• İzEdebiyat > Öykü > Bireysel |
61
|
|
|
|
Genç, güzel bir sinema sanatçısıydı, bir kez olsun ona dokunmak için birbirini ezerdi hayranları, şimdiyse yalnız.., avunduğu her şey elinden alınmış…
|
|
62
|
|
|
|
iNSAN ANNESİNİN ÖLÜMÜNE SEVİNİRMİ , EĞER YATALAKSA VE BAKACAK KİMSE YOKSA VE KENDİ İMKANLARIDA YOKSA ÖLDÜ KURTULDU DİYEBİLİR AMA ŞU BİLİNMESİ GEREKİR ZATEN BİLİNİYORDUR ÖLÜM EN BÜYÜK KAYBEDİŞTİR KİŞİNİN YAŞAYACAĞI
|
|
63
|
|
|
|
Dünya ölümlü, gün akşamlı derler. Akşam oluvermişti… İlk yalnızlık akşamı, geride kalanların. Bir nefes eksik artık. Bir ses eksik |
|
64
|
|
|
|
Oysa özlem büyütüyorum boşluğunda şimdi, alıp gittiğin yüreğimin. Büyüttüğüm özlemlerin kokusunu başka kokularla bastırıyorum zifiri şehvet gecelerinde. Yaşadığım her bedenin bende bıraktığı, biraz daha özlemin, biraz daha gözlerin, pişmanlıkla uyanılan sabahlarda. |
|
65
|
|
|
|
Var iken aslında yoktu isem, belki yok olunca gerçekten var olabilirim... Varlıktan da geçtim,yokluktan da... Geriye sana yazdığım mektuplarım kaldı Canım Efendim... |
|
66
|
|
|
|
Lise yıllarından gerçek bir anı. Öğretmen oldum, emekli oldum ama hiç unutmadım bu olayı. Ayşegül Engin'in öyküsünü okuyunca hemen yazayım dedim. |
|
67
|
|
|
|
Gece,ucuz ve nahoş rayihalarla doluyken ay işveli ve oynak bir kadın edasında tavırlar sergiliyor ışığı müstehcen ve davetkar öpücükleri yolun kıvrımlarında arsız bir sırıtışken bir de yağmurun sesleri rüküş havanın kokoşluğunda kendine yer ediniyor anıların fısıltıları rüzgarın kahkahalarında boğulurken adamın adımları unutulmaya yüz tutmuş birininki gibiydi. |
|
68
|
|
|
|
Tokluğunu unutur, açlığına bakar. Açlığının peşinden gider. Aç, açgözlü insan olduğundan değil, dediğim gibi O düşünmez ne bileyim der. Ya bir şeyler yer ya uyur.
|
|
69
|
|
|
|
Öğretmenin verdiği kompozisyon ödevi için gelecekte kurmak istediği yuvayı düşünüyordu. Dışarıda ki kasvetli hava onun içine düştüğü karanlık dehlize iyice derinlik katıyordu. Küçük Zehra babasının annesine karşı olan yamalı ve iki yüzlü üslubu , abisinin yaratılmış bütün kadınlara bakınca ortaya çıkan sempatik suratının içindeki zebani siması Zehra’nın nasıl bir yuva istediğini hayal etmesini kolaylaştırıyordu. Çevresinde ki azap Zehra’yı içinden çıkılmaz bir duruma sokuyor ve kaçıp gitmek isteğini bir çivi gibi beynine çakıyordu. |
|
70
|
|
|
|
Ben bu adamları gerçekten niye öldürüyorum, yakınım bile yok. Faik yine bana bakıyor, başını salıyor bu sefer. Allah Allah anlamış mıyım ben onu bu sefer. Hayret.
|
|
71
|
|
|
|
zeytin ağacı ve çocuklarımız arasındaki benzerlik |
|
72
|
|
|
|
Ellerini öpüp, çağırdığım taksiye bindim. Taksi giderken geri baktığımda annemin ve babamın yere çökmüş vaziyetde ağladıkarını gördüm.
|
|
73
|
|
|
|
Pink Martini çalan...Önce Latin çalarken, sonra caz, sonra da alçak gönüllü bir Japon ezgisi çalışıyor... “Kikuchiyo to Mohshimasu” ezginin adı... |
|
74
|
|
|
|
Kimliğini ve niceliğini sorgulayamadıkların kutsaldır zaten, nedenine ve nasılına hükmedemediklerin... Ve derinlik aslında dipsizliktir ya da en azından görünmeyen bir dip...
|
|
75
|
|
|
|
Üç sarhoş, ıssız bir sahilde, karı koca turistlerin karşısına çıkmışlar. Yere bir çember çizmişler ve erkek turisti içine koyup, bu çemberin dışına çıkma, yoksa seni öldürürüz diye tehdit etmişler. Sonra da, üçü birden kadın turiste tecavüz edip, çekip gitmişler. Zavallı kadıncağız pejmürde bir halde kocasının yanına döndüğünde ne görse beğenirsin? Adam, kıkır kıkır gülmekteymiş… Tabii kadın iyice sinirlenerek, gözlerinin önünde bana tecavüz ettiler, sen ise arsız arsız gülüyorsun, diye azarlamış adamı. Adam ise gayet pişkin, ama karıcığım, bana şu çizginin dışına çıkma, yoksa seni öldürürüz dedikleri halde, tam üç kere çıktım çizgiden de görmediler enayiler, demiş…” |
|
76
|
|
|
|
Yaşam sana bir hediye vermedi desem yalan olur Zézé, yaşam sana bir hüzün hediye etti. Senin payına düşen buydu... |
|
77
|
|
|
|
Bir çilingir sofrası kurmuş ki, değmeyin keyfime. Hoş beşi meze edip, raks içiyorum. Kafam olmuş dört köşe, ölüversem, sırıtarak gideceğim. “Hey Allah’ım,” diyorum; “her günümü böyle keyifli geçirtsen ölür müsün?”
Kalkıyorum, bu keyfin üstüne bir de cilalama yapalım, diyerek başlıyorum soyunmaya.
|
|
78
|
|
|
|
Bende “Sıhhatler olsun” derdim. “Sağ ol delikanlı” der demez elini cebine atar bir on kuruşu elime sıkıştırırdı... |
|
79
|
|
|
|
Yankıyı sevmiyorsanız, yalnızlıktan uzak durmalısınız. Yalnızlıktan uzak durmak ilginç geldi değil mi? Boşluğa el sallayarak , yalnızlığa veda denemesi yapabilirsiniz. |
|
80
|
|
|
|
"Ruhumuzda iki farklı saksıda, aynı topraklar kullanılarak ekilmiş iki bitki yetiştirdiğimizi varsayalım. Bitkiler ışık, su ve sevgi ile beslenir ve büyürler değil mi? Biz dert çiçeğimizi karanlıkta bırakacağız ve gözyaşlarımızla sulamayacağız. İlgilenmedikçe, üzerinde durmadıkça üzüntümüzün kaynağında ne varsa gün be gün solacak. Belli bir zaman sonra dertlerimizin kuruduğunu ve yok olduğunu göreceğiz. Sevinç ve huzur çiçeğimizi de ruhumuzun en hava alan kısmına koyacağız. Güzel düşüncelerle besleyeceğiz. Her gün el birliği ile mutluluğu filizlendireceğiz. Bir gün gelecek, sevinç çiçeğimizin saksıdan taştığına tanık olacağız. Hatta daha büyük bir saksıya yerleştireceğiz. Ne diyorsun bu işe?" |
|