• İzEdebiyat > Öykü > Deneysel |
61
|
|
|
|
Babam öldü. O büyük bir yazardı. Şimdi bütün ülke onun ardından yas tutuyor. |
|
62
|
|
|
|
Düşünebilseydi bunları düşünürdü belki ama düşünmek de neydi? iki kelime yan yana, iki cümle üst üste, iki sahne art arda gelemiyordu. |
|
63
|
|
|
|
O yürek çırpıntısını, iç burkulmasını, ağlamaklılığı, birebir ve aynen sevgilide yaratabilecek bir sözcük olmalıydı. Anlamını açıklamaya gerek kalmaksızın, duyan kişide aşkı yaratabilecek bir sözcük. Tanrı’nın yüzüncü adı gibi, aşkın tek sözü… |
|
64
|
|
|
|
gerçeğe mitolojik bir bakış açısı.. |
|
65
|
|
|
|
Eki ceni cetme castın köyde şıktıkları avda yasadıkları... |
|
66
|
|
|
|
Daha çok yaralar alasın diye mi güvenilir insanlara? |
|
67
|
|
|
|
"Söyleyecek Sözü Az Olan Adam" yaklaşık olarak 1997 den beri, aklımda olan üç perdelik bir tiyatro eseridir aslında. Fikir olarak filizlenmesinden bu yana, iki sefer birinci perdesi yazıldı; ancak bir türlü adına yakışan tokluk duygusunu hissettirmedi bana.Derken, derken günlük yaşam ve her zaman baskın olan şiir yazma eğilimi sebebiyle, uzaklarda yatılı okula yollanmış bir evlat gibi,kaldı durdu aklımın bir köşesinde. İnsan gerçekte çok çok zor bir varlıktır bence.Bu dediğim konu olarak insanı işlemek için de, yazdığı şeyin öz eleştiri ve beğenisini yapmak adına da geçerli. Sonuç itibari ile, bir yerinden başlamak gerekiyor. Bugün verdiğim bir karar sonucu, adı geçen eserin eskizlerini; öyküsel formda yayınlamaya başlıyorum. Siz okuyucuya şimdiden, hoşgörüsü için teşekkürü bir vazife bilirim.Zira eskiz okuduğunuzu bildiğiniz için, küçük hataları ve gecikmeleri, anlayışla karşılayacağınız umudu içindeyim.Saygı ve selamlar.. |
|
68
|
|
|
|
Kulübenin içindeki üç güvenlik görevlisi o an kadının yüzüne baktılar. Gördükleri karşısında telaşa kapıldılar. Kadının yüzü kireç gibi olmuştu ve göz pınarları çeşme gibi akıyordu. Ağlamıyor, hıçkırmıyor ama yaşlar yanaklarından aşağıya süzülüp eski ayakkabılarının yanına beton zemine damlıyordu. Kısacası kadın hiç iyi görünmüyordu. Kadının başına bir şey gelirse hapı yutarlardı. Hemen bir sandalye çekip kadını oturttular. Tutanak tutmamız lazım dediler. Sonra seni polise teslim edeceğiz. "Tutun öyleyse," dedi kadın. Hiç alttan almıyordu. Yalvaracak, yakaracak gibi bir hali de yoktu. |
|
69
|
|
|
|
Bizim derginin kuruluş yıldönümü şerefine verilen kokteylde rastladığım delikanlıdan söz etmek istiyorum size, sayın okurlarım. |
|
70
|
|
|
|
O gece deli bir sağanak başladı. Sonbahar için zaman erkendi. Gürgenler tepeden tırnağa yaprak, dağların dorukları yemyeşil çayırlarla kaplıydı. Elmalar kızarmıştı kızarmasına ama henüz ayvalar sararmaya bile başlamamıştı. Yağmur bindirmeden az önce gök çatladı. Yıldırımın yaladığı orman ürperdi. " |
|
71
|
|
|
|
Birileri için çok eğlenceli birileri için iyi bir anlatı konusu arkadaş ortamında şu ünlü milli olma durumunu senin ruhuna bıraktığı derin izleri bilmeksizin anlatacak...
|
|
72
|
|
|
|
HEY, PŞTTT! SANA SÖYLÜYORUM BEYOĞLU, ELOĞLU BANA BAK?! |
|
73
|
|
|
|
Bu nasıl cezaevi, isteyen herkes buradan kaçar?
- Ben geldiğimden beri hiç kaçan olmadı.
- Duvar yok, parmaklık yok, kaçmak isteyeni kim durdurabilir ki?
- Kimse durdurmaz. Durdurmaya bile çalışmaz. İsteyen kaçar. Ama kaçan bütün |
|
74
|
|
|
|
Hoşgeldin bitanem. Dünyama mutluluklar getirdin, gülüşler, sürprizler, umutlar getirdin. Senin kadar güzel , senin kadar heyecan verici kaç konuk ağırlayabilir ki insan? |
|
75
|
|
|
|
muebbetmuhabbet.com adlı sitenin üyesi olan iki kafadar, site forumlarının dar kalıplarını yırtarcasına, doğaçlama bir hikaye yazmaya karar verirler. Yazarlardan "hoverkraft" olanın askere gitmek zorunda kalması ile yazının bitirilmesi bana, juanjuan'a kalmıştır. |
|
76
|
|
|
|
İçimdeki ses hep konuşur çünkü. Kendimi bildim bileli, ne iş yaptığıma aldırmadan kulağıma anlatır da anlatır öykülerini. Benim dışımda, farklı bir bendir o. Ukaladır biraz, küstah daha doğru olur sanırım. Ne iş yaptığıma, kiminle konuştuğuma aldırmaz, bildiğini okur. Ah, ne alçaktır o, patronumla konuşurken müstehcen hikayeler anlatacak kadar hem de. Bir kulak kabartsam o anda ona, yüzüm kızararak dinlesem onu, işimi de kaybederim, arkadaşlarımı da. Herkes hakkında bir fikri vardır çünkü. Özellikle de benim görmeyi tercih etmediğim huyları hakkında. Dedim ya, küstah ve cesurdur, kaybetme korkusu yoktur. |
|
77
|
|
|
|
Yaşamdaki basma kalıp düşüncelere topluma başkaldırı... |
|
78
|
|
|
|
Ahh İsmail ah. Nasıl oldu bu, daha dün bilemedin bir önceki gün her zamanki kendine has efendi halinle; Nasılsın abi deyip hatırımı sormuştun, şimdi kim her zaman kahvehanenin hep aynı köşesinden bana hal hatır soracak. Yaşça benden büyük müydü, yoksa küçük müydü ne fark eder. Efendi bir adamdı. Ah İsmail ne âlemi vardı ani bir kalp krizine yenik düşmenin. Önceden yokmuş kalpten sıkıntısı. Hatta hiçbir derdi tasası. Hani dünya yansa umurunda bile olmazmış. Ne zaman sevdalanmış eski mahallesinden bir kıza. Vermemiş ya kızın babası işin, gücün yok diye. Ne yapsın öldürsün mü adamı. Belki bir gün yumuşar verir kızı diye beklemiş. O beklerken kızı başkasıyla baş göz etmişler... |
|
79
|
|
|
|
Deneme türünden bir öykü... |
|
80
|
|
|
|
Tebbessümüne inşirah içirilmiş çocuklar şaşkınlıkla bakardı bu hale kapı aralıklarından... Fakat şu aşikardı ki, herkesin içindeki karanlık aydınlığını arıyordu. Aranıyorsa bulunacaktı elbet. Bazılarımız pusuda gözlüyorduk aydınlık arayan karanlığımızı. Pütürlü soru işaretleri törpülüyordu hakikatin önündeki duvarı inceden inceye. Yeni anlamlar yumuşak dokuyu geçip, aklın sinir uçlarına dokunup kanatıyordu. |
|