• İzEdebiyat > Öykü > Bireysel |
181
|
|
|
|
dünyayı anlamaya, görmeye başladığım ilk an buydu.örümcek bana çok şey gösterdi. |
|
182
|
|
|
|
bir dizinin bri bölümünde karşılaştırılmıştı çöl ve deniz. ikisi de kocamandı. ikisinin de kendine göre fırtınaları vardı. ikisinde de ancak ve ancak olduğu kadardı insan. daha ötesi değil. düşlerimi denize tutsak ettiğim bir zamanda aklıma gelenleri aşağıdaki yazıda bulacaksın. ve ben! sana hiç bir şey için söz vermiyorum. |
|
183
|
|
|
|
Yazmak, her zaman rahatlatıcı bir eylem olmuştur benim için. İdam mahkûmlarının coşkuyla son mektuplarını yazmalarının nedeni de bu olsa gerek. Gece uykusu kaçan, ruhsal sancılar çekenlerin şiir adını verdikleri, sözcükleri dizme gayretlerinin de. Gözyaşlarının kurumasını beklemek ya da onları silmek yerine sözcükleri kullanmak da adettendir. Sözcüklerin arkasına sığınmak aslında zavallılıktır. Yalnızlığa isyan da. |
|
184
|
|
|
|
Çok kısa boylu-belki bu, onu doktor olmaya itmişti-, kalın çerçeveli gözlüklü-belki hastasıyla göz teması sırasında hissettiklerini gizlemesi içindi-, büyük bir titizlikle düzenlenmiş odası-tüm dağınık yaşayan delilere ne kadar 'akıllı' bir birey olduğunu dolayısıyla onların yaşamını da düzenleyebileceğini göstermek içindi- olan bir laborant vardı karşımda. Ha unutmadan başlangıçta onu oldukça heybetli bir kişi olarak algılamıştım. Eee tüm sıkıntılarımı giderecek kişi heybetli olmalıydı. Boyunun kısa olduğunu ''geçmiş olsun'' diyerek beni uğurladığında fark ettim.
Yumuşak bir ses tonuyla bana yöneldi:
“Evet, şikâyetiniz?”
“Şeyy... Sıkılıyorum. Çoğu zaman kendimi Gregor Samsa gibi hissediyorum. Sanki ben Gregor Samsa’yım ya da herkes...
|
|
185
|
|
|
|
O kadar çok şey yaşadık ve paylaştık ki, kısacık hayata çok şey sığdırdık biz onunla... |
|
186
|
|
187
|
|
|
|
Su
tsunami misali geçmişinin geleceğine kir tutmuş yüzü köhne
hayallerinin barınakları üzerinde yükseldikçe yükseliyordu,
sanki boğuyordu onu. Sudan çıkmalıydı, hemen çıkmalıydı
yoksa çok sevdiği gerçek onu öldürecekti. |
|
188
|
|
189
|
|
|
|
Rakip, atını yolladı filini korusun diye. Atın ise aklına gelmedi sormak:
-“bu seçim neye göre?”
-“Neden at?”
-“Neden fili korumak?”
|
|
190
|
|
191
|
|
|
|
İlişkiler son nefeslerini verirken, zaman çok uzun, çok yapışkan,çok acımasız … |
|
192
|
|
|
|
Öncesi hep roman yazmayı düşünürdüm.
Bir deneme halindeyim sanırım.
Saygılar. |
|
193
|
|
|
|
Durdum.. Yelkovanın bile akrepten gizlediği o durulması imkânsız anda.. Durdum.. Sonra bilmiyorum devam etti mi zaman. Bilemem yelkovan akrebi daha ne kadar aldattı.. |
|
194
|
|
|
|
Öykü, Ağustos ayında Sarımsaklı'da yazılmıştır. Lütfen, o dönemdeki sıcakları hissederek okuyunuz... |
|
195
|
|
|
|
Bugünün rengi siyah; bu duruma ayak uyduran kara bulutların başımızda toplanmasından da anlaşılacağı gibi. Karanlığın lordları ve leydileri karşımda portreleri yapılmaktaymış gibi poz verirken, gözüm karanfillerin kırmızısına takılıyor. Hayatta bu kadar çok renk varken, bizim fakirliğimize bak diye geçiriyorum aklımdan. |
|
196
|
|
|
|
“Gene at yarışlarına takılıp son kuruşuma kadar yatırdım, gene meyhanedeki televizyonda at yarışlarını seyrederek zıkkımlandım ve meyhaneciye veresiye yazdırdım, gene zil zurna sarhoşum…” |
|
197
|
|
|
|
Kur'an'da Bakara suresinde münafıklar ile ilgili bir olayın öyküleştirilmesi olarak yazıya bakılabilir. Anlatılması gerekeni sağlıklı ve anlaşılabilecek bir şekilde farklı olarak dile getirmek. Bir kelimeden yola çıkarak bir şeyler söyleyebilmek... |
|
198
|
|
|
|
Sadece midesi bulanıyordu, kustu kusacaktı.. |
|
199
|
|
|
|
Kulübesine doğru yürürken onun da gözünden saklamaya bile gerek görmediği yaşlar akıyordu...
|
|
200
|
|
|
|
“Durma! Baştan. Daha içten. İnanarak. Yaklaştık , değişeceksin bu kesin.”
|
|