Değişim dışında hiçbir şey sürekli değildir. -Heraklitos |
|
||||||||||
|
Üzerinde yapraklar olan zarif işlemeli yüzük, ahşap masanın üzerinde boynu bükük yatmaktaydı.Yanında bulunan kül tablasında onlarca sigara, küllüğü alabilitesinden fazla doldurmuştu. Yarım kalmış bir fincan kahve, bir kaç ıslak selpak. Yanmakta olan mum, kalan son ışıklarını geceye inat yansıtmaktaydı. Kapalı perdelerin arkasında, gecenin dolunayla sağladığı şehvete inat, sessizlik hakimdi. Kol saati, koldan yoksun 02.00’yi göstermekteydi; yanında ayak bileğini süslemesi gereken bir hal hal durmaktaydı. Hepsi ait oldukları bedenden uzaktılar. Bir çift göz masanın başında durmuş, bu garip manzarayı izlemekteydi. Elinde olmadan gözleri doldu. Büyük bir sevdadan geriye neden hep küçük şeyler kalırdı?! Etrafa bakındı, en azından bir resimleri olması lazımdı, bu manzarada tek eksik onlardı, aşklarından geriye en azından bu aşkın var olduğuna dair bir resim kalmalıydı. Malesef yıkılıp dökülen evde tek bir resim kalmamıştı; muhtemelen bir cinnet anında hepsi çöpü boylamıştı. Bilgisayar! Evet, en büyük sırlarının ortağı bilgisayamayanı...onda mutlaka saklı bir şeyler vardır. Üzerinde onun aldığı lambanın bulunduğu sevgili dostunu açtı özenle...Odada ortamın romantizmine ters düşen ve intikam çığlıkları atan şarkılar çalıyordu. Nedense duygularını hep tersten anlatırdı...Direkt söylemek ona göre değildi. Zayıflığından,zayıflıklardan, hüzünlerden nefret eden bünyesi, en aşık olduğunda bile hırçınlıkla ortaya çıkardı. Tarzı buydu, öyle derlerdi, sertti...Ağlamayı unutalı uzun zaman olmuştu. Bir gece gökyüzüne bakıp yemin etmişti, bir daha asla ağlamayacağına dair...Elinden geldiğince tuttu sözünü demek yalan olacak; bir daha canı ağlamak hiç istemedi ki...Bu kelimenin anlamını ,ortaya çıkış nedenini bile o çok maskeli yüreği unuttu,unutturdu. Bilgisayarı büyük bir çabayla açıldı. Ne de olsa bunca hayatı saklamaktaydı. Bakındı, aradı, hayır, sadık dostu saklamak istememişti geçmişine dair tek bir resim. Aslında onun suçu da değildi, cinnet anının bir aşamasında mutlaka resimleri de yok etmişti, çamur atmaya gerek yoktu. Sonuçta o dostta olsa bir makineydi ve onun isteği dışında bir şey yapmazdı. Ama keşke biraz duygu çipi olsaydı, o zaman belki...Belki “Yapma!” derdi...”Yapma, bir gün bakmak için, dönmek için gülümsediğin günlere lazım olacak sana onlar...” Ama teknoloji henüz o aşamaya gelmemişti. Saate baktı, onun yılbaşı hediyesiydi bu...Aslında en çok ilk kez İstanbul dışına çıktıklarında ona aldığı bebeği sevmişti. Sapsarı saçlı bir prensesti. Üzerinde çok güzel bir tuvalet vardı, özenle seçmişlerdi bebeği. Bir gün doğacak kızlarına hediye edeceklerdi . Kızları hiç doğmadı, hiç doğmayacak belki de...Aslında o hep bir erkek çocuk istemişti. Bu ülkenin ananeleri dışında yetiştireceği, saygılı, insancıl bir erkek çocuk. Ama sevgilisi bir kız istiyordu, ona benzeyen bir kız. Cıvıl cıvıl, neşeli, gülümseyen,başarılı ve sevecen...O sarı saçlı bebeği, tanıştıkları ve ona aşık olduğu sahilde denize atmıştı, ilk terk edilişinde...İlk terk edilişi...Ne çok terk etmişti onu. Her birinin tarihlerini ezberlemek gibi bir takıntısı olmuştu. Her kavgalarında tarihleriyle yüzüne vururdu onu bırakıp gidişlerini... Her seferinde bin bir yeminle geri dönerdi ama adam...Bu sefer ki başkaydı ama... Dönmesini isteyecek hali bile kalmamıştı. En zor zamanlarını yaşıyordu ömrünün ve o bunu bildiği halde yine de gitmişti. Bir kaç güne kadar döneceğini öyle iyi biliyordu ki...Ama bu sefer içi istemiyordu..Yeniden O’na sarılmayı, kollarında uyumayı, evde birlikte vakit geçirmeyi, tatile gitmeyi, yeniden geçmişi sorgulamayı, mazeretlerini dinlemeyi ve yeniden evlilik planları yapmayı