Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Bürosundaki aynanın karşısında yaklaşık yarım saattir duran Cafer bey birkaç şişe parfümü de çıkartmış saçlarına, koltuk altına hatta fermuarını açarak aletine dahi sürüp fısfıslıyor. Arada bir markasından pahalı olduğu belli olan saatini sürekli kontrol ediyor. Saçlarını durmadan geriye doğru tararken arada bir dişlerine de bakıyor.Dişlerinden biraz ürküyor. Adeta beygir dişleri gibi. Yakışıklı Cafer bey’in tek kusuru, belki de bu dişler . Bürosunun arkasında çok büyük bir atölye var ve o bu işyerinin patronu. Kırk civarında işçi harıl harıl eşek gibi çalışıyor. Bu arada bir kaç işçi çaktırmadan Cafer bey’i izliyor.Bazıları korkuyor.Acaba bugün sıra kime gelmişti. Pimapen demir doğrama imalatı yapan bu işletmeyi on yıl önce kurmuştu. Memleketinden yirmi yıl önce üstelik on sekiz yaşındayken İstanbula gelen Cafer bey, şimdi artık patron. Üstelik yanında çalışan bütün işçiler köylüsü, akrabası, yani faydalı bir hemşeri.İşçileri ile ailece görüşür, onların her türlü sıkıntısını giderir, elinden gelen yardımı yapardı. Onu izleyen işçiler bu yüzden olacak ki patronlarıyla gurur duyuyordu. Bürosundan çıkan Cafer bey saatine bir kez daha baktıktan sonra seslendi: -"Murtaza usta" Kısa boylu şişman, fırça bıyıklı Murtaza usta hemen koşar adım geldi. -"Buyur Cafer abi." -"Murtaza usta Akın inşaatın doğramaları bugün mutlaka takılacak he, aman aksilik olmasın." Fırça bıyıklı Murtaza usta mahçup bir şekil de baktı: -"Sen merak etme Cafer abi" Saatine tekrar bakan patron Cafer bey, tekrar bağırdı: -"Haydar usta-- Yaşlı bir adam da aynı Murtaza usta gibi koşar adım patronun yanına geldi: -"Haydar emmi bugün işlerimiz çok. Adamlarına söyle bugün saat dokuz’a kadar mesai yapsınlar olur mu?" Yaşlı Haydar usta kendisinden yaşça çok küçük olmasına rağmen Cafer bey’e bir büyük gibi davranıyordu: "Olur Cafer abi sen ne diyorsan olsun" Haydar usta bürodan çıkarken paniğe kapıldı.Yoksa sıra ondamıydı.Daha bir ay bile olmamıştı.Karamsar bir halde düşünürken, makinayı tekrar çalıştırdı. -Haydar emmi, patron nereye gidiyor, biliyonmu?- Murtazanın sesiyle irkildi.Kımızı suratlı, tombul yanaklı Murtazanın da suratı kahverengiye dönmüştü.İki işçi de birbirine aynı yüzle, endişeyle bakıyordu.Sıra kime gelmişti.Can sıkıntısı bir yana düşüncesinden sıyrılan Haydar usta kızdı.. --Ne bilim lan, koca patron işi vardır.Bankayamı ne gidecekmiş-- Murtaza az da olsa rahatlamıştı.Sıra onda değildi, demek. İki ustasına talimatlarını yağdıran patron işçilerinin arasında bir film aktörü gibi geçerek kapının önünde park halinde duran son model mercedes’ine bindi. Kendisine bakmaya doyamamış olacak ki bu kez aracının dikiz aynasına dikkatle baktı. Aman Allah’ım ne müthiş yakışıklı bir surattı. Heyecan içersinde kıvranıyordu.Uzun süredir peşinde olduğu işi nihayet bitirecekti. Cafer bey çapkın bir adamdı. Fakat bu çapkınlığı anormal bir çapkınlık sayılırdı. İşte bir kusuruda buydu. Önünde hangi dişi kuyruk sallarsa onu becermekten hiç çekinmezdi. Üstelik tercihi hep evli olanlardan yanaydı. Ustalarından birisi olan akrabası Murtaza’nın karısını becermişti. Atölyesindeki üç köylüsünün karısını becermesi yetmezmiş gibi, yaşlı Haydar ustanın