• İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu |
201
|
|
|
|
Avrupa’nın biraz uzağında, Asya’nın hemen başında, yeşil, büyük, güzel bir ülke varmış. Üç tarafı sularla çevrili bir yarım adaymış aslında ve içerisinden birde deniz geçermiş bu ülkenin. |
|
202
|
|
|
|
Fabrikanın paydos sireni çınladı kulağında. Önce bir sessizlik sardı makineleri
sonra emeğinden arta kalan yorgunluğu yüklendi sırtına Fatma. Otobüs durağını
adımladı ağır ağır... Akşam, sırasını gecenin yalnızlığına bırakırken, gece vardiyası
doldurdu durağı. |
|
203
|
|
|
|
Kahredici karanlık artık güneşin yeryüzüne ışık silsilelerini yalatması ile kayboluyordu. |
|
204
|
|
|
|
Bu sevginin ne zaman başladığı pek bilinmezdi ama uzun bir süredir, çok önceleri olduğu gayet iyi bilinirdi.Bu semtte bir sela verildiği vakit o sesi duyan kulaklar hemen işbaşındadır.Kim ölmüştür?.. Evlerdeki yaşlı insanlar, bir koşuda pencerelerde, balkonlarda yerini alır ve çevreye dört gözle bakar durur. Bir köşede içenler, kahvede çene çalanlar ise mutlaka heyecan içerisinde birbirine sorar. “Kim ulan bu ölen?.. Hangi müsibetten kurtulduk acaba ” diye merak edilir bu mahallede... |
|
205
|
|
|
|
Artık hiç kimse elini taşın altına sokmuyor.
Yakın bir zamana kadar mahallenin yarısı seferber olmuştu, ama hızla çözülüp gitti onlar da. Haksızlık etmeyelim, hala direnenler var. Oysa ne sayıları, ne de güçleri yetecek gibi. |
|
206
|
|
|
|
Can suyu emilmiş ırgat tarlalarında,
Aldırmaz.
Boğaza yenik düşmüş korkaklığına
Aldırmaz
|
|
207
|
|
|
|
Bana adıyla sanıyla başı boş ve ipsiz Esma derler. Bu yüzden babamdan çokça dayak yedim. Canıma tak etti artık. Kaçıyorum ama nereye, ben de bilmiyorum. Karşıma sen çıktın. He dersen beraberce gideriz. Hoşnut olursan beraber yaşarız. Ben öyle ille de nika |
|
208
|
|
|
|
Bir hırsızın gözyaşları dökerek, isyan ederek anlattığı bir olaydır…Varoşların en sefil mahallerinde işe çıktığı o günü anlatıyordu. Bir gün öğle saatlerinde bir eve girmişti. Bir ev ne kadar eski o kadar döküntü olsa da oradan hiç umulmayacak ölçüde küçük bir hazinenin çıkma ihtimali hep yüksekti. Yastık altında ki altınlar, dövizler onun asıl hedefiydi. Gerçeği çok iyi biliyordu. Fakirler sürekli aç kalırdı ama buna rağmen de yemezdi. Onlar acımasız cimriydi. Üç kuruşlarını yemeden, içmeden yıllar boyu biriktirir sonra da bir bankaya ya da bir yasayla yeni hükümete ya da bunun gibi bir hırsıza parasını kaptırırdı. Tecrübeli hırsız bu felsefi düşünceyle o eve girmişti |
|
209
|
|
|
|
İçmek derdi bizim şarapçı İsmet. "İçmek"... Sonuna kadar içmek derdi.. Yavaş yavaş, sürekli artarak, son aşamasına kadar, ölene kadar, bir köpek gibi geberene kadar içmek, derdi bizim şarapçı İsmet. "Sevmek" derdi. "Tüm duygusallıkla, şefkatle sevmek. Hiç ara vermeden, becerircesine, usulüne göre, yavaş yavaş, sonra tüm şiddetiyle, bedeni parçalarcasına becerip sevmek." derdi İsmet abi. Dediğini de yapmıştı.Safinaz ablayı da o şekilde becermişti. |
|
210
|
|
|
|
Bulamıyorum... Her yere baktım ama kaybolmuş. Yine birilerine çaldırdım galiba... Hep böyle oluyor, ne zaman bulsam birileri alıp götürüyor. Ya da ben çok hızlı koşuyorum ve onu bir yerlerde düşürüyorum. Ha pardon, ne mi arıyorum? Kendimi... |
|
211
|
|
212
|
|
|
|
Beş kardeşin birbirinden ayrılmamasını tüm klabimle bütün dünya için dileğiyle |
|
213
|
|
|
|
Kuraklık o yıl, New Jersey’in yemyeşil çayırlarını kahverengine çevirmiş ve tüm New Jerseylilerin gurur kaynağı yüzyıllık dev ağaçların yapraklarının zamanından önce dökülmesine neden olmuştu. |
|
214
|
|
|
|
Ağabeyim arabaya bindi ve Salim amcaya arabayı çalıştırmasını söyledi. Hızla uzaklaştık oradan.
Hepimiz ona bakıyorduk. Koşmasının anlamını çözememiştik. Ağabeyim bir kahkaha patlattı ve
“Oh olsun ona. Gözündeki patlak için en az on beş gün yatar şerefsiz”
Annem bir çığlık attı hemen.
“ Ne yaptın oğlum! Şimdi başın belaya girecek. Değer miydi?”
“ Değerdi anacığım. Ananın bileziğine değdi.”
|
|
215
|
|
|
|
17aralık 04, akşam haberleri, umut dolu ve akşamın kızıllığından arta kalan bir mutluluk kara gözlerde. Artk her şey daha başka olacak dedi kendine. iki kulağ vardı, iki gözü, iki eli ve bacakları, ne kaldı geriye biraz aşk, geçinecek kadar iş ve zaman. ş |
|
216
|
|
|
|
Sızı düştü yüreğine her zamankinden daha acı, her zamankinden daha çaresiz... |
|
217
|
|
|
|
Adam elindeki çubukla camı tıklatıp bağırıyordu: “İçeriye buyurun beyler, yeni kızlarımız geldi” Dışarıda, kapı önünde birikmiş erkekler topluluğu. Aç gözler, aç bedenler, yutkunmalar, iç geçirmeler, şapırtılar… |
|
218
|
|
|
|
Kürekçiler hasatsız denizi
köpürttüler kürekleriyle,
tez yürüyüşlü gemi gün batarken
ulaştı Sirenlerin adasına,
yüreğim kopacak gibiydi,
kanatlanıp uçacak gibiydi.
……………………………
“Melih Cevdet Anday”
|
|
219
|
|
220
|
|
|
|
Onu gördüğümde siyahın bu kadar siyahını daha önce hiç görmediğimi düşündüm. Karşımdaki koltukta keyifle oturan ve neredeyse koltuğun oturma yeri kadar büyüklüğünde, birçok kolları olan kocaman bir örümcek. Ben ayaklarımı topluyorum, oturduğum kanepede sanki kaybolabilecekmişim gibi büzüşüyor, kendimi saklamaya çalışıyorum fakat nafile. |
|