|
• ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Sanat ve Sanatçýlar |
81
|
|
|
|
Medyanýn aç gözlülüðü sanatý,sanat olmaktan çýkartýp maddiyata endekslediði günümüzde,parasý olan kiþiyi bize sanatçý olarak sunma cüretni gösterebiliyor.Medyanýn bu tutumu unkapanýný "kurtkapaný" yaparken müziðin ve tabi sanat dünyasýnýn üstünde kopkoyu bir sise dönüþerek anlam buluyor.Ýnternetin de hayatýmýza girdiði bu zamada müzik dünyasý ne zaman sona ereceðini bilmediði ,büyük bir sancý içerisinde kývranýyor.Tüm bunlar olurken sanat nedir,müzik nedir,yada sanatçý nedir gibi bir çok soruya cevap verecek,verdiði cevap herkes tarafýndan kabül görecek sanatçý da bulunamýyor |
|
82
|
|
|
|
“Ülkeler ve insanlar oyuncaklarýný kaybederse, özgürlüklerini de kaybederler” Ýþte, bu noktada bir dakika dur diyorsunuz. Ýzmir Fransýz Kültür Merkezi’nde, “Bak Ne Kadar Kolay” kukla oyununun sonunda, kukla sanatçýsý Mesut Sarýoðlu çocuklara aynen böyle diyor. Bu kadar kolay mý yani? Bir ülkenin özgürlüðünü kaybetmesi ya da çocuklarýn bunu anlama olasýlýðý.
Ders 1 - Sakýn çocuklarý hafife alma çünkü seni fena halde utandýrabilirler.
Ders 2 - Çocuklarýn neyi ne kadar bildiklerini asla tahmin edemezsin. Görünüþe bakýlýrsa, ufaklýklar sözleri benden daha iyi kavramýþlar. Yani, iþte bu kadar kolay! |
|
83
|
|
|
|
Karin Schafer Mussorgsk’nin müziðini dinlediðinde, müziðin ruhunu en iyi 20. y.y. sanatçýlarýnýn eserlerinin yansýtacaðýný düþünür ve Alberto Giacometti, Niki de Saint Phalle, Friedensreich Hundertwasser, David Hockney, Wassily Kandinsky, Marc Chagall, Andy Warhol, Pablo Picasso, Paul Klee, Georgia O’Keefe, Joan Miro, Martin Kippenberger, Christo und Jeanne Claude’un eserlerinden esinlenerek kuklalarý tasarlar.
|
|
84
|
|
|
|
Türk Musýkisi ses sistemi teorisine iliþkin çeliþkili nazariyelerin bir sentezle giderilmesi gerektiði... |
|
85
|
|
|
|
“Emine Sevinç Öksüzoðlu
2008 Yýlý Kültür Sanat Ve Baþarý Ödülleri”
09.10.11 Mayýs 2008’de
Simav 13. Uluslararasý Þairler Þöleninde Sahiplerini Bulacak”
|
|
86
|
|
|
|
Her sanat yaratýsý, ortaya çýktýðý zamanýn izlerini taþýr. Sanatçýlarý etkileyen sanat akýmlarý, düþünürleri var eden felsefi akýmlar, hepsi yaþanan toplumsal sürecin ürünüdür. Onlar kendilerinden önceki oluþumlarýn izlerini taþýrlarken, kendi zamanlarýnýn ruhunu yansýtýr, damgasýný vururlar ve kendilerinden sonra doðacaklara gebedirler. Genellikle kendilerini yaratan bir önceki baþat akýma tepkiyi içerirler. |
|
87
|
|
|
|
Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý Sanatçýsý Ertaç Hazer’in “Uður Böceði” isimli eseri geçtiðimiz günlerde Yeþil Barýþ Hareketi Yayýnlarý arasýnda tüm okuyucularýn beðenisine sunuldu.
|
|
88
|
|
|
|
Sadri Alýþýk, hatýralarýyla yaþayan adamdýr. Geçmiþine baðlýdýr, dostlarýna düþkündür. 'Eski þarap, eski dost' diyen bir felsefe benimsemiþtir.
Sadri Alýþýk genellikle, deðiþen toplumsal deðerler içinde güzelliðe tutkun, umutlu, yaþama sevinciyle dolu, dürüstlüðü ve doðruluðu özleyen insan tipini oynadý. |
|
89
|
|
|
|
Kemal Tahir'in adý Türk Sosyologlarý listesine yazýlmalýdýr. |
|
90
|
|
|
|
Usul usul bize namuslu, vicdanlý, ahlaklý olmayý küçük kelebek dokunuþlarý öðretti. Ýnsanlarý kýrmanýn, incitmenin neden kötü olduðunu, sahtekarlýk yapmamak gerektiðini, yüzünde maskeyle sýrýtýrken ýsýrmanýn kötü bir þey olduðunu biz hep kelebeklerin kanat çýrpýþlarýnda anladýk. Yüzümüze doðru huzurla esen o kelebek kanatlarýnýn rüzgarýnda “görünüþte o an yenilsen de, eðer tuttuðun yol doðruysa, vicdanen ve aklen haklýysan, uzun vadede sen kazanýrsýn” fikrini biz, her daim taze kalan o “kelebek mevsiminde” edindik.
|
|
91
|
|
|
|
Jojo’nun baþýnda siyah bir fötr þapka. Jojo kendinden daha emin, daha atak. Marie ile kucaklaþýrlar. Tango yapmaya baþlarlar. Gösterinin büyük sürprizi. Parmak kadar iki kukla, hayat boyunca unutulmayacak bir Tango gösterisi sunarlar. Fonda Astor Piazolla’nýn müziði eþliðinde kendimizden geçerek izleriz bu olaðanüstü naif dansý. Aþkýn, yeteneðin, sevginin, müziðin, sanatýn, görsel estetiðin insaný sarhoþ eden karýþýmý izleyenleri kendinden geçirir.
|
|
92
|
|
|
|
Tarih acýmasýz adýmlarla, kýran kýrana yürüdü geldi bugünlere. Her çaðýn soluðunu, bilgisini, “Çaðýmdan ben de sorumluyum” diyen düþünürler, sanatçýlar ulaþtýrdý bize. Yaþadýklarý çaðda insana dair ne varsa, kendi özlerinde duyumsadýlar, içselleþtirdiler, akýllarý ve yürekleriyle yoðurdular. Ve iþte aþklarýný da böyle yaþadýlar ve böyle büyük, böyle derin, böyle sýnýr tanýmaz, böyle mutlulukla dolu ve böyle tastamam insanca oldu aþklarý. |
|
93
|
|
|
|
Ebruli Hanýmlara bir güzelleme bu. Rüzgarlar içinde eriyen, renk anaforlarýnda yeniden var olan kadýnlara adanmýþ. Renk meltemleri usulca sarýveriyor Ebruli Hanýmlarý. Kadýnlar mutlu. Özgür ruhlarý bu hareketli rüzgarlarla uyumlu. Kývrak kadýn siluetleri zengin bir devinim içinde alýp götürüyor insaný. Kývrýlan, bükülen, yay gibi vücutlar, mutlu, devingen. Özgür ruhunu salývermiþ ortaya Ebruli Hanýmlar. Üzerlerinde dolunayýn nurlarý. Siyah zemin üzerinde parlýyorlar. Mavi, kavuniçi, sarý, yeþil tüller inmiþ üzerlerine. Gökkuþaðýný elbise yerine sarýnmýþlar. Rengarenk ýþýk hareleri bunlar. Bir rüzgar, bir rüzgar, bir ferahlýk hissi yayýlýyor Ebruli Hanýmlardan. “Adýný Sen Koy” demiþ ressam Nurhilal Harsa. Ebruli Hanýmlarýn ve resimlerin yaratýcýsý.
|
|
94
|
|
|
|
“Mevsimler deðiþiyor, asýrlar dönüþüyor ve durmadan öðütüyor zaman. Ben sonra oyuncu oldum ve buna hayatýmý feda ettim. Ben, Feuerbach.” Bu onun hayatýnýn kýsa bir özeti. Tiyatro onun için yaþamak demek. Çünkü tiyatrodan baþka elinde hiçbir þeyi yok. Hiçbir þey.
|
|
95
|
|
|
|
2003 yýlýndan bu yana þair, yazar, araþtýrmacý, bestekar Sabit Ýnce adýna dostlarý tarafýndan verilen edebiyat ödülüdür. roman, þiir, aný, inceleme, deneme, röportaj ve hikaye dallarýnda ödüller verilmektedir. |
|
96
|
|
|
|
14 Kasým 1840 – 5 Aralýk 1926 tarihleri arasýnda yaþamýþ Claude Monet Empresyonizm’in kurucusu ve en önemli uygulayýcýlarýndan biridir... |
|
97
|
|
|
|
Yrd Doç Dr Güven Arýklý 1976 yýlýnda Ýstanbul’da doðdu. Burada, Üniversite okuyarak Türk Dili Ve Edebiyatý Bölümü’nden mezun oldu. Daha sonra Eðitim Yönetimi üzerine Yüksek Lisans yaptý. Girne Amerikan Üniversitesi Ýletiþim Fakültesi Ýletiþim ve Medya bölümünde doktorasýný bitiren Güven ARIKLI, KKTC’nin çeþitli yerel televizyon kanallarýnda programlar hazýrlayýp sundu. |
|
98
|
|
|
|
“Utanma! Utandýkça rahat yaþayamazsýn. Görmüyor musun, ben kimseden utanýyor muyum? Baþkalarý benim halimden utansýn!” |
|
99
|
|
|
|
Sanki, “umut”, “mutluluk” ve “özgürlük” delilik kavramýnda saklý gibi. Gerçekten öyle mi? Son zamanlarda, tamamen “delirmiþ” bir dünyaya ait hikayelerin ucunda hep bir “umut” ýþýðý arar olduk. Karanlýk tünelin sonundaki “aydýnlýðý” görmeye çalýþan garibanlar gibiyiz.
|
|
100
|
|
|
|
Bana sorarsanýz, Antigone ilk bakýþtan beri, ezelden beri, bebek Odipus çobana teslim edildiðinden beri, bir yol hikayesidir. Seslerin ve sessizliklerin, ýþýklarýn ve gölgelerin, yaþayanlarýn ve ölülerin, yerin altýnýn ve üstünün, kozmosun ve kaosun karþýlýklý iki yanýna dizilip, birbirini süzdüðü bir yol hikayesi...Yolun iki yanýnda, bir film þeridi gibi akýp geçen dünyalar 2500 yýl öncesine göre daha mý temiz, daha mý kirli? Ölümün gölgesi koyulaþtý mý, koyulaþmadý mý? Yaþlý tanrýlarýn sunaklarýna genç kan damlýyor mu hala hiç durmadan? Benim cevaplarým önemli deðil. Önemli olan, Antigone koþuyor. Ardýnda ölüleri. Önünde belirsiz bir ufuk. Ayaklarý kan ve çamur içinde. Koþuyor Antigone. Çünkü þairin dediði gibi:
‘Ne gelir elimizden insan olmaktan baþka’’
|
|
|
|