• İzEdebiyat > Öykü > Fantastik |
181
|
|
|
|
Algılarımız otoriteye tehlikeli gelipte bir algı dairesi kurup algı mükellefi olacağımız fantastik öykümün 2. bölümü... |
|
182
|
|
|
|
Koltuğun üzerinde öylece oturmak bile sorgulamayı çağrıştırdı içinde. Sonra düşündü Zehra Hanım; ne vakit bitecekti bu koca göbekli adamın horultusu diye… Ama bu konunun üzerinde çok da durmadı… Aldı eline örgüsünü, uçları sivri uzunca 2 metal değneğin; örgü şişlerinin birbirine çarpış seslerine aldırmadan, sanki dünyanın en önemli sanat eserini ortaya çıkarıyormuş gibi bir edayla işine devam etti. Birden duraksadı; normalde kulağına hiç değmeyen şişlerin sesleri sanki kafasının içinde çınlar gibi oldu. Ayrışmıştı örgü dünyası kendi gerçekliğinden… |
|
183
|
|
|
|
Saklanıyordu. Ama neden? Kırmızı olmalıydı şimdi. Çok fazla mavi vardı. İyiye işaret değildi. Eski alışkanlıklar... Elinin titremesi hızlanmıştı ve hareketleri de. |
|
184
|
|
|
|
İnsanın tüm unuttukları bir defter vasıtasıyla önüne konulsaydı, ne olurdu dersiniz? |
|
185
|
|
|
|
Hayvan derisi giysili, insan görünümlü bir canlı duruyordu karşısında. Bir süre bakıştılar. Sessizliği, Recon’un dua mırıltıları bozarken, Kapthan: “İn misin-cin misin, nesin sen?” dedi. Sağ elinin ayasını sol göğsüne vurarak “ben Neanım, adım Gezgin Nean” dedi, canlı. |
|
186
|
|
|
|
Normal bir şehir olmaktan farksızdı aslında Antalya... Ta ki Bermuda'lılara kadar, cuma gecesine kadar. |
|
187
|
|
|
|
Kakaolu bacaklar, vanilyalı yüz...Çikolatalı gözler. Buzdan
burun....kakaolu eller
işte Ellenin hikayesi........ |
|
188
|
|
|
|
Alman Bayan Yazar Herta Müller'den ilginç bir öykü daha. |
|
189
|
|
|
|
Yürüyüşlerinden, endamlarından, edalarından alenen belli oluyordu. Tuhaf bir irkilmeyle, keyiflenmeye çalıştığı içkisini dudaklarından çekip acele barın üstüne bıraktı. |
|
190
|
|
|
|
Eros , gözyaşlarından başladı mükemmele, bir kaç damla |
|
191
|
|
|
|
Mucizeler ülkesi de denilebilir... Ülkemizden bahsediyorum. Bana herhangi bir ülke gösterin ki, bizim sabredebildiklerimize katlanabilsin. |
|
192
|
|
|
|
- Güzel abim hadi işine git. Uçağın plakası mı olur? Gövdesinde rakamlar var ama onların çoğu uçarken yerden görünmez. Sen benle kafa bulmuyorsun dimi? Kamera şakası falan olmalı diye kıllanmaya başladım. Etrafa bakındım. Adamın şapkası, yabancılar gibi yanlış tonlama ve yarım sözcüklerle konuşması zaten yetirince ilginçti.
- Seninle niye kafa bulayım. Ben sadece hakkımı arıyorum.
- Seninle bu şekilde anlaşamayız. Sen elbette hakkını aramaya devam et. Beni mahkemeye ver örneğin.
|
|
193
|
|
|
|
'Hayatımda öyle birşey olsun ki herşeye bakışımı değiştirsin ve beni birden olgunlaştırsın' dediğiniz oldu mu hiç... |
|
194
|
|
|
|
İste o görkemli gizemli bana kâbuslar yaşatan ya da rüyamda yaşatmış olan ya da neyse işte o mağaranın sonunda ki ışık görünüyordu. Hızlandım ekip arkamdaydı.
‘’hadi patron az kaldı ‘’dedi Johns
Az kalmıştı evet, ilk adımımı attım dışarı, saatlerin ardından günışığı harikaydı. Dağın bütün oksijeninin içime dolduğunu hissetmiştim. Arkadaşlarda yanıma dizildiğinde şelalelin sesine karıştı kutlamalar ve çığlıklar.
|
|
195
|
|
196
|
|
|
|
Yumurta-pupa-tırtıl veee kelebek. Sancılı bir dönemden sonra 'dünya'denilen yerin nazarboncuğu mavisi göklerine doğru uzanarak çırpmaya başlıyor kanatlarını. |
|
197
|
|
|
|
Kurt bir Merotel’in Recep/siyon/ unda görev almaya kadar yükselmiş. Siyon kardeşleri bunu bağırlarına basmışlar ya gerisi kolay. Basamakları çifter çifter atlayarak yükselmiş. Burada gelen evrak giden evrak, gelir gider, geçer gider işin raconunu öğrenmiş.
|
|
198
|
|
|
|
Karma Şehrin kaderinde bugün ne olduğunu kimse bilemez fakat Juneau’nun kaderi onun hiç de istemediği şekilde ilerliyordu.Dün gece yaşadığı olayların bir kabus olmasını umarak uyandı yatağında ama kabus değildi, hepsi de gerçekti yaşadıklarının.O yaşadığı tabloyu istemeyerek gözünün önüne getirdiğinde, gözlerinde yaşlar biriktiğini hissederek dikkatini başka yöne vermeye çalıştı. |
|
199
|
|
200
|
|
|
|
Juneau , şehrin en çok bu yönünü seviyordu . Koca şehrin her bir santiminde bir tarih yatıyordu . Bu sokaklardan ,caddelerden her geçişinde kendini o zamanlarda yaşıyormuş gibi hissediyor ve efil efil tarih kokan bu yerlerde bir süreliğine kendini kaybediyordu... |
|