|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Deneme > Düşler |
21
|
|
|
|
Yaşam sana bir hediye vermedi desem yalan olur Zézé, yaşam sana bir hüzün hediye etti. Senin payına düşen buydu... |
|
22
|
|
23
|
|
|
|
Daha ilk günden ısınmıştım sana,sanki gökyüzüm sen,yağmurlarım sendin,düşmeden içimdeki yalnızlığın kumsallarına.Denizleri senin için renklendirdim ben,bulutları senin için yakaladım. Sanki en ufak bir rüzgarda savrulacak gibi değildim uykusuzluklarına... |
|
24
|
|
|
|
benim kulağımda düdük sesi!. |
|
25
|
|
|
|
Tanıdık tanımadık herkese bir merhaba sunmak.
Selamsız geçip gitmek, burnumuzu mu büyütecek sanki.
Biraz da meyveli ağaçlar gibi başımız aşağıda olsa.
|
|
26
|
|
|
|
Gözlerimin görebildiği yere kadar sindiriyorum içime, görkemi başka, ışığı başka, büyüsü başka... Bazen mavi, bazen kızıla boyanır, gece ise düş gezginlerinin mekanı... Gök deriz, gökyüzü deriz, bir şehir; insansız, asılı gümüşlerden, renkten, ışıktan örülü. Gümüşler bazen yalnız, bazen dost canlısı... Öyle bir dizayn, kusursuz, kendi kendini var ettiğine inanmak zor... Orası temiz, çoğu zaman sessiz, acısız, ağlayışsız, aldanışsız... Her şey birbiri için var, birbirini yok etmeye güdülenmemiş, öldürmemiş, öldürememiş...
|
|
27
|
|
|
|
Göz yaşlarımı biriktiriyorum...İlerde kendime, sularında çırılçıplak yüzebileceğim bir göl yapacağım.. |
|
28
|
|
|
|
Bu yüzdendir ki,
Ege sahillerinde yaban gülleri her dolunayda açar,
ormanlardan çigan müziği sesleri gelir.
Egenin sularında her günbatımındaysa,
bir çirkin çingene kızının hayali belirir, ve bu hayal bulutlara vururdu... |
|
29
|
|
|
|
Birden düştü yüreğine ılık ılık bahar taneleri.
Kuşların cıvıltısı içini kıpırdattı, bahar gelmişti yüreğine
Filizlenmiş hayalleri karşısındaydı artık, göz göze bakarken ne olduğunu
Anlamadan hayatın en büyük günahını işliyordu.
Artık dünya yoktu, evren yoktu, benlik yok…
|
|
30
|
|
|
|
İmkansızlıgı sevdim. Gözlerindeki nemin saflığını, gözyaşların duruluğunu ve iki dudağın arasında hayata hediye ettiğin nefesini sevdim. |
|
31
|
|
|
|
geçmişten don diksek, sığmaz kıçımıza... |
|
32
|
|
|
|
Bir bütünün iki parçası sanki... Birinin yanında yer almak ikisinin arasında kalmak demek gibi |
|
33
|
|
|
|
Evet bu satırları telefonumun word dosyasına yazarken, şöyle bir yerdeyim -yerin tasvirine geçmeden önce, zamanı da yazmam gerekeceğini önce düşünememiştim-. Şimdi, ilk cümlemi yazdıktan sonra hatırıma geldi: Telefonumun saati öğleden sonra dördü gösteriyor. Karşımda Yassı ve Sivriada bana bakıyor. Yassı ve Sivriada için wiki hazretleri: “Demokrasi ve Özgürlük Adası ya da bilinen adıyla Yassıada, Marmara Denizi’nde İstanbul’a yakın küçük bir adadır. Biri sivri, diğeri yassı görünümlü olan, birbirine yakın iki metruk adadan yassı olanıdır.” der. İşte bu iki ada bana öylesine yakınlar ki, hani biraz daha genç olsam ya da yanımda sevdiğim ve güvenebileceğim bir can dostum olsa, “Yüzerek gidelim mi?” dese, hiç düşünmeden suya atlar yüzmeye başlarım… Şimdi ben bir kayanın üstünde paçaları sıvanmış bir kot pantolonla oturuyorum. Denize de çok yakınım hani ayaklarımı biraz uzatsam suya değecek. Yassıada’nın kıyılarından itibaren, benim -şöyle bir kara insanı tahmini- iki yüz yetmiş beş adım ötemin yukarısında diyebilirim. O parıltılı bir yere kadar devam ediyor, sonra o pırıltı yavaş yavaş açıklara doğru sönüyor. |
|
34
|
|
|
|
Bir gün size ahlaksız bir teklifle geleceğim elimde papatyalar, teklifin ahlaksızlığına inat dünyanın en masum, en aşk dolu çiçekleriyle... |
|
35
|
|
|
|
"....Mavi bir melek; gizemli beyinin kıvrımlarında dolaşırken hayatın birdenbire değişmesi.
...Uzak yerlerde, farklı dünyalarda yaşayan iki hayat. Biraraya gelince yaşanan mutluluklar, heyecanlar..."
|
|
36
|
|
|
|
Ey muhayyel dilber budama vefasızlığınla cennet sürgünümün dallarını. Beni böyle elleri böğründe bekletme. Şu bereketli ve taze sabahın aşkına. Üçler yediler kırklar aşkına. Ve dahi yaratan aşkına meçhul ve muhayyel ikliminden çık gel.
|
|
37
|
|
|
|
öyle bir dördürdüm ki kendimi; beyaz insan olmuşum!..:)) |
|
38
|
|
|
|
Gittikçe büyüyen parlak yaprakların arasında izliyordu, gökyüzünde devasa sıra sıra gökdelenler. Denizin altında bir tren, karlarda yürüyen bir gemi. Bir çiçek kırmızı, ayın ışığında parlıyor gökte. Bir deniz canlısı yüzüyor, kaldırımların üzerinde hızlıca. Yerin üzerinde dalga dalga sular, kelebekler yerin altında uçuyor. |
|
39
|
|
|
|
Mümkünse bir bahar günü gelmelisin… İllaki Sonbahar… Vakit sonbahara yakın çünkü… Yaz güze açarken kapılarını, gel de gör iadesiz taahhütsüz geliveren mutluluklarımı… Gecikmiş bahar dallarım tomurcuk tomurcuk çiçek açar gelişinle… Gelişinle ilk kez hazan olmayacak baharlarım kızım… Sızılarımın avuntusu olacak gelişlerin ve her kurumuş yaprakta minik ellerin müjdelenecek… Bu solgun mevsime ve daha her şeye inat Umut’un gözleri aydınlatacak günümüzü ve bu Deniz ışıldayacak… |
|
40
|
|
|
|
dilimden çikan ilk sözcük anne....ve ardından gelen sahip oldugum iki güzel kavram aynam ve o |
|
|
|