karısını bile becermişti. Şimdi de uzun süredir peşinde koştuğu köylüsü belediyede çöpçü olarak çalışan Şaban’ın karıyı becericekti. Ailece görüştükleri Şaban’ın karısından işi kapmış gibiydi. Bundan emindi, çünkü zampara adam yanılmazdı. Uzun süren yoklamalar ve telefonlar ile sonunda bugün öğlen saat iki’de randevuyu kapmıştı. Kadın sonunda "evet" demişti. Aslında parasıyla istediği kadar bu yaşamı hem de en lüksüyle yapabilecekken Cafer bey, seksin bu türünden hoşlanıyordu. Yani tanıdıklarının karısını becermek en büyük zevkiydi. Zevkler ve renkler tartışılmazdı. Siyah renk son model mercedes Cafer bey’in yönetiminde ana caddeye doğru çıktı. Aslında gideceği yer hemen iki arka sokakta bulunan apartmandı. Caddeden ilk sokağa girdikten sonra park edecek bir yer aradı. Nihayet boş bir arsanın önüne aracını park etti.Yakışıklı suratını ayna da bir süre daha seyretti.Kravatını düzelttikten sonra aracından indi. Başka bir yere park edemezdi. Becereceği kadının oturduğu apartmanın önüne park etmesi herhalde akılsızlık olurdu. Çok akıllı, kurnaz ve sinsi bir adamdı. Karda yürüyüp izini belli eden eşeklerden değildi. Koşar adım diğer sokağa girdiğinde bir tilki dikkati ile bütün çevreyi, apartmanları kontrol etti. Bu zekası ve dikkati olmasaydı İstanbul gibi bir yamyam şehirde patron olabilir miydi. Aksi halde, belki de hırsız olurdu. Zaten gireceği apartmana da bir hırsız gibi girdi. Onu Tanrı’dan başka hiç kimse görmemişti. Apartmanın merdivenlerinden bir kanguru gibi hızla zıplayan Cafer bey’in en üst kata ulaşması bir dakika sürmüştü. Zamparalıkta süratte çok önemliydi. Köylüsü Şaban’ın tombul karısını becerme hayali ayaklarını titretirken, çelik kapının önünde zile bastı. Kapı hemen açıldı. Şabanın karısı onu bekliyordu. Hemen ayakkabıları ile içeri girer girmez, zampara gülüşü ile sordu : -"Lan kız çocuklar falan yok değil mi?" Kadının suratı biraz asıktı. Ama ilk işi olduğu için belki de o da heyecanlı sayılırdı. Kadın kafasını salladıktan sonra cevap verdi: -"Kimseler yok." Keçiler gibi sırıttıktan sonra ceketini çıkartıp salondaki bir koltuğa fırlattı. "Kız çabuk bu işi halledelim he nerede yapalım-- " Kadın konuşmuyordu.Şaban’ın tombul karısı Cafer bey’i hala mahzun bir bakışla izliyordu. Kısa bir süre donuk bir şekilde baktı.Yatak odasının kapısını açarak içeri girdi.Sevinci adeta tavan yapmıştı. O da kadının arkasından odaya girdi. Kadın pencerelerin perdelerini tamamen kapatmıştı. Kadında tedbirliydi. Kravatını çıkartırken tekrar sırıttı: -"Hadi len acele edelim daha ne bekliyon--" Kadının suratı hala donuktu ve sanki pişman olmuş gibi davranıyordu. Cafer bey kadına moral vermek için hala sırıttı birşeyler söyledi ama kadının duruşu hala değişmiyordu.Aniden sırtında korkunç bir acı hissetti. Kalp krizi geçiriyormuşçasına yere kapaklandı, boylu boyuna yere halının üzerine düştü.Korkunç bir biçimde acı ile yerde kıvranmaya başladı.Ağzından, burnundan kan boşalıyordu.Kadının ayak bileğini bir eliyle tuttu.Kalkmak için çaba sarfetse de, başaramadı.Kadın ayak ucunda kıvranan adama hala buz gibi bir suratla bakıyordu. Cafer başını çevirdiğinde onu gördü.Şabanın elinde ki bıçak son gördüğü sahneydi..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |