..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
En büyük mutluluk ve en büyük sýkýntý anlarýnda sanatçýya gereksinme duyarýz. -Goethe
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Tasavvuf > Salih Zeki Çavdaroðlu




25 Temmuz 2009
Türk Tasavvuf Musýkîsinin Oluþum Süreci ve Ýcra Mekânlarý Olan Tekkeler  
Salih Zeki Çavdaroðlu
Tasavvuf musýkisinin oluþumu ve Tekkelerin Klâsik Türk musýkisine katkýlarý...


:CDHJ:
Müslüman Arap ordularýnýn, 751 yýlýnda, Talas’da Çin ordusuna karþý kazandýðý zaferden sonra, Orta Asya Ýslâmiyet’ le tanýþýr. Türkler de bu yeni dine ilgisiz kalmazlar ve kitleler halinde müslümanlýðý kabul etmeye baþlarlar. Ne zaman ki 920 yýlýnda Karahanlý Hükümdarý Satuk Buðra 200. 000 çadýrlýk bir kitle ile Þamanizm’ i terkederek, Ýslâmiyeti kabulüyle, devletin düþüncesi, edebiyatý, musýkîsý ve diðer deðerleri de bu dinin kalýplarý içinde þekillenecektir.

“…Satuk Buðra Han, Abdülkerim adýný alarak müslüman olunca, bu din devletçe de benimsendi. Yalnýz Ýslam inancý deðil, kültürü, düþüncesi, tasavvufu, edebiyatý da Orta Asya’ya yayýldý. Bu sanat ve kültürün deðiþiminden ve geliþiminden Türkler ve Ýranlýlar büyük ölçüde yararlandýlar.
Uygurlar zamanýnda da Maniheist ve Budist þiir ve ilahiler var ise de bunlar farklýlaþmamýþ genel ilahi form’unda idiler. Ýslamî þiir ise “Tevhid”, “Münacat”, “Na’at”, “Salat”, “Kaside”, “Medhiye”… formlarýyla çeþitlenince bunlarýn bestelenmesiyle musýki form sayýsý da ayný isimlerle artmýþtýr. Minareden duyulan ezan, camide dinlenen kur’an tilaveti (Makamlý ve tecvidli okuyuþ) makam ve prozodi bilgilerinin bilinçli olarak geliþmesine yol açmýþtýr. Dini þiirlerin yaný sýra edebi deðeri olan duygusal aþk þiirlerinin, murabba’larýn bestelenmesiyle de sanat musýkisinin ilk örnekleri, islam ve edebiyatýný, þiir formlarýný kabul eden Karahanlýlardan itibaren ortaya çýkmýþtýr. ..” (1)

Karahanlýlar’ da önce, Arap alfabesi kullanýlmaya baþlanýr. Arap alfabesinin kabulü, ister istemez baþka kültür unsurlarýnýn da kabulünü gündeme getirecektir. Her ne kadar tarihsel miraslarý olan “Orta Asya Türk Müziði”ni devam ettirseler de, yeni bir dinin mensuplarý olarak bu dinin ortaya çýktýðý coðrafyadan etkilenmemeleri mümkün deðildir.

Fuat Köprülü’ ye göre 10. yüzyýlda , Türk topluluklarýnýn Ýslamiyet ile tanýþmasýnda en önemli etkenin Buhara ve Semerkand’ da, eskiden Þamanist iken, daha sonra Müslüman olan rahiplerdir. Korkut Ata, Çoban Ata ve Arslan Baba gibi isimlerle bilinen bu rahipler, þamanist ritüelleri, Ýslâma aktarýp toplum içinde okuduklarý ilâhiler, gelecekten haber verme ve hastalýklarý tedavi etmeleriyle,yeni dinin yayýlmasýnda öncü olmuþlardýr.Daha sonraki yýllarda imparatorluk düzeyinde oluþacak Selçuklu ve Osmanlý devletleri’nin bütün kültür,sanat,edebiyat,dil vd.fikir hareketlerinin alt yapýlarý Karahanlýlar döneminde inþaa edilir. Mesela Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu—Bilig”i, Kaþgarlý Mahmud’un “Divanü lugati’t-Türk”ü, – Ahmed Yesevi’nin “Divan-ý Hikmet”i , Ýmam-ý Ebü’l-Fütuh Abdülgafur’un “Tarih-i Kaþgar”ý,Edip Ahmed’in “Atabetül Hakayýk”ý Ýslâm sonrasý Türk kültürünün yol haritalarý olacaktýr.(2)

Arap Yarýmadasý’ nda , Ýslamdan önce büyük bir edebî, özellikle þiir geleneði varsa da, geliþmiþ bir musýkî yoktu. Peygamberimiz (s.a.s.) in buyurduklarý gibi, zaten Kur’ân’ ýn güzel sesle ve belli kurallar içinde, kendisine özgü bir musýkî olan tecvîd ve kýraat kurallarýna göre okunuyordu. Ýslâm’ ýn Arap yarýmadasý dýþýnda da yaygýnlaþmasý ile, dinî musýkî ilkin, özellikle Bizans ve Ýran musýkîlerine ait naðmelerin Kur’an-ý Kerîm tilavetini etkilemesiyle baþlar. Kur’ an’ ýn artýk musýkî naðmeleri ile okunmaya baþlamasý, þeriat ulemâsýnýn tepkisine sebep olur. Gerekçeleri de Peygamber Efendimiz (s.a.s) in Kur’ aný bugün “ çargâh” olarak bildiðimiz, “ârýzasýz” seyir gösteren doðal ses dizisi dýþýndaki bir makamla okumadýðý rivayetidir. Zamanla bu görüþ, eski katýlýðýný kaybederek, daha hoþgörülü bir yaklaþýma dönüþür ve sonrasýnda bu musýkî Kur’ an tilâvetinin ötesinde, müstakil bir din musýkîsini ortaya çýkarýr.

Müslüman-Türk toplumunun geçmiþi de köklü bir müzik kültürüne dayandýðýndan, yeni dinlerine de bu müziði katmakta gecikmeyeceklerdi..


Ýslâmýn ibadet yönü yanýnda, bir de muhabbet tarafý vardýr. Bu muhabbet Allah ve Resulullah (s.a.v) e duyulan aþkla ifade edilir. Bu aþkýn dile getirilmesinde en uygun olan araç þüphesiz musýkîdir. Bir toplulukta okunan Kur’an, kýlýnan namazla duyulan manevî doyum hissini, sonrasýnda dinlenilen mevlid ve ilâhilerin zirve noktasýna çýkardýðý yaþayanlarca bilinir.

Tekkelerin oluþumundan sonra, musýkî de yaygýn olarak kullanýlmaya baþlar. Dönemin ulemâsý, bunun Ýslâmiyet açýsýndan bir bid’ at olduðunu öne sürerek yoðun bir þiddetle karþý çýktýlar. Bu itirazlara karþý bazý mutasavvýflar bundan vazgeçseler de, bir kýsmý daha da yoðun bir þekilde uygulamaya devam ettiler.

“… Musiki konusunda baþlangýçtan beri çeþitli tartýþmalar yapýlagelmiþtir. Fakat müzik bir olgu olarak varlýðýný sürdürmüþ; maddiyat ile maneviyat arasýnda eriþilmiþ bir sanat olarak kabul edilmiþtir. Divan þairleri müziði ulûm-ý riyâziye’den saymýþlardýr. Kâbus-nâme’nin manzum çevirisi olan ve 15. yüzyýlýn baþlarýnda yazýlan Murad-nâme’de musikinin doðuþu ile ilgili þu bilgiler verilmektedir: Musiki Ýdris Peygamber’e verilmiþ bir ilimdir. Hz. Ýdris musiki ilmini astronomi, felsefe, hekimlik, astroloji ve týptan elde etmiþtir. Yine ayný eserde þu rivayet de nakledilir: Musiki ilmini filozof Farabî (870?-950) tanzim etmiþtir. On iki burç, yedi yýldýz ve dört unsura (hava, ateþ, toprak ve su) mukabil gelecek þekilde on iki makamý asýl saymýþ ve dört þubeye ayýrmýþtýr. Diðer makamlar bunlarýn deðiþik biçimlerdeki terkiplerinden meydana gelmiþtir…”( 3 )

Bestelendikleri dönemler itibariyle, nota kullanýmý olmadýðýndan günümüze aslî yapýlarýnýn oldukça deðiþmiþ bir halde gelmelerine raðmen, tasavvufî eserler taþýdýklarý sadelik,samimiyet ve lirik yapýlarýyla sonsuzluðu kucaklayan ezgilerdir.

Tekke musýkîsi, ismiyle aynîlik gösterse de,herhangi bir sýradan müzikle hiçbir benzeþme göstermez. Tasavvufta musýkînin iþlevi, birinci derecede, tekkelerdeki ruhî atmosferi oluþturmak, tekke cemaatinin, yapacaklarý ibadet öncesinde arýnmalarýný saðlamaktýr.

Tarikatlarýn tekkelerde müziði kullanmalarý, insaný Allah’ a yöneltmek hususunda bir araç olarak görmeleridir. Bu düþünce sadece musýkîde deðil, bütün sanat hareketleri için de geçerlidir.

Bilindiði gibi sanatta en önemli kural âhenktir. Tarikattaki yoðun disiplin, mensuplarýnýn bütün davranýþlarýnda olduðu gibi, meydana getirdikleri ürünlerinde de tutarlýlýk gösterir. Bu yüzden Dede, þeyh, nâyî, hacý, hâfýz, kûçek, derviþ gibi ünvanlar taþýyan ve çok büyük bir grubu oluþturan bestekârlarýmýzýn besteleri, sevilen, her devirde geçerli, estetik zevki tartýþýlmayan, kalýcýlýk unsuru taþýyan eserlerdir.

“..Ýslâm düþünürleri ve müzisyenleri muhtemelen mûsikî ile ilgili bilgi materyallerini de vahy süzgecinden geçirerek deðerlendirdiler ve bunun sonucunda ortaya oldukça ihtiþamlý bir Ýslâm mûsikî düþüncesi formu çýktý. Ýslâm mûsikî düþüncesi formu; el-Kindî, el-Fârâbî ve Ýbn Sinâ gibi düþünürler ve Ýhvân-ý Safâ gibi düþünce ekollerinin katkýlarý sonucu, sözkonusu ihtiþamýna ulaþtý. Bu arada mûsikî ile ilgili olarak Maragalý Abdülkadir ve Safiyüddin el-Urmevî gibi þahsiyetlerce de, günümüze kadar ulaþan ve oldukça anlamlý çalýþmalar yapýldý…”(4)

Baþta Mevlevihâneler, Halveti , Gülþeni ,Celveti , Kadiri, Bektaþî ve diðer dergâhlarda tasavvufun öne çýkardýðý vahdet-i vücut düþüncesi ile bestelenecek eserler, zaman içinde büyük bir repertuvarý oluþturacaktý.

“…Tekkeler, musikiþinaslarýn buluþma yerleriydi. Þehrin musiki adamlarý musiki dinlemek için tekkelere gelir, görüþ alýþveriþinde bulunurlardý. Tekkelere bir þeyler öðrenmek isteyen genç musikiciler de uðrarlar, kendilerini üstatlara tanýtma imkâný bulurlardý. Gayrimüslim cemaatlerin musikicileri bile tekkelere gidip ayinleri dinlerlerdi. Tekkelere hiç uðramamýþ bir Osmanlý musikicisi olduðutasavvur bile edilemez. Osmanlý musikicilerinin büyük bir çoðunluðunun saraydan deðil, tekkelerden yetiþtiðini belirtmek gerekir…” (5)

Henüz 14. yüzyýlda Anadolu’ da baþta Konya, Sivas, Bursa, Sinop olmak üzere, Divan edebiyatýnýn oluþum evresinde , Türk musýkisi de divan edebiyatýnýn paralelinde bir geliþim seyri göstermeye baþlar. Sultan Veled (1226-1312) in bestelediði Acem Peþrevi, Irak Saz semaisi yanýnda Segah Ýlahi ‘sinin notalarý bugün musýkimizin en eski örnekleri olarak elimizdedir. Baþlangýcýndan, takriben 300 yýllýk bir zaman sonrasýna kadar bunun dýþýnda bir belge arþivlerimizde maalesef yoktur.

Timur Ýmparatorluðu döneminde ,içlerinde Hüseyin Baykara, Ali Þîr Nevâi, Molla Câmî ve Gulam Þadi gibi isimlerin de bulunduðu “Herat Musýkî Okulu” 1381-1510 tarihleri arasýnda, Herat ve Semerkant’ ta Osmanlý Musýkisi’nin oluþmasýnda büyük payý olacak hizmetlerde bulunur.“Vesiletü’n Necât”, ilk tasavvufî beste olarak musýkî tarihimize kaydedilir. Bu eser günümüzde “Mevlid”adýyla bilinir ve Müslüman-Türk insanýnca özl günlerde, büyük bir coþku ile okunacak ve dinlenir.

Osmanlý Devleti, kuruluþundan sonra hem devletin yapýlaþmasý, hem de yeni topraklar kazanmasý bir yüzyýl boyunca bütün hýzýyla devam eder. Tam Anadolu birliði kurulacakken, 1402 ’ de Yýldýrým Bayezid’ in, Timur karþýsýndaki yenilgisi ile bu süreç kesintiye uðrar.