istemiyordu. Herkese yeniden birlikte olduklarını açıklamayı, yeniden acıma dolu bakışlarla karşılaşmayı istemiyordu. Her seferinde onu haklı çıkarmak için kendini ezmekten sıkılmıştı. Adının sadece aşk olduğunu, mantık tanımadığını anlatamadığı için, ona dair güzel şeyler söylemek zorundaydı. Çevresinde tutarlı bir cümle duymadan hayatlarını sürdüremeyen insanlar vardı. Ve onların aşkı tutarsızdı. Her gün insanlar acaba ne zaman ayrılacaklarını konuşurlardı; Oysa onun gözlerindeki tek bir yıldız için dünyayı yakacak kadar sevmişti. Sorgusuzdu aşkı, tüm çektiği acılara rağmen...En rağmen aşk onunkiydi. Yaşadığı herşeye rağmen severdi onu... Ama kalbi soğumuştu bu sefer. Elinde değildi, ne kadar severse sevsin, yeniden aynı şeyleri yaşamaya gücü yoktu. Kendine ilk kez dürüst davranıyordu, hali, gücü kalmamıştı. İtiraf etmeliydi artık, sevgi herşeye yetmiyordu, onu sevmekse hiçbirşeye yetmiyordu. Günler zor geçecekti ilk zamanlar, dost sohbetlerinin tek konusu aşkları olacaktı, teselliler,sana layık değildiler...O bu sözleri duymayı pek istemiyordu, bu yüzden uzak kalmaya çabalamıştı dost bildiklerinden. Onların da suçu yoktu ki, tutarsız olan, bir türlü rayına sokulamayan bir ilişki yaşayan onlardı, dostlarının tek isteği hem onun hem de sevdiği adamın mutlu olmalarıydı. Yeniden dene diyenler bile çıktı, kapısına dayan ve konuş diyenler bile...Ama içi ölmüştü aşka dair.” Rağmen” bir sevgi kalmamıştı. Sevdiği adamı her düşündüğünde eskiden içi sıcacık olurdu, hatalarını bile psikolojik nedenlerle açıklar, onu kendi içinde hemen affederdi. Şimdiyse Freud’un öğretileri yetersiz kalıyordu. Çektikleri bildiklerinden fazlaydı. Artık çekmek,sıkılmak,sorgulamak,konuşmak hatta yazmak bile istemiyordu. Bir gün, bir kavga sonrası gülümsemişti sevdiği adam ona; --“ Seni biraz daha terk etsem kesin kitap çıkarırsın” demişti alaylı bir şekilde... Canı çok yanmıştı aslında, derdini anlayıp çözmek yerine kendisini verdiği, dertlerini paylaştığı yolla alay etmişti. Ve kendini yine her seferinde olduğu gibi kutsamıştı. Belki o gün çekip gitmeliydi ama kalbine anlatamamıştı karşısındakinin ben-ci yüreğini... Belki de ona en çok koyan, uğruna savaş verdiği adamın güçsüzlüğüydü; zayıflıklardan nefret ederdi demiştim ya...Herkese karşı bir amazon edasıyla savunduğu adamın kendisini mahçup etmesini hazmedemiyordu. Oysa ona çok güçlü, çok inançlı, tutarlı, olgun gelmişti ilk günlerde. Erkeklerin aslında 5 yaşında savunmasız ve çıkarcı çocuklar olduklarını unutmuştu. Zora geldiklerinde ne kolay kaçtıklarını yeniden, bu sefer büyük acılar çekerek öğrenmişti. Oysa tek istediği kadınlığını hissetmekti. Korunmak, sevilmek, küçük bir kız yerine konmak istemişti. Hayatın zorluklarını onun omuzunda ağlayarak veya gözlerindeki desteği görerek atlatmak istemişti. Ama her aşkta olduğu gibi, her erkekte yaşandığı gibi gelinen son nokta yine acıydı. Acıyı sevmediği için artık adamını da sevemiyordu. Acıya yatkın bir bünyesi olmasa belki hem kendisinin hem de adamının çektiği acıyı hoş görebilirdi. Ama hayır; zaten zor olan yaşantısına bir de annelik, ablalık gibi misyonlar ekleyemezdi.O, çocuk olmak istiyordu artık, ve bir çocuk acımasızlığı ile kapatıyordu gelen her telefonu, küçük bir oyundu bu; adam arardı ,o telefonu kapatırdı. Adam mektup yazardı o dalga geçerdi. Zamanla alıştı sessiz eve. Tek başına yemek yemeğe.Anahtarla eve girmeye... Şimdi bu büyük aşk dediği şeyden geriye sadece masada gördükleri kalmıştı, herşeye rağmen gözü gibi sakladığı anılar...Onlara her baktığında aynı soruyu soruyordu; --“ Büyük bir aşktan geriye neden hep küçük şeyler kalırdı?!”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ESRA BAYKAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |