"Gülün dikene katlanmasý onu güzel kokulu yaptý." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Muhtemelen ilk insan ve onun yanýndakiler bu bebeksi harflerden müteþekkil bir dili konuþuyorlardý..Bu dil basit bir dil gibi görünse de bütün dünya dillerini de içinde barýndýran çekirdek bir dildi..Fakat þunu da söyleyelim yanlýþ anlaþýlmamak için.Biz hiçbir çalýþmamýzda þöyle bir görüþ öne sürmüyoruz: “Bütün dünya dilleri Türkçe’den türemiþtir” demiyoruz.Yani vaktiyle dilimizdeki Arapça, Farsça ve diðer yabancý kelimeleri içimize kolayca sindirebilmemiz için geliþtirilmiþ olan Güneþ Dil Teorisinin “bütün dünya dilleri köken olarak Türkçe’den gelir.” þeklinde ifade edilebilecek teoriyi savunmuyorum.Ancak onun da bir gerçeði ifade ettiðini, bu gerçeðin de “bütün dünya dillerinin ortak bir kökenden geldiði” gerçeði olduðunu sýklýkla ifade ediyorum. Ýlk dünya dilinin Türkçe ya da baþka bir dil olduðunun kesin bir þekilde bilinebileceði görüþüne katýlmýyorum çünkü Türk diye anýlan ulusun bir milletleþme serüveni vardýr her millette olduðu gibi..Bir topluluðun milletleþmesi de hemen olmamaktadýr.Ýlk insanýn yaratýldýðýný düþünelim..Muhtemelen bu insanýn milliyeti sadece insanlýk idi.Ýblisle adem’in ilk mücadelesi de bunun bir göstergesidir..Herhalde ilk ulusun ya da boyun oluþmasý için en az bin yýl geçmesi, bu ilk insanlarýn topluluklar halinde yeni coðrafyalarda yaþamaya baþlamalarý hatta deðiþik inançlarý benimsemeleri gerekecektir..Zira bir topluluða ulus diyebilmemiz için onun alternatifi olan topluluklarýn da olmasý gerekir.. Vaktiyle Japonlar dünyayý sadece kendi adalarýndan ibaret biliyorlardý..Bu durumda Japonlar ulus deðillerdi.Fakat onlar dünya insanlarýnýn da varlýðýný hissettiler o zaman bir “ulus” olduklarýný anladýlar..Bu örneði daha belirginleþtirelim..Ýlk insan topluluðu ayný coðrafyada yaþýyor, ayný dili konuþuyordu..Elbette lehçeleþme yer yer oluþmaya baþlamýþtý ama bu insanlar tek bir dil konuþuyorlardý.Ýnançlarý, gelenekleri de birdi.Alternatifleri olan bir baþka topluluk yer yüzünde yoktu..Bu nedenle bu topluluða biz “ulus” diyemeyiz..Bu topluluk olsa olsa “saf bir insan topluluðu” idi..Ýlk “insan topluluðu” ulus bile deðilken onun konuþtuðu dili “ herhangi bir ulusun dili” olarak adlandýrmamýz ne kadar doðru ve tutarlý olabilir? Bugünkü anladýðýmýz manada milliyeti olmayan bir insan topluluðu vardý o dönemde..Fakat zamanla göçler baþladý..Bu göçler de elbette öyle geliþi güzel olmuyordu..Kuþlarý ve bazý hayvanlarý göçe sürükleyen iç güdüsel kamçýlar benzeri içsel etkiler, ilk insaný ailesinden, yurdundan, coðrafyasýndan koparttý..Ýlk insan, bu göçleri yapmaya zorunluydu..Çünkü büyük bir plan vardý ve bu plana göre mesela Türkiye devletinin þu Anadolu topraklarýnda bugün var olacaðý, Afrika’da bugünkü devletsel ve toplumsal yapýlanmanýn oluþacaðý, Ýbranilerin nerede yerleþmesi gerektiði, Türk milletinin nerden varlýk sahnesine çýkacaðý, Amerika’nýn ne zaman keþfedileceði; bütün bunlar ve daha fazlasý öngörülmüþtü..