Bu süreç beklenenden kýsa sürer. Kendisi de bir bestekâr ve þair olan II.Murad (1404-1451), kuruluþ aþamasýnda olan devlette, kültür ve sanat faaliyetlerini entelektüel düzeyde baþlatýr; bilim adamlarý ve sanatçýlarý himayesine alýr. Sarayýnda devlet iþleri yanýnda ,musýkî ile ilgilenmiþ, Abdülkadir Meragî’ nin öncülüðünde “geleneksel musýkîmiz”in çatýsý çatýlmýþ ve sistemi belirlenmiþti. Bütün bu çalýþmalarda Ýslam kültür kaynaklarý esas alýnmýþtýr. Bu da ilerde kimliðini kazanacak olan Osmanlý musikisinin þekillenmesinde önemli bir faktör olacaktýr.

Meselâ Süleyman Çelebi’nin 1409’da yazdýðý,

15. yüzyýlýn ortalarýna gelinmiþ ve Ýstanbul fethedilmiþtir. Batý Medeniyeti’nin temsilcisi olan Bizans Ýmparatorluðu yýkýlmýþsa da, mensuplarýnýn ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel faaliyetleri devam etmektedir. Özellikle baþta Ortodoks Hristiyan camia, Ermeni ve Yahudi topluluklar bütün faaliyetlerinde olduðu gibi Osmanlý ile yüzyüze gelecek, onu etkilediði gibi, daha fazlasýyla da ondan etkilenecektir. Bugün Ortodoks ve Katolik kiliseleri ile Yahudi Sinagog’larýnda icra edilen ve inkârý mümkün olmayacak derece Osmanlý kokan dinî müzik de doðal olarak bu alýþveriþin bir sonucudur. Bu iliþki sadece Ýstanbul ile sýnýrlý kalmayacaktýr. Bu alýþ veriþ zaman içerisinde bütün Anadolu’ya, daha sonralarý gerek barýþ ve gerekse savaþ ortamýnda bütün Balkanlar ve Orta Avrupa’ya yayýlacaktýr.

Tarihi kaynaklar, Fatih’in sarayýnda Þîrmerd adýnda bir udi ile Ýshak adýnda bir kanunînin varlýðýndan söz etmektedir.

17. yüzyýl genel olarak musýkîmizin geliþimini tamamlayýp, kimliðini isbat ettiði bir zamandýr. Evliya Çelebi’nin anlattýðýna göre :

“…1635′te, IV. Murad’ýn huzuruna kabul edilen Evliya Çelebi güftesi IV. Murad’a, bestesi Gülþenî tarikatýndan, ayný zamanda Evliya’nýn da musiki hocasý Derviþ Ömer’e ait bir varsaðý, segah, maye ve bestenigar makamlarýnda eserler okuduðunu anlatýr. Bir halk adamý olan Evliya Çelebi’nin çeþitli vesilelerle sarayla iliþkisi olmuþ, hatta Evliya kendi ifadesine göre Kiler Odasi’na girmiþtir. Padiþahýn bir þiirinden bir türkü bestelenmesi, bunu bir halk adamýnýn baþka eserlerle birlikte sultanýn huzurunda okumasý, saray-toplum iliþkileri bakýmýndan ilginç bir örnek oluþturur…” (6)

Bu yüzyýla ismini kazýmýþ büyük bestekâr , þâir, bestekâr ve hânendesi Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi (ö. 1711) ayný zamanda Yenikapý Mevlevîhânesi’ nde yetiþmiþ bir Mevlevî derviþidir. Hâfýz Post ‘ un öðrencisidir. Bestelediði tekbîr ve salat-ý ümmiye ile segâh mevlevî âyini ve rast naatý günümüzde bile ayný büyük huþû,coþku ve heyecanla terennüm edilmektedir.

Hâfýz Post (ö.1694) ise bir Halvetî derviþidir. Kendisi gerek divan, gerekse halk edebiyatýndan seçtiði güftelerle, dindýþý musýkîde olduðu kadar, tasavvuf musýkîsinin hem tekke,hem de cami musýkîsikisinde önemli eserler bestelemiþtir.

Bestelediði Bayâtî âyinle þöhret yapmýþ Kûçek Mustafa Dede (ö.1683) Edirne Mevlevîhanesi’ de çilesini tamamlamýþ bir Mevlevî Dedesidir. Ayrýca sâlat bestekârý Zâkirî Hasan Efendi (ö.1623, Bayatî Makam’ýnda , düyek usulünde bestelenen “Zâhid bize ta’n eyleme /Hak ismin okur dilimiz” baþta olmak üzere bir çok sevilen ilâhiye imzasýný atan Halvetî Þeyhi Bezcizâde Konyalý Mehmed Muhiddin Efendi (ö.1611)ve Vardarlý Kovacýzâde Mehmed Efendi (ö.1617) de ayný yüzyýlýn tasavvufi besteler yapan önemli bestekârlarýdýr.

Celvetiye tarikatýnýn kurucusu Aziz Mahmud Hüdâî Efendi (1541-1628), mutasavvýflýðýnýn yanýnda þair ve bestekârlýðý da öne çýkan bir büyük isimdir. Musýkîmizin önemli isimlerinden olan Hâfýz Kumral, Hüdâî Hazretleri’ nin yetiþtirdiði ve tarikatýn zâkirbaþýlýðýna kadar yükselmiþ bir isimdir. Hocasý Hüdâî ve diðer mutasavvýf-þairlerin güftelerini bestelemiþtir. Þaban Dede (ö.1650) de Hâfýz Kumral gibi Hüdâî Hazretlerinin bir öðrencisidir. Oda çoðunlukla hocasýnýn þiirlerinden olmak üzere bir çok güfteyi besteleyerek, tasavvuf musýkîmize kazandýrmýþtýr. Celvetîler dergâhta yaptýklarý zikirlerinde musýkîyi Mevlevîler gibi önemli bir malzeme olarak kullanmýþlardýr. Hüdâî Âsitânesi’nin þeyhlerinden olan Devâtîzâde Mehmed Efendi (ö.1660), “Tâlib” mahlasýyla yazdýðý ilâhîlerinin bir kýsmýný bizzat kendisi besteleyen bir mûsikîþinastýr.

19. yüzyýla gelindiðinde, Lâle Devri’nden bu yana musýkide önemli deðiþimler yaþanmýþtýr. Batý musýkisi ile yakýn temas sonucu Osmanlý-Türk musýkisinin çehresi oldukça deðiþmiþ, yaygýnlaþmýþ ve yaygýnlaþtýkça da kaçýnýlmaz bir þekilde popülerleþmiþtir. Geleneksel Musýki de de zaten:”…19. yüzyýl musýkisi, 16. yüzyýlýn melodik dokularýna sahip deðildir; çünkü yaþama biçimi, sosyal deðerler, olaylarýn birey üzerinde yarattýðý duygular ile bu duygularýn yaþanma ve ifade edilme biçimleri deðiþmiþtir…” (7)



Beslendiði kaynaktaki bu deðiþim, tasavvuf musýkîsinde pek bir þey deðiþtirmemiþse de, en azýndan önünü kesip, geliþimini durdurduðundan söz edilebilir.

Geleneksel Musýkimizin deha düzeyinde yetiþtirdiði bestekârlarýn hayat hikâyelerine baktýðýmýzda, tekkelerde yetiþtiklerini ve tekkelerin ayný zamanda bir konservatuvar misyonu yüklendikleri ortaya çýkýyor. Sadece Buhurizâde Itrî ve Hammamizâde Ýsmail Dede örnekleri bu gerçeði perçinleyecektir.

Bu sadece bize özgü bir özellik de deðildir. Ayný þey Klâsik Batý Müziði’ nde de geçerlidir. Baþta Johan Sebaistan Bach olmak üzere bir çok kompozitör de kilise kökenlidir.

“…Osmanlý dönemi musikisinin geliþmesinde bu kurumlarýn dýþýnda cami, medrese, saray ve tekkelerin de önemli rol oynadýðý söylenmelidir. Avni Erdemir’in tespitine göre 203 musikiþinas divan þairi vardýr. Bunlarýn tasnifi þöyledir: 43 tarikat þeyhi, 22 kadý, 3 þeyhülislam, 34 cami görevlisi ve 21 müderris.
Musikiþinas þairlerin tarikatlara göre daðýlýmý ise þöyledir: 38 Mevlevi, 17 Halvetî, 9 Celvetî, 6 Nakþibendi, 4 Bektaþi, 3 Bayramî, 3 Eþrefi, 3 Gülþeni, 3 Sünbüli, 2 Kâdirî, 1 Zeynî olmak üzere 90 þair.12…”(8) olarak tesbit edilmiþtir.Dolayýsýyla din ve bunun gönülde yansýmasý olan “tasavvuf” un gerek hayatlarýnda, gerekse ürettikleri eserlerdeki yansýmalarý da kaçýnýlmaz olacaktýr. Hatta diyebiliriz ki býrakýnýz ürettikleri eserlerinde, günlük sade yaþantýlarýndaki rutin eylemlerinde dahi inançlarý ve mensup olduklarý tasavvufî topluluðun disiplininden kopmalarý mümkün deðildir. Yani bu insanlarýn 24 saatlerinin önemli bir bölümü, Ýslâmî ritüelleri yerine getirmek ve tarikatlarýnýn öngördüðü takva, zühd, vecd ve rikkat içinde geçerdi.“… Divân þairlerimizin hepsi, bu kaynaktan yararlanýrken bihassa, Kadý Burhaneddin, Ali Þîr Nevâî, Lâmî Çelebi, Fuzûlî, Nef’ î, Nâbî, Niyazî, ÞeyhGâlib, Ýzzet Molla.. daha beride Namýk Kemal ve Abdülhakhamid.. daha yakýnlarda dinî ilhamlý Mehmed Âkif..Yazýlan þiirler genellikle hece vezni ile yazýlmýþsa da , aruz ile yazýlan þiirlerde mevcuttur. Buna örnek olarak Hz. Mevlânâ gösterilebilir. Bütün eserlerini Farsca ile yazmýþtýr.





Onlarýn yaný baþlarýnda koskoca bir bestekârlar gurubu. Her bir güfteyi yaþadýklarý mânevî dünyanýn lezetiyle seçerek, gerek dinî, gerekse dinî olmayan formlarda besteleyenler. Itrî, Dede Efendi, Zekâî Dede, Nâyî Osman Dede, Hüseyin Fahreddin Dede, Aziz Dede, Emin Efendi, Nakþî Dede, Gavsî Dede, Aziz Mahmud Hüdâî…” (9)



Tekke edebiyatýnda nazým formu olarak da, Ýlahi, kaside, naat, nefes, nutuk, devriye, þathiye v.d. leri kullanýlmýþtýr. Hatta gazel tarzýnda yazýlý olanlarýna da rastlayabiliriz.

Ýçerisinde Arapça ve Farsça sözcükler bulunsa da, divân edebiyatýndaki örnekleri ile kýyas kabul edilemeyecek þekilde kolay anlaþýlabilir yapýdadýr.

Bu edebiyatýn ürünlerinde, içinde yapay bir unsur ve riya taþýmayan, herhangi bir çýkar beklentisi olmayan, Allah’ ýn rýza ve sevgisini kazanmak amacýyla yazýlan, bünyesinde ayný zamanda oldukça kucaklayýcý bir insan sevgisi taþýyan metinlerdir.

Tekke edebiyatýnýn Alevi-Bektaþî bölümü, diðer tarikatlara göre oldukça farklý özellikler gösterir. Bu edebiyatýn ana eksenini, Hz. Ali (k.v) ve ehl-i beyt aþký, oniki imam ve muhabbeti oluþturur. Ayrýca , dil ve üslûp açýsýndan oldukça sâde bir özellik gösterir.

Bazý istisnâlar dýþýnda hemen hemen bütün tarikatlarda –sazsýz da olsa- musýkî meþk edilmiþtir. Ancak Mevlevîlik ve Bektaþilik kadar musýkîye kucak açan, musýkî ile uðraþan bir baþka tarikat gösterilemez. Bektaþilik halk musýkîsi ile uðraþtýðýndan, Tasavvuf musýkimizin, hatta içine dindýþý musýkîyi de içine alan önemli kaynaðý, hiçbir tarikatta görülmeyen cevhere sahip olan Mevlevî musýkîsidir.

Türk tarihi içinde içinde tekke musýkîsine karþý zaman zaman tepkilerde meydana gelir. Bunun en önemli örneði, 17. yüzyýlda yaþanýr. Avcý Mehmed olarak bilinen, IV. Mehmed(1642-1693) döneminin din âlimlerinden Vâni Mehmed Efendi (ö.1685)nin öncülüðünde, Mevlevî “semâ” sý ve Halvetî “raks” ýnýn þeriate aykýrý olduðu, bu yüzden yasaklanmasý gerektiði propagandasý yapýlýr. Çaba sonuçlarýný verir ve semâ ve raks 1666 yýlýnda yasaklanýr.

“…Meþhur Viyana bozgununda ordunun vaizi olan Mehmed Efendi’ nin bu davranýþlarý tarikat erbâbýna çok aðýr gelmiþ olacak ki, daha sonra ismiyle anýlan Ýstanbul’ daki Vaniköy’ e uðramamak âdet haline gelmiþti…” (10)

Müzikolojinin genel kabullerine göre Türk tasavvuf musýkîsi, Tekke müziði , Cami müziði, Mevlevi müziði, Alevi-Bektaþi müziði v.d. þekillerde gruplandýrýlmaktadýr. Ancak bu gruplandýrmalarýn kesin olarak sýnýrý yoktur. Özellikle Cami ve tekke musýkîleri bir çok formda birbirlerine geçer. Ancak aralarýndaki en belirgin fark, cami musýkisin sazsýz (a capella), tekke musýkîsinin ise enstümallar eþliðinde yapýlmasýdýr.

Camii musýkisi kapsamýna giren formlarýn yapýlarý zâhidâne özellik taþýrlar. Ezan, salât, tekbîr, tesbih gibi formlarda bunu bütün açýklýðýyla görüyoruz.

Oysa Tekke musýkisini meydana getiren eserlerde zühd bulunsa da, tasavvufî bir lirizm olmazsa olmaz unsurlardan biridir.

Mevlevîlik, Halvetîlik, Kadirîlik ve bu tarikatlarýnýn diðer þubelerinde ve Eþrefîlik gibi tarikatlarda kullanýlan bestelerde büyük bir coþku göze çarpar.

Zikir tarikatlarýn tamamýnýn temel ritüelidir. Sözlük anlamý anmak, zikretmek, hatýrlamaktýr. Terim olarak ise Allah’ýn isimlerini, belli duâlarý, çeþitli zamanlarda belli miktarda sesli veya sessiz söylemek, tekrar etmek anlamýna gelir.

Bunun sebebi de “Devran“ olarak tanýmlanan zikirlerini ilâhiler eþliðinde yapmalarýndan kaynaklanýr. Devran, tarikatlarda derviþlerin bir halka teþkil ederek, dönmek suretiyle yaptýklarý zikire verilen isimdir. Devraný halkanýn ortasýnda bulunan þeyh idare eder. Devranda Tarikatýn geleneklerine göre de, “hu,hu”, ya “ Ya hay “,”ya hu” gibi terennümler söylenir.þeklinde zikir yapýlýr.

Zikirde ideal amaç, diðer varlýklarý bir anlamda yok sayarak, Allah’ý anmaktýr.

“… Her bir tarikat, normalde zikir denen bir baðlýlýk uygulamasý üzerinde merkezlenen ( gerçekte Allah’ a giden bu tarikatýn kalbi mesabesindeki) yerleþik bir tefekkür ve tezekkür kalýbýna sahipti. Bu, esas olarak basitçe Allah’ ý kalben ‘tahattur’un bir þekli olup, fikir denen daha açýk tefekkürlerden farklý olarak, ezbere söylenen bir dizi dualardan (vird) oluþmuþtur. Fikri ‘ derin-tefekkür’, zikri ise ‘tazarru ve niyâz’ diye ifade edersek, bir derece karþýtlýk ortaya çýkar. Zikir sürekli olarak tekrarlanan ( ya da akýldan geçen) kelime hatta hecelerden yararlanýr ; ki bunlardan amaç, sadakatle baðlanmýþ olana, Allah’ ýn varlýðýný hatýrlatmaktýr…”(11)

Osmanlý Ýmparatorluðu’ nun tasfiyesinden sonra kurulan Cumhuriyet hükümeti , tarikatlar içindeki bazý yozlaþmalarý gerekçe göstererek, Türkiye’ deki bütün tekke ve zaviyelerinkapatýlarak, faaliyetlerinin yasaklanmasýna 30 Kasým 1925 tarihinde 677 sayýlý “Tekkeler ve Türbelerin Kapatýlmasý ve Tarikatlarýn Kaldýrýlmasýna Dair Kanun” la hüküm getirir. Bu kararla ister istemez, sadece tasavvuf musýkîsinin deðil, ayný zamanda musýkîmizin ana kaynaðý da kurutulmuþ oluyordu. Ayrýca, asýrlarca Türk toplumunun din, ilim, sosyal, ekonomik ve askerî alanýna olduðu kadar, kültür ve sanatýna da büyük hizmet ve katkýlarý olan bu kurumlarýn, birer akademi ve sivil toplum kuruluþu olan misyonlarý da sona erdiriliyordu.

Tekkeler bu günde “Kanun” gereði yasaklý durumda . Cumhuriyetin kurucularý tarafýndan toplumun sosyal faaliyetlerini yönlendirmek için , alternatif kurum olarak belirlenen Halkevleri ve benzeri kurumlar ise bu görevi hiçbir zaman yapamadýlar. Çünkü, bunlara yüklenen misyon yapaydý, emrediciydi, samimi deðildi. Sadece “Ulus Devlet’ in istediði ve belirlediði konularda çalýþmalar yapýlmasý ise, toplumca pek kabullenilemedi.

Tabii ki iþin bu tarafý baþlýbaþýna bir baþka yazýnýn inceleme konusudur.







KA Y N A K Ç A :

(1) “Türk Sanat Musýkisi Tarihi”,www.musýkidostlarý.com

(2) Yalçýn ÇETÝNKAYA,”Osmanlý Musýkisi,Ýslâm Musýkî Sanatýnýn Bir Devamýdýr”,Yeni Þafak Gazetesi,25 Kasým 2000

(3) Mahmut KAPLAN , “ Tekke Þiirinde Musýkî”, Köprü Dergisi, 2002 Yaz, sayý:79

(4) Yalçýn ÇETÝNKAYA,”Osmanlý Musýkisi,Ýslâm Musýkî Sanatýnýn Bir Devamýdýr”,Yeni Þafak Gazetesi,25 Kasým 2000

(5) Bülent AKSOY, “ Osmanlý Geleneðinde Dinî Musýkî Üstüne Birkaç Not”, Diyanet Aylýk Dergi Mayýs /2009 eki

(6) “ Sarayda Musýkî”, Araþtýrmalar,www.turkmusikisi.com

(7) Tamer KÜTÜKÇÜ,”Batý Müziði ve Millî Musýkîlerin ‘Modernizasyonu’ “,Türk Edebiyatý Dergisi,Nisan/2006,sayý:390

(8) Mahmut KAPLAN , “ Divân Þiirinde Musýkî “ , www.neyforum.net

(9) Saadet GÜLTAÞ, “ Tasavvuf Edebiyatý ve Musýkî”, KÖK Dergisi, Mart/1981, sayý:2

(10) Mustafa KARA, “ Dinî Hayat Açýsýndan Tekkeler ve Zâviyeler”, Dergâh Yayýnlarý, Ýstanbul/1980 (2.baský),s.101

(11) M.G.S. HODGSON, “ Ýslâm’ ýn Serüveni “,Ýz Yayýncýlýk, Ýstanbul/1995, c.2, s.230

http://ferahnak.wordpress.com/2009/07/25/turk-tasavvuf-musikisinin-olusum-sureci-ve-icra-mekanlari-olan-tekkelersalih-zeki-cavdaroglu/



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn tasavvuf kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yazýlýþýnýn 600. Yýlýnda Süleyman Çelebi" Nin "" Mevlîd" Ý
50 Yýllýk Kültür ve Sanat Birikimiyle Tasavvuf Musýkîmizin Duayeni
Edebiyatýmýz ve Mûsýkîmizde Hz. Peygamber (S. A. V.) Aþkýný Dillendiren Metinler
Musîkimizin Din ve Kültürümüz Ýçindeki Yeri

Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Mukaddes Kitabýmýz’daki Âyetler ile Tarihî Veriler Iþýðýnda: Türkiye’de Yahudicilik Hareketleri
Cumhuriyet' Ýn Radikal 'Ýnkilâplarý '' Sürecinde Tarihi Musikimiz de Payýný Almýþtý
Necip Fâzýl" da "Peygamber" Aþký….
2. Adam Ýsmet Ýnönü' Nün Müzik ile Ýliþkisi
Endülüs Ýslam Devleti Medeniyeti Ýçinde Elbette Musýki de Vardý
Bir ‘uç Beyi’ : Münir Nureddin Bey
Osmanlý Düþmanlýðý Cumhuriyet Hükümetine Osmanlý Arþiv Belgelerini Dahi Hurda Kaðýt Deðerinden Sattýrmýþtý
1930’ Lu Yýllarda Musýkimize Yönelik Tasfiye ve Ayar Sonrasý Aralanan Kapý Ýle Tanýþýp Dost Olduðumuz Arap Musýkisi ve Arap Filmleri Maceramýz
Ezan Bundan Tam 70 Sene Önce Tekrar ‘rab’ Ça Okunmaya Baþlanmýþtý.
‘ 2. Adam ‘ Ýsmet Ýnönü’ Nün Cumhurbaþkanlýðý Döneminde Kültür, Sanat ve Musýki

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Vefatýnýn 67. Yýlýnda Ziya Osman Saba’ Yý Rahmetle Anýyoruz... [Þiir]
Ýki Bedene Tek Ruh [Þiir]
Adý Konulmamýþ Duygular [Þiir]
Aþk Bir Terennüm Ýse [Þiir]
Hayal Bazan Gerçeði Aþar [Þiir]
Sensizlik Beyitleri [Þiir]
Yaðmuru Beklerken [Þiir]
Her Þey Geçmiþte Kaldý [Þiir]
Vesvese [Þiir]
"" Mâzi Kalbimde Yaradýr "" [Þiir]


Salih Zeki Çavdaroðlu kimdir?

Otuz yýldan fazla bir süredir Geleneksel Türk Musýkisi eðitimi aldým. Üsküdar Musýki Cemiyeti' nde 20 yýl korist - solist olarak görev yaptým. Bu güz Türk Musýkisi üzerine makaleler yazýyorum. (bkz. www. musikidergisi. com)

Etkilendiði Yazarlar:
N.Fazýl , C.Meriç, B.Ayvazoðlu,


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.