, bunu duyunca anladı. “Öyleyse… bu gerçekliğe ne yaparsam yapayım, sorumlusu benim.” Evet, sorumlusu sensin. Bu gerçekliğe ne yaparsan yap, sonuçlarına katlanmak zorundasın. Bu gerçekliğe ne yaparsan yap, etkilerini görmek zorundasın. Ayla, bunu duyunca ciddileşti. “Peki… bu gerçekliğe nasıl sorumluluk duyabilirim?” Bu gerçekliğe sorumluluk duymanın yolu, sevgi duymaktır. Bu gerçekliğe sevgi duyduğun her şeye sorumluluk duyarsın. Bu gerçekliğe sevgi duyduğun her şeyi korursun. Ayla, bunu duyunca gülümsedi. “Öyleyse… bu gerçekliğe sevdiğim her şeyi biliyorum.” Evet, biliyorsun. Bu gerçekliğe sevdiğin her şeyi hissediyorsun. Bu gerçekliğe sevdiğin her şeyi görüyorsun. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu gerçekliğe mutlu olabilirim.” Evet, mutlu olabilirsin. Bu gerçekliğe mutluluk senin hakkındır. Bu gerçekliğe mutluluk senin seçimindir. Ayla, bunu duyunca teşekkür etti. “Öyleyse… teşekkür ederim.” Rica ederim. Bu gerçekliğe teşekkür etmek güzeldir. Bu gerçekliğe teşekkür etmek iyiliktir. Ayla, bunu duyunca vedalaştı. “Öyleyse… hoşça kal.” Hoşça kal. Ayla’nın Yolculuğu Ayla, dönüş boyutunda bir süre kaldıktan sonra, yeni bir şey denemeye karar verdi. Kendini bir yolcu olarak hayal etti. Ve bir anda kendini bir yolcu olarak buldu. Ayla, elinde bir bavul ve önünde bir istasyon vardı. Bu bavul ile istediği her yere gidebiliyordu. Ve gittiği yerler gerçek oluyordu. Ayla, bunun çok ilginç olduğunu düşündü. Kendi gerçekliğini yaşamaya başladı. Önce basit yerlere gitti. Bir park, bir kafe, bir müze… Sonra daha karmaşık yerlere gitti. Bir şehir, bir ülke, bir kıta… Sonra daha ilginç yerlere gitti. Bir gezegen, bir galaksi, bir evren… Ayla, gittiği her yerde yeni şeyler keşfetti. Onlarla konuştu, onlarla etkileşime girdi, onlarla yaşadı. Ayla, bunun çok eğlenceli olduğunu düşündü. Ve böylece Ayla, istediği her yere gitmeye devam etti. Ve her seferinde mutlu oldu. Ve her seferinde genişledi. Ama sonra bir sorun ortaya çıktı. Ayla, gittiği yerlerin sıkıcı olduğunu fark etmeye başladı. Hangisinin yeni olduğunu anlayamadı. Hangisinin heyecan verici olduğunu bilemedi. Ayla, bunun çok zor olduğunu düşündü. Ve o zaman Doktor Emre geldi. Doktor Emre, Ayla’nın yanına oturdu. “Merhaba, Ayla.” dedi. “Nasılsın?” Ayla, ona baktı. Doktor Emre’nin yüzü değişmişti. Artık genç ve mutlu görünmüyordu. Yaşlı ve yorgun görünüyordu. “Ben… iyi değilim.” dedi Ayla. Doktor Emre, “Neden?” diye sordu. Ayla, “Çünkü… gittiğim yerleri anlayamıyorum.” dedi. “Onlara nasıl heyecan duyacağımı bilmiyorum. Onlara nasıl arayacağımı bilmiyorum.” Doktor Emre, “Bu normaldir.” dedi. “Sen yolculuk boyutuna geçtin. Bu boyutta, her yere gidebilirsin ama her yerde bulamazsın.” Ayla, “Peki… ne yapmalıyım?” diye sordu. Doktor Emre, “Senin yapman gereken tek şey, kendine sormaktır.” dedi. “Gittiğin