Ýþte dillerin oluþmasý ve baþkalaþmasý da bu planýn küçük bir parçasýydý..Ama etkileri çok büyük olan küçük bir parçasý.. Bugün yer yüzünde kullanýlan yazý sistemlerinin bile Fenike gibi ortak yazý sistemlerinden türediði bilinen bir gerçektir.Hatta ilk baþta harflerin þekillerinin insanlarýn iliþki içinde bulunduðu varlýklara benzetildiði de bilinen bir gerçektir.Göktürk yazýsýnda “ka” harfi “ok” þeklindedir..Çünkü “ok” kelimesi “ka” sesini ifade eder..Yine “be” harfi “ev” þeklindedir..Bildiðimiz gibi “ev” kelimesinin aslý “eb” kelimesidir..Göktürk alfabesinde “eb” þimdiki “be” harfine karþýlýk gelir..Bu da gösterir ki eski Türkçe’de harflerin okunuþlarý bugünkü Anglo-Sakson kökenli dillerde olduðu gibidir..Örneðin, bizim bugün “ne” þeklinde telaffuz ettiðimiz harfi Ýngilizler “en” þeklinde, “re” þeklinde telaffuz ettiðimiz harfi “er” þeklinde telaffuz ederler..Ýþte Göktürkçe’de de harfler baþlarýna bir ünlü getirilerek telaffuz ediliyordu..Dillerin arýzi vecheleri diyebileceðimiz bu yönlerinde bile bu denli benzerlikler ve ortaklýklar görülmesi de gerçekten ilginçtir..Bu ve benzeri arýzi ortaklýklar ise cevherdeki, özdeki o müthiþ kökendaþlýðýn yansýmasýndan ibarettir. Þu maðara resimlerini bir hatýrlayalým.Nereye gidilirse gidilsin; ilk insanýn çizdiði þekiller bile birbirleriyle benzerlik göstermektedir.Bu þekilleri ilk (ilkel) yazý olarak kabul edersek, ilk insanýn yazý sisteminde, kullandýðý harflerin bile ayný olduðunu açýkça görürüz..Demek ki bu insanlarýn ortak bir atadan geldikleri ve beraberlerinde tüm ortak unsurlarýný da gittikleri yerlere götürdükleri görülmektedir.Hatta bu ortaklýðý ilk insanlarýn farklý coðrafyalarda olmalarýna raðmen kullandýklarý aletlerde, anlattýklarý efsanelerde, danslarýnda, müziklerinde ve daha pek çok özelliklerinde de görmekteyiz.Ýþte dil de bu insanlarýn beraberlerinde götürdükleri ortak unsurlardan birisidir..Dillerin bu denli baþkalaþtýðý ve birbirinden farklýlaþtýðý hatta binlerce farklý dilin var olduðu günümüzde, bütün dünya dillerinin az iddialý çalýþmalarda on iki dil ailesine kadar indirgenmesi (Merrit Ruhlen) daha cüretkar çalýþmalarda ise bu dil ailelerinin daha az sayýlarla ifade edilmeleri gösterir ki, dünya dilleri aslýnda ortak bir kökenden gelmektedir.. Dillerin nasýl farklýlaþtýðýný ve tek bir kökenden nasýl baþkalaþtýðýný açýklamak için bazý deneyler de uyguladým kendi çapýmda.Hepinizin bildiði “kulaktan kulaða” diye adlandýrýlan o oyunu öðrencilerime oynattým..Yani onlar bir yerde bu dil olayýný anlamam için birer denek olmayý gönüllü olarak kabul ettiler bu oyunu oynayarak..Öncelikle ön sýrada oturan bir öðrencinin kulaðýna bir kelime fýsýldadým.Bu kelime kulaktan kulaða dolaþtý ve farklý bir kelime olarak karþýma çýktý..Örneðin “kelebek” kelimesi “kelle paça” kelimesine dönüþmüþtü bir keresinde..Elbette bu bilinen ve de yaygýn bir oyundu.Dildeki baþkalaþmalarýn anlatýmý için de örnek gösterilen bir oyundu..Her denememde ilk söylenen kelimenin ya düzensiz ya da düzenli bir biçimde deðiþime uðradýðýný gördüm..Yaptýðým incelemeler ve araþtýrmalar neticesinde bu baþkalaþmalarýn bir; öðrencinin kiþisel yetenekleriyle ilgili (duyma, algýlama, düþünme, hayal gücü vb…) ikinci olarak da dýþ etkilerle (gürültü, öðretmenin varlýðý, akýlda kalan bir þarký sözü, yabancý bir dilin etkisi, savaþlar, bir ulusun hakimiyeti altýnda kalmak, gece izlenmiþ ve etkisinde kalýnmýþ bir film vb.. ile) yakýndan ya da uzaktan alakalý olduðunu gördüm..Bu otuz kiþilik sýnýf ölçeðinde uyguladýðým bu deney, bin kiþilik bir topluluk ölçeðinde uygulandýðýnda kelime düzeyinde daha büyük deðiþimlerin yaþanacaðýný tahmin etmek güç olmasa gerek..Bir de bu kiþiler kendi aralarýnda kelimelerin baþkalaþmalarýna sebep olduklarý gibi, onlarýn soylarýndan gelen nesiller de kendi aralarýnda bu kelimelerin baþkalaþmasýna öncülük edebileceklerdir.Aradan bin yýl geçtiðinde ise diller bambaþka þekillere bürünebileceklerdir..Bu þekilde pek çok farklý dil, lehçe oluþabilecektir..Ancak bütün bu farklýlaþmalarýn ve de deðiþmelerin varlýðý da bize en baþtaki o sade ve tek dilli dönemi hatýrlatacaktýr.. Hatta günümüzde globalleþme çalýþmalarý, tek bir ortak dile, tek bir ortak devlete doðru gidiþ meyli, aslýnda bir “baþlangýça dönüþ” hamlesidir..Hatta globalleþmeye karþý çýkan çevrelerin de ayný mahiyette ama “kapitalizmsiz tek bir vatan, tek bir millet, tek bir dil olmalý” tarzýndaki düþünceleri de bu asla, ortak kökene dönüþ arayýþýnýn bir göstergesidir..Bir alabalýk nasýl ki derenin akýþ yönünün tersine yüzmek pahasýna, doðduðu anavatanýna, kökenine iç güdüsel olarak dönmek zorunda olduðunu hisseder ve o köken mevkiine döner. Bunun gibi de insanlýk, aslýnda her þeyin ortak olduðu o ilk insanlýk günlerinin, kendi þuuraltýna genetiksel olarak kayýtlý hülyasýna doðru koþmaktadýr..Hatta dinler de getirdikleri “inanç” kavramýyla bu “tek” millet bilincini farkýnda olunmasa da binlerce yýldýr canlý tutan tetikleyicilerdir. Bahsettiðimiz bu köken dilinin mahiyetini ise þu anda tam manasýyla bilememekteyiz..Bilim adamlarýna düþen; bu karanlýk noktalarý aydýnlatmaya çalýþmak olmalýdýr..Ýþte biz de çalýþmalarýmýzda; dilbilimcilerimizin, dünya bilim adamlarýnýn ilgilerini, bu karanlýk noktalara çekmeye talibiz..Zira doðrularý sadece biz bulalým diye bir endiþemiz yoktur.Ancak gençlerimizi, insanýmýzý, bilim adamlarýmýzý bu alanda düþünmeye, araþtýrmalar yapmaya zorlama gibi zor bir görevi omuzlanmýþ bulunuyoruz..Þimdi bu sorumluk duygumuzun bir gereði olarak ilk insanlýk dili ile ilgili keþfettiðimiz bazý bulgularý ya da geliþtirdiðimiz bazý düþünceleri sizlerle paylaþacaðýz. “Adem ve Havva Dili Teorisi” diye adlandýrdýðýmýz bir görüþümüzden bahsedeceðiz.Az önce bahsettiðim gibi bilim adamlarýnýn çoðunluðu son zamanlarda gen bilimindeki ilerlemelerin de etkisiyle insanlýðýn “ortak bir diþi ve erkek” atadan geldiðini kabul etmektedirler.Bu gerçeði ise binlerce, on bilerce yýl öncesinden dinler ortaya koymuþtur..Þaþýrtýcý bir þekilde pek çok gerçeði binlerce yýl öncesinden bildiren kutsal kitaplar, pek çok alanda olduðu gibi ilk insanýn oluþumu konusunda da bize yol gösterici olmaktadýrlar..Biz kutsal kitaplarýn Ýlahiliðini ya da gökselliðini bu yazýmýzda tartýþma konusu yapmayacaðýz..Onlarý bilimsel bir referans olarak kabul edeceðiz..Bu kutsal kitaplarýn en eskilerinden olan Tevrat’ta ve daha sonralarý da Ýncil, Kur’an gibi kutsal kitaplarda adý geçen Adem ve Havva isimlerinden yola çýkacaðýz.Ýlk insan hakkýnda bu denli iddialý konuþan en eski ve ilk insana en yakýn yazýlý metinlerden biri olarak gördüðümüz Tevrat’taki bu birkaç kelimeyi inceleyeceðiz.Bu iki ismin ilk insan tarafýndan kullanýlmýþ sesleri içerebileceðini kabul edeceðiz öncelikle.. A-D-E-M-H-A-V-V-A elbette bu yazdýðýmýz kelime sitillleri Kur’an’daki seslerden oluþmuþtur..Bu isimlerin Ýbraniceleri de çok farklý deðildir aslýnda.. A-D-A-M- E-V-A ya da H-E-V-A Bu kelimeler isim olarak ilk insana verilebildiyse demek ki ilk insan bu kelimeleri oluþturan sesleri çýkarabiliyordu.. Bu kelimelerdeki seslere bir dikkat edelim: A= Düz, geniþ ve kalýn bir ses… D=Diþsi, kapalý bir ses E=Düz, geniþ ve ince bir ses. M=Dudaksý, kapalý bir ses.. Temel mantýk olarak Adem kelimesinde kullanýlan seslerin en azýndan birinin erkeksi birinin de diþil olduðunu kabul edeceðiz.. D=Erkeksi bir ses M=Kadýnsý bir ses D= + M= - Demek ki diþsi ses olan D sesi erkeksiliði M sesi de diþiliði temsil ediyor.Demek ki Adem’de diþilik ve erkeklik ve diðer bütün zýtlar potansiyel olarak mevcuttu.Erkekliðin en ileri düzeyinde D sesi, aileye baþlangýç düzeyinde ise B, M sesleri gibi dudaksý sesler daha belirgindir.Burada erkekliði cinsel bir kavram olarak görmüyor zýtlýklarýn en celalli kýsmý olarak görüyoruz.Diþillik için söylediklerimizde de cinselliði ifade deðil negatifliði ya da Ying’in Yang’ýný ifade etmeye çalýþýyoruz.Hatta Kurân diliyle ifade edilen Adem kelimesindeki ae zýtlýðý da bu kelimede çekirdek olarak zýtlýklarýn cem olduðunu ispat eder..Havva kelimesine baktýðýmýzda ise H=Boðazsý, akýþkan V=Dudaksý, akýþkan… Diðer ünlüleri az önce incelediðimizden þimdi incelemeyeceðiz..Baþtaki h sesinin sonradan oluþmuþ bir ses olduðunu var saysak da deðiþen bir þey olmayacak..V sesi bildiðimiz gibi Adem kelimesindeki M sesiyle akrabadýr..Önce M sesi ya da B sesi oluþur, daha sonra bu sesler V, F gibi seslere dönüþürler..Bu durumda asli M sesinden türemiþ olan V sesi Havva kelimesinde ortaya çýkmaktadýr..Bu V sesi diþil bir ses yani dudaksý bir ses olarak bizim görüþümüzü ispat etmektedir.V sesi diþildir ama bir o kadar da erkeksidir..Zira M sesinden türemiþtir..Aslýnda diþillik ve erillik bu noktada iç içe girmiþtir..Bu da aslýnda “insan” denilen varlýðýn ayrýmýnýn onun cinsiyetinden deðil de yapýp edebildiklerinden, çalýþmasýnýn derecesinden, ilminden ve benzeri kesbi yönlerinden kaynaklandýðýný ortaya koyar..Bu da apayrý bir konu olduðu için bahsimizden hariçtir. Bu Adem, Adam, Edým ve benzeri þekillerde telaffuz edilen kelime, köken olarak hangi kelimeden gelmektedir sorusu kafayý kurcalayabilir..Eðer bu kelimenin –em bölümü diþiliði temsil ediyorsa ki aslýnda Babil dönemindeki varlýklara çift isimler verilmesi geleneðinin ta ilk insana ulaþtýðýný da ispat edebilir bu..Ad bölümü de erkeksi bölüm olabilir..Tabii ki bu sadece bir iddiadýr, tahmindir..Bu yazýmýzýn bu gibi bölümleri de “deneme” olarak algýlanmalýdýr.. Havva bir kadýn olarak karþýsýndaki erkeðe Adem ya da Adam diyerek seslenmektedir..Bu kelimeyi söylemek için önce aðýz geniþçe açýlýr alt diþe yakýn olan dil “d” sesiyle birlikte üst dile deðer sonuçta da kelime dudaklarda biter “m” sesiyle…Kendinizi su içerken ya da bir lokmayý yerken düþünün Adem, Adým, ya da Edým benzeri bir ses çýktýðýný fark edeceksiniz..Bu sesler açýkça yutkunma sesleridir..Havva bu sesleri çýkarmakta çok zorlanmamýþtý herhalde..Onlar elbette gündelik hayatta yemek yiyorlar, su da içiyorlardý..Aslýnda Havva’nýn bu yutkunmasý; onun Adem’e yemek gibi, su gibi ihtiyacý olduðunu, Ademsiz gayet güçsüz, zayýf olacaðýný ortaya koyar..Sondaki m sesi de tüm dudaksý seslerde olduðu gibi “sevgiyi” de ifade eder. Adem ise eþine Havva diye seslenerek nefes alýp verirken çýkarýlan tabii sesin bir taklidini ortaya koyar gibidir.Demek ki Adem de eþine havaya, nefese ihtiyaç duyduðu gibi muhtaç olduðunu ifade ediyor..V sesi de dudaksý bir ses olarak onun eþine olan sevgisini ortaya koyar.. Demek ki bu örneklerdeki ve benzeri sesleri çýkarabilme kabiliyeti insanoðluna yaratýlýþtan verilmiþtir..Kediler “miyav”, köpeklere “hav”, koyunlara “me” detirten, onlarýn bazý sesleri çýkarmalarýný saðlayan çevresel faktörlerden çok öte iç güdü denilen ve mahiyeti bilimce bir türlü açýklanamayan etkiler vardýr..Ýþte bu sevk-i tabii ya da sevk-i ilahi diye adlandýrýlan etkiler sayesindedir ki ilk insan en az 9, 10 sesi çýkarabiliyordu bebeklerde olduðu gibi.Ýlk dil de zaten onun çýkardýðý bu ilk seslerin çeþitli þekillerde kombinasyonundan oluþuyordu..Bu ilk dille bir kere Ad sesini erkek, güçlü varlýk için kullanan Havva daha sonra tüm güçlü ve erkeksi varlýklar için de Ad sesinden türeyen kelimeler oluþturacaktý..Havva’nýn çocuklarý da onun öðrettiði bu dil sayesinde birbirleriyle anlaþabileceklerdi. Þimdi þu andaki dünya dillerinden bizi bu Adem ve Havva-Eva kelimelerine götürecek örneklere bakalým. Öncelikle büyüklüðün, güçlülüðün en üst makamýnda bulunan Ýlah kavramýný karþýlamak için dünya dillerinde kullanýlan kelimelere bir bakalým: Go(d)=Ýngilizce (T)engri=Türkçe (D)ei=Latince Hu(d)a=Farsça Eha(d) Ka(d)ir Same(d) (T)eala=Arapça (D)ingir=Sümerce A(d)on=Ýbranice Ýlah kelimesini karþýlamak için çeþitli dillerde kullanýlan bu kelimelerdeki bilhassa “d, t” diþsi seslerindeki benzerlik bu kelimelerin Adem kelimesindeki “d” diþsi sesini içermeleri bir tesadüf olmasa gerek.. Erkeksilikleri ile daha belirgin olan kelimelere bir bakalým: Dady=Ýngilizce (Baba) Dede=Türkçe (Baba, Büyük Baba) Father=Ýngilizce (Baba) Peder=Farsça (Baba) Brother=Ýngilizce (Erkek Kardeþ) Ata=Türkçe (Baba, dede) Ced=Arapça (Dede) Birader=Farsça (Erkek Kardeþ) Zad= Farsça (Oðlan çocuk ) Bu ve benzeri kelimelerdeki “d, t” diþsi seslerinin benzerliði de bu “d” sesinin erkeksiliðini bize hatýrlatan müstesna ortak dil kalýntýlarýndan bazýlarýdýr..Hatta Türkçe’mizdeki Dað, Deniz, Taþ gibi celalli varlýklara verilen isimler de ortak bir dil mantýðýnýn izlerini taþýr gibi gözükmektedir. Dünya dillerinde dudaksý sesler de genel itibariyle diþiliði ifade eden sesler gibi gözükmektedir.Ýlk ortak dilde bu Eva kelimesinden mülhem olarak diþil varlýklarý ifade etmek için “M, V” benzeri dudaksý seslerin kullanýldýðý bilinmektedir..Belki de bebeðin “emme” eyleminin bir nevi taklidi yoluyla çýkarýlan; “annemsi” ve “kadýnsý” kavramlarý ifade etmek için kullanýlan “m” sesine dünya dillerinde belirttiðimiz ölçüler ýþýðýnda sýklýkla rastlamaktayýz. Ümm=Anne (Arapça) Mam=Anne (Ýngilizce) Mother=Anne (Ýngilizce) Mader=Anne (Farsça) Aba=Anne, Abla (Türkçe) Bibi= Hala (Türkçe) Umay=Tanrýça (Türkçe) Women=Kadýn (Ýngilizce) Meme=Meme (pek çok dilde) Em-=Emme fiili..Türkçe’de ve diðer dillerde kadýnlarla ilgili olarak kullanýlan pek çok kelimede bu dudaksý seslere bilhassa da “m” sesine rastlarýz.. Adem kelimesinin sonundaki “m” sesi gibi dudaksý seslerin erkekler için de hususileþtiði görülmektedir..Bu sesin erkeksi bir yönünün de olduðu bu örnekle ortaya çýkar: (B)aba=Türkçe (Baba) (B)ava=Farsça (Baba) (P)apa=Latince (Baba) (B)irader=Erkek kardeþ (Farsça) (B)rother= Erkek Kardeþ (Ýngilizce) E(b)u= Baba (Arapça) A(b)a=Baba (Aramice) (B)en=Oðul (Ýbranice) (B)in=Oðul (Arapça) (B)ar=Oðul (Aramice) (P)ir=Ýhtiyar erkek (Farsça) (F)ather=Baba (Ýngilizce) (P)eder=Baba (Farsça) (B)ey=Erkek büyük Bütün bu kelimelerdeki bpf seslerindeki ortaklýk, manadaki yakýnlýkla da birleþince bizi ortak bir dile taþýmaz mý?Bilhassa b sesi ve onunla akraba olan p ve f sesleri erkeksi kavramlarý ifade için seçilmiþe benzemektedir..Ancak yine bir dudaksý ses olan M sesi ize az önce verdiðimiz örnekler de gösteriyor ki diþil varlýklarý karþýlamak için kullanýlan bir ses olmuþtur ilk dünya dilinde.. Bugün dünya dillerinde sevme fiilini ifade eden kelimelerde de bir benzerlik göze çarpar: Se(v) Lo(v)e Hu(b) Lie(b)e (B)use=Öpücük (Farsça) Ö(p)=Türkçe (M)aç=Farsça (öpme) ve benzeri örneklerden sevgi onla ilgili pek çok kavramýn da dudaksý seslerle ifade edildiðini görürüz..Bu da ilk dünya dilinde bu tarz kelimelerin ortak olduðunu gösteren ayrý birer delil olarak belirmektedirler.. Bu verdiðimiz örnekler meselemize bir baþlangýç olmalarý açýsýndan yeterli gözükmektedir..Fakat bütün dünya dilleri bilhassa Afrika, Avustralya vb. kýtalarda yaþayan yerli halklarýn dýþ etkilerden daha az etkilenmiþ dilleri ciddi çalýþmalarla incelenmelidir..Bu dillerde de bizim savlarýmýzý destekleyecek deliller bulunabilir.. Biz çeþitli imkansýzlýklardan dolayý bu dillere ulaþamasak da onlarda da diðer yaygýn dünya dilleriyle benzer pek çok kelimenin, kuralýn var olduðunu bugüne kadar yaptýðýmýz çalýþmalarýn tutarlýlýðýna dayanarak söyleyebiliriz..Ancak bilimsel olarak bu görüþümüzü ispat etmek için o dilleri; ses yapýlarýndan tutun da cümle kurulumlarýna kadar incelememiz gerekmektedir.Bu imkaný elde ettiðimiz anda bu alandaki buluþlarýmýzý da güzel ülkemiz Türkiye’mizle ve onun güzel insanlarýyla paylaþacaðýz diðer görüþ ve savlarýmýzý paylaþtýðýmýz gibi.. Umarýz dünya insanlarý “ilk insan topluluðunun” o samimi, katýksýz birlikteliðine ulaþýr bir gün..Bu birliktelikte ise bütün uluslar getirmiþ olduklarý farklýlýklar ile o “insanlýk topluluðunu” zenginleþtiririler.. Kim bilir belki güzel dilimiz Türkçe de mantýklý ve formülize edilebilir yönleriyle, o “insan topluluðu” tarafýndan “biliþim dili” olarak kabul edilir bir gün.. Kim bilir belki de o gün, çok yakýndýr!
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Oðuz Düzgün, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |