• İzEdebiyat > İnceleme > Sanat ve Sanatçılar |
21
|
|
|
|
Birkaç gündür çoğunuzun bildiği meşhur filozof Sokrates’in döneminde kendisini suçlayanlara karşı yapmış olduğu meşhur savunmasını okudum. Bu okumaları öylesine değil kendi dönemini, içinde bulunduğu ruh halini, karşısındaki muhataplarını kafamda canlandırarak gerçekleştirdim…
|
|
22
|
|
|
|
Romanda, hasta bir katilin kurbanlarını kaçırdıktan sonra onunla yakından ilgisi olan bir kişiye telefon açarak "Bu kadını neden kaçırdığımı kırk sekiz saat içerisinde bulabilirsen kadın yaşar. Eğer bulamazsan, ölür." şeklinde haber vermesiyle başlayan cinayetlere yer verilir. Tabii, polise haber verildiği anda kadının anında öldürüleceği ve bunun sorumlusunun da o kişinin olacağını belirtir. İnandırıcı olması için de o kişiye kurbanı ile ilgili bir hediye gönderir. Bu, ya onun kesilmiş bir parmağıdır; ya da onunla ilgili olan bir nesnedir. |
|
23
|
|
|
|
Çocukken önüne serdiği bir haritada, minnacık parmaklarıyla işaret ettiği yerleri umduğundan fazlasıyla gezip gören ve tanıtımını en güzel şekilde yapan şanslı insanlardan biri, modern bir Evliya Çelebi idi, Barış Manço. |
|
24
|
|
|
|
Dışarı masa hazırlamıştı. Bizleri, hanımıyla birlikte güler yüzleriyle kapıda karşıladılar. Çok geçmeden bir araç geldi. Araçtan iki kişi indi.
Gelenlerden biri Ardahan Köyü’nden Yalçın’ın çok samimi arkadaşıydı. Yanında ise mahcup, sessiz, sakin ve efendi bir kişi vardı. Elinde kılıfa girmiş bir müzik aleti vardı. Bu da gecenin sürpriziydi. Bu sessiz ve sakin adam Adana Fekeli Aşık Osman Akçay’dan başkası değildi.
Ozanlık geleneğinin Türkiye’deki son dönemde yetişen usta aşıklardan biriydi Aşık Osman Akçay. |
|
25
|
|
|
|
Çakırcalı Mehmet Efe de bunlardan biridir. Küçük yaşta babasının öldürülmesi, babasının intikamının alınması için toplumun ona yaptığı baskılar ve babasını öldüren zaptiye çavuşunun ondan çekinmesiyle ona çeşitli iftiralar atıp hapse girmesi için çaba harcaması üzerine hapiste yatıp delil yetersizliğinden çıkması sonucunda dağlara çıkıp eşkıya olması anlatılıyor. |
|
26
|
|
|
|
Yazmak için yazarların da kendince sebepleri var mıydı acaba diye bir araştırma yaptım ve gördüğüm kadarıyla çoğunun yazmak için sebepleri var imiş. İşte o isimlerden bazıları niçin yazdıklarını şöyle anlatmışlar…
|
|
27
|
|
|
|
‘‘Sinarit Baba’ öyküsünde balıkçılar vardır. Bir kayanın olduğu yere demir atarlar ve Sait Faik onlara denizin altındaki Sinarit Baba’nın hikayesini anlatır. ‘Sinarit Baba’ artık çok yaşlanmıştır ve ölmek istemektedir. Sinarit Baba, ‘öyle bir balıkçının elinde öleyim ki hem bu ölüm anlamlı olsun, hem de bu balıkçı beni hak etmiş olsun’ der. Tek tek bütün balıkçıların zokalarını koklar, kusurlarını bulur, kendisini yakalamayı hak etmedikleri kanısına varır. Birdenbire, bu balıkçılardan bir tanesini gözü tutar. Onun iyi taraflarını görür. Ve o balıkçının zokasını bilerek yutar. Ve zokayı yutar yutmaz anlar ki bu adam da aslında onu hak etmemiştir. Çünkü balıkçının olumlu gibi gözükmesinin nedeni daha önce hiç ciddi bir sınavdan geçmemiş olmasındandır. Ben, ‘Sinarit Baba’ gravürünü deniz altındaki mağaralarda deniz dibinde yaşayan ‘Sinarit Baba’nın görsel, estetik değerlerini ortaya çıkarmak için yaptım.”
|
|
28
|
|
|
|
Hiç bir şair veya şair adayı şiir yazmaya para kazanmak amacı ile girmez, yazmanın ve okumanın hazzı başka bir duygu ile ölçülmez. Geçmişin yaşamış büyük şairlerinin hayatına bir bakın, hep yokluk, bazı zaman cezaevi, kimi sürüm sürüm sürünmek ile geçmiştir... Lakin şiirleri uzun yıllardır dillerden düşmez, beste olur, ulaşır biz okurlara... |
|
29
|
|
|
|
Bir gün, Yahya Kemal kaldığı Park Otelin lobisinde hayranlarıyla söyleşiyormuş. Şair adaylarına başlıktaki sorusunu sormuş : Beyler, |
|
30
|
|
|
|
Yahu bu Justin de artistik teki... Öyle zaten mi dediniz? Ben de farklı bir şey demedim. Anladık yürüyorsun da bunun reklamını niye yapıyorsun... Yürüyorsun madem, Aleyna kızımıza doğru niye gidiyorsun? Yürürken öyle sallana sallana mı yürüyorsun? Değil mi ama? İnsan hiç olmazsa ''Dağ başını duman almış yürüyelim arkadaşlar.'' marşı ile yürür, eğer ki birisine yürüyecekse... |
|
31
|
|
|
|
İzniniz olursa eğer, ben de milletimin üstün yetenekli insanlarını gözlerinizin önüne sereyim. Altıyüzlira civarında asgari ücret alıp, ailesini bu ücret ile geçindirmeye çalışan bir işçi, sorarım size bu vatandaşlardan daha mı az yetenekli? Daha bitmediiii durun bakalım. Devlet dairesinde basit bir memur olup da üçyüzmilyarlık villlada oturan, aynı zamanda altında son model mersedesi olan bir memurmu bunlardan daha az yetenekli?
|
|
32
|
|
|
|
Yahya Kemal Beyatlı şiiri ile Geleneksel musıkimizin ilişkisi... |
|
33
|
|
|
|
İnternette dolaşırken, www.edebiyatdefteri.com adlı sitede bildiğim bir isim; fakat tanımadığım bir şair dosta rastladım. “Yozcu” mahlasını taşıyordu. Yani benim soyadımı taşıyan bir şair arkadaştı. Hatta akraba dahi olabiliriz diye düşündüm. Araştırdım; ama pek de izine rastlayamadım doğrusu.
|
|
34
|
|
|
|
Gelneksel Mûsıkimizin önemli sanatçısı Bekir Sıdkı Sezgin hakkında bir yazı. |
|
35
|
|
|
|
1920' li yıllarda Uygulanması plânlanan Mûsıkî İnkılâbı hakkında bir inceleme |
|
36
|
|
|
|
Osmanlı' da BATILILAŞMA çabalarının ilk hareketleri.. |
|
37
|
|
|
|
“Bulutlarda yürüyormuşçasına, uçarcasına, mutlu yürüyün. Vücudunuz hafiflesin. Öylesine mutlusunuz ki, yüzünüzde gülümseme, ayaklarınız kanatlanmış gidiyor. Güzel…Şimdi Zanni olun. Mutlu bir Zanni gibi yürüyün” Geniş sahnede yüzlerinde kocaman gülüşlerle, uçarcasına yürüyen bir grup genç insan. Kollar havada, hoplaya zıplaya koşturuyorlar. Bir sanat merkezine dönüştürülmüş olan tarihi İzmir Havagazı Fabrikasındayız.
|
|
38
|
|
|
|
Ayhan Sicimoğlu aşkı modern zamanlara ve Latin ezgilerine uyarlamış. Dantel mendiller eskiten içli bir aşk şarkısı beklerseniz, inanın daha çok beklersiniz. Şarkının adı “oynama, kaynana, kaynama, kaynatma, oooooh, oynama, kaynama, kaynatma, kaynana…” Nasıl yani? Ayhan Sicimoğlu bizi merakta bırakmadan “içli” aşk öyküsünü anlatmaya başlıyor. “Bu varoşlarda yaşayan punkçı, fırlama bir oğlanla bir kızın aşkını anlatıyor. Genç bunlar. Daha 17-18 yaş civarı. Oğlan kızla çıkıp gönlünce arkadaşlık etmek istiyor. Yani ortada masum bir gençlik ateşi var. Bu ateşe su dökende bizzat kızın anası. Hadi evlenin, evlenin, evlenin diye çocuğa baskı yapıyor. Bizim punkçı velet de “yaaaa, kaynana, kaynama, kaynatma diye bir şarkı düzüveriyor.” İşte size aşkın özü, sözü. Gelelim melodilere. Bu öyküyü Küba ezgilerine dökünce ortaya muhteşem bir parça çıkıyor. Bütün salon ayakta, oğlan tarafı olarak kaynanaya bir ağızdan sesleniyoruz. “Ooooh, oh, oh, kaynama, kaynatma, kaynana, oh, oh, yandan kaynana…” |
|
39
|
|
|
|
Dilini kelimelere, yüreğini hayata korkak alıştırma.
Cemal Süreya’yı dinlerken, gereksiz safralardan arın.
Mesela, şair utancını duvara asar, sen önyargılarını as, şair kuralları masaya koyar, sen kuşkularını masaya yatır. Bırak orada kalsın. Cemal Süreya öyle yapıyor, sen de yap. Masumiyet çağının “esas oğlanlarıyla”, “esas kızlarının” el ele kayboldukları ferah sokaklara aç gönlünü.
|
|
40
|
|
|
|
Necip Fâzıl Kısakürek ile Nâzım Hikmet Ran arasında yaşananlar ve takipçileri... |
|