• İzEdebiyat > Öykü > Bireysel |
301
|
|
|
|
Kelimeler, yazmak, bulantı ve gölge. |
|
302
|
|
|
|
Fotokopiden yaşamlara dair... |
|
303
|
|
|
|
Çıkmak istiyordum bir an önce bu hayalet evden. Söyleyecek bir şeyim yoktu. Herkes kendi bilinçaltını ancak kendisi temizleyebilirdi. Ona son bir kez sarıldım ve çıktım. |
|
304
|
|
|
|
Sorular sorma sende ferman veren padişahlar gibi bana çünkü ne ben o Sinan’ım nede sen o padişah. Bir nedeni var işte her şeyin. Bir düş bir gülüş, bir umut bin mutluluk.
|
|
305
|
|
|
|
bronz gökyüzünün beyaz gölgeli kadını
hayat çizginde dikilen terin sabahlığında bir yol
orada ayaklarını sürüye sürüye yürüyen bir adam silueti görürsen
ya düşmek üzereyim ya parmağına tutunuyorum
sıkma avuçlarını hışımla, acından emekliyim |
|
306
|
|
|
|
Ve fark etti, en zifiri karanlıklarda bile insanın içinde bir umut, ışıltısıyla öylece durup bulunmayı bekliyor... |
|
307
|
|
308
|
|
|
|
Yazı yazarken kalemi değil, duygularımızı kullanırız.. |
|
309
|
|
|
|
Bir ülkenin geçmişine benzer, insanlarının geçmişi de. |
|
310
|
|
|
|
Vazgeçtim. “Hayat” dediğin uzun bir intihardan başka neydi ki zaten. Tek farkı yavaş yavaş gerçekleşmesi ve ölmek için senin ek bir çaba göstermene gerek bırakmamasıydı. |
|
311
|
|
|
|
Kolundan tutup çekmek:Çekip almak. Uzaklara koşmak:Kaçmak. Onunla el ele. Dönmek. Savrulmak. Bomboş. Yerlere uzanmak,uzaklara saçılmak istiyordu. Bunları da yapabilmeliydi |
|
312
|
|
313
|
|
|
|
Alnı cama dayalı genç adam, sokağı seyrediyor. Fersiz ve yorgun gözlerinin izin verdiği mesafeye kadar hemen her geleni geçeni izliyor genç adam. Gözleri ile sokağın başında başlayan bu eşlik ediş, kendi evinin önünde devam edip mahalle bakkalında son buluyor. |
|
314
|
|
|
|
Eğer bir aşkı yüreğinde öldürebilmek güçse, ne kadar güçlü olduğumu ispat ettim sana da kendime de. Her gün bir gün öncekinden daha eksikti yüreğim, ama bir önceki güne göre daha güçlü uyandım her sabah. |
|
315
|
|
|
|
Geçmiş bir anda gözünde canlandı. Bir elektirik hızıyla geçti beraberliği: suyun derinliklerindeki eşini istedikleri gündeki heyecanı... nişanını... evlendiği gündeki mutluluğunu... evliliğinin üzerinden geçen üç yılı... Yalnız bırakmammalıydı. Kavilleri |
|
316
|
|
|
|
Gün şehrin yüksek binalarının florasan ışıkları gölgesinde geceye dönüyordu.
|
|
317
|
|
|
|
Bak bunu sana pek söylemezdim ama, çok güzeldin, çok güzel... Dipdiri ve yumuşacık. Sana baktıkça kendi bedenimden iğreniyordum ben ve sana ayak uyduramadığımdandı bütün huysuzluğum. |
|
318
|
|
|
|
Suat güneydoğu sınırında bir ilçede çalışıyordu. Memurdu. Askerlik hizmeti dahil beş yıl olmuştu geleli bu bakımsız, geri kalmış sınır kasabasına. Doğuda büyük bir şehirde doğmuştu. Sıcağa alışkın değildi. Memleketinde yazın bile insanı serinleten bir rüzgar olurdu. Burası öğle değildi. Boğucu, kavurucu bir sıcak vardı bu kasabada. |
|
319
|
|
|
|
Burnu terli gözleri yumuk. |
|
320
|
|
|
|
Aslında kafamda kurgulayıp durduğum insanı bir huzur evi (huzur evi ifadesinden nefret ediyorum) ziyaretinde tanıdığım yaşlı bir insanın öyküsüne bağlıyarak anlatmaya çalıştım. |
|