• İzEdebiyat > İnceleme > Sanat ve Sanatçılar |
161
|
|
|
|
Mavi deniziyle körfez, üzerinde beyaz kuğular gibi süzülen vapurları, kavurucu yaz sıcağında püfür püfür esen rüzgarında sığınılan serin eski ahşap binaları ile güzelim ‘İzmir Evleri’. Dar sokak aralarında, duvar dibine park edilmiş bisikletler. Hani biraz sonra gelip de binilecekmiş havasında öylesine rahat bir tavırla duvarın dibine dayanmış. Kırmızı balonları, simit satıcılarını, koz helvaları, mavi denize dalıp çıkan ve vapurlarla yarış eden yunusları gördüğüne yemin edebilir insan. Hatta şu sokak bizim oturduğumuz sokağa benzemiyor mu? Bak, ‘çocukluğum salıncağa biniyor şu parkta’ diyesi geliyor insanın Ahmet Rüştü Doğan’ın düşsel bir masal havasında anlattığı çocukluğumuzun ‘İzmir Resimlerini’ görünce.
|
|
162
|
|
|
|
İbrahim Türkey Öztiğin Kıbrıs’ta bir ilke imza atmış: Dede Korkut Hikayeleri’nden biri olan “Kan Turalı” adlı öyküyü oyunlaştırmış. Bu konuda “ Dede Korkut Hikayeleri’nin kendine özgü bir dili ve anlatımı var. Türk Kültürünü en iyi biçimde anlatıyor. Verdiği mesajlar çok önemli. Bu nedenle kitaptaki 12 hikayenin hepsini okuyup, inceledim. İçinden en çok “Kan Turalı”yı beğendim. |
|
163
|
|
|
|
Türkiye’de trafik kazaları almış başını gidiyor. Gün geçmiyor ki birileri trafik kazasından hayatını kaybetmesin, kolunu bacağını kaybedip yaralanmasın. Dışarı çıkıp da eve sağlam dönmek şükür sebebi sayılıyor. İnsanlarımız bir türlü kurallara uyarak adam gibi araba kullanmayı öğrenemedi. Her şey gözler önünde gerçekleşiyor ama hiç kimse yaşanan olumsuzluklardan ibret almıyor. Böyle olunca da benzer sebepler benzer sonuçları doğuruyor.
|
|
164
|
|
|
|
"...edebiyatın ana konusu insandır"... |
|
165
|
|
|
|
Ne demekir:Seyircisi halk olan tiyatro.Halk bir sosyal sınıf mıdır? |
|
166
|
|
|
|
Işıkla yıkanan eller, hep birden çırpınan, el çırpan, tempo tutan, tek ses, tek yürek, ışıldayan eller. Her bir el çırpışta, kalbin ritmi gibi yanıp sönen, kalp gibi atan bir ışık. Olmaz. Işık sınırları kırar, gerginliği yumuşatır, eritir. Duruşlar bile erir gider ışık karşısında. Bu donuk bedenler erirse? Işık onları eritirse? Sonra biri diğerine “gerçekten” dokunursa. Daha çok, daha fazla dokunuş. Birileri birbirlerine dokunursa, dokunmaya başlarsa. Bu bulaşırsa. Sınırlar nasıl “korunur”? Sınırları kim “korur”?
|
|
167
|
|
|
|
Çocukluğumda Fred Astaire’in dans edişine büyük bir hayranlık duyuyordum. Onun klasik tarzına tek kelimeyle bayılıyor ve onun gibi dans etmek istiyordum. Babam neden klasik baleyi denemiyorsun? Bak, Fred Astaire de klasik baleden geliyor dedi. Aslında, bu doğru değil. Fred Astaire hiçbir zaman için klasik bale yapmadı. 13 yaşımda, Paris Konservatuarında klasik baleye adım atınca, balenin büyülü dünyasından çok etkilendim ve sonra Fred Astaire de unutuldu gitti.
|
|
168
|
|
|
|
Ali Tuluk, kendini sürekli yenileyen, araştıran ve merak eden bir sanatçı...
Bu günlerde kısa bir süreliğine Kıbrıs’a gelmiş. Bir kaç gün kaldıktan sonra geri gidecekmiş. Bir kafede oturup sohbet ediyoruz. Daha ziyade O’na Denizli’deki günlerini soruyorum. Neler yapıyor, nasıl yaşayıp gidiyor?
|
|
169
|
|
|
|
Hani resmin içinde yaşamak vardır ya, geçmişinize anılarınıza, adı konmamış hayallerinize aşklarınıza götürür sizi, kapılıp gidiverdim çerçevelenip dondurulmuş yaşamların içine... |
|
170
|
|
|
|
Ana hatlarıyla edebiyatımız... |
|
171
|
|
|
|
Adam ön sırada oturuyordu, ‘oyun kötü’ diye sinirlendi ayakkabısının tekini çıkarttı, sahneye fırlattı. Bir başkası kalktı, sahneye çıktı ve perdeyi tutup kapatmaya kalktı. Yani, oyun o kadar beğenilmemişti. |
|
172
|
|
|
|
Ben Anadolu, Tanrıçaların Anası, türlü diller söylettiler, hiç ayırmadım. Zamanımız binlerce yıl, sahnemiz bütün Anadolu. Ben bir oyuncuyum. Değişerek ancak ayakta kalabiliyorum. Ben oyuncuyum. Bir varmış bir yokmuş, küllerinden doğan ben oyuncu, yüreğinizden tutuşan kıvılcımlarla, yeniden doğabilmek için eğiliyoruz önünüzde |
|
173
|
|
|
|
Bence dünyanın en keyif verici işi bir şeyler üretmektir. Şahsen bir şeyler üretmediğim günü zayi olmuş bir gün olarak addederim. O gece gözlerime kolay kolay uyku girmez. Bir şeyler ürettiğim gün huzur dolar kalbim… İnsanlara faydalı olmanın, bir eser üretmenin hazzını doyasıya yaşarım. İnsanın bir şeyler üretmesi için ille de bir işte çalışması gerekmez. Kişi isterse ev ortamında da üretim yapabilir. İlle de bir atölye gerekmez.
|
|
174
|
|
|
|
“Halktan Biri”. Dünyanın bütün başkanlarına ve türevlerine karşı tek başına direnen modern zamanlar Don Kişot’u, sıradan vatandaş, Travis Pine’ın garip hikayesi. İlk defa sahnelendiği, daha doğrusu dünya prömiyerinin yapıldığı geceyi anımsadım. O gece, oyunun kazandığı büyük başarı ve coşku karşısında içimizde umutlar yeşermişti. Orada inandık. Travis Pine’lar kazanacak. |
|
175
|
|
176
|
|
|
|
Hangisi Babası” çok renkli ve hareketli bir komedi. Baştan sona büyük bir tempo içinde geçiyor. Özellikle final kısmı çok komik. Seyirci adeta gülmekten komaya giriyor.
|
|
177
|
|
|
|
İşte orada tanıdım Dr Rasim Aşın’ı. Ankara Devlet Tiyatroları’nda “Boğaç Han” adlı çocuk oyununun yönetmenliğini yapıyordu. Bizim grupla çok yakın dost olmuştu. Teknik elemanlarımız hep onu anlatıyordu bana. Şakacı, espirili, bilgili, kültürlü ve tiyatro alanında çok iyi yetişmiş bir akademisyendi. Manisa doğumluydu. Pedagog Rejisördü. Üniversitelerde hocalık yapmış bir akademisyendi. Dostluğumuz orada başladı. |
|
178
|
|
|
|
Adam bizi bize bağırıyor.
‘Bana hayatımı geri verin.’
Spartaküs de aynı şekil de bağırmamış mıydı? Binlerce yıl sonra, başka bir coğrafyada ve başka bir hayatta, bir adam, tıpkı Spartaküs gibi bizler, sizler, onlar ve ötekiler için aynı çığlığı atıyor.
|
|
179
|
|
|
|
Sayın Hocam,
Soğuk Tüylü Martı adlı yapıtınız bizim tuniversitenin kütüphane memurları arasında dolanıp duruyor... |
|
180
|
|
|
|
Bu yıl, 18. Uluslar arası İzmir Festivali buruk başlayacak. Çünkü festivalin ve sanat camiasının üzerinden bir yıldız kaydı. Pırıl pırıl yüreğiyle, aklıyla, gittiği yeri aydınlatan, entelektüel tavrıyla sanatı ve sanatçıyı tüm kalbiyle destekleyen sanat h |
|