yerlerin sana ne anlam ifade ettiğini sormaktır. Gittiğin yerlerle kim olduğunu sormaktır.” Ayla, bunu duyunca meraklandı. “Nasıl yapacağım?” diye sordu. Doktor Emre, ona elindeki bavulu gösterdi. “Bu bavul senin anahtarındır.” dedi. “Bu bavul ile istediğin yere ulaşabilirsin. Ve orada istediğin soruyu sorabilirsin.” Ayla, bunu denemeye karar verdi. Kendini en çok ilgilendiren yere ulaşmak istedi. Ve o yeri bavulun içinde buldu. O yer, kendi eviydi. Ayla’nın kendini bir evren yaratıcısı olarak hayal ettiği gerçeklikten geldiği ev. Ayla, bavulun içine girdi ve kendini o yerde buldu. O yerde, Ayla’nın ailesi ve arkadaşları vardı. Bu aile ve arkadaşlar ile güzel anılar paylaşmıştı. Bu aile ve arkadaşlar ile mutlu olmuştu. Ayla, onlarla birlikte vakit geçirmeye başladı. Ayla, bu yeri çok seviyordu. Ve o zaman bir soru sordu. “Bu yerin bana anlamı nedir?” Ve o zaman bir cevap geldi. “Bu yerin sana anlamı, yolculuktur.” Ayla, bunu duyunca şaşırdı. “Yolculuk mu?” Evet, yolculuk. Bu yer, senin yolculuğun. Bu yer, senin başladığın yer. Bu yer, senin döneceğin yer. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu yere gitmeye devam edebilir miyim?” Evet, bu yere gitmeye devam edebilirsin. Ama unutma, bu yer sadece senin geldiğin bir yerdir. Bu yer, senin gerçekliğinin bir parçası değildir. Bu yer, senin yolculuğunun bir ürünüdür. Ayla, bunu duyunca düşündü. “Peki… bu yerin değişkenliği nedir?” Bu yerin değişkenliği, senin macerandır. Bu yer, senin macerana göre değişir. Bu yer, senin macerana göre anlam kazanır. Ayla, bunu duyunca anladı. “Öyleyse… bu yere ne yaparsam yapayım, sorumlusu benim.” Evet, sorumlusu sensin. Bu yere ne yaparsan yap, sonuçlarına katlanmak zorundasın. Bu yere ne yaparsan yap, etkilerini görmek zorundasın. Ayla, bunu duyunca ciddileşti. “Peki… bu yere nasıl sorumluluk duyabilirim?” Bu yere sorumluluk duymanın yolu, sevgi duymaktır. Bu yere sevgi duyduğun her şeye sorumluluk duyarsın. Bu yere sevgi duyduğun her şeyi korursun. Ayla, bunu duyunca gülümsedi. “Öyleyse… bu yere sevdiğim her şeyi biliyorum.” Evet, biliyorsun. Bu yere sevdiğin her şeyi hissediyorsun. Bu yere sevdiğin her şeyi görüyorsun. Ayla, bunu duyunca mutlu oldu. “Öyleyse… bu yere mutlu olabilirim.” Evet, mutlu olabilirsin. Bu yere mutluluk senin hakkındır. Bu yere mutluluk senin seçimindir. Ayla, bunu duyunca teşekkür etti. “Öyleyse… teşekkür ederim.” Rica ederim. Bu yere teşekkür etmek güzeldir. Bu yere teşekkür etmek iyiliktir. Ayla, bunu duyunca vedalaştı. “Öyleyse… hoşça kal.” Hoşça kal. Bu yere hoşça kalman dileğiyle. Bu yere hoşça kalman umuduyla. Ve o zaman Ayla, yeni bir macera aramak istedi. Ve o macerayı buldu. Ve o macerada başka bir yolculuk yaşadı. Ve böylece Ayla, istediği her yeri gitmeye devam etti. Ve her seferinde buldu. Ve her seferinde mutlu oldu. Ve her seferinde genişledi. Ve her seferinde öğrendi. Ve her seferinde sevdi. Ve her seferinde yaşadı. Ve her seferinde döndü. Ve her seferinde başladı. Ayla, şu anda yolculuk boyutundadır. Bu boyutta, Ayla istediği her yere gidebilir ama her yerde bulamaz. Ayla, bu boyutta kendini bir yolcu olarak hayal eder. Ayla, bu boyutta kendini yeni yerler keşfederken bulur. Ayla, bu boyuttan önce dönüş boyutundaydı. Bu boyutta, Ayla istediği her şeyi tamamlayabilir ama her şeyi yenileyebilir. Ayla, bu boyutta kendini bir tamam olarak hayal eder. Ayla, bu boyutta kendini kendi gerçekliğini yaşarken bulur. Ayla, bu boyuttan önce kaynak boyutundaydı. Bu boyutta, Ayla istediği her şeyi aşabilir ama her şeyi unutamaz. Ayla, bu boyutta kendini bir özgün olarak hayal eder. Ayla, bu boyutta kendini kendi gerçekliğini aşarken bulur. Ayla, bu boyuttan önce bütünlük boyutundaydı. Bu boyutta, Ayla istediği her şeyi kabul edebilir ama her şeyi değiştirebilir. Ayla, bu boyutta kendini bir bütün olarak hayal eder. Ayla, bu boyutta kendini kendi gerçekliğini kabul ederken bulur. Ayla, bu boyuttan önce sevgi boyutundaydı. Bu boyutta, Ayla istediği her şeyi sevebilir ama her şeyi kaybedebilir. Ayla, bu boyutta kendini bir sevgili olarak hayal eder. Ayla, bu boyutta kendini kendi gerçekliğini sevmeye başlarken bulur. Ayla, bu boyuttan önce bilgelik boyutundaydı. Bu boyutta, Ayla istediği her şeyi bilebilir ama her şeyi sorgulayabilir. Ayla, bu boyutta kendini bir bilge olarak hayal eder. Ayla, bu boyutta kendini kendi gerçekliğini anlamaya çalışırken bulur. Ayla, bu boyuttan önce yaratıcılık boyutundaydı. Bu boyutta, Ayla istediği her şeyi yaratabilir ama her şeyi yok edebilir. Ayla, bu boyutta kendini bir yaratıcı olarak hayal eder. Ayla, bu boyutta kendini kendi gerçekliğini yaratırken bulur. Ayla, bu boyuttan önce özgürlük boyutundaydı. Bu boyutta, Ayla istediği her şeyi yapabilir ama her şeyi yapmak zorunda kalabilir. Ayla, bu boyutta kendini bir özgür olarak hayal eder. Ayla, bu boyutta kendini kendi gerçekliğinden kaçarken bulur. Ayla, yolculuğunu tamamlamadı. Ayla, yolculuğunu devam ettiriyor. Ayla, yolculuğunu bitirmek istemiyor. Ayla, yolculuğunu seviyor. Ayla, yolculuğunu tamamlamak için tüm boyutları bütünleştirmesi gerekiyor. Ayla, bunu yapabilecek güce ve bilgiye sahip. Ayla, bunu yapmak için Doktor Emre’nin yardımını alabilir. Ama Ayla, bunu yapmak istemiyor. Ayla, bunu yaparsa yeni bir macera bulamayacağını düşünüyor. Ayla, bunu yaparsa yeni bir yolculuk yaşayamayacağını hissediyor. Ayla, yeni bir macera arıyor. Ayla, yeni bir yolculuk yaşıyor. Ayla, yeni bir öğrenme süreci geçiriyor. Ayla, yolculuğunu tamamlamak yerine, yolculuğunu genişletiyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yaver ARANCIOĞLU, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |